akın
zamanlarda, hayal dahi edilemeyecek bir seviyeye gelen Popüler
bilimde verilen mesajların büyük bir kısmının mistisizm ile paralellik taşıdığı ortadadır. Ama, bu
durum, bazı postmodern çevrelerce endişeyle karşılanmakta,
din, akla hayale sığmayan fikirlerle devre dışı bırakılmaya,
umacı gibi gösterilmeye çalışılmaktadır...
Ayrıca bu fikirler aktarılırken, olağandışı bir baskı
havası ve aşağılayıcı bir üslup
sergilenmektedir.
Ne ile karşı
karşıya olunduğunu anlamak için önce materyalist felsefenin
dayanaklarına bir göz atmak gerekiyor:
“Tanrı kavramı gökten kafalara sepetle inmemiştir. Tanrı inancı, dünyanın
her yerinde, her dönemde, her insanın sezgi yoluyla kafasından
çıkarabildiği ( 2 + 2 = 4 türünden ) evrensel bir düşünce
de değildir.
Tüm
bunlar üzerine gene de denebilir
ki , ‘ inançlarla niye uğraşılıyor? Bırakın
isteyen istediğine inansın, istemeyen de inanmasın. Herkes başkasının
inancına, onu eleştirmeden saygı göstersin. Soruna bir de
karşı yakadan bakılıp din, yer sarsıntısının, kalıtsal
hastalıkların, hatta gelir dağılımındaki adaletsizliğin
nedenlerinin araştırılmasını neden bilime bırakmayıp
bunları yazgı ile, Tanrının cezası ile açıklayıverip
bilimsel çabalara ve teknolojilere saygı göstermiyor?’
Sorusu sorulabilir.
Öte
yandan din, insanları düşüncelerinde serbest bırakıyor mu
ki? Çocuklara doğar doğmaz, İslam, Musevi, vb. etiketi yapıştırılıp
dinsel bir kimlik dayatılıyor. Bunu, İslam olan şunu yapmaz,
Musevi olan bunu yapar, telkinleri, yönlendirmeleri izliyor.
Biyoteknolojideki
gelişmelerin ve İnsan Genomunun fethinin “ Yaratıcı Tanrı
“ biçimindeki dinsel düşünceye son verdiği düşünülüyor.
Genetik son bulguların Evrim Kuramını net olarak kanıtladığı
görülüyor. Dinsel düşünüşün ise şöyle bir iddiası
var: ‘Tamam evrim var. Ama en başta canlılığı yaratan
Tanrı’dır.’
” (1)
İnanç sahibi
olan için, bunlar kulağa hiç de hoş gelen sözler değil. Ne
yazık ki, dile getirilmiştir. Bizim yapmamız gereken, bu
tezler karşısında gerçeği ortaya koymak olmalıdır.
Peki söz konusu
değerlendirmeler yanlış mı ? Bazıları değil...
Ama sorun ifade edildiği kadar da basit olamaz.
Belki basit olan, Materyalist
felsefenin gözü kapalı karar verişi ve bu konudaki
“hafifliği”dir.
Şimdi yukarıdaki
ifadeleri tek tek ele alalım...
“Tanrı
kavramı kafalara sepetle inmemiştir” deniyor.
Bu çok doğru bir tespit. Ancak, İslam felsefesi de aynı bakış
açısını tevhid aşamasında dile getirmiyor mu ?
“La
ilahe...”
“İlahlar, tanrılar
yoktur. Ancak sen tanrı edinirsen bu senin bileceğin bir iştir.”
denmek istiyor.
Mistisizm, bu hükmü
temel gerçek olarak açıklarken, insanlar bilinçsizce, araştırmadan,
dini, nakli yolla değerlendirmeye kalkıp dışarılarda
mutlaka bir tanrının varlığını arama gereğini duyarlarsa
olacağı budur.
