Geçen haftaki yazımızda ideal davranış prensiplerinden
“kötülüğü iyilikle önleme prensibi” üzerinde durmuştuk.
Bu hafta ise, bulunduğumuz ortama faydalı olma veya
oradan istifade etme anlamında kullandığımız “ifade ve
istifade prensibi” üzerinde durmak istiyoruz.
İnanan insan, bulunduğu ortama bir mana kazandırmalı ya
faydalı olmalı veya istifade etmeye gayret etmelidir.
İnsan hayatı, zaman dilimlerinden oluşmaktadır.
Dolayısıyla, içinde bulunduğumuz her an değerlidir ve
hedeflerimize ulaşmak için kullanılmalıdır. Ebedî
hayatı kazanma gibi bir gaye ve derdi olan insan, her
dakikasını gelişim, iyiye doğru değişim, dünya ve ahiret
sermayesi için bir fırsat bilmelidir. Mümin içinde
yaşadığı ortamı çok iyi algılamalı ve hata yapmamaya
gayret etmeli, bütün hedefi verimlilik olmalıdır.
Her anını en güzel şekilde değerlendirme arzusu, kişinin
maddî ve manevî gelişiminin motoru haline geldiğinde çok
verimli bir yola girilmiş olur. Bu anlayışla devam
edenler, insanlığa kalıcı eserler bırakabilmişlerdir.
Fanî hayatta vaktini boşa harcayanlar da hiçbir eser
bırakamadıkları için unutulmaya terk edilmişlerdir. Bu
dünyaya herkes, verilen kapasite ve kabiliyeti en iyi
şekilde değerlendirebilmek için gönderilmiştir. Kendini
gerçekleştirmek ve unutulmamak için Peygamberimiz
(s.a.v.)’in sadaka-i cariye olarak ifade ettiği kalıcı
bir eser bırakmalıdır. Sadaka-i cariye yani öldükten
sonra amel defterinin açık kalmasına vesile olacak,
hayırlı ilim, evlat veya inananların istifade edeceği
hayırlı eserler, ifade ve istifade prensibinin
boyutlarını ve anlam dünyasını ortaya koyması açısından
önemlidir.
Bulunduğumuz sosyal ortamlarda da bu prensip işletilecek
olursa verimlilik artar. Bu zemini oluşturabilmek için
tanışma ve güzel iletişim çok önemlidir. Bu noktada “ön
yargı” ve “ön fikir”lerden uzak durmalı genellemelerden
sakınmalıyız. Tabii ki bu, tedbiri elden bırakma
anlamına gelmez. İnsan herhangi bir konu hakkında olumlu
veya olumsuz hüküm vermeden önce, çok iyi araştırmalı,
kimin sözüne itimat edeceğine dikkat etmelidir. Nitekim
bu konuda ilahi rehberimiz şu uyarıda bulunmaktadır: “Ey
inananlar! Eğer işin aslını bilmeden gerçeğin dışına
çıkmış biri, size bir haber getirirse, onun iç yüzünü
araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz
de sonra ettiğinize pişman olursunuz.”
Yani kimin sözüne güveneceğimiz noktasında bilhassa
fitne dönemlerinde çok dikkat edilmelidir. Bu ayet-i
kerime, durum teorisiyle irtibatlandırıldığında daha
geniş bir mana ifade edecektir. İçinde bulunulan ortam,
eğer herhangi bir konu hakkında hüküm vermeyi
gerektiriyorsa; deliller iyi toplanmalı ve değerlendirme
net bir şekilde yapılarak doğru karar verilmelidir.
Yoksa hatalı iş yapılarak onulmaz yaralar açılabilir.
Hepinize kendinizi en iyi gerçekleştirdiğiniz verimli
günler temenni ederim.
|