HAYAT SERMAYESİ - İnandığı gibi yaşamak

Dr. Hüseyin Emin Sert
 

İtikat, dinin temel inanç değerlerine kalbî bağlılık ve inanmak demektir. İman ve itikat aynı şey olup Allah'tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şahadet etmekle başlar. İslam dinindeki iman esasları "amentü"de formülize edilmiştir.

Müslümanlar, Allah'a, Meleklere, Kitaplara, Peygamberlere, Ahiret Gününe ve Kadere; hayır (iyilik) ve şerrin (kötülük) Allah'tan olduğuna inanırlar. Nitekim Rabbimiz; "Sana isabet eden iyilik Allah'tandır, sana isabet eden kötülük de nefsindendir" (Nisa, 4/79) buyurur.

Yani kötülük, günahın sebebiyledir, ben de onu sana günahın sebebiyle takdir ettim buyurmaktadır. Keza Allah şöyle buyurur: "Size isabet eden her musibet, ellerinizle işlediklerinizden dolayıdır." (Şura, 42/30). Ayrıca Kuran'ı Kerim ve hadislerde bildirilen bütün gerçekler, beyan edilen hususlar, Müslümanlar için esastır.

İnanç değerleri, insan davranışının temelini oluşturur. İnandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız. Bilindiği üzere her insanın temel değerlerini oluşturan, benimsediği hususlar söz konusudur. Temel itikadî konular, aslında bütün ilahi dinlerde aynıdır. Çok az bazı detay noktalarda farklılık vardır. Ancak İslamiyet, en son ve en mükemmel dindir. Bütün dinlerde Allah ve Ahiret inancı, imanın temelini oluşturur.

İçimizdeki itikadi boşluk, hayatımızı tehdit ediyor

Zamanımızda din eğitimi yetersiz olduğu için, ciddi itikadî hatalar yapılmaktadır. Okumadan, araştırmadan, sorup dinlemeden, haftada bir Cuma ezanı ve hutbe sonu ile sınırlı bir dindarlıktan ve din eğitiminden (!) fazla bir şey beklemek de zaten safdillik olur.

Dini sahadaki itikadî boşluklar uçurumlardan daha tehlikelidir. Çünkü uçurumlar dünya hayatını mahvederken, itikat boşluk ebedi hayatı tehdit etmektedir. Günümüzde insanlar, temel dini bilgiden mahrum şekilde çok derin tartışmalara girebilmektedir. Kader veya ruh meselesi bunlardandır. Allah'ın zati ve subuti sıfatı gibi bilinmesi farz olan bir bilgiden bile mahrum olan zavallı insanlar, kader veya haşrin ruh ile mi yoksa beden ile mi olacağı gibi, derin âlimlerin bile anlama veya izahatta zorlandığı konular ile meşgul olabilmektedir.

Bilgisiz, fikir ve iman sahibi olduğunu zannetmek, günümüz insanının ciddi bir hata ve açmazıdır. Bir de doğru itikadın nerelerden öğrenilebileceği hususu önem arz etmektedir. Din eğitimi, ilmihal bilgisi, öncelikle ilgi ve farkındalık gerektirir. Her şeyi bildiğini zannedene bir şey anlatmak veya öğretmek mümkün değildir.

Ancak şahıs bazında bu durumları somutlaştırmak zordur. Ama her şuurlu Müslüman temel itikadî ve amelî bilgilere sahip olmak için gayret göstermelidir. Ehl-i Sünnet üzere temel bilgileri edinmek için çalışmalıdır.

Bilgisizlikten yaptığımız hatalar

Allah, melek, cin, ahiret ve kader gibi temel konularda sahih bir itikad nasıl olmalı sorusuna tatmin edici cevaplar bulmalı ve ona göre inanmalıdır. "Allah her şeyin halıkı (yaratıcısı)dır" (En'am, 6/103). Allah mekândan münezzehtir. Yani O, zaman ve mekân üstüdür, her yerdedir. ‘Yukarıda’ denilmesi yer isnadından ziyade, yüceliğe delalet eden bir mecazdır. Hakikî manasıyla "Yukarıda Allah var" denilmesi Allah'a mekân izafe etme noktasında ciddî bir hatadır. Bunu fizik bilgileri ile değerlendirmek hata olur. Burası iman noktasıdır. Meleklerin kadın şeklindeki tasvirleri, cehalet veya tahriften başka bir şey değildir. Zira melekler, erkeklik ve dişiliğe konu olmayan, latif varlıklardır. Cani ve katil birine "Azrail mi kesildin?" diyebilmek itikada zarar getirir. Hakkında bir sure bile bulunan cinleri inkâr etmek, iman dairesi dışına çıkmaya yeterlidir.

İnsanın hayata bakış açısını, iman ve inanç şekillendirir veya şekillendirmelidir. İtikat ve ameli beraber düşünmek gerekir. Bilgiye dayalı olmasa bile insan yaşadıkları sonucu kanaatler oluşturur, bazen "Putunu kendi yapar kendi tapar". Kişinin davranışları, imanı ile ilgili ciddi ipuçları verir. İman ve davranış bütünlüğü, bilinçli Müslümanın en çok üzerinde durması gereken bir konudur. Yanlış itikat, ciddi tehlikeler doğurur. İtikadî boşluk, pratik hayata olumsuz gölgeler düşürür .

