GÜRBÜZİTE ve OBEZİTE: HEM BEDENSEL HEM DE RUHSAL BİR HASTALIK

Prof.Dr. M.Kerem Doksat
 

Hayatı boyunca sık sık hastalanan, sabahları erken kalkamayan, 1649 yılında, zamanın İsveç Kraliçesi Christina’nın davetiyle Stockholm’e yerleşen bir adam vardı. Kraliçenin, kendisinin uyanık olmaya hiç alışık olmadığı sabah beşte yaptırdığı dersler ve soğuk iklim yüzünden İsveç’e gelişinin birkaç ay sonra, 11 Şubat 1650’de zatüreden dolayı hayata veda eden bu adamın, yâni René Descartes’in felsefeye de, bilime de büyük etkileri olmuştur. Descartes’e göre ruh fizikî değildir ve farklı bir varlıktır; bu sebeple vücuttan ayrı olarak tasavvur edilebilir. Ruh kavramı biçimde “şuur, zihin” gibi kavramlarla iç içedir. Ruh, içimizdeki “düşünen bir şey”dir. Aklî yeteneğe sâhip olan ruh, çakışan psikolojik bağlantılar sâyesinde zihinsel aktivite gösterebilmekte, fakat bu onun için de bir “gereklilik” arz etmemektedir; psişik yapı ve bunu oluşturan fiziksel organ ve kavramlar ve hâttâ vücut olmaksızın var olabilir, düşünebilir. Ruhun bütünlüğü herhangi bir fizikî engel veya yetersizlik sebebiyle bozulmaz. Bu ruh-beden ikiliği anlayışına Kartezyen düalizm denmiştir.


René Descartes

René Descartes Nereden çıktı şimdi bu? 17 Kasım 2006’da 4. Ulusal Obezite Kongresi’nde Obezite’nin ruh sağlığı ve hayat kalitesi üzerindeki etkisi konusunda bir konuşma yaptım. Boyunuzun metrekaresini kilonuza böldüğünüzde 30’un üzerindeyse Obez’siniz. Obezite tehlikeli ve tehditkâr derecede şişman olmanın (şişkoluğun) bilimsel adı olmuş durumda. Bahsettiğim m2 cinsinden boyunuz/Kg cinsinden vücut ağırlığınız hesabına Beden Kitle İndeksi (BKİ) deniyor. Eğer bu rakam 25 ilâ 30 arasında ise, “Yüksek Tartılı” oluyorsunuz. Bu köre “görme özürlü” demekçesine nazikâne yaklaşıma bir de muhteşem bilimsel terim bir arkadaşım uydurdu (pardon, türetti): Gürbüzite! Türkçe gürbüzle hâl belirten yabancı dilde “ity” son-takısının birleşiminden doğdu bu muhteşem kavram…Günümüzde Kartezyen düalizmin yerini beyin-zihin bütünlüğü şeklindeki bütünleyici model aldı. Zihnin organı ve donanımı zâten beynin ta kendisi. Şuurluluk ise hem bireysel hem de evrensel daha geniş açılımlar kazandı. Artık “ruhsal” ve “bedensel” lâfları sırf pratik amaçlarla kullanılıyor, esasen aralarında hiçbir fark yok.

Gelelim ana konuya… Gerek Gürbüzite, gerekse Obezite son derecede önemli, vahim sonuçlara gebe hastalıklar. Hem kalb damar hastalıkları hem de beyin damar hastalıkları açısından yüksek risk oluşturuyorlar: Hipertansiyon, kan yağlarının damar sertliğini arttıracak şekilde bozulması (dislipidemi), Tip–2 Şeker Hastalığı’nın gelişmesi bunlar arasında sayılabilir. Ayrıca uykuda soluk durmaları, hâfıza kusurları, öfkelilik, unutkanlık ve depresyonla karakterize Uyku Apne Sendromu tabloya eklenince, kandaki oksijeniniz düştüğü için zayıflayamaz da oluyorsunuz! Sonuçta tam bir kısır döngü zuhur ediyor: Uyku Apne Sendromu hipertansiyonu, dislipidemiyi, kan şekerini arttırıyor, onlar Gürbüzite ve Obezite’yi körüklüyor, bu da birincileri ateşliyor… Bu arada başta karaciğeriniz olmak üzere, bütün iç organlarınız yağlanıyor ve hele alkolü de seviyorsanız, siroza giden yola çıkıyorsunuz. Bu iç organların yağlanması çok mühim bir marazı tetikliyor: Ensülin direnci! Pankreasınız deli gibi çalışarak vücut dokularına ensülin yetiştirmeye çabalıyor ama bu yağ dokusu, ensülinin hücrelere girip işini görmesine engel oluyor! Bu da önceleri pre-Diyabet denen Şeker Hastalığı habercisi tabloyu ortaya çıkarıyor: Açlık kan şekeriniz 100 ilâ 120 arasında gidip gelmeye, HbA1C denen bir göstergeç (marker) 5.5–6.0 civarında seyretmeye başlıyor. Eğer göbek çevreniz erkek olarak 80 cm’den, kadın olarak 55 cm’den fazla olursa da, bütün bu tabloların iç içe girdiği bir hastalığa tutuluyorsunuz: Metabolik Sendrom.

Bu raddeye gelen insanlarda başta depresyon olmak üzere her türlü ruhsal hastalık da iki misli fazla görülüyor. Sosyal, cinsel, meslekî hayatınız alt üst oluyor. Kendinize olan saygınız zedeleniyor, mükerrer zayıflama çabaları ve şarlatanca diyetlerden medet umma çırpınmaları âtıl kalıyor; kaldıkça da bütün bunlar daha artıyor. Psikiyatrik hastalıkların tedavisi için kullanılan pek çok ilâç da değişik mekanizmalarla kilo almayı körükleyebiliyor.

Sonuç ne? Eğer bu hâle düşmek istemiyorsanız, mutlaka egzersize, doğru beslenmeye ve düzenli yaşamaya dikkat ediniz. Hayatın her kompartımanına kendi hayatınızda yer veriniz. Çalışmaya da, sevişmeye de, eğlenmeye de, gezmeye de, dinlenmeye de yeterli zamanı ayırınız. Yok, eğer şu veya bu sebeple Gürbüzite veya Obezite’ye duçar olduysanız, hele Metabolik Sendrom da eklendiyse, mutlaka bir takım çalışması ile kendinizi tedavi ettiriniz. Bu takımda kimler mi var: İç hastalığı uzmanları (tercihan metabolizma ve diyabet uzmanı + hepatolog), şarlatan olmayan diyetisyenler ve psikiyatrlar. Gerekirse nörologlar, cildiyeciler, hâttâ cerrahlar devreye sokulmalı. Bilhassa mideye 6 ayda çıkarılacak bir balon takılmasıyla mucizeler yaratılabiliyor.

Maalesef bu satırların yazarı da hâlen ağır Obezite ve Metabolik Sendrom muzdaripidir. Sizlerle daha nice sohbetleri sıhhat içerisinde paylaşmaya devam edebilmek için âcilen tedaviye başlıyorum. Sıhhat, saadet ve keyifli bir hayat dileğiyle…

 

 
 

İstanbul - 06.12.2006
M. Kerem Doksat, MD
Professor of Psychiatry
Istanbul University
Cerrahpaşa Medical Faculty
Department of Psychiatry
Head of the Mood Disorders Unit 
http://sufizmveinsan.com
doksat@superonline.com