|
DEPREM FELAKETİNDE İNSAN GÖRÜNTÜLERİ Son
yılların en büyük felaketini 7.4 şiddetinde yaşadık. Ardından
bir Düzce
faciası.. Bu dert Daha bitmedi, bitecek gibi de görünmüyor.. Türkiyem
mahzun, Ülke insanı üzgün solgun.
TV ekranları
önünüze uzun süreli canlı yayınlarla ölü ve yaralı
rakamları getiriyor.. Hepimizin
yüreklerini yakan, yaşam yolunda yalnız, evsiz-barksız, çaresizlik ve
acılar içinde ve şok ta bırakan bu
depremler,bir bakıma, savaş sonrasında hâlâ barınma sorununu çözemeyen
Kosovalıların yaşadığı
dram ile bütünleşti. Henüz
açmazlar halledilmiş değil, iki ülke üzerinde yaşayanlar için... Deprem
demek sadece enkaz altında kalan insanlar demek değil,biliyorsunuz ki
kurtulanları da soğuk buz
gibi geceler bekliyor. Nitekim odun,lastik ne varsa yakıp ısınan
vatandaşlarımızın görüntüleri geçmeye başlıyor. Bir aile çocukları enkaz altında kalmış ağlıyor,Büyükanne ağıtlar yakıyor. Adapazarından kurtulduk burada yakalandık diye dövünenlerin sayısı az değil.. Onca
haber vaatler başladığı
yerde bitiyor,geçerliliğini yitiriyor.. 17
Ağustostan miras kalan
trajedi Düzce-Bolu kentlerine
boy göstermede.. Ya
kışı geçirmek için yardım yeterli olmazsa ? .. İnsanımız
cadıra mahkum oldu şöyle veya böyle.. Ne
olacak? Daha
hangi şartlarla karşılaşacağız?.. Sonumuz
nereye varacak!.. Böyle
olayların, âfetlerin ardından akla ister istemez şu sorular geliyor; Kader
mi başımıza gelenler? Kişisel
tutkular mı? Yoksa
ihmâlin sonuçları mı? Kendimizi
yoklamanın tam zamanı!.. Yaşadığımız
şeyleri, olup bitenleri Amentü‘nün
esasları içinde değerlendirebiliyor muyuz.? Veya
“bunca masum insanın acıya
boğulmasına yol açan sebeplerin Allah’ın rahmeti ve ile ilgisi
olamaz” mı diyoruz? Amacım, “Kader
nedir, ne değildir “
ihmale kapı açan çanak tutan yaşantımız” veya “tüm
yaşananlar kaderdir” gibi düşünce hacmini yansıtan görüşlerle
ve eleştireler uzanmak değil,Ulus olarak vatanına düşkün bir
fert ,bir ülke insanı olarak bu acıyı paylaşmak
bu yöndeki tüm görüşlerle
birlikte mistik verileri de hatırlatmak ve söylenenleri tartışarak doğru
bir zemine oturtulmasını sağlamaktır. ‘Deprem
Felaketinde İnsan manzaralar’ını
bu şekilde değerlendirmeye çalıştım. Önce, konuyla ilgili Kur’an Âyetlerini örnek alalım ; “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinde de perde vardır. Ve büyük azab onlar içindir.” (Bakara 2/7) “Allah dileseydi,onları doğru yola toplardı. Sakın bilmeyenlerden olma.” (Enam 6/35) “Allah, her dişinin Rahminde taşıdığını, Rahimlerin düşürdüğünü ve alıkoyduğunu bilir. O’nun katında her şey bir ‘kader’ (mikdar) e göredir.” (Ra’d 13/8) “Allah ,sizi de yaptıklarınızı da yaratmıştır.” (Saffat 37/96) “Şüphesiz, biz her şeyi bir ölçüye (kadere) göre yaratmışızdır.” (Kamer 54/49) “Yeryüzünde ve sizin başınıza gelen bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce o, kitapta bulunmasın. Doğrusu, bu Allah’a kolaydır.” (Hadid 57/22) “Allah istemedikçe, siz isteyemezsiniz.” (İnsan 30) “Yürür hiçbir mahluk hariç olmamak üzere, hepsini, alnından çekip yürüten O’dur.” (Hud 56) “De ki : Hepsi de kendi programları doğrultusunda (şaküllerinde) fiiller ortaya koyarlar.” (İsra 84) “Dilediğini yapar.” (Büruc 16) “Yaptıklarından sual sorulmaz.” (Enbiya 23) “Allah de, ötesini bırak.” (En’am 91) Şimdi, Hadisleri gözden geçirelim ; “Ebu’l-Esved ed-Dieliyy şöyle dedi:İmran ibn Husayn radıya’llâhu anh bir gün bana şöyle sordu: -İnsanların yapmakta oldukları ve emek çekip didindikleri şeye ne dersin?.. Kendilerine hüküm olunan ve sebkât etmiş bulunan kaderden, kendilerine gelip geçen bir şey midir?.. Yahut Nebi ve Resullerinin getirdiği şeylerden olup da kendilerini karşılayacak ve aleyhlerine delil sâbit oluveren şeylerden midir?.. -Hayır!.. (karşılacakları tesadüfî işler değil). Lâkin, geçmişte kendilerine yazılan ve kendilerine gelip çatan bir şeydir!.. dedim. Bunun üzerine İmran bin Husayn sordu: - Öyle ise bu, insanlara ZULÜM olmuyor mu?.. Bu sözden şiddetle korktum ve şöyle dedim: - Her şey Allâh'ın mahlûkudur ve elinin mülküdür!.. “O YAPTIKLARINDAN MES'UL OLMAZ; FAKAT ONLAR MES'UL OLURLAR!.." (Enbiya-23) -Allâh sana merhamet buyursun!.. Ben sana sorduğum şeylerle ancak senin aklını imtihan etmek istedim. Müzeyn kabilesinden iki kişi, Resûlullah’ın yanına geldiler ve şöyle sordular: -Yâ Resûlullah!.. İnsanların bugün