Aslında bu noktada Ehl-i sünnet itikadına vurgu yapmak gerekiyordu. Ama daha temel imanî konulara değinmek makalemizi şekillendirdi. Zaten hayat ve mematımızın lokomotifi olan itikadımızı iki sahifelik bir dergi makalesine emanet etmek safdillik olur. Mutlaka temel, sahih ve güvenilir kaynaklardan itikadımızı sağlamlaştırmalıyız.

Halkla içli dışlı olmak bazı şeyleri yakından gözlemek, bazen insanı çok etkiliyor. Sokakta konuşulanları, değil dinlemek, duymaktan bile insan hayâ ediyor. Hayvana küfretmek, bile caiz değilken, kitaba ve mukaddesata kötü söz söylemek kişiyi dinden çıkarır. Dikkat edilirse buna ‘küfür’ denilmiştir. ‘Kâfir’ ile ‘küfür’ aynı köktendir. Dikkat ediniz, küfür itikadî boşluk değil, inkâr demektir. Yani, dinimize göre  bu kişilerin cenaze namazı bile kılınmaz.

İman, arabadaki yağ gibidir. Yağsız motor yanacağı gibi, iman zaafı da insanı mahveder. İntihara giden yol da bu iman boşluğundan kaynaklanmaktadır. İnandığını yaşamak ayrı bir konu gibi görünse de, imanın günlük hayata yansıması göz ardı edilirse, iman pratikte bir değer ifade etmez hale gelir. Ona sadece âdet yerine gelsin diye bir cenaze namazı kılınır.

Bazı durumlarda kader inancındaki zaaf, aile geçimsizliğine dönüşebilmektedir. Tevekkülü olmayan fertlerin, maddiyattan şikayet etmesi şükürsüzlüktendir. Tüketim ekonomisinin ortaya çıkardığı ihtiyaçlara erişmek zaten mümkün değildir. İnsaflı bir gözle incelenip, bundan 30-40 sene önceki soframız ve yaşantımız ile bugünkü imkanlar mukayese edilecek olarsa, durum daha iyi anlaşılabilir.

"O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür!" (İbrahim, 14/34). Şükürsüzlük, huzursuzluğa dönüşerek insanı ve aileyi içten içe çökertir.

Dine uygun yaşamayan ve dinî değerleri yaşatmayan, huzurlu yaşayamaz. Çok defa dinî inanç, değerlerimizin temelini oluşturur. İnanç, özellikle ahiret ve Allah inancı günlük hayatımızı şekillendirecek güçte olmalıdır. Gereken tedbirleri almadığından dolayı işini yoluna sokamayan esnafın isyana düşmesi, faize, harama bulaşması itikadî boşluktan kaynaklanmaktadır.

Etrafımıza bakacak olursak, bunların çok yaygın olduğunu görürüz. Borçlara gereken hassasiyet gösterilmediği için karz-ı hasen unutuldu, zora düşen çek kırdırma vs. gibi faiz ve harama bulaşabilmektedir. Bunlar itikat ve dinî değerleri yaşama zaafımızdan kaynaklanmaktadır. Allah’ın rızka kefil olduğuna tam itikadı olmayanın köşe dönmeciliğe, dolandırıcılığa vs. bulaşması hep itikatsızlık temeline dayanmaktadır.

Alış verişteki ölçü ve tartıya riayet etmeyen zavallı, dar-ı harp vs. gibi derin konuların hükmü nasıl değiştireceği gibi hassas mevzularda ahkâm kesebilmektedir. Temelsiz bir bina, en ufak bir sarsıntıda nasıl etkilenirse, asıl itikadî temellerden mahrum kişi de bazı derin meselelerde ciddi sarsıntılar yaşamakta, hatta farkına varmadan din dairesinin dışında bile kalabilmektedir.

Zengin Allah'a itimadını kaybedince strese giriyor. Malıma mülküme zarar gelecek diye hafakanlar geçiriyor. Etrafımızda olup bitenleri bu gözle incelersek, zayıf itikadın nelere mal olduğu, ne gibi maddi- manevî sıkıntılara sebebiyet verdiği rahatlıkla görülecektir.

Hayat sermayesini doğru kullanabilmek için itikadî boşlukları doldurmak gerekir. Ferdi ve sosyal hayat boşluk kabul etmez. Eğer siz muhtemel boşlukları zamanında doğru bilgi ve ilgi ile doldurmazsanız, orayı zararlı düşünce ve davranışlar istila eder. Siz de boşluğa düşer ve boşlukta yaşar veya yaşadığınızı zannedersiniz. Allah kuluna her ne emrettiyse bir bildiği vardır. Bunun dışına çıkan dünya ve ahiret huzurundan mahrum kalır.

 

 
 
Elâzığ - 15.05.2007