Tanrı kavramının gölgesinde yaşam sürenler, kendilerindeki
dağ gibi potansiyele, sayısız verilere, kaynaklarına aldırış
etmeksizin “ gariban
“ olmayı yeğliyorlarsa, bu şartlardaki bir inancı sarsmak için daha uygun bir fırsat olabilir mi?.
Halbuki Allah
Resulü, “Tanrı yok” hükmünü ortaya koyarken bu olguyu açıklayıcı
mahiyetteki sözleri de ilave ediyor: “ Evet ilahlar yok, ancak Allah var.” İşte maddeci görüşü mat eden, daha doğrusu bu görüşü
savunanların mat olduklarını kabul etmesi gereken bir durum
var ortada.
Kısaca Tanrı
yok; ancak Allah’ tan başka bir şey yok denilmek
isteniyor. Maalesef inançlı bir bireyin şirk içine girdiği
ve Materyalist felsefenin kazdığı kuyuya düştüğü yer
burası.
Gelelim diğer
ayrıntıya:
“Din,
yer sarsıntısının, kalıtsal hastalıkların, hatta gelir dağılımındaki
adaletsizliğin nedenlerinin araştırılmasını neden bilime bırakmayıp
bunları yazgı ile, Tanrının cezası ile açıklayıverip
bilimsel çabalara ve teknolojilere saygı göstermiyor? “
deniyor.
Aslında
burada belirtilen
olayların nedenlerinin mistisizm
dışına taşması söz konusu değildir. Bütün
bu oluşların toplamı din
adını alırken, nasıl olur da dinin
dışında değerlendirilmesi gerekir, bunlarla bilim uğraşsın
denir? Anlaşılan, Maddeci felsefe mistisizmi dar bir çerçeve
ile algılamış, pek derinlerine girmemiştir. Sadece bilimin
çözeceği iddia edilen konular, mistisizm kanalıyla en küçük
detaylarına kadar insanlara aktarılmaktadır.
Bir de şu itiraz
var :
“...Din,
insanları düşüncelerinde serbest bırakıyor mu ki? Çocuklara
doğar doğmaz, İslam, Musevi... vb. etiketi yapıştırılıp
dinsel bir kimlik dayatılıyor. Bunu, İslam olan şunu yapmaz,
Musevi olan bunu yapar, telkinleri, yönlendirmeleri izliyor.”
Bu açıklama Hz.
Muhammed’in bir sözü üzerine yapılmıştır. Doğrusu şöyledir:
“Her
doğan çocuk İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra onu annesi
alır Hıristiyan, Musevi,
Mecusi,
Putperest yapar”
Dikkât
edelim, Hz.Muhammed’in açıklamasında tamamen bir
evrensellik vardır. O kimseye mistik bir etiket vermiyor,
aksine şartlanmaların, toplumun değer yargılarının
etkisinden bahsediyor. Anladığım kadarıyla, anne ve baba
hangi koşullara uyuyorsa, çocuğunu da o şartlar altında
yetiştirmeye özen gösterir demek istiyor. Doğan çocuğun İslam
fıtratı üzerinde olması, basit anlamda Müslümanlığı
benimsemek şeklinde açıklanmıyor veya başka bir dine fatura
etmek gibi bir işlemden bahsedilmiyor. Dolayısıyla, burada
mistik bir zorlama mevzubahis değildir.
Hata,
evrenselliğin İslam
adı ile ifade edildiği gerçeğini bilmemekten kaynaklanıyor.
Yani Materyalist felsefe, İslam ile klasik manâdaki Müslümanlık
anlayışını algıladığı biçimle özdeşleştirirken
evrenselliği hiç akla getirmemiş veya yakıştıramamıştır. Akıl yönlü hareket etmek başka, sırf
tenkit edebilmek için sorumsuz şekilde davranmak başkadır.
Burada maddeci felsefenin önyargılı davrandığına tanık
olmaktayız. Çağa uygun yaşamak ve çağın değerlerini
yakalamak asla bu şekilde olmamalıdır.