yapmakta oldukları ve emek çekip didinegeldikleri şeye ne buyurursun?.. Bu üzerlerine hüküm edilen ve önceden yazılan bir kaderden olarak, kendilerine isabet eden bir şey midir?.. Yahut, Nebi ve Resullerinin getirdiği, üzerlerine hüccet sâbit olan şeylerden olarak, kendilerinin karşılayacakları şeyler içinde midir?.. Resûlullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: - Hayır!.. Bu ikinci şekil değil!.. ÜZERLERİNE HÜKÜM OLUNAN VE KENDİLERİNE GELEN BİR ŞEYDİR (kaderdir). Azîz ve Celîl olan Allâh’ın kitabında bunun tasdiki şu Âyettir: “HER BİR NEFSE VE ONU DÜZENLEYENE, SONRA DA ONA HEM KÖTÜLÜĞÜ, HEM KORUNMASINI iLHAM EDENE...” (Şems-7/8) * * * -Câbir radıyallâhu anh şöyle dedi: Surûkatubnu Mâlik ibn Cu'şûm geldi ve şöyle sordu: - Yâ Resûlullah!.. Bize DİNİMİZİN ASLINI BEYAN ET!.. Bugünkü amel neyin içindedir?.. Bunun bilgisine nispetle, biz sanki, şimdi yaratılmış gibiyiz. Bugünün ameli, kalemlerin yazıp da kuruduğu, takdirlerin cereyan ettiği işler içinde midir?.. Yoksa, karşılaşacağımız işler içinde midir? Resûlullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem: - Hayır!.. Bugünkü iş, yeniden oluşacak işler içinde değildir!.. Fakat kalemlerin yazıp kuruduğu, takdirlerin cereyan etmiş olduğu işler içindedir!.. Buyurdu. Surâka bu defa sordu: - Öyle ise, amel ne için?.. Züheyr dedi ki: “Bundan sonra Ebu Zübeyr anlamadığım bir şey konuştu; ben ‘ne dedi?’ diye sordum: ”Amel ediniz, çünkü herkese kolaylaştırılmıştır!.” buyurdu. * * * -Abdullahibn Mes’ud radıya’llâhu anh şöyle dedi: Bize dâima doğru söyleyen ve kendisine de doğru bildirilen Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu. - Sizin birinizin ana-baba maddeleri kırk gün anasının karnında toplanır. Sonra, o maddeler o kadar zaman içinde katı bir kan pıhtısı halini alır. Sonra, yine o kadar zaman içerisinde bir çiğnem ete tahavvül eder. (Yüz yirminci günde) ona bir melek gönderilir de bu melek, ona ruhu nefheder. Ve melek, dört kelime ile yani rızkını, ecelini, âmelini, said ve şakî olduğunu yazmakla emrolunur. Kendisinden başka Hak ilâh olmayan Allâh’a yemin ederim ki; sizden biriniz Cennet ehlinin âmeliyle âmel etmekte devam eder. Nihayet kendisi ile Cennet arasında bir zirâ’dan başka mesafe kalmaz!.. Bu sırada, yazı o kişinin önüne geçer!.. Bu defa o kişi Cehennem ehlinin ameliyle âmel etmeye devam eder. Ve yine sizden biriniz Cehennem ehlinin âmeliyle âmel eder, nihayet kendisiyle Cehennem arasında ancak bir zirâ' mesafe kalır. Bu sırada, yazı önüne geçer!.. Bu defa da o kimse Cennet ehlinin âmeliyle âmel eder ve Cennet’e girer!.’ * * * Enesibn Mâlik radıya’llâhu anh şu Hadîsi Resûlullah'a bağladı: Resûlullah şöyle buyurmuştur: - Şüphesiz Azîz ve Celîl olan Allâh rahime bir melek tevkil etmiştir. -Melek, "Ey Rabbım bir nutfedir; ey Rabbım bir kan pıhtısıdır; ey Rabbım bir çiğnem ettir" der. Allâh bir mahlûk hükmedip yaratmak istediğinde Melek, "ey Rabbım erkek midir, yahut dişi midir; şakî midir yahud saîd midir; rızkı nedir; ecelî nedir?" sorularını sorar. BUNLAR ANASININ KARNINDA iKEN BÖYLECE YAZILIR!.."* * *Hazreti Ali Radıyallâhu anh şöyle anlattı: - Biz bir defasında Bâki-ül Garkad mezarlığında bir cenâzede bulunduk. Resûlullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, yanımıza gelip oturdu. Biz de etrafına oturduk. Resûlullah’ın beraberinde bir asâ vardı. Resûlullah başını eğdi ve düşünceli bir halde elindeki asâ ile yere vurup dürtüştürmeye, çizgiler ve izler meydana getirmeye başladı. Sonra:-Sizden hiçbir kişi ve yaratılmış hiçbir nefis müstesna olmamak üzere, muhakkak Cennet’teki ve Cehennem’deki yerini Allâh yazmıştır!.. Ve herkesin şakî veya saîd olduğu muhakkak yazılmıştır!..Buyurdu. Bunun üzerine sahabîlerden bir kimse şöyle sordu: - Ya Resûlullah, öyle ise bizler âmeli terk edip, bu yazımız üzerine kalalım mı?..Resûlullah şöyle buyurdu: - Saîd olan kimse, saâdet ehlinin âmeline ulaşacaktır. Şakî olan kimse de, şekâvet ehlinin âmeline ulaşacaktır. Sizler âmel edip çalışın!.. Çünki herkese kolaylaştırılmıştır!.. Sâid olan Saâdet ehlinin ameline KOLAYLAŞTIRILIR, şakî olan da şekâvet ehlinin AMELİNE KOLAYLAŞTIRILIR. Sonra Resûlullah şu Âyetleri okudu: -BUNDAN SONRA KİM VERİR VE SAKINIRSA, O en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlarız. Ama, kim cimrilik eder, kendisini müstağni görür en güzeli olan sayarsa, biz de onu en güç olan için hazırlayacağız" (Leyl- 5/10) İmran İbn Husayn radıyallâhu anh şöyle dedi: Bir kimse tarafından şöyle soruldu: -Ya Resûlullah! Cennet ehli, ateş ehlinden (ayırt edilip) bilindi mi?.. Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem: -Evet!... Yine o zât tarafından: ”Öyle ise amel edenler niye böyle çalışıp duruyorlar?..” denildi. Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem: -Herkes niçin yaratıldı ise, onun yolları kendisine kolaylaştırılmıştır!..Ebû Hüreyre radıya’llâhu anh, “Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu”, dedi: -Hakikâten öyle adam vardır ki; uzun zaman Cennet ehlinin amelini işler; sonra onun bu yaptıkları, ateş ehlinin ameli ile son bulup, mühürlenir. Kezâ, kişi uzun zaman, ateş ehlinin amelini işler; sonra da onun bu ameli, Cennet ehlinin ameliyle son bulup, mühürlenir!.. Sehl ibn Sâ’d es Saidiyy radıya’llâhu anh der ki; Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: -Hakikâten öyle adam vardır ki, insanlara zâhir olan hâlleri ile muhakkak Cennet ehli ameli yapar!.. Halbuki kendisi ateş ehlindendir!.. Ve yine öyle adam vardır ki, insanlara görünüşte, mutlak ateş ehlinin amelini işler, halbuki kendisi Cennet ehlindendir!.. Tâvûs şöyle dedi: Ben Resûlullah’ın sahabîlerinden birçok insanlara eriştim. Onlar "HER ŞEY KADER iLEDİR" diyorlardı. Ben, Abdullah ibn Ömer radıyallâhu anh’tan şöyle işittim: Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:-HER ŞEY KADER iLEDİR!.. HATTA ÂCİZLİK iLE ZEKÂ VE BECERİKLİLİK BİLE!.. Yahut BECERİKLİLİK ve ZEKA iLE ÂCİZLİK BİLE... İbn Abbas radıyallâhu anh şöyle anlatıyor: Ebû Hureyre'nin, “Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu” diyerek, rivâyet ettiği şu Hadîstekinden daha küçük, günâha benzer hiçbir şey görmedim!.. Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:-Allâh âdemoğluna zinâdan nasibini takdir etmiştir!.. Hiç şüphesiz, âdemoğlu takdir edilmiş olan bu âkıbete erişecektir!.. İmdî, göz zinâsı bakmak, dil zinâsı konuşmaktır. Nefis temennî eder ve iştahlanır. Tenâsül uzvu ise, bu organların hepsinin arzularını ya gerçekleştirir, yahut yalanlar. (Buharî;Tecrid-2132) Ubeyy İbn Kâ’b radıya’llâhu anh şöyle dedi:Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem buyurdu: - Hızır’ın öldürmüş olduğu çocuk, KÂFİR OLARAK TABİATLANDIRILMIŞTIR!!.. Eğer yaşasaydı, muhakkak ana ve babasını azgınlık, tecâvüz ve kâfirlikle sarıp bürüyecekti!.. Mü’minlerin anası Hz. Aişe radıyallâhu anha şöyle dedi: Bir küçük çocuk vefât etti; ben, -Ne mutlu ona, o Cennet serçelerinden bir serçe’ deyiverdim. Bunun üzerine, Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: -Sen bilmez misin ki, Allâh Cennet’i yaratmış, Cehennem’i de yaratmıştır!.. Sonra, şunun için bir ehil yaratmış, bunun için de bir ehil yaratmıştır!.." Mü’minlerin anası Hz. Aişe şöyle anlattı: Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem, ensârdan küçük bir çocuk cenâzesine çağrıldı. Ben,-Saadet ona!.. O Cennet serçelerinden bir serçe kuşudur!.. Kötülük işlemedi!.. Kötülük yapacak bir çağa erişemedi!.. dedim. Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem şöyle dedi:-Şundan başkası mı olacak Yâ Aişe!.. Allâh Cennet için bir halk yarattı ki; onlar daha babalarının sulblerinde bulunurlarken, Allâh onları Cennet için yaratmıştır!.. Ve kezâ Allâh, ateş için öyle bir ahâli yaratmıştır ki, onlar henüz babalarının sulblerinde bulunurlarken, Allâh onları ateş için yaratmıştır!.. Yezîd ibn Hürmüz ile Abdurrahman el A’râc dediler ki:-Biz Ebû Hureyre'den işittik, şöyle dedi, Resûlullah Salla'llâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:- Adem ile Musâ Aleyhisselâm, RABLARI KATINDA birbirlerine karşı delil getirerek tartıştılar. Neticede Adem, Musâ'ya HÜCCETLE galebe etti. Musâ:” Sen Allâh'ın kendi eliyle yarattığı; kendi Rûh'undan rûh üflediği; meleklerini secde ettirdiği; Cennetinde iskân edip oturttuğu; sonra da yapmış olduğun hatadan dolayı insanları arza indirten Adem misin?” diye sordu. Adem:”Sen Allâh’ın Resûllükle ve kelâmıyla mümtaz kılıp seçtiği; içinde her şeyin beyânı bulunan levhaları verdiği ve yavaşça konuşucu olarak seni kendisine yaklaştırdığı Musâ'sın!.. Benim yaratılmamdan kaç sene önce Allâh'ın Tevrat’ı yazdığını biliyorsun!..” dedi. Musâ:”Kırk yıl önce!..” dedi. Adem:” Peki, Tevrat’ın içinde, "VE ADEM RABBİNE ASİ OLDU da ŞAŞIP KALDI". (Taha:121) Âyetini buldun mu?..” diye sordu. Musâ dedi: "Evet buldum..." Adem: ”Öyle ise, Allâh’ın beni yaratmasından kırk sene önce, benim yapmamı üzerime takdir ettiği işi yapmamdan dolayı beni azarlayıp, kınıyorsun!.. “dedi. Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem:- "Böylece Adem, Musâ'yı hüccet ile mağlup etmiştir." dedi. Abdullah ibn Amr ibn As radıya’llâhu anh şöyle dedi: Ben Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem’den duydum, şöyle buyurdu: -Allâh mahlûkâtın KADERLERİNİ semâları ve arzı yaratmasından ELLİ BİN sene EVVEL YAZMIŞTIR!.. Ebû Hureyre radıya’llâhu anh, “Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu” dedi: - Her birinde hayır olmakla beraber, Allâh’a göre kuvvetli mü’min, zâif mü’minden daha hayırlı ve sevimlidir. Sana yararlı şeyler üzerinde hırs ile çalış, Allâh’tan yardım iste, acze düşme. EĞER SANA BİR ŞEY, BİR MUSİBET GELİP iSÂBET EDERSE, "KEŞKE ben böyle yapmasaydım, böyle olurdu" deme!.. Fakat, “Allâh BÖYLE TAKDİR ETMİŞ, O DİLEDİĞİNİ YAPAR!.." de. Zirâ, bu "KEŞKE", ( demeseydim) kelimesi, şeytanın amelini açar!.. Bu bölümde de SÜNEN-İ TIRMİZİ isimli Hadîs kitabından yine‘Kader’ konusundaki bir kısım Hadîs-i Şerîfleri naklediyoruz: Abdullah bin Ömer radıya’llâhu anh’tan rivâyet edilmiştir: Ömer radıya’llâhu anh: - Yâ Resûlullah! Yapmakta olduğumuz işin, yeni oluşan bir iş, veya bir başlangıç mı olduğu; yoksa önceden tamamlanan bir işte mi çalıştığımız kanâatindesin?.. Resûlullah Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurdu: - Ey Hattaboğlu, önceden tamamlanan bir işte!.. Herkes kolaylıkla başaracaktır!.. Ne var ki, saadet ehlinden olan saadet için çalışacak; şekâvet ehlinden olan da şekâvet için çalışacaktır! Selman radıyallâhu anh’tan rivâyet olunmuştur: Resûlullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurdu: - Kazayı ancak duâ önler ve ömrü yalnız iyilik artırır!.. Ebû Hizâme radıya’llâhu anh’tan rivâyet edilmiştir: Bir adam Resûlullah’a gelerek sordu:- Yaptırdığımız afsun (okunma)ların, tedâvide kullandığımız ilaçların ve tuttuğumuz perhizlerin, Allâh’ın kaderinden herhangi bir şeyi önleyeceği görüşünde misin?.. - Onlar da Allâh’ın kaderindendir!- Ademoğlu, yanı başında 99 ölüm olduğu hâlde sûretlenmiştir!.. Şayet bu ölüm tehlikelerini atlatır ise, ihtiyarlığa düşer ve neticede ölür!.. Hazreti Ali radıya’llâhu anh’tan rivâyet olmuştur: - Kul , dört esasa imân etmedikçe mü’min olamaz!.. Allâh’tan başka ilâh olmadığına, Benim Resûlü olup Hak ile gönderdiğine, ölüme,öldükten sonra yaşamaya ve kadere imân edecek. Câbir
bin Abdullah radıya’llâhu anh’tan rivayet edilmiştir; Resûlullah
Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: -
Bir kul, hayrı ve şerri ile kadere imân etmedikçe; kendisine isabet
edenin ondan şaşmasına; kendisine isabet etmeyenin de ona isabet etmesine
kesinlikle imkân olmadığını bilmedikçe; mü’min olmaz!.. Abdullah bin Amr radıya’llâhu anh’tan rivayet edilmiştir: Resûlullah Salla’llâhu
Aleyhi ve Sellem, elinde iki kitap (tutuyormuşçasına) üzerimize çıkageldi
ve: “
Bu kitabın ne olduğunu biliyor musunuz?..”buyurdu. ” Hayır yâ Resûlullah! Ancak bize bildirirsen...”
dedik. Bunun
üzerine sağ elindeki kitap için; “Bu, âlemlerin
Rab’bından bir kitaptır!.. Cennet’e gireceklerin adları, baba ve
kabilelerinin isimleri, bu kitapta mevcuttur!.. Orada son kişilerine kadar
icmalen yazılmıştır ki, artık onlar kesinlikle artırılmayacak ve
eksiltilmeyecektir!..” Sonra
sol elindeki kitap için de; “Bu da âlemlerin
Rab’bından bir kitaptır. Cehennem’e gireceklerin adları, baba ve
kabilelerinin isimleri bu kitapta mevcuttur. Orada son kişilerine kadar
icmalen yazılmıştır. Artık, onlar asla artırılmayacak ve
eksiltilmeyecektir!..” ”Yâ
Resûlullah! Durum önceden tamamlanmış ise; o hâlde amel neye
yarar?..” Resûlullah
Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: ”
Doğru olun ve mutedil davranın. Çünkü, Cennet’e girecek kişi, her ne
amel işlemiş olursa olsun, onun ameli, Cennet ehlinin ameli ile son
bulacaktır!.. Cehennem’e girecek kişi de, ne amel işlemiş olursa olsun
Cehennem ehlinin ameli ile ameline son verecektir!.. Rabbimiz KULLARIN KADERİNİ
TAYİN ETMİŞTİR!.. Bir bölük Cehennem’dedir!..”
