Ölüm, Bir Gerçek…
Ölüm insan için fani âlemden ebedi hayata intikal
etmektir. Bu anlamda ölüm yok olmak değil, aksine
ebedi hayata adım atmaktır. Hayat esnasında ruh,
suyun yaş ağaca nüfuz etmesi gibi bedenle iç içe
olan latif bir varlıktır. Ehli sünnet inancına göre
ruh bâkidir, yok olmaz.
İslâm alimleri; “Allah, ölenin ölüm zamanı
gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır
da ölümüne hükmettiği canı tamamen alır, ötekini
muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda
iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır"
(Zümer, 39/42) ayetini "cesetleri ölünce" şeklinde
anlamışlardır.
Ölüm esnasında bedene hayatiyet bahşeden ruh,
hapsolduğu cesetten ayrılarak asli mekanı olan
âlem-i ervaha döner. Ruhun bedenden ayrılması olayı
ölüm, ruhu özgürlüğüne kavuştururken, bedenin de
irade ve kudretine son verir.
Cenab-ı Hak, gerçekte insan varlığına sonsuza kadar
uzanan bir ömür takdir etmiştir. Ruhları dünya
hayatından belirsiz bir süre önce topluca yaratmış
ve onlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusunu
yöneltmiştir.
Kur'an'da, sonsuz hayatın kaynağı ruhun başlangıcı
ile ilgili olan bu hadise şöyle nakledilir: "Hani
Rabbin Âdemoğullarından onların sırtlarından
zürriyetlerini çıkarıp kendilerini nefislerine şahit
tutmuş; Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demişti.
Onlar da; Evet, (Rabbimizsin), şahit olduk"
demişlerdi. İşte bu şahitlendirme, kıyamet günü;
Bizim bundan haberimiz yoktu" dememeniz içindir"
(A'raf, 7/172).
“Peygamber, Rabbinize iman etmeniz için hepinizi
davet edip, dururken, size ne oluyor ki, Allah'a
iman etmiyorsunuz? Hâlbuki O, sizden kesin teminat
almıştır"
(Hadîd: 57/8). Bu söz alma, "elestü birabbiküm"
sorgulaması sırasında veya insanlara akıl vererek
delilleri değerlendirme gücü kazandırmak suretiyle
olmuştur. (Hasan Basri Çantay, Kur'an-ı Hakim ve
Meal-i Kerim, İstanbul 1959, III, 1006).
Hayat Serüveni
Ruh, dünya hayatına bir imtihan devresi geçirmek
üzere, doğum yoluyla gelen insanoğluna anne karnında
dört aylık cenin döneminden sonra üflenir ve böylece
dünya hayatı başlamış olur. Ruhun bedenden ayrılması
ile de kabir hayatı başlar. Kıyamet koptuktan sonra
da ahiret hayatına yeni bir yaşam için geçecek olan
insanoğlu, dünyadaki inanç ve amel durumuna göre
Cennet veya Cehennemdeki ebedî hayatta yerini
alacaktır. İnanç sahibi olup da amel eksikliği
bulunanlar ise Cenab-ı Hakk'ın bileceği sürelerde
cezalarını çektikten sonra Cennet tarafına
geçebileceklerdir.
Her canlı varlık için ölüm kaçınılmaz bir gerçektir.
Canlılar doğar, büyür ve ölürler. Kur'an-ı Kerim'de
ölümle ilgili pek çok ayet vardır. Bazıları
şunlardır: "Her can ölümü tadıcıdır" (Âl-i
İmrân: 3/185). "Onlar için bir ecel tayin ettik
ki onda hiç şüphe yoktur." (İsrâ, 17/99).
“Biz senden önce de hiçbir beşere dünyada ebedîlik
vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar baki mi
kalacaklardır?" (Enbiyâ: 21/34). "Yer yüzünde
bulunan her canlı fanidir" (Rahmân: 55/26).
Ölüm sonrası hayat vardır. “Bu dünya hayatı
sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret
yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş
olsalardı” (Ankebut, 29/64). "Nerede
olursanız olun, velev tahkim edilmiş yüksek
kal'alarda bulunun, ölüm size çatıp yetişir. Eğer
onlara bir iyilik dokunursa `Bu Allah katındandır'
derler. Şayet onlara bir fenalık dokunursa `Bu senin
katından (senin yüzünden)dır' derler: De ki: Hepsi
Allah katındandır. Böyle iken onlara, o kavme ne
oluyor ki, (kendilerine) söylenen hiçbir sözü
anlamaya yanaşmıyorlar" (Nisa, 4/78). Cennet,
sadık Müslümanlar için ideal yaşam yeri olacaktır,
diğerleri ise Cehenneme gideceklerdir.
Allah'ın hayatı ve ölümü yaratmasının sebebi şöyle
açıklanır: "O, hanginizin daha güzel amel
yapacağınızı denemek için ölümü de hayatı da takdir
edip yaratandır." (Mülk, 67/2). Ölüm ancak Yüce
Allah'ın belirlediği zaman vuku bulur. Ölüm
konusundaki kader yazgısı ayette şöyle ifade
buyurulur: "Allah'ın emir ve kazası olmadıkça hiç
bir kimseye ölmek yoktur. O, vadesiyle yazılmış bir
yazıdır" (Âl-i İmran: 3/145).
