Kişi ve toplumların geçmiş,
şimdiki hal ve istikballeri
vardır. Şu anı anlayabilmek
ve geleceği şekillendirebilmek
için geçmişi iyi bilmek gerekir.
Tarih ve kültürel değerler, bir
milletin hafızası durumundadır.
Gelişim ve iyiden yana değişim
ancak bu değerlere sahip
çıkmakla mümkün olur. Çünkü
gelişimin motorunu adanmışlık,
inanç ve değerler ateşler.
Bir toplumun; iktisadi, hukuki,
ahlaki, kültürel ve dini gibi
çeşitli veçheleri vardır. Bunlar
genellikle girifttir ve
karşılıklı etkileşim
halindedirler. Bir cemiyetin
kalkınması, tüm bu saydığımız
alanlarda gelişme ile mümkün
olabilir.
Sadece maddi gelişmişlik,
insanların huzurlu ve mutlu bir
hayat sürmeleri için yeterli
değildir. Çünkü mutluluk
bedenden ziyade manevi yön olan
ruhun hissettiği bir olgudur.
Durum böyle olunca iktisadi
kalkınmada madde ile birlikte
mana açısından da gelişmek
önemlidir. Cemiyetin iktisadi
bünyesiyle birlikte kültürel,
ahlaki ve sosyal gelişimine de
gerekli önem verilmelidir.
Toplumlar, kültürel değerlerini
geliştirip devam
ettirebildikleri ölçüde, devamlı
ve verimli olurlar.
Değerlerine sahip çıkarak
geliştirip yaşatamayan
toplumların tarihsel sürekliliği
de mümkün değildir. Bu değerlere
riayet edildiği ölçüde gelişim
söz konusu olabilir.
Kişi ve toplumların kültürel
değerlerini rencide etmeyecek,
aksine onu geliştirecek
zeminlerin oluşturulması
toplumsal verimlilik açısından
gereklidir.
İnanç değerlerinden, verimlilik
ve gelişim için istifade
edilmelidir. Çünkü kişisel
gelişim sistemlerinin
vurguladığı gibi, insan
adanmışlığı ve inanmışlığı kadar
güçlüdür.
Gelişimin önemli konularından
kültürel kalkınma, toplumsal
davranış açısından da önem arz
eder. Kültürel gelişmişliğin en
önemli göstergelerinden biri
ise, kurum kültürünün
yerleşmesidir. Kurum kültürü,
kurum içinde paylaşılan,
benimsenen değerler sistemi ve
normlar olarak tanımlanmaktadır.
Değerler, neyin önemli olduğunu
tanımlar. Normlar ise, kurum
üyelerinden beklenen uygun tutum
ve davranışları belirlemektedir.
Değerler ve normlar, kurum
içinde ne kadar çok sayıda insan
tarafından, ne kadar inanılarak
benimsenirse, kültür de o kadar
güçlü olacaktır.
Ahlaki değerler ele alındığında,
dini motivasyon unsurlarından da
istifade edilebilmelidir.
Kültürel değerlerin temelini
oluşturan Dinler, insanı
harekete geçirmede güçlü etkiye
sahiptir. Bu din özelde İslam
olarak ele alındığında,
Müslümanlar ilk emri oku
olan bir kitaba muhatap
olurlar. Kur’ân insanın
ancak çalışmasının karşılığına
erişebileceğini vurgular.
Hz. Peygamber ise “İki günü
birbirine eşit olan aldanmıştır”
diyerek sürekli gelişmeyi
istemektedir. Bu güçlü değerler,
aynı zamanda sürdürülebilir
kalkınmanın da temelini
oluşturabilecek verilerdir.
Bu
açıdan bakıldığında, gelişimde
dini değerler ve ahlâkî boyut
önem arz eder. Görünüşte ve kısa
vadede başarı ve mutluluk,
güçlünün gibi algılansa da,
aslında ahlâklı ve haklınındır.
Adaletsiz ve ahlâksız güç,
sonunda kendini yok eder, fert
ve toplumlara huzur ve mutluluk
veremez. Netice olarak geride
sadece ibret alınacak izler
bırakır. Şu halde güç ve servet,
bizatihi değer değildir.
Bunların değer kazanması,
adaletin sağlanması ve ihtiyaç
sahiplerinin refaha kavuşmasıyla
mümkün olur. Allah, doğru ve
ahlâklı toplumları korur; iyilik
de sonunda mutlaka hedefine
ulaşır. Kur’ân’ın ahlâki
kalkınma görüşünün temelini, bu
fikir ve inanç oluşturur.
Ferdi kalkınma insanlara huzur
ve mutluluk vermez. İslam,
cemiyetin topyekûn kalkınmasını
ister.
Fakir bir toplumda zengin
olabilirsiniz, fakat zengin
olarak yaşayamazsınız.
Yüce Allah'ın koyduğu
sünnetullah denilen kurallar ve
belirlediği değerler
evrenseldir. Dünya, insan
için, imar, gelişme ve
kalkınmalarda bulunacağı,
maddi-manevi bir imtihan
sahasıdır. Hayatının aşışını
bu düşüncelerle
şekillendirebilenler huzura
erebilirler.