İbn-i Mes’ûd radıyallâhu anh’tan: Resûlullah
Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem, bize hutbe irâd ederek: ”Hiçbir şey, hiçbir
şeye hastalığını bulaştıramaz!..” Bunun
üzerine bir Arabî sordu: - Ya Resûlullah, haşefesi uyuzlu erkek deveyi ağıla alıyoruz ve sonra bütün develeri uyuz yapıyor!?.. Resûlullah şöyle buyurdu: -
O halde birinci deveyi uyuz yapan kimdir?.. Advâ ve sefer yoktur!.. ALLAH
HER NEFSİ YARATMIŞ, ONUN HAYATINI, RIZKINI, KARŞILAŞACAKLARINI TAKDİR
ETMİŞTİR! Buharî’den.
Ebû Hureyre radıya’llâhu anh’tan; Resûlullah
Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: - Hiçbir kişiyi
onun güzel işi ve ibâdeti Cennet’e koyamaz!.. Bunun
üzerine ashabı sordu: - Seni de mi koymaz Yâ Resûlullah?.. Resûli Ekrem şöyle cevap
verdi: - Evet, beni de!..
Allâh’ın fazlı ve rahmeti beni kuşattığı için Cennet’e girerim.
Bu sebeple ashabım, iş ve ibâdetinizde ifrat ve tefritten sakının! Doğru
yoldan gidip Allâh’a yaklaşınız. Sakın hiçbiriniz ölümü temenni
etmesin!.. Çünkü o, hayır sahibi ise, hayrını artırması umulur; günâhkâr
ise tevbe ederek ölmesi beklenebilir. (Tecrid-1918) Abdullah
bir Amr radıya’llâhu anh’tan rivayet olunmuştur: Resûlullah Sallallâhu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: - Muhakkak, yüce
Allâh, yarattıklarını bir karanlık içinde yarattı. Sonra onlara
nurundan saçtı!.. Bu nurdan nasibini alan kimse hidayete erdi!.. Nasibini
alamayan da dalâlete saptı!.. Bunun için ALLAH'IN
İLMİNE GÖRE, KALEM KURUDU!.. (Tırmizi-2780) Zeyd
bin Sâbit radıya’llâhu anh şöyle dedi: -
Ben Resûlullah Salla’llâhu
Aleyhi ve Sellem’den duydum, şöyle buyurdu: “Eğer
Allâh, sahibi olduğu göklerin halkını ve yerin halkını azâplandırsa
idi, onlara zulmetmeden azâp vermiş olurdu!.. Eğer,
onlara merhamet etse idi, Allâh’ın rahmeti onlar için, kendileri için,
işledikleri amellerinin karşılığından daha hayırlı olurdu. Ve
eğer senin, Uhud Dağı kadar altının olup, hepsini Allâh yolunda harcamış
olsaydın; sen, kaderin hepsine inanmadıkça ve SENİN BAŞINA GELMİŞ
OLAN ŞEYLERİN GELMEMESİNİN MÜMKÜN OLMADIĞINI ve başına gelmemiş
olan şeylerin de gelmesine imkân olmadığını bilmedikçe (kabul olmazdı).
Kezâ, anlatılan bu inançtan başka bir akide üzerine ölürsen, şüphesiz
Cehennem’e gireceğini kesin olarak bilmedikçe, senden kabul
edilmezdi.” (İbn-i Mâce; Mukaddime) Süraka
bin Cü’şum radıya’llâhu anh’tan rivayet edildiğine göre, kendisi
şöyle demiştir: -
Ben Resûli Ekrem Salla’llâhu
Aleyhi ve Sellem’e dedim ki: “Yâ Resûlullah!.. AMEL, kaderleri çizen kalemin yazdığı mukadderâtın cümlesinde mi ki, artık kalem onun işini tamamlamış ve kurumuştur?.. Yoksa AMEL, (için geçmişte bir kader söz konusu olmayıp) istikbalde takınacağı tavra göre mi?..” Resûlullah Salla’llâhu
Aleyhi ve Sellem buyurdu: -FİİLİN,
kader ile tesbit edilmiş olan mukadderâttan olup, kâlemin yazıp kuruduğu
hususlar içindedir!.. Herkes ne için yaratıldı ise ona müyesser kılınır!..
(İbn-i Mâce Mukaddime) Resulullah
(s.a.v.) Efendimiz şöyle
buyurmuştur; “Her
doğan tabii fıtrat üzere doğar. Sonra onu, ana ve babası, Yahudi,
Hristiyan veya ateşperest yapar.” “Allah Teala
Adem’i yarattı. Sonra sağıyla (yemini ile) onun sırtını sıvazladı
da ondan bir kısım zürriyet çıkardı ve ‘bunları
Cennet için yarattım da onlar Cennet ehline uygun ameller işlerler’ dedi. Sonra (yine) sırtını sıvazladı ve bir kısım
zürriyet (daha) çıkardı. Ve ‘bunları
da Cehennem için yarattım. Cehennem ehline uygun ameller işlerler’ buyurdu.”
(Ebu Davud) Bir
başka Hadisi Şerifte de şöyle söylenmektedir; “Ebedi
saadete eren (mü’min) annesinin karnında “mü’min” diye yazılan
kimsedir. Bedbaht da annesinin karnında “bedbaht” diye yazılan
kimsedir.”
(Müslim) Usta kalemler ise şöyle diyor ; Kul azmayınca belâ nâzil olmaz...
