Bu hafta sonu ülkemizde bir yarıyıl tatiline daha girmiş bulunuyoruz. Karneler dağıtıldı. Öğrencilerin bir kısmı notlarından ötürü neş’eli, bir kısmı ise sıkıntılı. Âileler notlar nedeniyle heyecanlı. Bu son iki haftayı en yoğun çalışma temposu içinde ve stresli olarak geçirmiş olan grubun diğer büyük bir kısmını ise öğretmenler oluşturuyor.Karne notlarının bu kadar önemli olmasının en büyük sebeplerinden biri, ortaöğretim ve lise başarısının ÖSS puanlarını etkilemesi… Hâttâ, genel başarı düzeyi düşük olan bir liseden en iyi dereceyle mezun olan bir öğrencinin, “orta öğretim başarı katsayı puanı” (OÖBKP), genel başarısı çok yüksek bir liseden daha orta dereceyle mezun olmuş bir öğrencinin OÖBKP’ı ile mukayese edildiğinde çok daha düşük olabilmektedir. Dolayısıyla az başarılı bir lisede ne kadar çalışkan olunursa olunsun, Orta Öğretim Başarı Puanının ÖSS sonucuna katkısı başarı ortalaması yüksek olan liselerden mezun olan çocuklara göre daha düşük olacaktır.
Bu açıdan değerlendirildiğinde, öğrencilerimiz “iyi bir lisede iyi bir öğrenci olmak” zarureti içindedirler. Ancak, tek sorumlulukları okul da değildir. Dershâne ödevleri, özel ders ödevleri gibi diğer yükümlülükler de onları beklemektedir. Unutulmaması gereken diğer bir husus ise, bu yaş grubundaki çocukların “ergenlik dönemi” gibi son derece çetrefilli ve özel bir ruhsal dönem geçirmekte olduklarıdır.
Eğitim sistemimiz ise bu yaş grubundaki gençlerimize “Yarınlar için çalışmak… Ne olursa olsun her durumda çalışmak” zaruretini yüklemektedir. Araya sosyal hayat, hobi, san’at, spor gibi ek faâliyetleri sıkıştırmayı ne olursa olsun amaç edinen bir grup genç insanımız için ise bunların hepsine yetişebilmek âdeta imkânsız hale gelmiştir. Tercih yapmak söz konusu olduğunda, feragat edilen şey kaçınılmaz şekilde ders dışı faâliyetler olmaktadır.
Günümüzde akademik yarış âilelerin, okulun, öğretmenlerin ve öğrencilerin tamamını içine alan bir yarış haline dönüşmüştür.
Peki, bu hâlin gençlerimize yüklediği ruhsal sorunlar neler olabilir?
—Sınav heyecanı
—Performans gerginliği
—Uyku ve iştah sorunları
—Rekabet gerektiren durumlardan ve sınavlardan kaçınma eğilimi
—İç sıkıntısı, mutsuzluk
—Kolay ağlama ve sinirlenme
Yoğun çalışmak mecburiyeti, akademik başarının tamamının notla ölçülmesi, gençlerimizi ruhsal açıdan yormakta ve bunaltmaktadır. Bu durum, bâzılarının çalışma isteğini kamçılamakta, bâzılarınınkini ise örselemektedir. Yukarıda ifâde edilen ruhsal sorunların varlığı durumunda vakit geçirmeden bir çocuk ve ergen psikiyatrına başvurmak en akıllıca davranış olacaktır. Bu sâyede soruna büyümeden müdahale edilir.
Okullarda öğretmenler açısından yaşanan bir diğer sorun ise, çalışmaktan yorulan ve bıkan öğrencilerin akademik performanslarının zaman içerisinde düşmesidir. Bu öğrenciler bu esnâda özel derslerine veya dershâne ödevlerine ağırlık verip okul derslerini boşlayabilmektedirler. Veli ve öğrencilerin okuldaki öğretmenlerden beklentileri ise “orta öğretim başarı puanı” açısından karneye yüksek not vermeleridir. Âileler, bu noktada ek olarak, çocuklarına karne notunun önemini anlatarak baskı yaparlar. Öğrenciler de kaçınılmaz olarak öğretmenlerinden ek not talep ederler. Bu durum öğretmenlere ağır bir vicdanî sorumluluk yükler. Vicdanları ve meslekî sorumluluklarıyla baş başa kalırlar. Not yükseltmek adına verilen ek proje ödevleri ve sözlüler devreye girer.
Sonunda beklenen gün gelir ve karneler alınır. Bazı âilelerin karnede düşük not gördüklerinde çocuklarına kızdığını, hâttâ ceza verdiğini biliyoruz. Bu durum sosyal ve akademik açıdan fayda yerine zarar getirmektedir. Çünkü sert tepki verildiğinde davranışları düzeltmek yerine bozmak gençlik döneminin en belli başlı özelliğidir. Dolayısıyla, not baskısı ve gençlerin bu konuda sert bir şekilde ikaz edilmeleri ve cezalandırılmaları tepkisel olarak daha da olumsuz davranmalarına yol açar. Ders çalışmaktan tamamen uzaklaşırlar. Notlar konusunda âilelerine yalan söylemeye, hak etmedikleri bir şekilde başarı arayışına girmeye başlarlar. Her karne döneminde pek çok sayıda gencimiz depresyona girmekte, yaşama ümidini kaybetmekte, ders çalışmaktan kaçınma davranışını âdet haline getirmektedir.
