“İnsan
manevi varlığı olan ruhu vasıtasıyla,
ilahi
kapıya dua ile ulaşabilir.”
Günlük
meşguliyetler, inanan insana bile bazen Rabbini
unutturabilmektedir. Ama her birimizin başına
bir felaket, sıkıntı geldiğinde hemen Allah'ı
hatırladığımız da bir vâkıadır. Adata, keyfimiz
yerindeyken O’ndan uzaklaşır, dert ve bela
zamanında Allah’ı hatırlarız. Sanki bazı bela ve
musibetler, din gününün sahibi, alemlerin
müdebbiri olan Yaratıcımızı hatırlatmak için bir
vesile hizmeti görürler.
Maddi alem
içindeki insan, ibadet ve dua ile manevi
alemlerle irtibat kurabilmekte, gerektiğinde
Rabbinden yardım alabilmekte, iyi kullar bazı
mübarek gecelerde berâatlarını
alabilmektedirler.
İnsanların
çaresizlik anında O'na yönelmemizi Rabbimiz şu
ayetlerde tasvir etmektedir. “De ki: "Kendinizi
bir düşünür müsünüz, Allah'ın azabı başınıza
gelse veya kıyamet başınıza kopsa Allah'tan
başkasına mı dua edersiniz? Eğer doğru
söylüyorsanız, söyleyin bakalım!" Doğrusu yalnız
O'na dua edersiniz. O dilerse yalvardığınız
belayı üzerinizden kaldırır ve o an O'na
koştuğunuz ortakları unutursunuz.”
Evet bir çoklarımız, gerek kendimiz ve gerekse
başkasının sıkıntı ve musibetinde bu durumu
gözlemlemişizdir.
Dert ve sıkıntı
anında, değer verdiğimiz her türlü maddi
unsurları unutur sadece Yaratıcımıza sığınırız.
Gerçek dua, ibadet
ile birleşince bir mana ifade eder. Nitekim,
namaz sonrası tespih ve sünnet olarak dualar bu
cümledendir. İbadetine dikkat edip dua edenler
hakkında hüsnü zan beslemek asıldır. “Dua
mü’minin silahıdır” hadisi bu açıdan da
değerlendirilebilir. Nitekim “Alma mazlumun
ahını, çıkar aheste aheste” atasözü buna da
telmihte bulunmaktadır. “Rablerinin rızasını
isteyerek, sabah-akşam O'na dua edenleri
yanından kovayım deme! Sen onların hesabından
sorumlu değilsin, onlar da senin hesabından
sorumlu değildirler ki, biçareleri kovup da
zalimlerden olasın.”
İnanan kişinin her duası samimi, ihlaslı ve
içten olmalıdır. “Rabbinize yalvararak,
içtenlik ve gönül ürpertisi ile dua edin! Gerçek
şu ki, Allah sınırı aşanları sevmez.”
Ancak bu ayette de görüldüğü gibi, Allah’ın
ölçülerine riayet etmeyenlerin sevilmeyeceğinin
ve kurtuluşa eremeyeceğinin müslüman farkında
olmalıdır.
Bilhassa inanan
insanların hayatlarını hatasız yaşayabilmeleri
için Yaratıcılarıyla gerçek bir bağ olan duaya
gereken değer ve önemi vermeleri gerekmektedir.
“Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratmış
olan Rabbinize kulluk ve ibadet ediniz ki,
gerçek korunanlardan olasınız!”
Duanın gerçek boyutunun kulluk ve ibadet ile
ortaya çıkacağını bu ayet bize göstermektedir.
İbadet
ve kulluk olmaksızın yalın dua, insanı her iki
alemde huzura kavuşturmaktan uzaktır ve böyle
kimseler mübarek gecelerden de yeterince
istifade edemezler.
Duanın kabulü için
de bazı gereklilikler vardır. Duanın kabul
olabilmesi için kişi ihlas ile ibadetlerine
devam etmeli ve günahlarından af dilemelidir.
Zulüm ile dua bir arada bulunmaz. Küfür ve haddi
aşmak manalarına da gelen zülüm, gereken tavır
ve davranışların sergilenmemesi, ehliyet ve
liyakate riayet edilmemesi manalarına da
gelmektedir. Bu manada fitne ve bozgunculuk,
fert ve toplum hayatını derinden yaralayan bir
hastalıktır. “Islah edilmesinden sonra
yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a
sorumluluk bilinci halinde ve (rahmetini) umarak
dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın
rahmeti çok yakındır.”
Yeryüzünde fitne çıkarıp bozgunculuk yapmak
ve teröre giden yolu açmak fert ve toplumları,
Allah’ın rahmetinden uzaklaştırır. Duaların
kabulü ve ilahi rahmete mahzar olabilmek için;
hakiki iman, salih amel, güzel ve örnek
davranışlar gereklidir.
Hayırlı bir iş
yaparken dahi onun ilahî rızaya uygun olması
için dua edilmelidir. Nitekim İbrahim (a.s)’ın
duasını Rabbimiz ibret için bizlere şöyle hikaye
etmektedir. “Ve o zaman ki, İbrahim Beyt'in
temellerini yükseltiyordu. İsmail ile birlikte
şöyle dua ettiler: "Ey Rabbimiz, bizden kabul
buyur. Çünkü daima işiten, daima bilen Sensin
ancak Sen!”
Beytullah gibi ebediyete kadar Müslümanların
kıblegahını inşa ederken yapılan duadaki ihlasa
dikkat edelim. Allah, hiçbir zaman kibir ve
gururu sevmez. Her ne kadar iyi iş yaparsak
yapalım, bu noktada kulluk bilinci ile mahviyete
dikkat etmemiz gerekmektedir.
Allah kuluna yakındır. Yeter ki kul ona
yaklaşmak istesin.
Nitekim Yaratıcımız “Şayet kullarım Beni senden
sorarlarsa gerçekten Ben çok yakınım. Bana dua
edince duacının duasını kabul ederim; O halde
onlar da Benim davetime koşsunlar ve Bana
layıkiyle iman etsinler ki, doğru yola
gidebilsinler.”
O’na gereği gibi iman, salih amel ve dua ile
hayatımızı huzurlu yaşayıp Berâet Gecesi'nde
kurtuluşa erebilmemiz temennisiyle.