Allah bizlere hidâyet ihsan buyursun... Kurunun yanında nîce yaşlar
da yanıyor! Dünya yaşamı, senaryoyu Yazanın hükmüdür. Akıllı insan, olmuşun tartışmasını bırakır; içinde bulunduğu sıkıntıdan çıkmanın çarelerini arar. Karşınızdakinin hükmünü değiştirtmeye kalkmayınız!. Onunla bunu tartışmayınız dahi!. O öyle istiyorsa; peki, deyip; kendi yolunuzu yeniden düzenleyiniz!. Akan sudan ibret alınız… Karşısına kaya çıkınca, yolunu değiştirip ilerlemesine devam eder!. Herkes, takdirindekine ulaşmak için, gerekeni yapmaktadır… Nasibi olan, nasibini almak için; nasipsiz olan önündekini tepmek için ne lâzımsa o davranışı ortaya koymaktadır. Siz hak bildiğiniz yolda, tek başınıza da kalsanız yolunuza devam ediniz imanınız istikâmetinde!. İlmi tepen, gafleti seçmiştir!.. Tercihinin sonuçlarını yaşamaya da mahkûmdur. Ölümün soğuk nefesini hissettirdi yüz binlerle, milyonlarla insana; bir gece aniden… Binlerle insanı bir anda çekip alıverdi yanına! Ahretlerini veripte satın aldıkları dünyalıkları çıkıverdi ellerinden! Belki imanları kaldı ellerinde, belki o bile değil!. Aniden geliverdi!. Şimdi sevdikleri bile yanlarında değil!. Umutları vardı gece yatarken… Yarınları vardı… Yapacakları; hayâlleri vardı… Hepsi tuz buz oldu aniden!. Evsiz, ailesiz, üstsüz-başsız on binler!. Hâlâ mı dünyalık için kavga… Hâlâ mı dünyalık için kırgınlık? KARA BULUTLAR başladı çiselemeye! İbret almayanların başına gelecek, daha büyük belâlar var herhalde!. Anlayış özürlüler, kapsamını fark edemedi bu uyarıların: "Biz hiç bir memleketi uyarıcıları olmadan helâk etmemişizdir... Uyarı=hatırlatma olur; biz zâlimler değiliz..." (Şuara:208-209 "Biz, Rasul bâ'setmedikçe, azap edici olmadık..." (İsra:15) Ahmakların, "Nebi" ve "Rasul" kelimelerinin anlamlarını "peygamber" kelimesiyle örttüklerinden beri; çok önemli sır ulaşılmaz derinliklerde kayboldu gitti!.. Bu yüzden de, "uyarılar ve nereden geldikleri" fark edilemez oldu!. Bâtının, özün, hakikatin, sistemin seslenişi, bir mekân veya kişiyle kayıtlanmaksızın âşikâr olduğunda, "Risâlet" işleviyle karşılaşmıştır o toplum ya da fert!. “RASUL”ün uyarıcı; uyarıcının, RASUL olduğunu; Allah seslenişine aracılık ettiğini algılayamamışlardır anlayışı kısıtlılar!. Nübüvvet son bulmuştur ama Risâlet yani “Allah’ın uyarısı” kıyâmete kadar devam eder… Buradaki “Risâletin” anlamı “Nübüvvet” değildir. Dolayısıyla, Allah uyarısı, o topluma veya ferde, dâima, önceden bir isim veya resim altında ulaşır!. Bu dünyadaki her toplum veya fert için dahi böyledir. Bu uyarıyı önemsemeyenler ise, sonuçlarına çok acı şekilde katlanmak zorundadır!. “Eğer biz onları, ondan (Rasul uyarısından) önce azab ile helâk etseydik,elbette şöyle derlerdi: -Rabbimiz keşke bize bir râsul irsâl etseydin de, biz de bu zillet ve rüsvaylığa düşmeden önce, senin yaratmış olduğun sistem ve düzeni dikkate alarak yaşasaydık!” (Ta-Ha:134) AHMED HULÛSİ ( Sistemin Seslenişi ) Tarihimizin en büyük, en acılı felaketlerinden birine maruz kaldık. Maddi zarar korkunç boyutta. Ama ondan önemlisi binlerce can verdik. Bazı hurafe manyaklarının söylediği gibi ; Allah bizi cezalandırdığı için değil, üzerinde yaşadığımız toprağın deprem kuşağında yer alışının gereğini yapmamış olmak yüzünden...Yaşadığımız
toprağın iklim koşullarına uygun bir hayat ve yapılaşma tarzı oluşturmak
nasıl zorunlu ise, deprem kuşağında olmanızın getirdiği koşulları
yerine getirmeniz de öylesine zorunludur. Aksi halde, aynı tabiat olayı,
bu koşullara uyanlara bir, size yüz kahır çektirir. Gereken tedbirleri
almayanlar bu kahır faturasını Allah’a veya başkasına ciro edemezler.
Çünkü, “Allah insanlara zulmetmez, insanlar kendilerine
zulmediyorlar.” (Kur’an)” YAŞAR NURİ ÖZTÜRK( Hürriyet Gazetesi
) BEBEK Yıkıntının
ardından çevresinde hiç canlı kalmamış, tek başına bir bebek çıkarttılar.
Esnedi, yumruğu ile tozlu gözlerini ovaladı, etrafına şaşkın şaşkın
bakındı. Bilemezsin
bebek... Akrika,
Asya’ya yaslandı, böyle oldu. Koca
iki kıta, birer su aygırı gibi depreştiler homurdandılar, birbirlerine
yanaştılar. Deprem aslında yerin yirmi kilometre altında olur diyorlar. Bir
yanda Asya, bir yanda Afrika... İkisinin
ortasında sen... Yonca
Evcimik, ‘Hemen annemin evine
gittim ve orada sabahladım. Her şeyin anlamsız olduğunu ve ne kadar çaresiz
olduğumuzu düşündüm” dedi. Basından
deprem süresince yansımaların dökümü ise aşağıdaki şekilde ; ATLANTADA HAZİN TÖRENTatil
için geldikleri Yalova’da depremde ölen Kılıç Aile’sinin dört çocuğu,
ABD’nin Atlanta Kenti’ndeki hazin bir törenle toprağa verildi. Dede
Kemp törende torunu David’e ‘Cennet’te
oyuncak arabanı dikkatli kullan’ diye
seslendi. Kolu
askıda bir er yanımızda beliriyor. İşaret ediyor. “İşte benim bitişiğimdeki
İlyas’ın ranzası!” Adı Mesut Bulut. Sivas-Yıldızeli’nden.
