Fıtrat dini İslam; inançta tevhidi-birliği, toplumda
dirliği-kardeşliği esas almıştır. Bunu, İslam’ın bütün
emir ve yasaklarındaki hikmetlerinden anlamak mümkündür.
Nitekim idrak ettiğimiz Kurban bayramına, derin ve ulvi
bir mana kazandıran “Hac” ibadeti; tevhit ve kardeşliğin
en kapsamlı uygulanış noktalarından biridir. Aynı mihver
etrafında bulunma ile şekillenen kardeşlik,
doğulu-batılı bütün müslümanları aynı gaye için bir
araya toplayarak, mekan ve zaman üstü, sağlam temele
dayalı bir kaynaşmaya vesile olacaktır.
İşte bu birlik ve kardeşlik, samimi bir imanın tezahürü
olarak, inananların birbirine beslediği sevgi ve saygı
duygularının göstergesidir. Müslüman bu iman ile din
kardeşini kendi nefsine tercih ederek yaşar. İsar
derecesine erişen Müslüman, iyilik ve güzellik timsali
olarak yakın çevresinden başlayarak, bütün İslam
âleminin derdiyle dertlenirken sevincine de ortak olur.
Hac, Bayram ve Kardeşlik Heyecanı
Kâbe etrafındaki tavafı, Arafat’taki vakfesiyle Hac
günleri; gideniyle gidemeyeniyle, Müslüman toplumları
derinden heyecanlandırmaktadır. Daha önce gitmiş
olanların özlemi ayağa kalkarken, isteyip de gidememiş
olanların hasreti katlanır…
Gönül ve gözleriyle Kâbe'ye varanlar da, gönüllerine
Kâbe'yi koyanlar da, aynı duyguları yaşarlar farklı bir
boyutta. Gönüller hac ve bayram sevinciyle coşarken, beş
duyu da hakkını arayıp; görmek, dokunmak, duymak,
koklamak ve tatmak ister. Allah bu ulvi duyguların
sahibine inayetiyle tecelli eder, müminlerin gücünü
artırır.
Zira İslâm özü itibariyle birlik, beraberlik, muhabbet
ve kardeşlik dinidir. Mal, makam ve ırk farkı
gözetilmeksizin, dünyanın her tarafındaki camilerde aynı
kıbleye dönerek bir hedefe yönelen, aynı safta omuz
omuza duran Müslümanlar, kaynaşıp Allah huzurunda
secdeye kapanarak İslâm'ın arzuladığı ruh ve şuura sahip
olmaya çalışırlar.
Kardeşleri Yaklaştırmak ve Barıştırmak
Günlük hayatımızda ihmal ve hatalar olsa da ayetin
ifadesiyle ideal manada Mü'minler birbirinin
kardeşidir. “Müminler ancak kardeştirler, onun için
iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun
ki, rahmete layık olasınız!” (Hucurat, 49/10).
Dikkat edilecek olursa, kardeşlik vurgusundan sonra,
eğer buna rağmen bazı problem ve kırgınlıklar olursa,
bunları ıslah edin denilmektedir. Bu noktada duyarlı
insanlara ve toplumun ileri gelenlerine vazifeler
düşmektedir. Zamanında müdahale edilerek çözüme
kavuşturulmayan küçük meseleler, daha sonra büyüyerek
ciddi sıkıntılara sebebiyet verebilmektedir.
Bir anne ve babadan olan kardeşler nasıl birbirlerini
severler ve himaye ederlerse, din kardeşi olan
mü'minlerin de birbirlerini aynı şekilde Allah için
sevmeleri ve himaye etmeleri gerekir. Hatta bazen din
kardeşliği, nesep kardeşliğinden daha önde bile
gelebilir.
Kardeşlik sevgisi, kuru bir sözden ibaret değildir.
Seven ile sevilen arasındaki dostluk ve kardeşliğin pek
çok gerekleri vardır. Din kardeşlerine karşı
görevlerini yapmayanlar sevginin gereklerini yerine
getirmemiş, bu yüzden kâmil bir mü'min olma vasfını elde
edememiş olurlar.
Kardeşliğin Başlangıcı: Selamlaşmak
İletişim başlangıcı olarak mü'minlerin karşılıklı
selamlaşmaları, aralarında selamı yaymaları bu sevginin
geliştiği zeminlerden biridir. Çünkü selamlaşma,
dostluğun, barışıklığın, karşılıklı konuşmaya ve
anlaşmaya hazır oluşun ilk göstergesidir. Günlük hayatta
bazı şeylerin adeta yapılması arkasındaki şuur ve özü
görebilmek gerekir.
Dinimizin öngördüğü halisane kardeşlik uygulayabilenler
için büyük bir nimettir. Bu nimet sadece şekli bir
buluşma olmayıp maddi-manevi kaynaşma ve yardımlaşma
zemininde gelişir.
Nitekim Rabbimiz bu kardeşlik nimetini hatırlatarak
dikkatli olmamızı istemiştir.
“Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı
yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini
hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişilerdiniz de
O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti
sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş
çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O
kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki
doğru yolu bulasınız” (Âl-i İmran, 3/103).
Kardeşliğin Neresindeyiz?
Bu ayetleri okurken, yine o ateş çukuruna yakın mıyız
diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz. İçinde
yaşadığımız günlerde, idealize edilen İslam
kardeşliğinin gereklerinin, günlük hayatımıza pek
yansımadığını üzülerek görmekteyiz. Gerek halkı Müslüman
olan devletlerin, gerekse aynı vatan topraklarını
paylaşan Müslümanların bu kardeşliğe uygun bir hayat
yaşamaları gerekmektedir.
