İtikat, dinin temel inanç değerlerine kalbî
bağlılık ve inanmak demektir. İman ve itikat
aynı şey olup Allah'tan başka ilah olmadığına,
Hz. Muhammed (s.a.v.)'in Allah'ın kulu ve elçisi
olduğuna şahadet etmekle başlar. İslam dinindeki
iman esasları "amentü"de formülize edilmiştir.
Müslümanlar, Allah'a, Meleklere, Kitaplara,
Peygamberlere, Ahiret Gününe ve Kadere; hayır
(iyilik) ve şerrin (kötülük) Allah'tan olduğuna
inanırlar. Nitekim Rabbimiz; "Sana isabet eden
iyilik Allah'tandır, sana isabet eden kötülük de
nefsindendir" (Nisa, 4/79) buyurur.
Yani kötülük, günahın sebebiyledir, ben
de onu sana günahın sebebiyle takdir ettim
buyurmaktadır. Keza Allah şöyle buyurur: "Size
isabet eden her musibet, ellerinizle
işlediklerinizden dolayıdır." (Şura, 42/30).
Ayrıca Kuran'ı Kerim ve hadislerde bildirilen
bütün gerçekler, beyan edilen hususlar,
Müslümanlar için esastır.
İnanç değerleri, insan davranışının temelini
oluşturur. İnandığınız gibi yaşamazsanız
yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız. Bilindiği
üzere her insanın temel değerlerini oluşturan,
benimsediği hususlar söz konusudur. Temel
itikadî konular, aslında bütün ilahi dinlerde
aynıdır. Çok az bazı detay noktalarda farklılık
vardır. Ancak İslamiyet, en son ve en mükemmel
dindir. Bütün dinlerde Allah ve Ahiret inancı,
imanın temelini oluşturur.
İçimizdeki itikadi boşluk, hayatımızı tehdit
ediyor
Zamanımızda din eğitimi yetersiz olduğu için,
ciddi itikadî hatalar yapılmaktadır. Okumadan,
araştırmadan, sorup dinlemeden, haftada bir Cuma
ezanı ve hutbe sonu ile sınırlı bir dindarlıktan
ve din eğitiminden (!) fazla bir şey beklemek de
zaten safdillik olur.
Dini sahadaki itikadî boşluklar uçurumlardan
daha tehlikelidir. Çünkü uçurumlar dünya
hayatını mahvederken, itikat boşluk ebedi hayatı
tehdit etmektedir. Günümüzde insanlar, temel
dini bilgiden mahrum şekilde çok derin
tartışmalara girebilmektedir. Kader veya ruh
meselesi bunlardandır. Allah'ın zati ve subuti
sıfatı gibi bilinmesi farz olan bir bilgiden
bile mahrum olan zavallı insanlar, kader veya
haşrin ruh ile mi yoksa beden ile mi olacağı
gibi, derin âlimlerin bile anlama veya izahatta
zorlandığı konular ile meşgul olabilmektedir.
Bilgisiz, fikir ve iman sahibi olduğunu
zannetmek, günümüz insanının ciddi bir hata ve
açmazıdır. Bir de doğru itikadın nerelerden
öğrenilebileceği hususu önem arz etmektedir. Din
eğitimi, ilmihal bilgisi, öncelikle ilgi ve
farkındalık gerektirir. Her şeyi bildiğini
zannedene bir şey anlatmak veya öğretmek mümkün
değildir.
Ancak şahıs bazında bu durumları somutlaştırmak
zordur. Ama her şuurlu Müslüman temel itikadî ve
amelî bilgilere sahip olmak için gayret
göstermelidir. Ehl-i Sünnet üzere temel
bilgileri edinmek için çalışmalıdır.
Bilgisizlikten yaptığımız hatalar
Allah, melek, cin, ahiret ve kader gibi temel
konularda sahih bir itikad nasıl olmalı sorusuna
tatmin edici cevaplar bulmalı ve ona göre
inanmalıdır. "Allah her şeyin halıkı
(yaratıcısı)dır" (En'am, 6/103). Allah mekândan
münezzehtir. Yani O, zaman ve mekân üstüdür, her
yerdedir. ‘Yukarıda’ denilmesi yer isnadından
ziyade, yüceliğe delalet eden bir mecazdır.
Hakikî manasıyla "Yukarıda Allah var" denilmesi
Allah'a mekân izafe etme noktasında ciddî bir hatadır. Bunu fizik bilgileri ile değerlendirmek hata olur. Burası
iman noktasıdır. Meleklerin kadın şeklindeki
tasvirleri, cehalet veya tahriften başka bir şey
değildir. Zira melekler, erkeklik ve dişiliğe
konu olmayan, latif varlıklardır. Cani ve katil
birine "Azrail mi kesildin?" diyebilmek itikada
zarar getirir. Hakkında bir sure bile bulunan
cinleri inkâr etmek, iman dairesi dışına çıkmaya
yeterlidir.