Depreme yakalandığı gece, askerliğinin 25. Günündeydi henüz. O ölüm
presinden, yatakhaneden sağ çıkmış şanslı erlerden biriydi. Bir
solukta anlatıyor o anı ve sonrasını. Ben de soluğumu tutup dinliyor, ağlamamaya
çalışarak yazıyorum, yazıyorum. Mesut
yatakhanenin ikinci katında. İki katlı ranzanın alt katında uyuyor.
Sarsıntıyla birlikte fırlıyor yataktan. “Kapıya baktım kapalı,
pencereye baktım o da kapalı, betonun üzerime geldiğini gördüm.
Ranzama kaçtım, beton üst ranzaya çöktü. Birkaç dakika nefes alamadım.
Nişanlım Duygu’yu düşündüm. Zorladım kendimi, kuvvet geldi bana. Döşeğin
yaylı olmasından faydalandım, altımda bir çukur oluşturup yere attım
kendimi. Ağlamaya
başladım. Duygu’yu gördüm, başkasıyla evlenmiş. Bağırdım arkasından,
beni unutma sakın!.. Annemi gördüm. Vallahi. Kefen içindeydim.. Kartal
Eğitim ve Araştırma Hastahanesinde asistan olarak görev yapıyordu beyin
cerrahı Gürsel Polat. Aynı Hastahanede görev yapan hemşire Reyhan
Polat’a duyduğu aşk sununda nikah masasında noktalandı. Genç çift
Yalova’ya tayin oldu. Büyük umutlarla geldikleri Yalova’da umut
oldular, şifa dağıttılar. Aradan
bir yıl geçti ve Polat çifti tanıştıkları Hastaneye Kartal’a ceset
torbası içinde geldiler. Çünkü ikisi de korkunç depremde göçük altında
kalarak can vermişlerdi. Eğitim Hastanesi çalışanları sevgi seliyle
Yalova’ya uğurladıkları Polat çiftini bu kez de göz yaşlarıyla
ebedi istirahatgahlarına uğurladılar. 45 SANİYELİK DERSYanı
başımdan bir ses ; “Ağabey bir
sigaranı alabilir miyim?” Birkaç
metre ötede battaniyeye sarılmış esmer çehreli, kalın bıyıklı genç
adama paketi ve çakmağı uzatıyorum. Yanıma çöküyor. “Benim patron
cesur adam. Deprem başlayınca odasına koştum, namaza durmuştu. Oda sarsılıyor,
o namaza devam ediyordu. ‘Zelzele var, gidelim ağam’ diyorum. Yanıtı
‘Allah’ın dediği olur.’ Çok sakindi, namazını bitirdi, yatağına
girdi. Ben odama dönemedim buraya geldim.” Kimsin, ne yaparsın diyorum.
Siverekli kürt olduğunu söylüyor. Sedat Bucak’ın kardeşinin korumasıymış.
Patron içerde koruma dışarda. Kimsenin kimseyi kınıyacak hali yok.
Candan aziz ne var ki alemde... KAHRAMAN KÖPEK 7 KİŞİYİ KURTARDIMarmarayı
vuran 7.4şiddetindeki depremden büyük hasar gören Gölcük’te kurtarma
çalışmaları yavaşlarken enkaz kaldırma çalışmaları tüm hızıyla
devam ediyor. 3 günden beri arama ve kurtarma çalışmalarına katılan
Fransız ekibinin kahraman köpeği “sasha” bugüne kadar enkaz altından
7 kişinin kurtarılmasını sağladı. Yaptığının doğal olarak farkında
bile olmayan kurtarma köpeğinin en büyük ödülü canlı bir insanı
bulduktan sonra sahibinin kendisine verdiği şekerle mutlu oluyor. YENİDEN DOĞDULARUmutların
tükendiği kurtarma çalışmalarında, mucizeler bilime meydan okuyor. Küçük
bir boşluktan havalanan kanarya 14 yaşındaki Elif Gündüz’ün de 80
saat sonra bulunup çıkarılmasını sağladı. Yalova’da
küçük Özge 90 saat sonra beton mezardan sağ çıktı. Eskişehir’de
10 yaşındaki Seval ve ablası Gülşen Altıntaş, Yalova’da 9 aylık
bebek, Gölcük’te Ayper Şirin (17) 4 gün sonra tekrar doğdu. YUNANLILARDAN
CAMİLİ ÇADIRKÖY
Atİna Belediye Başkanı Dimitris Avramopolos, öncekigün İstanbul’da deprem bölgelerini Ali Müfit Gürtuna ile gezdikten sonra ortak bir basın toplantısı düzenledi. Belediye Sarayı’na gelişinde Başkan Gürtuna tarafından törenle karşılanan Atina Belediye Başkanı ziyaretinin üzücü şartlarda gerçekleştiğini belirterek “Bu durumun iki halkın birbirine yaklaşması için bir yol olmasını temenni ederim. Yeni bir yol açılmış olsun, anlaşmazlıklar ve kötü anılar silinsin ve yeni bir yol bizi bekliyor olsun” dedi. Deprem felaketini ilk günden beri yakından takip ettiklerini ve ülkesindeki 5 büyük belediye ile işbirliği içinde ortak yardım projeleri ortaya koyduklarını belirten Atina Belediye Başkanı “İlk etapta ilaç, tıbbi malzeme, battaniye ve dayanıklı yiyecek maddeleri gönderdik. Orta vadede ise üç tane çadır köy kurma projemiz var. Uzun vadede ise prefabrik bir köy kuracağız” dedi. CAMİLİ ÇADIRKÖYLER Atina Belediye Başkanı, kuracakları