Hekim Hasta İlişkileri

Prof.Dr. M.Kerem Doksat
 

Her meslekte satanla alan, danışanla danışılan arasında bir ilişki, bu ilişkinin de kendine özgü kuralları, doğruları ve yanlışları vardır. Bu yazımızda psikiyatriyi de kapsayarak, tıbbiye mesleğindeki hekim hasta arasındaki ilişkinin özelliklerini sizlerle paylaşmak isterim.

Hekim kelimesi hikmetten gelir; tıpkı hâkim (yargıç), hakîm (bilge) ve hakem gibi. Hekim, hakîm ve duruma hâkim olmalıdır ama asla yargılamamalı ve ahlâkî hüküm vermemelidir. Özellikle psikiyatrların moralist değil terapist olduklarını unutmamaları gerekir. Teşhis, bir kişide görülen ârızaların, bozuklukların âraz ve belirtilerini dikkatle inceleyip, sonunda bunları hastalık târiflerine uygun olarak sınıflandırabilmek anlamına gelir. Pek çok tıbbî hastalığın mekanizması zâten iyi bilindiğinden, otomatik olarak tedavi veya tedavi tercihleri de ortaya çıkmış olur. Psikiyatrik rahatsızlıkların çoğu klâsik anlamda hastalık kategorisine ulaşmadıkları ve hâlâ büyük ölçüde sendromik düzeyde tasvir, târif ve tasnif edildikleri ve için, bâzı farklılıklar arz eder.

Anamnesis kelimesi Platon’un felsefesinden gelmektedir: İdealar âlemindeyken rûhumuzun tanıdığı mükemmel formların (ideaların) bu dünyadaki mükemmel olmayan sûretlerini insanın hatırlaması anlamına gelir. Tıpta da, setredilmiş (üzeri örtülmüş, gizli kalmış) bir hastalıklı sürecin ortaya çıkarılması, keşfedilmesi anlamına gelir; yâni ateş, hapşırma, burun akması, baş ağrısı banal gerçeklerin altında yatan hakikâtin keşfi söz konusudur.

Genel tıpta da, psikiyatride de muayenenin olmazsa olmaz beş temel unsuru vardır. Bunlar 1) çok iyi bir gözlemci olmak, 2) çok iyi dinlemek, 3) hastayla empati (eşduyum) kurabilmek, 4) tarafsız kalabilmek, 5) sorumluluklarının, yükümlülüklerinin, yapabileceklerinin ve yapılabileceklerin sınırlarını iyi bilmektir.

Teknik kolaylıkların müthiş geliştiği çağımızda, özellikle bâzı genç meslekdaşlarımızın hemen filmlere, tomografilere, MR’lere ve tahlillere sarılıp hastayı âdeta ikinci plâna ittiklerini müşahede ediyoruz. Hâlbuki hasta hekim ilişkisi hem beşerî (human: insan insana) hem de insanî (humane: insanca) vasıfları iç içe barındırdığından dolayı son derecede özel bir süreçtir. Âcil ve özel durumlar dışında, kendine bakım ve ihtimamı yerinde ama abartısız, kılığı kıyafeti en azından düzgün ve hekimlik ciddiyetine yakışır dozda tutulmuş, kendinden emin ama gülümseyen bir çehreyle, aldırmazlık duygusunu asla doğurmayan bir sükûnet içerisinde hastasına “merhaba” diyen bir hekim, bu ilişkiyi en baştan kazançlı kurmuş demektir. Meslekdaşlarım, bir doktora işiniz düşerse size nasıl davranılmasını istiyorsanız, lûtfen aynını siz de hastalarınızdan esirgemeyiniz! Hastalarımız, siz de bu özellikleri hekiminizde arayınız.

İnsan biyo-psiko-sosyo-kültürel bir bütündür: En basit nezleden en ağır kansere, minimal sıkıntıdan maksimum şizofreniye kadar bütün hastalıklar bu prensip içerisinde ele alınmalıdır. Hasta bir günah keçisi olmamalıdır. Sistemin tamamına yönelmelidir.

Hastalar Neler Yaşar?

