Üç gün
geçmeden dünyanın gündemi nasıl değişti!
İsrail
jetleri Beyrut havaalanını bombalıyor,
hücumbotlar limanı ablukaya almış. Trablus Şam’a
bombalar düşüyor. Top atışı neredeyse
Samandağ’dan ve Magosa’dan duyulacak. İsrail’in
bahanesi Hizbullah tehdidi. Suriye tarafından
desteklenen Şii örgütü. Ama bunun bahane olduğu
çok açık. İsrail birilerini provoke etmek
istiyor, ama kimi?
Suriye bu
konuda dikkat çekecek kadar sessiz.
Ama İran
hemen İsrail’e karşı tavır koydu ve bu olayın
arkasında ABD olduğunu iddia etti. Acaba, bu son
saldırı İran’ı provoke etmek için bir uvertür
olabilir mi?
Harekâtın
Rusya’daki G8 zirvesine rastlaması da ilginç. Bu
zirvenin Bush ile Putin arasındaki bir boy
ölçüşme olduğunu herkes biliyor. Ayni zamanda
Bakû Ceyhan boru hattı da açıldı. Putin için
aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık
durumları söz konusu.
Gerçekten
Putin’in açıklaması, “(İsrail askerlerinin)
rehine alınması doğru değil ama İsrail de
tepkide ölçüyü biraz kaçırdı. Bu kadarı da olmaz
ki canım” filân gibilerden zayıf bir tepki
verirken, Bush ve Blair’in gür bir sesle
İsrail’in yanında yer almaları, zirvedeki bilek
güreşinin nasıl gelişmekte olduğu hakkında fikir
vermekte.
Bu arada,
geçtiğimiz haftalarda sayın cumhurbaşkanımızın
beklenmedik İsrail gezisinin perde arkasındaki
gelişmeler biraz anlaşılmaya başlandı. Burada
hemen eklemek gerekir ki, Türkiye 1952’de
İsrail’i ilk tanıyan devlet olmuştur. Peki, o
İsrail, meselâ Kıbrıs Türk kesimini tanımış
mıdır? Yoksa Kuzey Irak’taki aşiretlerin aslında
Yahudi oldukları propagandasını mı yapmaktadır?
Hz. İbrahim’in memleketi Urfa ve Harran
hakkındaki emelleri nelerdir?
Birinci dünya
savaşından önce Filistin’de ciddi bir Yahudi
varlığı yoktu. Theodor Hertzl adlı bir Yahudi,
İngiliz gizli servisinin maddî desteği ile
Siyonizm hareketini kurmuştu ve Kudüs’te bir
Yahudi devleti kurma hülyaları görüyorsa da,
çoğu aklıselim sahibi Yahudi buna karşı
çıkıyordu. Bölgeye egemen olan Osmanlı devleti,
Yahudiler’in bölgede toprak almalarına ses
çıkarmıyordu. Bununla birlikte, onlar azınlıkta
kalıyorlardı.
Birinci Dünya
Savaşı'ndan sonra da bölge nüfusu büyük ölçüde
aynı kaldı. Doğu Avrupa’nın Yahudileri daha
ziyâde "yeni dünya" ABD’ye göçüyorlardı.
Ortadoğu’daki petrolün stratejik önemi
anlaşılmış, Filistin İngiliz mandası olmuştu.
İngilizler, bölgeye Yahudi göçünü teşvik
ediyorlardı. Filistinli Araplar 1936’da
İngilizler’e karşı ayaklandılarsa da bu
ayaklanma İngilizler’in bastırma harekâtı
karşısında başarısız oldu.
Bu gün ABD
tarafından Guantanamo’da uygulanan yöntemlerin
çoğu, İngilizler tarafından o günlerde
geliştirildi.
Ortadoğu
petrollerini elde tutmaları, müttefiklerin
İkinci Dünya Savaşı'nı kazanmalarındaki en
önemli kozlarından birisi olmuştur.
Yahudiler’in
kurdukları Haganad ve Irgun adlı terör örgütleri
Filistinliler’i tâciz etmeye, hâttâ düpedüz
katliama başladılar. Bunun sonucunda,
İngilizler’in göz yumması hâttâ teşvikiyle ile
(ABD de tabii ki en büyük destekçiydi) 1948’de
İsrail devleti kuruldu.