üç çadır köyün projelerini de Başkan Gürtuna’ya verdi. Her biri 327 kişilik olan çadırköy projesinin ortasında bir de cami yapılmasının öngörülmesi dikkat çekti. Başkan Gürtuna’nın kendisini çok sıcak karşıladığını ve büyük ilgi gösterdiğini kaydeden Atina Belediye Başkanı “Bizi buraya en önemli varlığımız kalbimiz getirdi” şeklinde konuştu. Başkan Gürtuna da, zor günlerin getirdiği bu yakın ilginin daha gelişerek devam etmesi dileğinde bulundu ve “iki komşu ülkenin yaşadığımız falaketin acılarını paylaşma konusunda gösterdiği duyarlılığın, diplomasinin ve siyasetin ötesinde başka anlamları olduğunu görmüş bulunuyoruz. Sayın meslektaşımın bu ziyareti bizim için aynı bir anlam taşımaktadır. Şahsında bütün Yunan halkına gösterdikleri yardımseverlik ve hassasiyet sebebiyle teşekkür ediyorum” dedi.(Milli Gazete) ŞABAN KALAFAT Fay Hattının hedefi sanki deniz. Evlerin arasından kendine yol buluyor. Şans bu evlerin yüzüne gülüyor.”(Star Gazetesi)KAHRAMAN TELSİZCİLER YIKILMADIMarmara sarsıldı, onlar sarsılmadı. Depremin ilk saatlerinden itibaren kesintisiz haberleşmeyi sağlayan Telsiz ve Radyo Amatörleri Cemiyeti üyeleri, pahalı bir hobi dedikleri uğraşlarıyla Marmarayı Umut Hattıyla Türkiyeyle buluşturdular. Marmara saat 03.02 de sallandığında telefon ve cep telefonlarını kapsayan bütün iletişim ağı çöktü. Tüm dünyada olduğu gibi amatör telsizciler devreye girerek felaket bölgelerinden ilk mesajları, ilkyardım çağrılarını iletmeye başladılar. Türkiyede 37 şubesi 1300’e yakın üyesi bulunan Ccemiyet gönüllüleri Erzincan, Dinar, Adana depremleri İzmir ve Batı Karadeniz sel felaketlerinde olduğu gibi Körfez depreminde de iletişimin ve deprem bölgesiyle ilişkilerin kalbi oldu. Başbakanlık Kriz Merkezi, İstanbul Kriz Merkezi, Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Kızılay, TSA, Karayolları, DSİ, Köy Hizmetleri, Belediyeler başta olmak üzere arama kurtarma çalışması yürüten AKUT ve yabancı kurtarma ekiplerinin birbirleriyle iletişimi bu telsizci kahramanlar sağladı. TRAC ekibi kısa dalgadan sadece yurt içi değil, yurt dışından Almanya, Bulgaristan başta olmak üzere bir çok ülkeyle görüşmeyi de gerçekleştirdi.(Zaman Gazetesi)KAYBEDİLEN EŞİN ACISIGölcük Şehitler Mahallesindeki evlerinde eşiyle birlikte uyurken yakalamış deprem Saadet Özer’i.. Üç yaşındaki oğluyla birlikte kurtulan ancak eşini enkaz altında cansız bırakan Saadet Özer kabus dakikalarını şöyle anlatıyor; Ne olduğunu anlayamadım. Yataktan kalkmaya fırsatımız olmadı. Sarsıntı bittikten sonra baktım kocamdan ses seda yok. Kocam ölmüştü. Ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum. Kolum beton altında kalmıştı. Ev sahibimizin sesini duydum. Çok uğraştılar beni kurtarmak için. Hastahaneye götürülürken oğlumu gördüm. Keşke ben de ölseydim diyorum, ama sonra çocuğumu düşünüp güçlü olmaya çalışıyorum.Fakat ne yapacağımı bilemiyorum. Artık ne bize bakacak birisi, ne de başımızı sokacak bir evimiz var.(Sabah Gazetesi) BU AKŞAM ÖLÜRÜM Yer Adapazarı... Ceset kokan enkaz yığınları arasında kurtarma ekipleri köpekleriyle beraber koşar adım can kurtarmaya giderken, umut kesilmiş bir beton yığını arasında küçük bir kağıt parçası dikkat çekiyor. “Bu gece ölürüm” başlığı atılmış bir şiir bu... Okuduğumuzda dehşete düşüyoruz. Şiiri yazanın sağ olup olmadığını bilmiyoruz bile. Ama yıkıntılardaki drama bir nevi tercüman oluyor. Bir uçurum gibi düşerim gözlerinden, Gözlerin beni tutamaz... Düşlerinde büyürüm, kabusun olur ölürüm... Bir şiir yazarım bir türkü söylerim, Bir sen olurum bir ben olurum... Bu akşam ölürüm sırf senin için, beni ölüm bile anlamaz... (Basından Alıntılar) Toplumun bu yöndeki dertlerini saymakla bitirmemiz çok zordur. Biz size olanlardan bir demet sunmaya çalıştık. Acıları çeken bilir, Ancak, Nasıl bir akabe'de yaşıyoruz, biraz düşünelim. Ortaya konan bütün veriler "kader" görüşünün ağırlıklı olmasına neden teşkil ediyor. Yaşananlarda mutlaka tevekkül anlayışı gerekli. Aklı Selim sahipleri için... Ahmet F. Yüksel
|
||