eçen
Ramazan ayında, bu sutunlarda çıkan, Mevlana ile ilgili iki bölümlük
yazımı mutlaka okumuşsunuzdur.
Yazının önemi, onun her devirde yaşayan
insanlara verdiği mesajlar ile alakalıdır.
Önce
kendisi ile ilgili şu bilgileri hatırlatalım;
Mevlana’yı Mevlana yapan, muhteşem insan Şems-i
Tebrizi’dir.
Şaeyet Konya’da Mevlana türbesini ziyaret ettiyseniz belki
dikkatinizi çekmiştir.
Burası tıklım tıklım
ziyaretçilerle dolup taşarken,
Mevlâna nın hayatında bireyselliği oluşturan nedenleri
kovan ve ona kabuğunu sonsuza dek yitirme halini kazandıran, arzulanan
apayrı libasa büründüren bir İnsan yapan, hocası, Üstadı
Şems’in kabri ise Mevlânanın türbesine çok yakın bir
mesafede, az ziyaret edilen bir caminin içinde bulunmaktadır.
Mevlâna’nın
Şems’e olan yönü sarsılmaz itimadı ve ona karşı duyduğu
derin sevgi, varlığını bu noktalara getirmiştir.
Mevlânaya bir gün sormuşlar ;
“Aşk nedir”
“Ben olda anla” diye yanıtlamış.
Yine,
Birgün; sonsuzluk yoldaşı Şems’i yana yakıla arayan Mevlâna’ya,
muzibin biri seslenmiş:
“Ben filan yerde Şems’i gördüm!” Büyük Mevlâna hemen
kaftanını sırtından çıkarıp adama vermiş. Olayı
seyredenler Mevlâna’yı uyarmışlar:
“Efendim, bu adam sizi kandırıyor. Şems’i gördüğü
filan yok! İnanmayın.”
Dost hasretiyle ciğerleri kavrulan Mevlâna hüzünlü bir
tebessümle şu cevabı vermiş: “Biliyorum, biliyorum! Ben
kaftanımı ona yalanı için verdim. Eğer doğru söyleseydi,
ona canımı verirdim.”
“Ben
Kur’anın kölesi seçilmiş Muhammedin yolunun toprağıyım
“ diyerek Hz.Resulûlaha olan hayranliğını dile getiren
Mevlâna,mistik boyutun kalın kabuk kısımlarını kırmış,
kozasından çıkarak vehimsiz bir insan olarak kendini Allah
isminin aynasında görmüştür.
O bu hali ile insanları irşad eden emsali az bulunan bir
velidir..
Mevlana’yı
bu boyutsal sıçramayı yaptıran sebeplerin
başında, sevgi ve aşk gelmektdedir.
Onun çekirdek aile yapısından, mekanik aile bağlarına
uzanma, özgürleşmeyi daraltan bireysel hareket tarzının örneğin,alçalmayı,katılaşmayı,düşmanlığı,
kini, garezi, ucuz kahramanlığı, kabuktan ibaret haline gelmiş
oluşu, nefreti, kuşkuyu, hesaplaşmayı, tepişmeyi,
evrenselliğe terk etmesi ve bunun yanında gelişen insan ilişkilerinin, örneğin, yeni başlangıçlar yapmayı,
kırılmış kalpleri onarmayı, dertleşmeyi, anlamayı,
anlatmayı, anlatmaya çalışmayı, düşünmeyi, yazmayı sürdürmeyi
oluşturan yapay
duygularını dahi, duygusal olmayan mekaniki ilişkilere bırakmasıdır.
O
bu tür ilişkilerde kişiliğimizin terki görüntüsünü yansıtan
bir fert oluyor.
İşin en önemli yanı, zor gelen bu bağlardan kopmasını
bizler beceremezken. medeniyet içinde yüzen batı dünyası
daha kolay uyguluyor.
Dikkat ederseniz mekanik yaşam biçimi
Onlarad bir yaşam tarzı olarak segileniyor.
“Gerçek
zenginlik bu mu?”
“Mevlana’nın çabası
bumudur.?”
diye akla gelen sorulara sanırım, Hz Resûlullah’ın şu sözleri
yeterlidir.
“Dost isteseydim Hz.Ebûbekiri seçerdim. Ancak Allah bana
yeter.”
Hz.Muhammed
burada dostluğun göreceli olduğunu bireye sadece Mutlak yaratıcının
gerekli ve yeterli olduğunu anlatmak istiyor.
Bu
yazım “mistizmin özel insanlarına” dönük yaşamaya çalışan
insanlara bir şeyler anlatmak istiyorsa da, arzum, belki beni kınayabilirsiniz
ama tüm insanlığın Mevlâna
nın yolundan yürümesidir..
Mevlânayı
bu hedefe getiren etmenlerin başında sevgi faktörü
gelmektedir.Sevgi bireyselliğe dönük
değerlerin gereksiz kılınmasını temin eder.
Ancak Sevgi amaç değil, araçtır
Ancak yerinde kullanıldığında amaca ulaştıran en önemli
basamaktır diyebiliriz.
Öze ulaşan yolda belki işin başı ama bu böyledir.
Onun bu noktayı anlatacak, ışık tutacak güzel bir sözü
var,
“At ve üzengi, deniz kıyısına kadar gider.Ondan sonra
tahtadan bir at gerek“
Globalleşen
dünya bugün -belki farkında olmadan- mekanikleşmeye doğru
gidiyor.
Bizler birbirimizi sevsek de, sevmesek de veya beğensek de beğenmesek
de gerçek olan duyguların değişimesi gerektiğidir.
Hiç olmazsa sevgiyle bu değişime ulaşalım
Mevlâna’nın
attığı adımları dikkatle izleyelim.
Onun
ve emsallerinin felsefesi
gerçek yaşamın ta kendisidir.
İstanbul
- 14.4.2000
http://afyuksel.com
Not:
17.12.2000 Akşam Gazetesi
|