O hâlde, ebeveynin ne şekilde davranması uygundur?
—Günümüzdeki eğitim sisteminin yaptırımları son derece net bir şekilde bilinmekte. Bu sistemin çocuklarımıza getirdiği yük karşısında azarlayıcı ve tehdit edici değil, anlayışlı davranmalıyız.
—Bu sâyede çocukların not ve okul kırma konularındaki yalan söyleme davranışlarını engellemiş oluruz. Çünkü bu konularda yalan söyleme davranışı genellikle ebeveyn korkusu yüzünden tetiklenmektedir.
—Böylesine yoğun bir tempo içindeki çocuğunuza ders çalışma programı yapmak konusunda kılavuzluk yapabilirsiniz.
—Yeri gelince gerçekten de bâzı sınavlara ve bâzı konulara öncelik tanımak gerektiği hususunda çocuğunuza anlayışlı davranmanız ilişkinizi zenginleştirecektir.
— Akademik başarısı için hobilerinden ve sosyal faâliyetlerinden çok fazla tâviz vermemesini desteklemeniz, ruhsal enerjisinin devamı ve sizinle olan işbirliği açısından faydalı olacaktır.
—Karneye ek not vermek konusunda okuldaki öğretmenin de içinde bulunduğu profesyonel duruma anlayış gösterin ve bu konuda çocuğunuza gereğinden fazla yüklenmeyin.
—Karnede düşük ve zayıf notlar olsa bile, ASLA çocuğunuza bağırmayın, dövmeyin ve hakaret etmeyin.
—Karnedeki notlar nasıl gelirse gelsin, çocuğunuzun yarıyıl tatilinde dinlenmesini sağlayacak faâliyetlere izin verin. Tatil hakkını elinden almak şeklinde cezalar vermeyin.
—Karnede düşük notlar varsa, sağduyulu bir şekilde bu durumun nedenlerini çocuğunuzla tartışın. İkinci dönemde en yapıcı şekilde nasıl tedbir alınabileceğine dair yöntemleri konuşun.
—Unutmayın ki ÖSS sınavı ve notlar hayatın en önemli tek şeyi değildir. Çocuğunuzun ruh ve beden sağlığı her şeyin üzerindedir.
Öğrenciler bu konuda ne yapmalıdır, nasıl düşünmelidir?
—Hobilerinizden ve sosyal faâliyetlerinizden tâviz verecek şekilde hiç dinlenmeden ders çalışmak sizi kolayca yorar. Uzun vâdede performansınız düşer. Bu açıdan, dinlenmenizden ve sosyalleşmenizden aşırı derecede fedakârlık yapmayacak şekilde bir ders plânı oluşturun ve buna uymaya özen gösterin.
—Sınavlarınız ve notlarınız konusunda âilenize daima dürüst davranın. Gerçek durum er veya geç anlaşılacağından, yalan söylediğiniz zaman dâima siz kaybedersiniz. Âilenizle aranızdaki güven ilişkisi sarsılırsa, bir çok konuda iletişim sorunu yaşarsınız.
—Öğretmenlerinizden ek notu, iyi niyetli olmak ve gereken çabayı göstermek kaydıyla isteyiniz. Unutmayın ki karşılığını vermediğiniz bir şeyi istemek sizi hazırcılığa alıştırır.
—Ortaöğretimden iyi bir dereceyle mezun olmak ve iyi bir üniversite kazanmak çok önemlidir, ama asla hayatta “olmazsa olmaz kural değildir”. Hiçbir şey insan sağlığından daha önemli değildir.
—Karneye zayıf veya düşük gelen derslerdeki başarınızın neden yetersiz olduğunu samimi bir şekilde gözden geçirin. İkinci dönemde bu notları yükseltmeye yönelik plânlar yapın. Bunlardan âilenize bahsedin.
—Karnedeki başarınız ne olursa olsun sömestre tatilinizde dinlenmeye, keyifli aktivitelere mutlaka yer verin.
Özetle, çocuğunuzun ruh ve beden sağlığı göz önüne alındığında, orta öğretim başarısı veya hangi üniversiteyi kazandığı daima ikinci derecede önemlidir. Bu konularda yapılan aşırı baskı ve cezalandırma, başarı açısından yapıcı olmaktan ziyâde yıkıcı olur.
Eğitim sistemimiz yukarıda da belirtildiği gibi kaçınılmaz derecede zorlayıcı ve rekabete dayalı hâl almıştır. Bu açıdan ebeveyn olarak dâima, destekleyici bir şekilde çocuklarımızın yanında olmamız en doğru tutumdur.
Bir insanın akademik açıdan başarılı olması asla hayatta başarılı olacağı, iyi insan olacağı anlamına gelmemektedir. O halde ebeveyn olarak bize düşen öncelikle sağlıklı, dürüst, kendisi ve memleketi için çalışıp bir şeyler üreten bireyler yetiştirmektir.
Sağlıklı bir toplumda yaşamak temennisiyle…