HAYAT SERMAYESİ - İman - İbadet ve Davranış

 

Dr. Hüseyin Emin Sert
 

 “Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler.”[1]

İman, ibadet ve davranış, birbirleriyle irtibatlı olan kavramlardır. İnanmayan kişi, ibadet yapmaz. Usulüne uygun ibadet, kişiyi kötü davranışlardan uzak tutar.[2] İnanışlar, insanda, eşyaya anlam kazandıran dünya görüşünü oluşturur, kişiyi belli davranışlara yöneltir ve tavırları belirler. Çünkü, genel olarak davranışlar; fikir, inanç, değer ve ahlakî kurallara dayanır.[3] Kabul ve inançlar, ferdin dünyasını inşa eden bloklar gibidir. İnançsız bir insanın psikolojik varlığı düşünülemez, çünkü bu insan, devamlılığı olmayan bir varlık haline gelebilir.[4]

İnanç ve tutumlar bütünlüğü sağlayarak, ferdin önemli davranışlarını bir düzene sokar ve idare eder.[5] Dinî inanç ve davranışlar, oluşmakta olan kişiliğin boyutuna göre düzene girer ve kişi irade dışı dindarlıktan iradeli dindarlığa; vasıtasız (kendiliğinden) inançtan, sorumluluğuna erişilmiş inanca erişebilir.[6] Din, insan şahsiyetinin en iç tabakalarına kadar nüfuz ederek ferdin vicdanında, oradan hareketle de azalarında kendisini gösterir.[7] Bu anlamda tarihin en büyük toplumsal değişimi İslam sayesinde cahili Arapların sahabe haline dönüşümüyle gerçekleşmiştir.

İnanma kavramının medarı din, benlik güçlerini bir merkezde toplama kabiliyeti verir ve böylelikle insanı yeni bir kişilikle donatır.[8] Dini inançlar, stres ve gerilimin şiddet ve baskısını azaltacak bir takım mekanizmalara da sahiptirler.[9] Bazı insanlar da dine, kendi durumlarını meşrulaştıran ve davranışlarının gerekçesini temin eden bir güç olarak bakmaktadırlar.[10] İnsanlar, değerli bildikleri bir şeyi korumak, yüceltmek için de davranışta bulunabilirler.[11]

İslamî anlamdaki iman kalpten başlayıp dışa yayılan, güzel davranışlara yol açan bir nurdur. O, hem insanın içini, hem dışını aydınlatır. İnanç, insanı her an canlı tutan ve onun sürekli meyve vermesini sağlayan, onu yönlendiren motor durumundadır.[12] Bir kimsenin dindar olup olmadığı, hatta hangi dine bağlı bulunduğunu davranışlarından anlamak mümkündür. Dinin değerlerini bilinç boyutunda yaşayıp hayata aksettiren bir Müslüman’ın muhtelif hadiselere karşı tutum ve davranışları, ister istemez bir Hıristiyan veya Yahudi’ninkinden veyahut hiç bir dine inanmayanınkinden farklı olacaktır.[13]

İman, ibadet ve güzel davranışlarla, insanın beden-ruh bütünlüğü sağlayarak kişiliği geliştiren özelliklere sahiptir. Sağlamlaşmış inanç, iyi ve güzel tutumlarla insanı, şahsiyet bütünlüğüne ve iyi karakterlere götürür. İnsanın olgunluğu, doğru kararlar almasıyla ve mutluluğu ise inanç ve davranış bütünlüğüyle sağlanır.[14] İman ve ibadet esaslarının, insanın ahlâkî davranışlarıyla çok yakından ilgisi vardır. İman esasları; insan ruhunu öyle temizler ki, kişi Allah’ın rahmetine erişmek ve gazabına uğramamak için bütün davranışlarında çok dikkatli olur, bu da insana irade terbiyesi ve kendi kendini kontrol imkanı sağlar.[15] Gönül rahatlığıyla ve Rabb’inin huzuruna çıkma şuuruyla kılınan namaz, sahibini hayasızca tutumlardan ve fenalıklardan uzaklaştırır.[16] Hakikî bir dinî tecrübenin en önemli özelliği, davranışları değiştirmesidir.[17] Sağlam bir karakter için, öncelikle doğru ve mükemmel bir inanç seviyesine sahip olmak gerekir. İslâm’ın, insanoğluna kazandırdığı şahsiyeti diğer sistemlerin sağlaması mümkün değildir.[18] Tevhit üzerine kurulan İslâm, hiçbir şeyi dışarıda tutmayan bütün bir hayat tarzı tasarlar.[19]

