Bir
bilginin (knowledge) bilimsel
olabilmesi için nesnel
(objective) bilgi olması gerekir. Bunın için de
önce
tasvir
edilmesi
(betimleme: description), sonra
tarif
edilmesi
(tanımlama: definition), akabinde
ölçülmesi
(measurement) ve nihayette
tasnif
edilmesi
(sınıflama: classification) gerekir. Bu şekilde
elde edilen bilginin bir "bir
işe yarama potansiyeli"
olması gerekir ki üzerinde çalışılmaya değsin.
Bu safhalardan geçmeyen bilgiler ve onların
temsil ettiği varlıklar özneldir
(subjective), dogmatik
vasıflıdır ve bilmin tarifi ve metodolojisi
dışındadırlar. Bunlar inanç, itikat veya
iman konusudur; değiştirilemez, tartışılamaz
çünkü aşağıda anlatacağımız şekilde
sınanamazlar. Dini, metafizik ve mistik
bilgiler bu özelliktedir. Bunların bilime
enjeksiyonu ancak kaos yaratır.
Daha sonra bu
bilgiden hareketle bir
ön fikir
(assumption: zan) üretilir; yani "zannedilir".
Bu ön fikir mevcut bulgular, teoriler
(theory: kuram) ve varsayımlarla mukayese
edildikten sonra bir
varsayım
(hypothesis) ortaya atılır. Bu hipotezi test
edip
geçerli
(valid),
güvenilir
(reliabl) kılabilmek için bir araştırma
deseni
(design) inşa edilir. Eğer bu iş için
kullanacağımız
gereçler
(tool) geçerli ve güvenilir değilse, önce bunlar
tasarlanıp
geçerlilik
ve
güvenilirlik
analizleri
yapılarak kullanılabilir hâle getirilir.
Önceden bu aşamalardan geçmiş araçlar mevcut ise
tabii ki kullanılabilir.
Araştırmanın
geçerliliğini ve güvenilirliğini en önemli
olarak belirleyen hususlardan bir tanesi
de
tarafsızlık
(non-biasedness) ilkesidir. Hipotezimizi sınamak
istememiz, araştırmamızın veya deneyimizin
tarafgir olmasını asla gerektirmez, hâttâ
doğrusu olmamasıdır. Bu sebeple de, deseni
hazırlarken
yanlış
pozitif
(false positive) veya
yanlış
negatif
(false negative) sonuçlardan bizi koruyacak
bütün
bulaşıklıklardan
(contaminations) arınmış olmalıyızdır. Sonucu bu
yönlerde etkileyebilecek bütün harici veya
dahili etkileri olabildiğince
asgariye düşürmemiz gerekir.
Daha sonra
araştırma veya deney yapılır. Sonuçlar dünyaca
kabûl görmüş istatistiksel analizlerden
geçirilir. Bunu yaparken şuurdışı veya şuurlu
tarafgirlikten kaçınmak için konuya
kör
(blind) bir istatistikçi tarafından da sonuçlar
gözden geçirilir.
Yayın aşamasında,
sonuçların
anlamlılığı
(significance), bunun derecesi ve varsayımın
haklılık derecesi tartışılır. Çalışmanın
kısıtlılıkları
(limitations) varsa (yeterince örneklem
olmaması, kaçınılmaz bulaşıklıkların muhtemel
etkileri vs.) bunlar dürüstçe belirtilir.
Daha sonra bu yazı
güvenilir ve hakemli bir dergiye gönderilir.
Hakemlerden gelen eleştiriler sebebiyle
gerekirse 10-15 kere
gözden
geçirilir
(revision).
Sonunda da
yayınlanır.
Buna rağmen ciddi eleştiriler gelebilir ve
teyit
çalışmaları (replication studies) yapılmadıkça
1.
dereceden kanıt
olarak kabûl edilmez.
Bu na
kanıta
(delile) dayalı bilim
(evidence based science) denir.
Masaru Emoto'nun
suyun duadan etkilerini
anlatan "çalışması" da, duanın kalb
krizinden veya başka bir illetten koruyucu
etkisiyle ilgili çalışmaların çoğu da bu sebeple
kâzip
bilim
(sham science) veya
yalancı bilim
(pseudoscience) düzeyindedir ve itibarlı
çevrelerce kaale alınmazlar. Daha çok halkı
oyalayan sansasyonlar veya spektaküler
oyalamalar hâlinde ortada dolanırlar.
