“Kendini aşamayanlarla, istikbale koşulmaz.
Kendini aşabilenlerin
öldükten sonra da yaşayabilmelerinin bir yolu da
vakıftan geçer.”
Elazığ’ın yetiştirdiği birçok fikir adamıyla,
devlet ve milletin el ele vermesinin sonucu
kurulan “Harvak” Harput Kültür, Tarih, Turizm,
Sosyal Hizmetler ve Çevre Vakfı, Harput
kültürüne layık olabilme yolunda önemli bir adım
olarak iyi değerlendirilmelidir.
“Sadakat” gibi bir değeri ilk sayısına
kapak yapan vakıf yönetimi, unutulan
değerlerimizin hayata kazandırılması yolunda
önemli gelişmelere imza atabilecek bir konumda
görünmektedir.
Kalıcı bir eser
bırakabilmek için her fert, kabiliyet ve
kapasitesini en üst seviyede kullanmakla
mükelleftir. Kabuğunu kıramayanlar hayata
doğamazlar. Doğu’nun kavşak noktasındaki
Elazığ eğer her türlü açıdan yeterli çabayı
göstermezse kendisinden beklenen tarihi,
ekonomik ve kültürel fonksiyonu yerine
getiremeyebilir.
Eğitim, kültür ve
değerler alanındaki dirilişimiz “vakıf
kültürü”yle mümkün olabilir.
ÇÖP-ÇEVRE SORUNU ve BİZLER
“Her şey emrine verilenin insanın,
dikkatsizlikleri
sonucu deforme olan şeylerden şikayet hakkı
yoktur.”
Fırat Üniversitesi Çevre Kulübü öğrencilerinin
girişimiyle İl Çevre Orman Müdürlüğü’nden ÇED
Şube Müdürü sayın Cihan Tatar ve kimya mühendisi
sayın İlhan Yüksel, Elazığ’ın çevre sorunları ve
çözüm yollarıyla ilgili özveriyle hazırlandığı
anlaşılan bir sunum yaptılar. Bu esnada Hazar
Gölünün güzelliğini tehlikeye sokan atık sular,
çarpık yapılaşma, ilimizdeki çöp toplama ve
depolama gibi çevre problemleri
tartışılırken hizmetimize verilen değer ve
güzellikleri nasıl kendi aleyhimize
kullandığımızı düşündüm.
İlgili etkinlikte tekrar hatırladığım “çevreci
teyze”yi sizlere de anlatmak istiyorum. 1992
yılında öğretmen olarak çalıştığım yeni kasaba
olan köydeki evimdeki atıkları şehir kültürünün
uzantısı olarak bir poşete doldurmuştum. Çöp
poşetini atma vakti gelince, ev sahibesi teyzeye
nereye atacağımı sordum. Teyze bağladığım çöpün
ağzını açarken ben olanları anlamaya
çalışıyordum. Bana yavrum sen ne yaptın böyle
diye çıkıştı. Niçin teyze diye sorunca; yavrum
yanabilecek şeyleri sobaya atacaksın, salatalık,
elma kabuğu vs. gibi artıkları hayvanlara
vereceksin, çay çöplerini de ağaçların dibine
dökeceksin, dedi. Baktım ki poşette çöp diye bir
şey kalmadığı gibi, hepsi de tekrar bir nevi
enerji haline dönüştü.
Belediyenin bu işi ciddiye almasının yanında,
çöp probleminden kurtulabilmek için bizlerin de
yapabileceği bir şeylerin olduğunu unutmayalım.
“ŞEB-İ ARÛS”UN MESAJI
“Hayatını sorumluluk anlayışıyla yaşayanlar,
ölüm anını,
sevenin sevdiğine kavuşması şeklinde
hissedebilirler.”
Türkiye’mizin manevi kültür ihracatçısı
Mevlana, “ölüm gecesi”ni iştiyakıyla
yaşadığı Rabbine kavuşma gecesi manasına “Şeb-i
Arus” olarak isimlendirmiştir. 27 Aralık’ın
karlı gecesinde Elazığ, semazenlerin papatyanın
açılışını hatırlatan dönüşleriyle adeta manevi
bir bahar yaşadı. Kapalı Spor Salonu’nda Konya
Sema Topluluğu Eşliğinde Hz. Mevlana’yı Anma
Gecesi ve Tasavvuf Müziği Konseri, unutulmaya
yüz tutan kültürel değerlerimizin, bize çok şey
kazandırabileceğini hatırlattı.
Salonu dolduran yüzlerce gönül dostunun,
tasavvuf kültürünün esintileriyle, farklı bir
atmosferi yaşadıkları, huşularından belli
oluyordu. İnsanlar günlük keşmekeş ve
meşguliyetten arınmanın huzur ve mutluluğunu
tadıyorlardı adeta.
Bir sonraki
yazımızda buluşmak temennisiyle sizleri, Elazığ
Valisi sayın Kadir Koçdemir’in ilgili
gecedeki anlamlı konuşması sonrası vedasıyla
selamlıyorum. “Gönlünüzün
aydınlığına gölge düşmesin!”