Bir
insan yaratmak nasıl olur ?Bunu hiç düşündünüz mü?
Bir heykeltıraşın düşündeki bir heykeli yapması gibi, yaşamımızın
her evresinde biz de insanlar yaratır, yaparız. Tanıdığımız,
sevdiğimiz, taptığımız; kızdığımız, beğenmediğimiz
her insan aslında bizim yaptığımız,yarattığımız insandır.
Bir insanla karşılaştığımızda belki onun tümünü görmeyiz,
bütün özelliklerini bilmeyiz.O,sadece bizim gördüğümüz
bir parçasıdır, yanıdır.
O küçük parçayı yoğurup;kendi
toprağımızdan, havamızdan, suyumuzdan katarak kendi kafamıza
göre onu şekillendiririz.
Sonuçta kendi hamurumuzla yoğurduğumuz insan ne kadar
kendisidir, ne kadar bizdir bilemeyiz.
İlk hali kendisindendir; ama son hali bizim hamurumuz,bizim şekillendirmemizdir.
Onu
görmek istediğimiz şekilde görürüz. Eğer sevdiğimiz, beğendiğimiz
veya taptığımız biri ise; tüm çirkinliklerini,
eksikliklerini kendi toprağımızla kapatır, değiştiririz.Hoşumuza
gitmeyen biri ise; kusurları büyür, güzellikleri örtülür
ve yine de görmek istediğimiz yerde ve özelliklerde görürüz.
İçten içe aslında yarattığımızın aslına benzemediğini
hissederiz; ne var ki bu gerçeği inanılmaz bir dirençle
saklarız kendimizden.
Arada bir kendi yüzüyle bir çıkış yaptığında ,beğenmeyiz;
bu hali hiç hoşumuza gitmez ve neden böyle olduğunu sorar,
sorgularız.
Yarattığımızı
o kadar benimseriz ki; ona kendi halini, yaşama hakkını hatta
nefes alma hakkını bile vermek istemeyiz.
İsteriz ki hep bizim için
varolsun, bizim dileklerimizi yapsın, bizi sevsin; yani sadece
bizim olsun, biz olsun.!
Gerçek yüzünü tanımamak için; söylediklerini değil,
istediğimizi duymak için elimizden geleni yaparız.
Aslında orada kendi sesimizi dinlediğimizi, kendi özelliklerimizle
bezediğimizi, bir gün yıkılıp, dökülüp, parçalanacağını
görüp, bilmezden geldiğimizi fark edecek bir
hale geldiğimizde; yani yarattığımız insanın gerçek
yüzünü, halini görmeye başladığımızda kimimiz kırılıp,
dökülür, kimimiz ağlayıp sızlar. Suçu üstümüze almayıp,
yarattığımıza atmaya çalışırız.
Aslında
gerçekte onu değil yarattığımızı sevdiğimizi, benimsediğimizi
anlayıp algılayanımız çok azdır.
Atasözlerimiz bile aslında bize mesaj vermiştir: “Kişiyi nasıl bilirsin, kendin gibi...”. Yani bizim olan özellikler
ne ise orada da onları görmek ister ve
onu da bizim gibi düşünüyor
şeklinde hayal ederiz.
İşte
bütün mesele burada başlar. Bizim algılamamız, öğretilerimiz,
özelliklerimiz nelerdir? Yarattığımız insanı beğenip beğenmemek
, yani kendimizi dillendirdiğimizi fark etmek. Bunu başardığımız
zaman onda kendimizi fark edecek ve onu istediğimiz şekilde değil,
o olarak görmeye başlayacak ve onun gösterdiği gerçek yüzünü
kabul edeceğiz; yani ya seyretmeyi öğreneceğiz ya
da insanları yaratıp sonra tekrar yok etmeye çalışmayacağız.!
Dr.
Füsun Aydoğan
İstanbul
- 26.03.2002
http://sufizmveinsan.com
|