On iki
ayın sultanı Ramazan fert ve toplum olarak
Müslümanların hayatına güzellikler getirir.
Nefis muhasebesine vesile olan oruç ibadeti,
günün ve çağın her türlü kirliliği ve faydasız
meşguliyetleriyle sıhhatten ve Rabbinden
uzaklaşan insanı aslına döndürür. Bu fırsat
ayını değerlendirmek isteyen basiretli
müminler, Kur'ân okuyarak kalplerini, oruç
tutarak sıhhatlerini ve yardımlaşma ile
toplumlarını güzelleştirirler.
Ramazan; zekat ve
sadaka-i fıtr gibi ibadetlerle hayırda
yarışmanın, yaraları sarmanın, onların derdiyle
dertlenmenin zirveye çıktığı bir aydır. Bu
mübarek ayın ve orucun bereketiyle Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in “Yani başındaki komşusu aç iken
tok olarak geceleyen kişi (olgun) Mü’min
değildir”
hadisi günlük hayatımızda daha çok hatırlanır ve
uygulanır hale gelir. Aslında Müslüman
her daim, imanının kendisinde meydana getireceği
hassasiyet ile çevresini araştırmalı, ihtiyaç
sahibi insanların dertlerine derman olmaya
çalışmalı ve bu sorumluluğu dünya çapında
hissedecek şuurda olmalıdır.
Bilinç ve gönül
kirlenmesi, farkında olunmasa da çağımızın
amansız bir hastalığıdır. Bilinci ve yüreği
kirlenen insan, bu kirliliği bir biçimde
iletişim halinde olduğu kişilere
bulaştırmaktadır. Böylelikle öz, söz,
düşünce, duygu ve davranış kirlenmektedir.
Kirli zihin ve bozuk niyetle Kur’an bile okunsa,
kalp ve beyindeki kirlenmişlik ona dahi
bulaştırılmaya kalkışılmakta ve hatalı yorumlara
girilmektedir. İbadetin lezzetini alamayarak
ibadetten ve Rabbinden uzaklaşan, cami ve
mescitte kafesteki kuş gibi bir an önce kaçıp
uzaklaşmaya çalışan insanların hali, başka nasıl
izah edilebilir. Bilinç, akıl, kâlp ve duygu
kirliliği, maddi kirlilik gibi kolay
temizlenmemektedir. Kirlilik manevi olunca,
ondan arınmanın yolu da manevi ve usulüne uygun
olmak durumundadır.
Aksi halde -Allah muhafaza- imansızlık kirini
ancak Cehennem ateşi temizleyebilir.
Kur'ân
kalbi, oruç duyguları, zekat da malı temizleyen
ilahi usullerdir.
Zira Allah kişiye şah damarından daha yakındır
ve onun içinden geçenleri dahi bilmektedir.
İnsanî zaafların nasıl tesirsiz hale
getirilebileceğini bilip ona göre çare ibadetler
emretmiştir.
Bildiği içindir ki, insanı manevi kir ve
paslardan temizleyecek reçeteleri de en güzel O
yazar. İşte Kur'ân, bu reçetelerden oluşmuş
ilahi şifa hazinesi
oruç da takva yolunun vesilesidir.
Ruh ve bedenden
yaratılan insan, madde ile mananın birleşiminden
meydana gelen bir güzelliktir. Oruç, madde
ile mana arasında bir denge ve mana aleyhine
bozulan dengeyi düzeltecek bir ibadettir.
Böylece, Allah’ı tanımak ve O’na kulluk etmek
için yaratılan insan, himmetini yaradılış
gayesine yoğunlaştırarak Allah’ın rızasına
ulaşmaya çalışır. Orucu emreden ayet söyle
başlar: “Ey iman edenler! Oruç, sizden
öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz
kılındı!” Bu ilahi bildirinin hemen
ardından, oruç ibadetinin insanda
gerçekleştirmek istediği amaç açıkça yer alır:
“Lealleküm tettekûn: Umulur ki, sorumluluk
şuuruna ulaşırsınız.”
Evet, orucun gayelerinden biri, insanda
“sorumluluk şuurunu” uyandırıp diri tutmasıdır.
Nâil olduğumuz sayısız nîmetlerin kadrini
hatırlatan bu ayda, fânî lezzetlerden vazgeçip
bâkî lezzetlere nâil olma temennisiyle,
Ramazanınız mübarek olsun.