slam'da suretin yeri olmadığı gerekçesiyle Afganistan'da yıkılan Buda heykellerinin yok edilmesini kınamak veya  Batı’da, uygarlığın bir hediyesi olarak kabul edilen antik eserlerin, ancak, o ülkenin müzelerinde korunabileceğini iddia etmek, ayrıca  söz konusu  müzelerde sergilenen bazı eserlerin nasıl olup da, bir yolunun  bulunup  oralara  getirildiğinin öyküsünü  irdelemek, gönül yıpratıcı ve abartılı eleştirilerde bulunmak niyetinde değilim.

Bu yazıyı yazmaktaki asıl amacım; Londra'daki British Museum'u bir dost gurubu ile gezerken aklıma takılan, mistik bir veri, bir hadis-i şerif ile alakalıydı.

Hz. Resulullah’ın  buyruğu aklımda kaldığı kadarı ile şöyleydi.

“Resim ve heykel olan eve melek girmez... “

Çok kişi bu hadisi ters şekilde yorumlayıp kendilerini psikolojik baskı altına aldılar..

Hadisin yorumlamasına geçmeden, kendime yönelttiğim bazı  sualler  vardı.

Örneğin;

Bugün, İslâm’a inandığını söyleyen toplumlardan ve kişilerden hangisinin evinde acaba, minyatür de olsa bir heykel, duvarları süsleyen bir manzara, çocuğunun, ebeveyninin veya sevdiği birinin  resmi  yokmu ?

İslâm’ın merkezi sayılan ülkede, Kâbe’nin, kralın resimleri başta saraylarda olmak üzere  her yerde asılı, değil mi ?

“Şayet heykel ve resim olan eve melek giremiyorsa, ölüm meleği Azrail, evinde TV seyreden veya hasta yatağında yatan ya da sağlıklı birinin veyahut tuvalette hacet gören birinin acaba canını nasıl alabilecekti?..“  gibi

Kur’an’da ve hadislerde “ Nur’i “  yapı şeklinde bahsedilen meleki yapıların, , şuurlu enerji  türü bir varlık olduğunu ve tüm evreni bu mayanın  oluşturduğunu, duyu araçlarıyla algılayamadığımızdan ötürü, boşluk gibi kabul ettiğimiz alanların bile bu enerji, yani melekî yapılarla dolu bulunduğunu gerek mistik, gerekse çağdaş  bilimin açıklamalarına dayanarak öğrenebiliyoruz...

İbni Arabi’nin  “ Evrende bir karışlık boş bir yer yok “ deyimiyle söz konusu koşulların çok öncelerde  tesbit ve müşahede edildiğini, kısacası, makul olarak her mekanın melekler ile kaplandığını, yine Hz.Resululahın mecazi bir yaklaşımla  “dünyada cinlerin on katı kadar melek olduğunu “ bu veriler ışığında, meleğin ;“resim ve heykel olan eve giremeyeceği ” sözünün altında yatan maksadın başka bir şeye işaret ettiği ve tamamen  şekille ilgisi bulunduğunu, nuri bir yapı olan meleğin, yani bugünkü dille enerjinin  şekli olmadığı gerçeği ile yola çıkıldığında, şayet bireyin şuurunda  şekilcilik söz konusu ise, onun, idraken   melekî boyuta geçmesinin imkansız olacağı vurgulanmış, ayrıca meleki tesirlerden faydalanmasının  olanaksız olduğu da ima edilmiştir.

Yani konuyu kısaca şöyle özetlemek mümkün. Beyin veri datasını şekilden kurataramayan bir insan meleki boyuta adımını atamaz.

Diğer yandan Hz.Resulullah’ın bugüne değin hiçbir yerde resminin olmaması, suretinin aksettirilememesi ve buna özen gösterilmesi  bir edep / hürmet anlayışından ziyade, olay yine onun yansıttığı, farklı bir boyuttan kaynaklanmaktadır. Söz konusu bu boyutta şekil, resim, anlam, vasfın yeri yoktur. Sözü bile edilemez. BU NOKTADA İDRAK DÜŞER burası Muhammedi’lerin ve özellikle Hz.Muhammed’in boyutudur. Vasıfsızlık Allah resulünde simgelenince resmini yapmakda mümkün olamaz.

Her zaman akıllarda yer edinen bu olguyu birde bu yönleriyle düşünün lütfen..!

İstanbul - 25.04.2000
http://afyuksel.com

Akşam Gazetesi - 25 Kasım 2001


Üst Ana sayfa e-mail