ay;
bölünmüş bir bütünden, ilgili olan bireylerin her birine düşen miktar anlamındadır...
Bu kelime, bir olaydan ders alınıp, davranışları yeniden düzenlemek anlayışına dayalı bir şekilde
“yanılgı payı” / “payını almak” gibi deyimlerle kullanılması yanı sıra, “aslan payı” / “bu pay, onun en
tabii hakkıdır” tarzında sahiplik ve zorunluluk ifade eden sözler için de dilimizde sıkça kullanılır...
Âli İmran Suresi'nin 92. ayeti sevginin kutsal bir olgu
olmasının yanısra aracı, erdirici bir değer olarak hayatımıza girmesi gerektiğini vurgulayarak şöyle
demektedir: 'Sevdiğiniz şeylerden başkalarına vermedikçe mutluluğa ve zafere asla ulaşamazsınız.'
Evrenin güzelliklerinden oldukça pay
sahibi olanların yanısıra, sınırlı bir şekilde faydalanan birimler de bulunmaktadır.
Az veya çok, önemli olan bireyin sahip olduğu bu değerleri paylaşabilmesidir.
Paylaşmanın sadece madde planında gerçekleştiğini düşünmek, sanırım hatalı olur.
Mânâ yönü ile de, bu niteliğin ortaya konuşu kaçınılmazdır.
Paylaşımda, kimi zaman iki kişinin zevk aldığı, uyum sağlıyabildiği bir konu, üçüncü kişi tarafından
algılanamayabilir.
Bazen bir grubun paylaşımını diğer bir grup değerlendiremez.
Bu nedenle paylaşımın getirdiği sınıflar oluşabilir.
Günlük hayatımızdan tutun, mistik yaşamda da paylaşım getirdiği sınıflandırmaya tanık olabilirsiniz.
Zatiyyun,
Ebrar,
Mukarrebun zümresi gibi!..
Kur’an bireye paylaşmayı “İ’sar”
kelimesinin işaret ettiği anlam ile kendinden önce karşısındakini düşünme biçiminde tavsiye etmiş.
beşeri davranışlarda mutlaka mantık ölçülerine riayet edilmesini istemiştir.
“İ’sar” kavramını değerlendirip uygulayan ve bu husustaki inceliklere riayet eden kişi, "infak etme"
prensibini benimseyip, devamını getirirse, payalaşım/infak denen şeyin yani alıp/verme eyleminin aslında
bir tek oluştan, seyirden ibaret olduğu aşamasına gelir.
Zira, fiillerin kökenine inebilme, varoluş gayesinin gerçek amacıdır.
Bireysel ilişkilerde menfaat
duygusu, paylaşmayı önler.
Aşırı sevgi de paylaşıma engel olan bir faktördür.
Sevgide bedensellik arzusuna uymanın neticesi mutlaka paylaşımsızlığı getirir.
Kimi insan “alırken” paylaşmayı çok iyi bildiği halde, “verirken” aynı hassasiyete ulaşamaz...
Şayet paylaşım bir amaca yönelik ise, yani, Allah için yapılıyorsa mutlaka yerini bulur.
Belli ölçülerde her şeyin paylaşılması gerekir.
İnsanda paylaşma arzusu ile başlayan aktivite, bireyin kendini tanıma aşamasında ‘ikan’ ile olgunlaşır,
nihayet Teklik idrakının oturuşu ile “paylaşan” ve “paylaşılan” gibi ikilem’e neden olabilecek
düşünceler ve kavramlar ortadan kalkar.
Varlığın Tek oluşu, bireyselliğin
bakış açısını kabul etmediği gibi, bireyin kendine has iyi ahlâk kavramları arasında nitelik kazanan
"pay ve paylaşma" gibi konvansiyonel değerleri de yok kabul eder.
Vahdet ilmi sonrası paylaşımı beşeri
değer yargıları parelelinde düşünmek ve kabul etmek imkansızdır.
Ve algılanan paylaşım, değişik bir tecellinin sonucu sadece anlatım sadedinde kullanılır.
Buraya kadar anlatılanlar,
beraberinde akla şu soruyu getirebilir!..
Tekliği yaşayan ile yaşama arzusu içinde olan arasındaki ilişki, “paylaşım” olarak değerlendirildiğinde,
acaba nasıl bir işlerlik kazanmalıdır?
Bu sorunun yanıtını hemen verelim.
Teklik yaşamına sahip olanın, kendinde bulduğu güzellikleri başkasında seyredebilmesi için, bireyi,
beşeri vasıflardan arınmasına vesile olabilecek, Allahın ahlakına, mekârim-i ahlâk kapsamındaki
koşullara yönlendirmesi gerekir.
Duygulara kapılmadan
oluşturulabilecek paylaşımlarda, kapasite ve ortam gözönüne alınmalı, hazımsızlığa sebebiyet verecek
maddi veya manevi paylaşımdan şiddetle kaçınılmalıdır.
Belki paylaştığınızı kabul ettiğiniz çok şeyin, farkedilmeden süreç içinde sizin başınıza dert
olması muhtemeldir.
Gerçek paylaşım bireyi belki
biraz sıkacak, biraz üzecek, alıştığı değer yargılarından sıyrılmasına neden olacak, ancak sonunda
belirli bir kemalat ile yaşama yeni doğmuşçasına adım atabilecek şekilde olması gerekir ki; paylaşım
budur.
Unutulmamalı zor koşulların baskı şeklindeki paylaşımı yıkımdır.
Bireyin bir olguyu bilgi olarak değerlendirmesi başka, yaşama ölçüsü başkadır.
Aslında bazen kendi kendimizi dahi anlayamıyoruz. Kaldıki başkaları ile anlaşıp paylaşalım.
Yıllarca sürmüş köklü dostlukların bittiğine yanlış paylaşımların, anlamaların neden olduğuna şahit
oluyorsunuz.
"Yanlış anladın. Öyle değil, şöyle." demeye kalmadan dostluklar bitmiş.
"Bunca yıldır maalesef birbirimizi hiç tanımamışık, bir şey de paylaşamamışık.."
deyip ayrılıyorsunuz.
Hz. Resûlullah bu konuda “Bugün
dost olduğunuz insanlar ile yarın düşman olabilirsiniz” diyerek insanları duyarlı olmaya davet
etmektedir.
Her konuda olduğu gibi, beşeri yaklaşım içinde
bulunduğumuz her düzeye onun işaret ettiği bir yaklaşım içinde olmak gerekiyor.
İstanbul
- 21.3.2000
http://sufizmveinsan.com
18.12.2000 Akşam Gazetesi
Yeni Dünya Dergisi
Ekim 2001
|