Hayat imtihanında muvaffak olabilmek için, Müslüman
haddini bilmeli
ve Rabb’ine tam bir teslimiyet göstermelidir.
İnsan, bela ve musibetle olduğu kadar rahatlık ve
varlıkla da imtihan olunabilir.”
Her birimiz dünya hayatına imtihan için gönderildik. Bu
durum herkes tarafından bilindiği halde, gözden uzak
tutulan ölüm, hayatın kaçınılmaz gerçeğidir. Allah ölümü
ve hayatı, kullarının en güzel amelleri işleyip
işlemeyeceğini sınamak için yaratmıştır.
Nitekim Rabbimiz, “O ki, hanginizin daha güzel
davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.”
buyurmaktadır.
Dolayısıyla insan,
hayat sermayesini maddi ve manevi kabiliyetlerini en iyi
şekilde geliştirme yönünde kullanmak durumundadır.
Yaratıcımız Peygamberlerine dahi ebedi bir hayat
vermediğini beyan etmektedir.
“Biz, senden önce de hiçbir beşere ebedîlik vermedik.”
Ancak buna rağmen bizler, her gün nicelerinin ölümünü
görüp duyduğumuz halde, ebedi yaşayacakmış gibi dünya
işlerine dalar gideriz.
Bu
çerçevede, bela ve musibetler imtihan vesilesi olduğu
gibi, varlık ve zenginlik de imtihan vesilesidir. Belli
bir zenginliğe ulaşanlar, o mallarının içinde, ihtiyaç
sahiplerinin hakkının olduğunu
unutmamalıdırlar.
Allah
nice hikmetlere binaen
böyle bir sistem kurmuştur. “Sevdiğiniz şeylerden
başkalarına da vermedikçe, tam bir iyilik vasfına
eremezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allah onu
bilir.”
Yani,
Allah yolunda infak edilen şeylerin, en güzellerden
olması gerekir ki, zenginlik sebebiyle yapılan imtihanda
muvaffak olunabilsin. Aksi halde Müslüman, zekat
ibadetini yerine getirmediği için kötüler arasına
karışabilir. Bu da insanın ebedi hayatı için felaket
olabilir.
Kimin ne ile sınanacağı belli olmaz. Kişi her daim
haddini bilmeli ve Rabbi karşısında kulluk bilinciyle
ibadetlerinde ihlasa riayet etmelidir.
Kul
eriştiği güzellikleri nimet olarak görmeli ve Rabbi’nden
bilmelidir. Başına gelen bela ve musibetleri de kendi
hata ve kusuruna yormalıdır.
“Sana güzellikten her ne ulaşırsa, bil ki Allah'tandır;
kötülükten de başına her ne gelirse anla ki sendendir!”
Hepimiz insan olarak, bazı iyi davranışlarımızın yanı
sıra, hata ve kötülük de yapabiliyoruz. Ancak gerçek
insanlık, hataların azaltılması ve güzelliklerin
çoğaltılmasıyla mümkün olmaktadır.
İnsan potansiyel olarak iyi ve kötü
arasında bir yerdedir. İç dünyasındaki çatışmaları
iyiden yana yönlendirerek olgunlaşabilen kişi, gerçek
insanlık boyutuna yükselebilir.
Kendini gerçekleştirerek nefsini kötülüklerden
arındırabilen kişi, her iki âlemde huzur ve mutluluğa
erebilir.
Nitekim, hidayet rehberimiz de
şöyle haber verilmektedir:
“Sonra da ona (insana) iyilik ve kötülük kabiliyeti
verene and olsun ki,
nefsini kötülüklerden arındıran
kurtuluşa
ermiştir,
kendini fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır”
İki cihanda da
zarara uğramamak için her ne olursa olsun, haram ve
kötülüklere bulaşmamak gerekmektedir.
Kötülüklerden uzaklaşıp iyiliklerle buluşabilmek için
insan daima iradesine sahip olmalıdır. Zaten insanı,
insan yapan iradesidir.
Kendini gerçekleştirme ve Rabbi katında iyi bir kul
olma gayreti göstermeyenlerin, hayatı da anlamsızlaşır.
Böyle kimselerin kalıcı bir eser bırakma ve iyi
bir insan olma ihtimalleri düşüktür.
Çünkü, yüce Yaratıcı, herkese değişik kabiliyet ve
kapasiteler vermiştir. Herkes bu kapasitesini
nasıl ve nerede kullandığından sorumludur. Bu
kabiliyetleri insanlık ve Müslümanlık yararına kullanma
stratejileri üretmek her şuurlu kimsenin
vazifesidir.
Ne yarattığını en iyi Bilen, bizim maddî ve manevi
ihtiyaçlarımızı da gayet iyi bilmekte ve bu hususta da;
insan Peygamber, Kitap ve âlimler vasıtasıyla bize
rehberlik yapmaktadır.
Bu ilahî rehberlikten istifade edilerek
geliştirilecek stratejiler, ehil ellerde işlerlik
kazandığı ölçüde, ferdi ve toplumsal problemlerimizin
çözülme ihtimali de yükselecektir. Hayatımızı
şekillendirecek kararlar verirken bir bilene sorma,
istişare ve danışma kanalları daima açık tutulmalı,
düşmeden önce düşünerek hareket edilmelidir.
Zira hayat bir imtihandır ve kimin ne ile denenip
sınacağı belli olmaz. Bazıları varlık, bazıları yokluk,
bazıları makam-mevki ve bazıları hastalık ve daha nice
imtihan vesilesi ile sınanırlar...
“Her canlı
ölümü tadacaktır.
Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilik ile
deneyeceğiz;
hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz”
Bu âyette Yaratıcımız, hayatımızın bir gün son
bulacağını, ölüm gerçeğine dikkat çekerek
vurgulamaktadır. Hayatın akışı içinde, her insanın bir
şekilde imtihan edileceğini daha pek çok âyet beyan
etmektedir.
İmtihanın boyutlarını daha iyi anlayabilmemiz için yüce
Allah “Biz,
insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini
deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine
mahsus bir ziynet yaptık”
buyurmaktadır.
İnsanların günlük yaşayışlarına bakıldığında
görülecektir ki; dünya hayatı ahirete göre peşin gibi
gözüktüğünden, insanlar hesabı ve ebedi hayatı unutmuş
bir tutum içinde yaşamlarını sürdürmektedirler.
İnsanî münasebetlerimiz, alış-verişlerimiz ve her türlü
muamelemiz, bu gözle incelendiğinde, bunun pek çok
örneği bulunabilecektir.
Rabbimiz, bu noktada da rahmetiyle kullarını ikaz
etmekte, “Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür;
ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem
sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha
lâyıktır”
buyurarak tercihlerimizi, kalıcı, güzel amellere
yöneltmemizi emretmektedir. “Sizin için daha hayırlı
olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için
daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür.
Allah bilir, siz bilmezsiniz.”
“İyilik yap denize at, balık bilmezse Hâlık bilir. Çünkü
iyiliğe iyilik her kişinin, kötülüğe iyilik er kişinin
kârıdır.” İnsan, dünyaya kabiliyetlerini geliştirerek,
kötülüklerden uzaklaşmak ve en iyiyi yapmak suretiyle bu
imtihanda başarılı olup olamayacağının sınanması için
gönderilmiştir. Kötülüğü, iyilikle ortadan kaldırma
prensibini
uygulayarak ilâhî hoşnutluğu kazanma temennisiyle…
|