İşte
Türkiye’nin 1952’de dünyada ilk olarak tanıdığı
devlet bu devlettir. Aynı Türkiye, kısa bir süre
önce Kore Savaşı'na da asker göndermiş, böylece
ABD’nin gözüne girmeye başlamıştı. Sınırın
ötesindeki Rus ayısına karşı korunmaya ihtiyacı
vardı.
Oysa
bilmiyordu ki, daha savaş bitmeden Yalta’da,
Stalin ABD’ye Türkiye’ye ve Yunanistan’a
dokunmayacağı sözünü vermişti ve ABD Japonya’ya
attığı atom bombaları ile Stalin’in sözünde
durması için onun gözünü yeterince korkutmuştu.
Bu gün
oynanan oyunun temelleri ta o günlerde
atılmıştır.
Bu aşağıdaki
de 12 Temmuz itibariyle ben fakirin dünya
değerlendirmesi:
Bu gün
Bombay’da bombalar patladı. Hindistan metrosunda
kaç sivilin öldüğü henüz belli değil. Pakistan
hemen olayı kınadı. Parmaklar El Kaide’yi
gösteriyor. Ama ilk izlenim, çok iyi
tertiplenmiş olduğu yönünde. Hindistan kamuoyu
hangi yöne çevrilmek isteniyor?
Hindistan iki
gün önce nükleer kapasiteli Agni III füzesini
başarı ile denedi. Agni adı “ateş” anlamına
geliyor ve Hintçe’de çok tahrik dolu bir kelime.
Agni füzesinin haberinde hemen' bu füzenin
Pekin’i vurabilecek kapasitede olduğunu
belirtiyorlar. “Uyanan dev” Hindistan Çin'i
vurmayı niye istesin ki?
Hindistan’ın
Kuzey sınırında Himalaya dağlarında ufak bir
ülke var. Bu ülke Nepal. Burada yıllardır Maocu
gerillalar, krala karşı gerilla savaşı
veriyorlar. Mao’nun adı Çin’de bile unutulmaya
yüz tutmuşken bu gerillalar niye Maocu? Yoksa
arkalarında Çin mi var? Nepal’ı ele geçirmek,
Hindistan'a karşı stratejik bir üstünlük
sağlayacaktır.
Çin, ABD’nin
büyük korkusu. Daha 1990’da, strateji uzmanları
bu iki dev arasında savaşın kaçınılmazlığını
yazıyorlardı. Ama Çin ile ABD’nin doğrudan
kapışmalarının iki tarafa da ne kadar büyük
zarar vereceği ortada. ABD son birkaç yıldır
Afganistan, Irak işgalleri, Orta Asya Türkî
cumhuriyetlerini ve Pakistan’ı denetim altına
alarak enerji alanlarını güvenceye almakla
kalmadı, Çin’in çığ gibi büyüyen enerji ihtiyacı
nedeniyle, kendisine muhtaç kalmasını da
sağlamış oldu.
Bunlara ek
olarak Doğu Türkistan’da son yirmi yıldır sessiz
sedâsız bombalar patlıyor (ki arkasında CIA
olması kuvvetle muhtemel) ve ABD Orta Asya’da
tarihin en büyük hava indirme hareketlerini
gerçekleştiriyor. Kazakistan, Özbekistan gibi
Çin ve Rusya sınırındaki ülkelerde, otokratik
yöneticiler ABD’ye açık kart veriyorlar. Bu
günlerde Moğolistan’ın adı da daha çok geçer
oldu.
Çin'in
bunlara cevabı Kuzey Kore üzerinden Japonya’yı
ve Avustralya’yı tehdit etmek seklinde oldu.
Kuzey Kore’nin yeni füzeleri Avustralya’yı
vurabilecek menzilde.
Rusya da,
dengenin ABD tarafına fazla değişmemesi için el
altından çaba harcıyor. Kuzey Kore’ye nükleer
teknoloji sağladıkları söylentisini aceleyle
yalanladılar ama ateş olmayan yerden duman çıkar
mı?
Rusya ile ABD
arasındaki çatışma en belirgin olarak Çeçenistan
üzerinde kendini gösteriyor. Burada devreye
Avrupa Birliği ülkeleri de girmeye başlıyor. ABD
on yıl önce Kosova’da kilit noktaları ele
geçirerek, tahtanın o köşesinde şimdilik dengeyi
sağlamış görünüyor ama bu da her an için
değişmeye gebe.
Bakalım ne
olacak?