Hadiste belirtildiği üzere “Müslüman Müslümanın din
kardeşidir, ona zulmetmez ve onu helake teslim etmez.
Kim kardeşinin ihtiyacını görürse, Hz. Allah da onun
ihtiyacını görür. Kim de bir müslümandan üzüntü ve
kederi giderirse, Allah da buna karşılık ondan kıyamet
gününün sıkıntılarını giderir. Kim bir müslümanın
ayıbını örterse, Hz. Allah da kıyamet günü onun ayıbını
örter”.
(Müslim, Kitabü’l-Birr, 2580).
Kardeşlik adabına ters düştüğü ve onun esaslarını
zedelediği için, İslâm'ın yasakladığı; gıybet, dedikodu,
söz taşıma ve iftira gibi birçok kötülük vardır. Safları
pekiştirip, herkese lâyık olduğu değeri verip üstünlüğü
takvaya bağlayan Kur’ân-ı Kerim, kardeşlik bağlarının
geliştirilmesini istemiş millet ve kabilelere ayrılmanın
sadece tanışma temelli olduğunu vurgulamıştır (Hucurat,
49/13).
Kardeşler arasında niza veya çekişmeler baş
gösterdiğinde, kardeşlik esası tatbikattan kalkıp
herkeste olumsuz tesirini gösterir. Bu olumsuzlukları
ortadan kaldırmak inananlara vecibedir, üzerlerine
yüktür.
Peygamber Efendimiz (sav), İslam kardeşliği üzere
yaşayanların ecrini dile getirirken şöyle
buyurmuşlardır:
“Allah’ın kulları arasında bir grup vardır ki onlar ne
peygamber ne şehittirler, üstelik kıyamet günü Hz. Allah
indindeki makamlarının yüceliği sebebiyle, Peygamberler
de şehitler de gıpta ederler. Orada bulunan Sahabe-i
Kiram sordular, ‘Ey Allah’ın Rasülü kimdir onlar bize
haber verir misiniz? Peygamber Efendimiz, ‘onlar
aralarında ne kan bağı ne de birbirlerine bağışladıkları
mal olduğu halde Allah rızası için birbirlerini
sevenlerdir. Hz. Allah’a yemin ederim ki, onların
yüzleri nurludur. Onlar bir nur üzerindedirler. Halk
korkarken onlar korkmazlar. İnsanlar üzülürken onlar
üzülmezler.’ Sözlerinin bitiminde şu ayeti kerimeyi
okudular; “Haberiniz olsun ki, Hz. Allah’ın dostları
var ya onlara ne korku var, ne de onlar üzülecekler”
(Yunus, 10/62).
Cenaze, taziye, düğün, davete icabet ve bayram
ziyaretleşmeleri gibi din kardeşliğinin tezahür
noktalarına gereken değer verilmelidir.
Kardeşliğin Adabı-Gerekleri
Her hususta tatbik edilmesi lazım olan edepler olduğu
gibi Müslümanların birbirleriyle olan kardeşlik
münasebetlerinde de muhafazası lazım olan edepler
mevcuttur. Bu edepler şu şekilde beyan edilmiştir:
1-
Kardeşinde kendini nefyeylemek (Fena fil ihvan); Din
kardeşini ziyadesiyle severek, yerine göre onu kendi
nefsine tercih etmek,
2-
Kardeşliği, dünyevi ve şahsi menfaatler için değil,
yalnız Allah ve O’nun rızası için yapmak,
3-
Kardeşinin hatalarını görmeyerek, onu daima affetmek,
hataların telafisi için gayret göstermek,
4-
Kardeşine kalbi muhabbet ve ihlasla hürmet beslemek,
5-
Din kardeşinin ihtiyacını giderme noktasında, maddi ve
manevi yardımı kardeşinden esirgememek, kardeşinin
derdiyle dertlenmek. Bunların her birini yerine
getirirken İslam’ın temel adab-ı muaşeret kaidelerini
daima dikkate almak gerekir.
Müslümanların içinde bulunduğu sıkıntılardan
kurtulabilmeleri için İslam kardeşliği şuuru
geliştirilerek, sevgi halkası kalplerden başlayarak
bütün İslam âlemini kuşatacak hale gelmelidir.
İhtilaf ve Ayrılıklardan Kaçınmalı
Şu ayetin hükmü gereğince tam bir itaat ile her türlü
çekişme ve ihtilaftan sakınmak gerekir. “Ayrıca Allah'a
ve Resulü'ne itaat edin. Ve birbirinizle didişmeyin.
Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider.
Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir”
(Enfal, 8/46).
İslam kardeşliği şuuru çerçevesinde bir müslümanın zelil
düşmesi, bütün müslümanların zelil düşmesi demektir.
Çünkü bu zillet, şeref ve dostluk bağlarını koparacak,
zelil düşen de ister istemez gördüğü bu haksızlığa boyun
eğecek, tek başına çekilip kendisine zulüm yapanlarla
arasındaki kardeşlik bağlarını koparacak ve müslümanlar
fert ve cemiyet olarak yardımsız kalacaklardır.
Bir toplumda kardeşlik bağları koparılır, fertler
birbirine sevgisiz ve nefretle bakacak olursa, o topluma
Allah’ın yardımı da gelmez. İslam kardeşliği
havasının esebilmesi için Müslümanlar birbirlerine
gönüllerini açmanın yollarını bulmalıdır. |