oplumda
gizliden gizliye yerleşmiş bir hastalık var. Tedavisi biraz
zor ve zaman istiyor.
Bahsettiğim
araz, kendinden
bahsetme, kendini övme hastalığı!..
Etrafımız,
kendini öven, yaptığı işi ayyuka çıkaran insanlarla dolu.
Sanırsınız ki, karşınızda yerküreyi üç parmağında
tutan ve “işte her şey benim elimin altında ” diyen bir kahramanlar
ordusu var.
Bu
hastalığın başlangıcı belli değil. İnsanın yaratılışında
var, kıskançlık gibi... Dikkâti çeken şey; kimi bireyde kıskançlık
hâkim, kiminde ise kendini övme hastalığı. Şayet ikisi bir
arada olursa, o insan artık çekilmez bir hal alıyor.
Şimdi,
bir zamanların başı önünde olan alçakgönüllü, ince
ruhlu insanları bile sanki birikimlerini ortaya koymanın verdiği
zevk içinde kendini övüp duruyor. Ortada hiçbir şey yokken,
insanların övünmesi tabii bir hal aldı. Artık gizli birtakım
fantezilerin bile övünme konusu olduğuna şahit oluyoruz.
Her
yaptığı işten övünerek bahseden ve bu takdiri başkalarına
bırakmayanlar çoğunlukta kısaca.
Tevazu
sahipleri ise bu gürültü arasında kaybolup gidiyor. Hatta tenkit edilerek,
“
Ne gereği var, bu kadar tevazunun canım ? ”
sözleriyle adeta azarlanıyor.
Aslında
kendini öven insanlar toplum içinde pek de hoş karşılanmıyor.
Bu nitelik insana yakışmıyor, sakil duruyor. Bu yüzden
insana kendisini övmesinin çok çirkin ve ayıp bir şey olduğu
mutlaka öğretilmeli. Gençliğimde, benden bir önceki kuşaktan
ve kendi kuşağımdan bu yönde az nasihat dinlemedim.
Övgü
sapmalarına her zaman rastlıyoruz. Fakat normal ve beklenen
bir şey olduğunu düşündüğümüz için üzerinde fazla
durmuyoruz. Oysa ki, bu abartılı davranışın sonu bireyi
bunalıma götürüyor.
“
Kendini övme “
hastalığı, Astroloji ve Genetik ile ilgili olduğu kadar yanlış
bir eğitimin, kişinin huy ve tabiatını kontrol edememesinin
de bir neticesi. Ergenlik sorunlarına yerinde müdahale
edilememesi, anormal zenginlik veya fakirlik de bu hastalığa
yol açan en önemli etmenler...
Tembellik,
bilgiye kapalılık, ukalâlık ve
özgüven eksikliği ise diğer yan faktörler olsa
gerek....
Ergenlik,
aslında sorunlar değil, bir gelişme dönemi. Her insanın
olgunlaşma aşamasında geçirdiği bir süreç. Bu dönemde çocuğun
beynine yapılan yüklemeler
çok önemli. Plânlı, eğitimli bir
yetişme söz konusu ise sonrasında
çocuk rahat eder, ayakları yere basar.
Bu
bakımdan büyüklere oldukça önemli görevler düşüyor. Gençlere
rehber olma hususunda üzerimize düşeni ne kadar yerine
getiriyoruz acaba ?
Benim
bu konuda ciddi şüphelerim var.!
Büyüklerin
çocuklarına her türlü yardımı sağlayacak yerde, büyük
bir mesuliyetsizlikle, “
Bu iş göründüğü gibi kolay değil, ama ben bu konuda seni
uyarmıştım ” havasıyla prim yapmaya çalışmaları,
illa ki kendilerine özgü bakış açısını getirerek, inatla
“ duygu sömürüsü içine
girmeleri ” cidden üzüntü verici...
Son
zamanlarda sık sık “
Neden insan bu hale gelir?” diye düşünüyorum.
Herhalde,
kimlik bunalımında olan, yaşamına değer vermeyenlerin
tutkusu böyle oluyor.
Genç
olsun, erişkin olsun, her insan, basit bir olayda dahi kendine pay çıkarmamayı bilmeli, bu duyguyu bünyesinden
uzaklaştırmaya gayret etmelidir...
Zira,
kendi içinde bir kısır döngü oluşturan bu anlamsız
niteliğin ne topluma ne de bireye bir şeyler kazandırması
asla mümkün değil...
İstanbul
- 03.12.2002
http://sufizmveinsan.com
03-12-2002
Akşam Gazetesi
|