Adalet, toplumsal
düzeni sağlayan en önemli değerlerden biridir.
Her ülkenin kendine özgü bir adalet sistemi
vardır. Ancak dünya geneline baktığımızda,
adaletin uygulanmasında karşılaşılan zorluklar
nedeniyle, sürekli ideal model arayışının devam
ettiğini görürüz. Ancak adaletin gerçekleşmesi
için adil insanların yetişmesi gerekir.
Tüm dünyada
ulaşılmaya çalışılan ideal adalet hedefi,
insanlar arasında ayrım yapılmadan, herkesin
yaptığının karşılığını tam olarak aldığı bir
mekanizmasının oluşturulmasıdır. Ancak bu hedefe
ulaşmak için ortaya konan çabalar insan elinden
çıktığından teori ve pratikte birçok problemle
iç içedir. Bu yüzden üretilen projelere ve
çözümlere rağmen, adaletin tam olarak
sağlanmasında çeşitli güçlüklerle
karşılaşılmaktadır. Bu gibi olumsuzlukların
temel nedeni ise toplumun inanç ve temel ahlak
yapısında oluşan bozulmalar ve çöküntülerdir.
Allah'ın insanlar için öngördüğü güzel ahlaktan
uzaklaşılmasından kaynaklanan bu çöküntü,
toplumları her alanda olumsuz yönde
etkilemektedir.
Dolandırıcılık,
rüşvet, yolsuzluk, adaletsizlik ve bunların
benzeri daha pek çok olayın nedeni işte bu
manevi çöküntüdür. Günlük hayatın her alanında
bunun örneklerine rastlamak mümkündür. Çünkü kapkaç
ve dolandırıcılık yapan kişi için; dostluk, aile
bağları, toplumsal kurallar, güzel ahlak, dini
ve manevi değerler gibi ölçüler geçerli
değildir. Bu kişinin ölçüsü, kendisine dahi
huzur vermeyecek olan maddi menfaat ve
çıkarlardır. Her hareketinin bir gün hesabını
vereceğini düşünmeyen, sahteliklerin haksız bir
kazanç olduğunu aklına getirmeyen bu kişinin
çevresindeki diğer kişilerle olan ilişkileri de
menfaat ekseninde, manevi değerlerden uzak
şekilde olacaktır.
Burada ortaya
konmaya çalışılan tablo maalesef yabancı
olmadığınız sıradanlaşan hayatımızdan
kesitlerdir. Bu durum genellikle kişinin kendi
menfaatlerinin zarar göreceğini düşündüğü
anlarda ortaya çıkmaktadır. Hırsızlık yapan da,
zulüm yapan da, dolandırıcılık yapan da hep bu
mantıkla hareket etmektedir. Herkesin çıkarını
gözettiği böyle bir toplumda haliyle
adaletsizlik, çıkar kavgaları ve kargaşa hüküm
sürecektir.
Oysa Kuran
ahlakını yaşayan bir kişi hangi şartlar altında,
ne gibi bir zorlama ile karşı karşıya olursa
olsun haksızlığa tenezzül etmeyecek ve Allah’ın
emrini gözetmekten vazgeçmeyecektir.
Güçlü Allah inancı
olan kişi, her yaptığının, söylediği her sözün
bir gün hesabını vereceğini asla unutmaz.
Yalnızca kendi çıkarlarını düşünme, servet
yığıp-biriktirme, sıkıntı ve ihtiyaç içinde
olanları görmezlikten gelme gibi ahlaki
bozuklukların sonucu ortaya çıkacak
adaletsizliğin elbette çözümü vardır. Her olayda
olduğu gibi bu konuda da çözüm, önderliğini
Hz. Muhammed (s.a.v.)’in yaptığı Kuran ahlakının
inananlar arasında yaygınlaştırılmasıdır.
Çünkü Allah iman eden ve bu üstün ahlakı
yaşayacak kullarına kesin adaleti emretmiştir:
“Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve
yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için,
şahidler olarak adaleti ayakta tutun.
(Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun;
çünkü Allah onlara daha yakındır (Nisa Suresi,
135).
Her Cuma hutbede
dinlenilen şu ayet hayatımıza yansımalıdır.
“Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara
vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan
(fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan
sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki
öğüt alıp-düşünürsünüz (Nahl Suresi, 90). Bu
hükmü defalarca dinlediği halde öğüt
almayanların namazı da tartışmalı hale
gelebilir.
Ayetlerde
belirtilen bu adalet anlayışına sahip insanların
yaşadığı bir toplum, adaletsizliğin asla
barınamayacağı bir ortam olacaktır. Çünkü Kuran
ahlakının yaşandığı bir ortamda, en yakın
akrabalar da dahil olmak üzere kişinin yakınlık
derecesi, maddi durumu ya da mevkisi gibi
şartların hiçbir önemi olmadan mutlak adalet
uygulanacaktır. Aslolan adalet, ehliyet ve
liyakate riayettir. Bunlara değer vermeyen
toplumlar kalkınamazlar da.
Ancak günümüzdeki
uygulama maalesef bu değerleri göz ardı
etmektedir. Kimi zaman bir insanın maddi gücü,
mevkisi, çevresi göz önünde bulundurularak
işlediği bir suç cezasız kalmaktadır. Oysa
gerçek adaletin yaşandığı toplumlarda o anki
durum ve şartlar gözetilerek, kişinin ayrıcalık
sayılabilecek (akrabalık, mal-mülk, itibar gibi)
özellikleri dikkate alınmadan adil bir tutum
sergilenir. Adalete güvenin kalmadığı
toplumlarda yaşamak eziyete dönüşür.
******
Kınama:
Bir zamanlar Allah kavramı yerine ikame edilmeye
çalışılan “tanrı” kavramı, sözüm ona gazetelerin
birinde “Babıâli tanrıları” ismiyle yayınlanan
münasebetsiz bir kitap sebebiyle manşete
taşınmış. Dini değer ve kavramlarla oynamaya
çalışanları kınıyoruz.
******
Sağlam değerlere bağlı olarak, adaletli ve
huzurlu bir toplum oluşturma temennisiyle…