İnsanın hayata bakış açısını, iman ve inanç
şekillendirir veya şekillendirmelidir. İtikat ve
ameli beraber düşünmek gerekir. Bilgiye dayalı
olmasa bile insan yaşadıkları sonucu kanaatler
oluşturur, bazen "Putunu kendi yapar kendi
tapar". Kişinin davranışları, imanı ile ilgili
ciddi ipuçları verir. İman ve davranış
bütünlüğü, bilinçli Müslümanın en çok üzerinde
durması gereken bir konudur. Yanlış itikat,
ciddi tehlikeler doğurur. İtikadî boşluk,
pratik hayata olumsuz gölgeler düşürür .
Aslında bu noktada Ehl-i sünnet itikadına vurgu
yapmak gerekiyordu. Ama daha temel imanî
konulara değinmek makalemizi şekillendirdi.
Zaten hayat ve mematımızın lokomotifi olan
itikadımızı iki sahifelik bir dergi makalesine
emanet etmek safdillik olur. Mutlaka temel,
sahih ve güvenilir kaynaklardan itikadımızı
sağlamlaştırmalıyız.
Halkla içli dışlı olmak bazı şeyleri yakından
gözlemek, bazen insanı çok etkiliyor. Sokakta
konuşulanları, değil dinlemek, duymaktan bile
insan hayâ ediyor. Hayvana küfretmek, bile caiz
değilken, kitaba ve mukaddesata kötü söz
söylemek kişiyi dinden çıkarır. Dikkat edilirse
buna ‘küfür’ denilmiştir. ‘Kâfir’ ile ‘küfür’
aynı köktendir. Dikkat ediniz, küfür itikadî
boşluk değil, inkâr demektir. Yani, dinimize
göre bu kişilerin cenaze namazı bile kılınmaz.
İman, arabadaki yağ gibidir. Yağsız motor
yanacağı gibi, iman zaafı da insanı mahveder.
İntihara giden yol da bu iman boşluğundan
kaynaklanmaktadır. İnandığını yaşamak ayrı bir
konu gibi görünse de, imanın günlük hayata
yansıması göz ardı edilirse, iman pratikte bir
değer ifade etmez hale gelir. Ona sadece âdet
yerine gelsin diye bir cenaze namazı kılınır.
Bazı durumlarda kader inancındaki zaaf, aile
geçimsizliğine dönüşebilmektedir. Tevekkülü
olmayan fertlerin, maddiyattan şikayet etmesi
şükürsüzlüktendir. Tüketim ekonomisinin ortaya
çıkardığı ihtiyaçlara erişmek zaten mümkün
değildir. İnsaflı bir gözle incelenip, bundan
30-40 sene önceki soframız ve yaşantımız ile
bugünkü imkanlar mukayese edilecek olarsa, durum
daha iyi anlaşılabilir.
"O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın
nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu
insan çok zalim, çok nankördür!" (İbrahim,
14/34). Şükürsüzlük, huzursuzluğa dönüşerek
insanı ve aileyi içten içe çökertir.
Dine uygun yaşamayan ve dinî değerleri
yaşatmayan, huzurlu yaşayamaz. Çok defa dinî
inanç, değerlerimizin temelini oluşturur. İnanç,
özellikle ahiret ve Allah inancı günlük
hayatımızı şekillendirecek güçte olmalıdır.
Gereken tedbirleri almadığından dolayı işini
yoluna sokamayan esnafın isyana düşmesi, faize,
harama bulaşması itikadî boşluktan
kaynaklanmaktadır.
Etrafımıza bakacak olursak, bunların çok yaygın
olduğunu görürüz. Borçlara gereken hassasiyet
gösterilmediği için karz-ı hasen unutuldu, zora
düşen çek kırdırma vs. gibi faiz ve harama
bulaşabilmektedir. Bunlar itikat ve dinî
değerleri yaşama zaafımızdan kaynaklanmaktadır.
Allah’ın rızka kefil olduğuna tam itikadı
olmayanın köşe dönmeciliğe, dolandırıcılığa vs.
bulaşması hep itikatsızlık temeline dayanmaktadır.
Alış verişteki ölçü ve tartıya riayet etmeyen
zavallı, dar-ı harp vs. gibi derin konuların
hükmü nasıl değiştireceği gibi hassas mevzularda
ahkâm kesebilmektedir. Temelsiz bir bina, en
ufak bir sarsıntıda nasıl etkilenirse, asıl
itikadî temellerden mahrum kişi de bazı derin
meselelerde ciddi sarsıntılar yaşamakta, hatta
farkına varmadan din dairesinin dışında bile
kalabilmektedir.
Zengin Allah'a itimadını kaybedince strese
giriyor. Malıma mülküme zarar gelecek diye
hafakanlar geçiriyor. Etrafımızda olup bitenleri
bu gözle incelersek, zayıf itikadın nelere mal
olduğu, ne gibi maddi- manevî sıkıntılara
sebebiyet verdiği rahatlıkla görülecektir.
Hayat sermayesini doğru kullanabilmek için
itikadî boşlukları doldurmak gerekir. Ferdi ve
sosyal hayat boşluk kabul etmez. Eğer siz
muhtemel boşlukları zamanında doğru bilgi ve
ilgi ile doldurmazsanız, orayı zararlı düşünce
ve davranışlar istila eder. Siz de boşluğa düşer
ve boşlukta yaşar veya yaşadığınızı
zannedersiniz. Allah kuluna her ne emrettiyse
bir bildiği vardır. Bunun dışına çıkan dünya ve
ahiret huzurundan mahrum kalır.