ÇADIRLAR

(Bu Yazı 11 Aralık 1999 tarihli akşam gazetesinde yayınlanmıştır.)


“Akdeniz akşamları bir başka oluyor...” ama,  

Düşünebilen ve duyarlı bir insanın, Kızılay çadırı içinde yaşamak zorunda kalanları hatırlaması da çok feci oluyor...

Zira, kendisi, sıcacık odasında TV karşısında çayını yudumlarken, dışarıda hava, kaloriferlerin yanmasına gerektirecek derecede soğuyor, üstüne üstlük yağmurlar da başlıyor ve depremzedelerin eski çadırları su alıyor.

Drenaj kanallarının baştan savma şekilde yapılması (en belirgin özelliğimiz) nedeniyle, her şey çamura batıyor ve tam bir sefillik hüküm sürüyor.

İnsanın içi nasıl bir tuhaf olmasın !..

Basın notlarına göre, ihtiyacın altında  inşa edilen prefabrik evlere dahi, üçte bir oranında su basıyor.

Onlar da yağmura yenik düşüyor...

Ve...

Akan, kokan çamur deryası içindeki yaşama çaresizlik içinde sabır, tevekkül temennileri...

Deprem sonrası, İzmit- Yalova- Adapazarı ve Düzce’ de binlerce kişiye mezar hâline gelmiş yıkık, viran binalara yakın boş arazilerde kurulan, karma karışık duyguların yer aldığı çadır kentlerde yaşanan dramatik sahneler bunlar...

Temizlik imkânlarının kısıtlılığı ve hasta tedavisi için gereken ilaçların bulunmayışının yanı sıra, salgın hastalıkların, kronik rahatsızlıkların peş peşe gelişi, fiziksel bedenlerin çöküşü de cabası...

Çocuğu hastalanan anaların kulak tırmalayan feryatları,  hayatın sıkıcılığından kurtulmak isteyen küçüklerin, bulabildikleri oyuncaklarla çamurlar içinde oynayışları...

Öte yandan, gözü tamamen kapalı, duyarsız beşer kafaların hafızalarından İslami yaşam biçiminin gerektirdiği “komşun açken, tok yatamazsın” ilkesinin adeta silinmesi...

Haksızlık edilemeyecek düzeyde yardımsever davranan insanların yanında, suç batağına saplanmış kesimin vurdum duymaz yaşantı biçimi...

Kuş sütünün eksik olmadığı davet anlayışları..

Bir de ağızlardan düşmeyen “çok yönlü, çok boyutlu demokratik insanca yaşam” sözleri...

İlk etapta büyük bir heyecanla, kanayan yaralara merhem olan yardımların “bugünün dünden var olduğu“ kader anlayışına terk edilişi...

Acıları en iyi, yaşayan bilir!..

Onlar; üzgün, çaresiz ve yardımsız çadır kenti sakinleri...

Kimse bilemez, sıradan insanların böylesine eşitsiz bir yarışta yenilgiyi kabul etmez hâllerini.

Hatıra gelmez çadır  hayatı...

Aslında, her insan bir çadırın içinde yaşıyor da fark edemiyor.

Akdeniz’de akşamlar bir başka olsa da,

Çadır kentte de hayat bir başka yaşanıyor.

Haftaya buluşmak üzere...

Ahmet F. Yüksel