iddet kavramına değinmeden önce, önemle vurgulamak  istediğim  bir konu var:
Varoluşun köklerine  inildiği takdirde,  Mutlak Yaratıcı’nın bir tanrı gibi kabul edilemeyeceğini ve bu şekilde değerlendirilemeyeceğini  algılamak gerekiyor. Bu  düşünce tarzına  tasavvuf felsefesinde “ teşbih “adı verilmektedir.  Böyle bir düşünsel yapıya sahip olanlar, duyu araçları ile algıladıkları veya algılayamadıkları şeyler hakkında ileri geri konuşmazlar, yorum getirmekten kaçınırlar. Bilirler ki,  varoluş planındaki her şey sebeplerle  alakalıdır.
Bu düşünce sistemine kavuşamayanlar ise, fiillerin veya üzerinde durulan hadiselerin bireylerden kaynaklandığı izlenimine kapılmakta ve durumları  beşeri bakışla nitelendirip adlandırmaya yönelmektedirler.
Şiddet kavramı burada verilecek güzel bir örnektir.
Toplumsal yaşam içinde nefretle karşıladığımız bu olgu, aslında doğadaki bütün oluşlarda kendini göstermektedir. Dilerseniz, şiddet konusuna evrensellik boyutunda yaklaşmaya çalışalım.
Uzayda sürekli bir devinim var, saniyenin iki milyarda biri kadar bir zaman diliminde doğan, büyüyen ve ölen varlıkların yanı sıra, on milyar küsur sene yaşayıp sonunda yok olabilen varlıklar mevcut. Bunlar doğanın kanunu. Ancak ilginç olan, bazı varlıkların ölürken, adeta şiddet kullanarak kendine yakın planda bulunan diğerlerinin de yaşamlarına son vermeleridir.
İşte bir örneği...
Modern astrofiziğin tesbitlerine göre, gökyüzünde birçok Karadelik bulunmakta. Bir güneş şeklinde olan yıldızlar karadelik haline dönüşmeden evvel, manyetik alanlarına aldıkları  her şeyi güçlü çekimleri ile içlerine çekip  bir anlamda şiddet kullanarak yok edebilmektedirler.
Ay ve güneş tutulmalarının, kısaca astrofizik olayların yeryüzünde yapageldiği tahribatı, doğal afetleri, özellikle  birçok can kaybına yol açan ve durmadan sayısı artan depremleri de  şiddet olaylarına ilave etmek gerekiyor. Bu şekilde nitelendirdiğimiz bütün oluşlar için, bir anlamda astrolojik etmenlerin,özellikle Mars’ın getirdiği transitlerle, Pluton’un azizliğidir diyebiliriz. Ünlü düşünür Herakleitos ; “savaş her şeyin babası, her şeyin kralıdır” derken umulur ki, astrolojik tesirleri de dikkâte almış, doğanın kanunu olan şiddeti ateşleyen bir faktör olarak kabul etmiştir.
Şiddet, davranışlarda kendini gösterdiğinde , hoşgörüsüz, saldırgan, öfkeli, hınç dolu insan türlerini ortaya çıkartmaktadır. Sinir sisteminin işleyişi ile yakından ilişkisi olan bu duygunun anlatılan nedenlerle, sistemle sıkı bir bağlantısı vardır.
Kozmik etkilerle  güçlenen şiddet, ister istemez vahim sonuçları da beraberinde getirecektir. Örneklerini her gün görsel ve yazılı basından takip edebiliyoruz.
Günümüzde, bireysel şiddet, toplumsal boyutlara ulaşırken, öç almayı ve kin tutmayı da aşırı ölçülere vardırabiliyor. Maalesef, bu düşünce şekline mahkum olan zihniyet, topluma “ormanda yaşandığı” hissini veriyor.
Bu nedenle, içgüdüsel özellikteki bu duygu mutlaka kontrol altına alınmalıdır. Mistisizm, gayet net ifadelerle insanları uyararak aşırıya kaçmamalarını salık vermiş, bireysel ilişkilerde zorlamaya asla  başvurulmamasını bildirmiştir.
İnsanın hayatında, engel olabileceği kadar, engellemeye gücünün yetmeyeceği türde birçok şiddet olayı var. Engellemek ve başarmak zorunda olduğu bu yükümlülük, aslında  özünde var olan ve  asla şiddet olarak tanımlayamayacağımız bir güçle bağlantılıdır. Ama,bu kudretin dışa şiddet vasfıyla yansıması önlenebilmelidir.
Doğal afetler olarak tanımladığımız şiddet olgusuna karşı ise, bireyin yapabileceği bir şey bulunmamaktadır.

O her zaman olacaktır. Aslında bunu  şiddet olarak tanımlamak yerine, doğada bir denge unsuru gibi kabullenmek daha akılcı olsa gerek.

İstanbul - 16.05.2000
http://sufizmveinsan.com

Popüler Bilim Kasım 2004


Üst Ana sayfa e-mail