Beş hastalık davranışı aşamasından bahsedilir:

1) Semptom yaşantısı safhası: Bir şeylerin yolunda olmadığının fark edilmesi…

2) Hasta rolü taslağının çizildiği safha: Bir kişinin hasta olduğunun ve yardıma ihtiyacı bulunduğunun fark edilmesi…

3) Tıbbî yardımla temasa geçme safhası: Profesyonel yardım almaya karar verilmesi…

4) Bağımlı-hasta rolü safhası: Kontrolün hekime bırakılması…

5) Düzelme ve rehabilitasyon safhası: Hasta rolünün terk edilmesi kararının verildiği safha!

Hekim Nelere Dikkat Etmelidir: Önceki hastalık dönemleri, bilhassa standart şiddette olanlar (doğurma, taş düşürme, ameliyat olma)… Kültürel davranış tarzları: Stoisizm, abartma… Özgül problemle ilgili kültürel inançlar… Mevcut probleme hastanın kişisel ve kültürel açıdan nasıl baktığı… Bunları doğru anlayabilecek akıllıca suâller sorulması ve hastalığın, hastalık davranışının ve rolünün getirdiklerinin de, götürdüklerinin de iyi tesbit edilmesi gerekir.

Bu noktada, kompli­yans (tedaviye riayet) ve tedaviye bağlılık (adherence) kavramları üzerinde biraz durmak gerekiyor. Aslında aynı şeye farklı bakış açılarını yansıtan bu iki kavrama bir de işbirliğini (cooperation) eklemekte fayda var.

Hekim-hasta ilişkilerinde başlıca dört modelden bahsedilebilir:

1) Otoriter, Aktif-Pasif Model: Her şey hekime bırakılmıştır. Bilinci bozuk veya kapalı olan, hareketsiz veya hezeyanlı hastalarda ideâldir. Hekimin mutlak yönetici olduğu ilişki tarzıdır; bu modelde hasta tam bir baş eğme, sorgusuz itaât etme durumundadır. Psikotik, işbir­liği kurulamayan -meselâ küçük çocuklarda, bilinci bozuk veya komadaki hastalarda- işe yarar. Kom­pliyans kavramı daha ziyâde bu model için geçerlidir.

2) Öğretmen-Öğrenci Modeli: Hekimin başatlığı belirgindir; babacan ve kontrol edicidir; hastanınki ise resesif, kabûllenici ve baş eğicidir. Ameliyat sonrası bakım için ideâldir.

3) İşbirliği ve Sorumlulukları Karşı­lıklı Paylaşma Modeli: Sorumluluk ve yükümlülükler uygun bir şekilde paylaşılmıştır. Kronik böbrek yetmezliği, hipertansiyon, diyabet, -bâzen de- pnömoni (zaatürre) gibi hastalıklarda, eğer hasta ve hastanın hastalığı elveriyorsa, ideâl modeldir. Psikoedükasyon (hastanın ve çevresinin durum hakkında yete­rince bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi) yeterince yapılırsa, içgörüsü yerinde olan psiki­yatri hastalarında, meselâ depresyonluların ekserisinde bu model işlevsel olacaktır. Tedaviye bağlılık ve işbirliği kavramları daha ziyâde bu model için geçerlidir.

4) Dostluk Modeli (Sınır­ların ve Rollerin Karıştığı Model): Amerikan standartlarında genellikle işlevsellikten uzak, bâzen de meslek ahlâkına aykırı telâkki ediliyor ve “genellikle hekimde psikolojik sorunların olduğunu düşündürür” deniyor. Empatiyle sempati, dostâne yak­laşımla dostluk etme, sevecenlikle sevme birbirine karışmıştır. Roller­deki bu belirsiz­lik tedavinin düzgün uygulanmasını da bozar.

Gene de, bizim kültürümüzde, mes’eleye bu kadar katı bakılıp bakılmaması konusunun tartışma götürür yanları olduğu ve cinsel veya maddî sömürü gibi etik veya moral ihlâller söz konusu olmadıkça, dostâne yaklaşımın kültürümüze ters düşmeyeceği kanaâtindeyim. Meselâ bir Anadolu kasabasındaki veya şehrindeki tek psikiyatri uzmanının, bu durumda, kimselerle ahbaplık edememesi gibi saçma bir tablo ortaya çıkar.

Sağlıklı, sevgi ve saygı dolu günler dileğiyle…

 

 
 

İstanbul - 09.01.2007
M. Kerem Doksat, MD
Professor of Psychiatry
Istanbul University
Cerrahpaşa Medical Faculty
Department of Psychiatry
Head of the Mood Disorders Unit 
http://sufizmveinsan.com
doksat@superonline.com