Hiç bir kimsenin ölümden kaçıp kurtulma imkânı
yoktur: "Binlerce kişinin ölüm korkusuyla
beldelerini terk ettiklerini görmedin mi? Allah
onlara "ölün" dedi, sonra da kendilerini diriltti”
(Bakara: 2/243). "Şöyle de: Siz evlerinizde
olsaydınız bile üzerlerine öldürülmesi yazılmış
olanlar, yine şüphesiz öldürülecekleri yerlere çıkıp
giderlerdi." (Âl-i İmrân, 3/154). “Bir gün
bakarsın ki, ölüm baygınlığı gerçek olarak gelmiş
‘İşte bu, senin kaçıp durduğun şey’ denilmiştir"
(Kâf, 50/19).
Reenkarnasyon Safsatası
Bu noktada ölümden sonra ruhun, bir bedenden diğer
bir bedene geçmesini kabul eden sapık bir inanış
olan reenkarnasyona işaret etmekte fayda görüyorum.
Arapça’da bu inanışa "tenasüh, tecessüm veya hulûl"
denir. Bu insanlar "Ruhçuluk" gibi bir kelimenin
arkasına sığınarak bu inancı yaymaya çalışırlar.
İslam’da bu felsefeye inanmak batıldır. İnanan İslam
dairesinden çıkar. Bazı kimseler ahiret inancını
zedelemek için bu batıl düşünceye sarılmaktadırlar.
Memleketimizde de bu hurafeyi "metapsişik derneği"
gibi isimlerle yaymaya çalışan ve propagandasını
yapan insanlar vardır.
Bu batıl düşünceyi İslam âlimleri reddetmiş, apaçık
bir küfür (dinden çıkma) olduğunu beyan etmişlerdir.
Özellikle Hindistan'da yaşamış olan İmam-ı Rabbani
şiddetli bir dille bu düşüncenin küfür olduğunu
söylemiştir. Kur'an-ı Kerim reenkarnasyon
nazariyesini şöyle reddeder: "De ki: Rabb'im
şeytanların dürtüklemelerinden sana sığınırım. Ve
onların yanımda bulunmalarından sana sığınırım
Rabb'im. Nihayet onlardan birine ölüm gelip çatınca
"Rabb'im beni dünyaya geri döndür" der. "Ki
bıraktığım dünyada yararlı bir iş yapayım", "Hayır,
bu onun söylediği, (olmayacak) bir laftır.
Önlerinde, ta dirilecekleri kıyamet gününe kadar
geri dönmelerine engel olan bir perde vardır."
(Müminun, 97/100).
Ölüme Hazırlık: Kendinizle Hesaplaşın
Hayatın sona ermesi yerine göre bir rahmet
olabilmektedir. Dayanılamayacak acı ve sızılar ölüm
ile son bulmaktadır. Eğer kişi imanlı ise bu bela ve
musibetlere sabretmesi karşılığı cennetteki mekânını
görüp sevinç ile ebedi hayata gözlerini açar.
Hayatı, ölüme hazırlıklı olarak değerlendirmek her
insanın şiarı olmalıdır. Acılarınızla bir kereliğine
ve geriye hiç bir şey kalmamasını göze alarak
hesaplaşın, önünüze ihtişamlı ve onurlu bir
geleceğin açılmasını seyredin. Ondan sonra, bir gün,
bir yerlerde emri hak vâki olur da ölüm kapınızı
çalarsa, hakkıyla yaşanmış bir hayata gülümseyerek
veda etmenin mutluluğunu kazanmış olmanın neşesini
tadın.
Aksi halde ecel gelince daha fırsat
bulunamayacaktır. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:
"Sizden birinize ölüm (alâmetleri) gelip de: ‘Ey
Rabbim, beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de,
sadaka versem ve salihlerden olsam’ demeden önce
size, rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah
yolunda) harcayın." (Münâfikûn, 63/10).
Ölüm Korkusunu Ölümü Çok Anarak Yenebilirsiniz
Ölümü anmak ve hazırlıklı bulunmak her müminin
vazifesidir. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
“Lezzetleri yok eden ölümü çok anın" Nesâî
ile Beyhakî bu hadise şunu ilâve etmişlerdir:
"Eğer dünyada ölümü çok anarsanız, onu
önemsemezsiniz; az anan ise onu çok önemser"
(Tirmizî, Zühd: 4; Kıyâme: 26; Nesâî, Cenâiz: 3; İbn
Mâce, Zühd: 31) . Başka bir hadiste, kabir içinde
olanların hatırlanması istenir: "Ölümü ve
öldükten sonra kemiklerin ve cesedin çürümesini
hatırlayın. Ahiret hayatını isteyen dünya hayatının
süsünü terk eder." (Tirmizî, Kıyâme: 24; Ahmed
b. Hanbel, Müsned: I, 387).
Hayat sermayesini verimli bir şekilde
değerlendirebilenler Mevlana’da olduğu gibi ölüm
günlerini “düğün günü” (şeb-i arus)
diye isimlendirirler. Çünkü ruhun bedenden ayrılması
ile aşık maşukuna kavuşur. Aslında insanın
ölümsüzlük arzusu ruhun özelliğidir. Ölüm ile ruh,
eğer dünya hayatını rıza-i ilahiye uygun yaşadıysa,
cennet ve cemali ilahiye kavuşacaktır. Bu ise en
büyük nimettir.