Ahlâkî bir değer olan vicdan, akla öncülük eder ve onu düzenler. İyi davranışlar, ruhu rahatlatır ve kötü davranışlar ona azap verir. Nitekim dünyadaki en kötü ceza, kötülük edenlerin çekmiş oldukları vicdan azabıdır. En büyük haz, saadet ve mükâfat da, iyilik yapanların kalplerine ilham olunan rahatlık ve vicdan huzurudur. Ancak bazen, insanî vicdanın kaybolup onun yerine nefsanî ve şeytanî bir duygunun geçmesi de söz konusudur.[20]

Şüpheler içinde bocalayan kişinin davranışlarının, istikamet üzere bir dengede olması mümkün değildir. Davranışların kıvama erebilmesi için zihnin şüphe, hurafe, vehimlerden ve yanlış düşüncelerden kurtulması gerekmektedir. Gayb alemini inkâr edenin dünyası da zindan olur.[21] Çünkü insan, içinde gizli olan ölümsüzlük arzusunu, ancak ebedî hayata inanarak doyurabilir. Bu inanç onun dünya hayatındaki davranışlarını da kontrol eder. Hakiki iman ve ihlaslı davranışlarla iki dünyada huzur ve mutluluklar temennilerimle…


[1]      Kur’ân, Enfâl (8): 65.

[2]      Kur’ân, Ankebût (29): 45.

[3]      Zigmunt Bauman, Sosyolojik Düşünmek, çev.Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1998, s. 11.

[4]      Sezen, Sosyoloji Açısından Din, s. 28.

[5]      Kresh, Sosyal Psikoloji,  s. 43; Sezen, Sosyoloji Açısından Din, s. 28.

[6]      Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 17.

[7]      Raymond Firth, Religion: a Humanist Interpretation, New York, 1996, s. 15-19.

[8]      Muhammed İkbal, İslam’da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu, İstanbul, trs, s. 200-207; Bu noktada “İslam kendinden öncesini siler” hadisini hatırlamak konunun anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.4, s. 199, 204, 205.

[9]      Eroğlu, Davranış Bilimleri, s. 99.

[10]    Joachim Wach, Din Sosyolojisi, çev.Ünver Günay, Kayseri, 1990, s. 270.

[11]    Cüceloğlu, Savaşçı, s. 149.

[12]    Gölcük, Din ve Toplum, s. 45, 44.

[13]    Er, Din Sosyolojisi, s. 265.

[14]    Çamdibi, Din Eğitiminin Temel Meseleleri, s. 21,32.

[15]    Kılıç, İnsan ve Ahlâk, s. 19.

[16]    Kur’ân, Ankebût (29): 45.

[17]    Çiftçi, İslamı Yeniden Düşünmek, s. 115.

[18]    Gabbudî, Üsüsü Binai’ş-Şahsıyyeti, s. 16.

[19]    Gölcük, Din ve Toplum, s. 164.

[20]    Cüsmânî, Ilmu’n-Nefs, s. 47; Erdem, Osmanlı Düşüncesinde Ahlâk, s. 127-129.

[21]    Bulaç, İnsanın Özgürlük Arayışı, s. 170.

 

 
 
Elâzığ - 11.09.2007