iliyorsunuz
“mutluluk”
bireyleri hayli ilgilendiren bir kavram.
Ne yazık ki, bu felsefi düşünce asla bir devamlılık gösteremiyor.
Toplumsal yaşantıdan
bir kesit aldığımızda, insanların her gününün aşağı
yukarı birbirine benzer, eşit
düzeyde devam ettiğini görüyoruz...
Sanki belirli bir rotayı çizmeye çalışıyorlar.
İsteseniz de istemeseniz de koşullanmalar hep aynı.
Keyfin yerinde midir, değil midir belli değil.
Düşünüyorum,
değişmesini istiyorum ama nafile!..
Acaba kurtuluşu olmayan bir yol mu bu?..
Mutsuz olduğunu
bildiği halde, mutluymuş gibi görünenin, kendisindeki bu anlamsızlığı fark etmesi gerekmez mi?
Aptallara özgü
olan o sürekli mutluluk halleri ise, gerçeği yansıtmaktan çok
uzak.
İnsan,
bilincini, sadece paraya pula, mala mülke
taparak kullanmak durumunda kaldığından, öteki varoluşlara
kafa yormadan, soyut mutluluklardan ziyade, sözde mutluluklar
peşinde koşuyor.
Albert Camus’un
Uyumsuz ve İntihar başlıklı
denemesindeki “Gerçekten
önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır: İntihar. Hayatın
yaşamak zahmetine değip değmediğinde bir yargıya varmak,
felsefenin temel sorusuna karşılık vermektir. “
Sözlerine pek aldırış
etmeden, hayata bir yön vermek gerekir, diye
düşünüyorum...
Mutlu olmak için yaşamın zorluklarına karşı savaşmak...
Gerçekten buna değer!...
Diğer taraftan,
insanı zorda bırakıp mutsuzluk yaratan çok basit konular da
var:
Beklenen
telefonun çalmamaktadır.
Veya o gün iş toplantısı belli ki, bir hayli zorlu geçecektir.
Eşinin annesi
hastaneye yatmak üzeredir.
Şu Fener bir türlü
toparlanamayacak mıdır?
“En büyük G.S!” haykırışlarını daha ne kadar zaman
dinleyeceğiz!..
Çocukların
yaklaşan okul taksitleri, insanın iliklerine kadar işlemektedir.
Merkür, şu rötardan
ne zaman çıkacaktır?
Merkür’ün yapmadığı da kalmamıştır hani!
Diğer zamanlarda yapamadığım kontrolü,
bakın nasıl da yaptırıyor.?
Ben
sizin babanızım!..
“Mutluluktan
uçuyorum!..”
Hemen akabindeki feryat: ”Yıkılmak üzereyim!..”
Bu
film için yapılan bütün uğraşlar ve masraflar boşa gitmiş.
Tuvaletlerdeki
sifon bozukluğu asap bozucu!
İstediğim
arabayı alacak parayı acaba nasıl temin etsem?..
Bir de hayatı
mutlu ve ilginç bir hale dönüştürmek isteyenlerin, güzellik
uğruna yaptıklarıyla, farkında olmadan, daha içinden çıkılmaz
bir mutsuzluğa sürüklenmeleri söz konusu...
İngiltere’de beş bin kadın üzerinde yapılan bir araştırmaya
göre her yüz kadından doksan sekizi,
kilosu veya vücut ölçüleri nedeniyle, kendilerini çok
çirkin ve yetersiz
hissedip mutsuzluğu yaşıyor.
Böylesine değersiz
olan bu konuların nasıl olup da insanı mutsuz edebildiğini,
inanın, hiç aklım kesmiyor.
Saymakla bitmez bu örnekler...
Hele kavgalar, sözlü
atışmalar söz konusu olduğunda, mantıklı düşünce
tamamen ayaklar altına alınıyor ve mutluluğun üstü sis
perdesi ile örtülüyor.
Özellikle toplumumuzda, mutsuzluk
fenomeni çok yaygın bu nedenlerle...
Bunun farkında
olan bazı insanlar ise, günü birlik mutluluğu yakalayıp tadını
çıkarmaya çalışıyorlar.
Ancak, olumsuz düşüncelerden
sıyrılmayı becerebilen ve yukarıda belirttiğimiz gibi farklılaşmayı
yakalayabilenlere “ne
kadar mutlular “ dediğinizde, bir de bakıyorsunuz ki,
bir telaş, bir boşvermişlik...
Yüzler asılmış, tuhaf haller gelmiş...
Bir bedbinlik, bir kendini salıvermedir, sürüp gidiyor.
Yapacakları da pek fazla bir şey yok gibi aslında!...
Tekdüze giden
bir yaşama, göreceli hareketlenmelerin, yeterince hayat
verebildiği de pek söylenemez...
Ne yapmalı bilemiyorum!..
İyisi mi, ben düşündürücü
bir fıkra ile sizi baş başa bırakayım:
Fransız Mareşali
Lyautcy, bahçıvanına bir fidan götürmüş ve bahçeye
dikmesini istemiş. Bahçıvan bu ağaç türünün çok yavaş
büyüdüğünü, olgunlaşmasının tam yüz yıl sürebileceğini
belirtmiş.
"Ya, öyle mi?" demiş, Mareşal...
"Öyleyse hiç vakit kaybetmeyelim, hemen bugün öğleden
sonra dikelim."
Mutluluk
çok uzaklarda olsa bile, onun peşini bir an olsun
bırakmamak gerek...
İstanbul
- 09.11.2000
http://afyuksel.com
|