Kainatı
mükemmel bir sistem üzere yaratan Allah, eşref-i
mahlukat olabilecek insana bazı imkan ve
kabiliyetleri vermiştir. Ancak bu imkan ve
kabiliyetler insanda potansiyel olarak mevcuttur.
Yani bunları iyiden yana kullanmayan kişi,
kötülüklere bulaşacak olursa, hayvanlardan daha
aşağı olabilir. Nitekim bu noktaya, Rabbimiz şöyle
işaret etmektedir: "Yoksa sen onların çoğunun
işittiklerini veya düşündüklerini mi sanıyorsun?
Onlar sırf hayvan gibi, hatta gidişatça daha
sapkındırlar”
(Furkan, 25/44).
İnsanı
böylesine iki yönlü, farklı ve teçhizatlı yaratan
Allah, üzerine düşenleri yapmayan insanlara da
minnet etmez. Çünkü Allah insanlara değil,
kullar Allah'a muhtaçtır. Evet, günümüz anlayışının
da bizi getirdiği noktada, İslam dinini kabul etme
ve gereklerini yerine getirme noktasında insanlar
özgürdürler. Zira insanların iman veya ameline
Allah'ın ihtiyacı yoktur. Gerçek din, Yüce Allah'ın
bir kanunu ve birtakım sağlam hükümlerin ilâhi bir
mecmuasıdır. Allah, dünya ve ahiret mutluluğunun
yollarını, peygamberleri aracılığı ile insanlara
ikram ve ihsan buyurmuştur. Allah'ın ikram ve
davetinden kaçan insanlar, bunun cezasını stres,
sıkıntılarla dünyada ve cehennem azabıyla da
ahirette ödemek durumunda kalırlar. Allah'ın
hükümleri, ona uyma gayreti gösteren insanları,
hayırlı ve mutlu neticelere götürür. Akıllı, bilgili
ve düşünceli insanlar, Yaratıcı'nın buyruklarına
kendi iradeleriyle uydukça, istikamet üzere bulunur,
hidayete erebilir, hem dünyada, hem de ahirette
mutluluk ve selamete kavuşurlar.
Yüce
Kitabımızda açıklandığı üzere, Allah'ın hiçbir
şeye ihtiyacı yoktur. "Rabb'in, hiçbir şeye
muhtaç değildir, merhamet sahibidir. Sizi, başka bir
kavmin soyundan getirdiği gibi, dilerse, sizi de yok
edip, sizden sonra yerinize dilediğini getirir"
(En'âm,6/133).
Bu ayette de görüldüğü üzere, Allah kuluna değil,
kul Allah'a muhtaçtır. Böyle olmasına rağmen,
Yaratıcımız, kullarına olan merhameti sebebiyle,
'insan Peygamber'ler vasıtasıyla dinin günlük
hayatta yaşanılabilir ve insanları mutluluğa
ulaştırır potansiyele sahip olduğunu göstermiştir.
Nitekim, Kur'ân hükümlerinin yaşandığı dönemde,
cahiliye insanları asr-ı saadet insanı haline
gelmişlerdir. Her insan fıtrat gereği, bu
güzelliklere erişebilecek potansiyelde
yaratılmıştır.
Evet! Allah,
hiçbir mahlukat ve insana muhtaç değildir, bu
noktada dini muhafaza konumunda bulunan insanlara
bile minnet etmez. İnandığını söyleyenler dinlerini
gerektiği şekilde yaşamak ve yaşatmak için gayret
göstermeyecek olurlarsa, ancak kendilerine yazık
ederler. "Sonra bu kitabı kullarımızdan
seçtiğimiz kimselere miras bırakmışızdır. Onlardan
kimi kendine yazık eder, kimi orta davranır, kimi
de, Allah'ın izniyle, iyiliklere koşar. İşte
büyük lütuf budur"
(Fâtır,
35/32).
Dinden ve kitaptan uzaklaşıp "kim inkâr ederse,
şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağni (kimseye
muhtaç değil, her şey ona muhtaç)dir (Âl-i
İmrân, 3/97).
Dini yaşamak ve yaşatmak durumunda olanları da
Rabbimiz, "Eğer (gerektiğinde din ve vatan için
cihada) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici
bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka
bir kavim getirir; siz (cihada çıkmamakla) O'na
hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye kâdirdir"
(Tevbe, 9/39)
beyanıyla
uyarmaktadır.
Sünnetullah yeryüzünde insanların eliyle icraata
gelmektedir. Dini yaşamak ve yaşatmak için bazı
mücadeleler kaçınılmaz hale gelip vatan ve din
müdafaası noktasında gerekenler yapılmadıkça, ayette
de işaret olunduğu üzere, çeşitli bela ve musibetler
kaçınılmaz hale gelir. Bundan Allah değil inandığını
söyleyenler zarar görür. Bu acı gerçeği anlamak
için, etrafımızda olup bitenlere ibret nazarıyla
bakmak yeterlidir.
İslâm Dininin birinci derece kaynağı Kur'ân,
sorumluluk bilinciyle hareket etmek isteyenlere bir
öğüt, hatırlatma ve rehber olarak gönderilmiştir.
"Biz, Kur'an'ı sana, güçlük çekesin diye değil,
ancak Allah'tan korkanlara bir öğüt olsun diye
indirdik"
(Taha, 20/2-3).
Dinimizin hükümleri, muttakiler ve onu gerçekten
tatbik etmek isteyenler için mutluluk kaynağıdır.
"İşte o Kitap, bunda şüphe yok; korunacaklar için
hidayetin ta kendisidir"
(Bakara,2/2).
Doğru ve hatasız yaşamak isteyenler, İslam'ın
hükümlerini kendilerine değil, kendilerini onun
hükümlerine tabi kılmaya çalışmalı, daima O'na
muhtaç olduklarını fark etmeli ve Allah'ın insanlara
minnetinin olmayacağını unutmamalıdırlar. Aksi
halde hayat sermayesini boşa harcamış
olurlar.