Can alıcı bir
noktadaki yanılgı da şu sözlerle dile geliyor:
“Biyoteknolojideki
gelişmelerin ve İnsan Genomunun fethinin “ Yaratıcı Tanrı”
biçimindeki dinsel düşünceye son verdiği düşünülüyor.
Genetik son bulguların Evrim
Kuramını net olarak kanıtladığı görülüyor. Dinsel düşünüşün
ise şöyle bir iddiası var: Tamam evrim var. Ama en başta
canlılığı yaratan tanrıdır.”
Kelime-i
Tevhid açıklamasından da anlaşılacağı üzere, tanrının
yok olması, dinsel düşüncenin son bulacağı anlamına
gelmez. Tanrının olmaması sistemin varlığının da yok
olacağını göstermez. Aslında, din denen olgu, sistemdir.
Veya sistem, din adı ile anılmaktadır. Siz buna ister
“Allah’ ın kanunları” deyin, ister “din” deyin,
netice değişmeyecektir. Aynı şeyler söylenmiş oluyor. Şayet
“Allah” isminin kullanılması istenmiyorsa, “Mutlak Yaratıcı”
deyin, netice yine fark etmeyecektir. Her iki kavram da tanrısız
bir boyutun adıdır ve Maddenin özünde mevcuttur. Maddede var
olan odur. Şayet amaçları dinin varlığını yok etmekse, bu
olumsuz felsefeyi ortaya koyabilmek kendilerince bile mümkün
olamaz. Zira bu, kendi kendilerini inkâr etmek olur.
Evrim kuralını
bugün mistisizm kabul etmektedir. Hayali olmayan mistik felsefe
maden, nebat, hayvan ve insan dizilimini kabul ederken asla yüksünmez.
İnsanın gökten, leyleğin gagasında zembil içinde dünyaya
getirildiğini herhalde düşünemeyiz.
Genetik
bulgular ise önceden planlanan ve var olanın açılımıdır.
Buna mistisizmde kader deniyor.
Kader, Mutlak Varlığın ta kendisidir. Şayet kader kendini
genetik bulgularla açmayı, deşifre etmeyi dilemişse bu
kendisinin bileceği iştir. Dışarıdan bir müdahale söz
konusu değildir. Kısacası, Allah kendini aşikâre çıkartmak istediğinde gen ile bu mümkün
oluyor. Sadece boyut farkı itibarı ile isimler değişiyor.
Varsayım olarak bireyin kaderinden bahsediliyor. Bu açıklamalarda
yine bilime ters düşen bir taraf bulunmuyor. Bugün bilimsel
gelişmelerin baş döndürücü bir hızla geliştiği dünyada
saygın bir yer edinmeye ihtiyacı olmayan mistisizm, keramet ve
özdeyişleriyle de insanlara yön vermeye çalışmıyor. Kitleleri sadece bilime davet ediyor.
Mistisizmin
Ana kitabı Kur’an-ı Kerim bu tezi açıklarken, bazı tutucu
mistik bakış açıları da dahil olmak üzere, Materyalist
felsefeyi takip edenler bunun üzerinde durma zahmetine katlandılar
mı ? Hiç düşündüler mi ?
Aslına bakarsanız,
gerçek mistik anlayış,
kılı kıpırdamayan, görüşleri dibe vurmuş, kilitlenmiş
ve kilidini açmamakta ısrar eden materyalist felsefeye zeytin
dalı uzatmakta ve onu bir kez daha bilimin ışığında
aklı selime davet etmektedir.
Şurası
unutulmamalı, Materyalist felsefenin çağdaş din anlayışının
karşısına çıkması, çağın dışına düşmesiyle eş
anlamlıdır.
İstanbul
- 18.04.2000
http://afyuksel.com
(1)
Bilim Ütopya
Nisan
20001 sayısı
|