Ve.... Bunca zahmetle elde edilen bilgi daha
yayınlandığında eskimiştir ve yeni bilgilerce
çürütülecek veya değişecektir.
Bu da Sir
Karl Popper'ın ortaya koyduğu
yanlışlanabilirlik ilkesinin
(falsifaibility principle) vazgeçilmezliğinin
bir göstergesidir.
Tabii ki bütün
bunlar
somut
sistemlerle
uğraşan doğabilimlerinde, tıpta, biyolojide,
jeolojide vs. daha bir geçerlidir.
Anlam
sistemleriyle
uğraşan teorik fizik ve matematik gibi
bilimlerde işler daha da karışır ve devreye
diyalektik mantık, puslu (fuzzy) mantık ve
Heisenberg'in belirsizlik ilkesi
girer. Kuantum araştırmalarında ise uçuş
serbestçedir ama önce bütün temel
bilgilere ileri derecede vakıf olmayı
gerektirir.
Tarih bir bilim midir dersek, daima
galiplerin yazdığı bilgiler yumağından bitaraf
hakikati yakalamak çok zordur. Soykırım
"keşifleri", çeşit çeşit icatlar göz önüne
alındığında, tarih aslında ideolojidir;
dolayısıyla da bilim değil bilgidir.
Bu bilginin ne kadar nesnel
(objective), ne kadar öznel
(subjective) olduğu tam bilinemez.
Peki, psikiyatri bilim midir?
Biyolojik,
psikofarmakolojik,
sinirbilimsel, deneysel
psikolojiden mülhem alt dallarıyla bir
bilim dalı olduğu kesindir. Buna karşılık,
yanlışlanabilme ilkesine ters düşen ve
varsayımlarını a priori doğru kabûl
ederek sonuçları ona göre yordayan (prediction)
psikanalitik ve sair teoriler
bilimsel değildir; bilimselleşmek için bilimsel
olan dallarla işbirliğine giderek doğru iş
yapmaktadır. Klinik psikiyatri
ise yanlışlanabilme ve gelişebilme ilkelerine
uyduğu için bilimseldir.
Parsimoni İlkesi Nedir?
Eskiden "postüladan tasarruf kaidesi" de
denen parsimoni (parsimony) ilkesi, "iki
kabûl edilebilir izah varsa, en basit olanı en
doğrusudur" düsturudur. Bu ilkenin
güçlü yanı gereksiz ve fuzuli
araştırmaları ve ayrıntıda boğulmayı önlemesi,
zayıf yanı ise komorbiditeyi
gözardı etmesidir.
Peki, Bir İnsan Hem Bir İnanca (Dini,
İdeolojik veya Mistik) Sahip Olup, Hem de
Bilim Adamı Olamaz mı?
Tabii ki olabilir. Dünyada geçmişte ve
hâlde bunun pek çok örnekleri mevcuttur.
Muhtemelen artarak da olacaktır. Önemli olan
sapla samanı karıştırmamayı, bilim adamı
kimliğiyle (scientist identity) kendini aşan
kimliğini (self-transcendent identity)
karıştırmamaktır. Dini-mistik ritüelik
davranışlar ta hayvanlar aleminden
insan türüne kadar devam eden bir süreklilik
gösterirler. Kurumsallaşma ve
bilinçli inanç (iman) ise
Homo sapiens sapiens'te gerçekleşmiştir.
İnsan türü kendini aşmaya muktedir hâttâ
mahkûm olan tek türdür. Adam gibi adamlar hem
ilmi hem de imanı aynı yürek ve dimağda
taşıyabilirler ve asla ikisinin de mutaassıbı
olmazlar.
"En doğrusu, halen en doğru
bildiğimizi yanlışlayacak yeni varsayımlar
yaratmaktır".
Sir Karl Popper
"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir,
fendir".
Gazi Mustafa Kemâl Atatürk
Senelerdir
bilim adamı olmaya ve editörlük yapmaya gayret
eden bendenizden ilgilenenlere bir katkı...
M Kerem Doksat, MD
Professor of Psychiatry
Office: POLIMED Valikonagi Cd. Sorak Ap. 109/4
Nisantasi 34390 Istanbul Turkey
Tel & Fax: (+90) 212 2401603, 2402421
2192174, 2192175
GSM: (+90) 532 3110015
polimed@turk.net