İspanyol
halkının değişmez bir sporu var: Boğa güreşi...
Adına spor dense de, bence tam bir vahşet... Ülkede her hafta
onlarca boğa güreşi yapılıyor ve yüzlerce boğa öldürülüyor.
Gözünüzün önüne getirmeye çalışın:
Önceden atlı ve zırhlı matadorların (pikadorların) boğayı
muhtelif yerlerinden bıçaklayıp şaşkına çevirdikten ve
bitap düşürdükten sonra matadora son ve ölücü darbeyi bıraktıkları
o sahneleri düşünün...
Avrupa topluluğuna üye bir ülkede yaşayan ve arenalardaki
anlaşılamaz tutkularının, tabularının yanında, günlük
yaşamlarında karıncayı dahi ezemeyecek insani davranışları
sergileyen halkın tutumu...
Tabu faktörü...
Önce
de yazdım,
Sanırım, burada tabularla ilgili eğitici bazı bilgileri
yeniden ele almamız, enine boyuna tartışmamız gerekiyor.
Bu yönde ileri sürülmüş her düşünce, bireyin inançları,
kendini ait hissettiği kültür, yaşam felsefesi ve değer
yargıları bağlamında önem taşımaktadır.
Ama öncelikle tabunun anlamını bir kez daha gözden geçirelim;
Bu kavramın Dil kurumunda karşılığı şöyledir.
Tabu (Polinezya dilinden)
1. Kutsal sayılan kimi insanlara, hayvanlara, nesnelere
dokunulmasını, kullanılmasını yasaklayan, aksi yapıldığında
zararı dokunulacağı düşünülen dinsel inanç.
2. Yasaklanarak korunan (nesne , sözcük, davranış).
Bireyde
tabuları tartışma cesareti gelişmediği zaman. "bu
kavramın neresinden tutarsanız elinizde kalacak" ve asla
bir anlam ifade edemeyecektir.
"Putları yıkıyoruz!"
denilerek put yaratma aşamasına getirilen, mutlak gerçeklerle
ilgisi olmayan ve adeta tekrar tekrar icat edilen tabularımız
var.
Ve tabu istiyorsak aramaya hiç gerek yok, zaten önümüzde
duruyor.
Freud,
insanoğlunun kendi hayalinde yarattığı ilk tabunun,
Cinsellik konusunda olduğunu söyler.
Türkiye'de yoğun şekilde kendini hissettiren cinsel tabular,
günümüzde eskisine göre oranı azalmış olsa da varlığını
devam ettiriyor.
Çok az bir kıpırdanma olduğu söylenebilir belki...
Basında ve TV’de inanılmaz boyutlara varan görüntüler,
belleklerdeki o anlayışa bir nebze açıklık getirmiş, sınırları
biraz olsun genişletmiştir.
Örneğin, mastürbasyon, bastırılmış eşcinsellik, gençlerin
kafasının karışıklığı ile işlenmiş bir film eskiden gösterime
sunulsaydı, mutlaka skandal yaratırdı.
Ne var ki, tabu genetik bir olgu olduğu için, tamamen kalkması
ve mutasyona uğraması mümkün değil.
Cinsel tabuların, en katı olduğu, hatta yıkılamadığı yerler yaşamın çok ağır şartlarda devam ettiği, insanın
kendini aşamadığı, tahminlerinizin doğrultusunda
okuma/yazma oranının çok düşük seviyelerde bulunduğu kırsal
bölgelerdir.
Buralardan sık sık cinsel tabularla ilgili, batının yönlenme
zahmetine bile katlanamadığı doğrultuda gelen haberlere
rastlayabilirsiniz.
Örneğin, “Erzurum’da Nedime Dağdelen adlı dört aylık
gelinin evliliğinin dördüncü ayında başka bir kişiyle ilişkisinden
dünyaya getirdiği kız bebek, aile meclisinin
aldığı bir kararla öldürüldü. Çocuğun annesi
Nedime Dağdelen, bu karara uymak zorunda kaldı.”(Radikal 18
Mart / 2000) gibi...
Kırsal
bölgelerden Kentlere göç edenlerde özellikle cinsellik
konusunda küçük çapta da olsa bir değişimin varlığı
hissedilebilmekte, bu yöndeki hareketlilik önceki kadar sert
ve kapalı anlayışla ele alınmamaktadır.
Takdir edersiniz ki, teknolojik yeniliklerden haberdar olmayan,
nüfusunun % 25’ i işsizlikle boğuşan, % 40’ ı kırsal
alanlarda, köylerde yaşayan ve bu orana büyük şehirlerin
varoşlarında kurulan gecekondu sakinlerini de ilave ederseniz
% 60 rakamlarına çıkan bir ortamdan fazlası beklenemez.
Tabu anlayışı, kültür etkinliğinin yoğunlaştığı büyük
şehirlerde çok küçük bir kesim tarafından yıkılmaya çalışılmaktadır.
Genelde Türkiye'de cinsel tabularla birlikte diğer tabular
aynen devam ediyor.
Tabu
için bir anlamda “duyusal felsefelerin uyuşumudur”
diyebiliriz.
Ancak toplumun yasak getirdiği şeylerle mistizmin yasakladıklarını
aynı isimle adlandırmak doğru değildir.
Beynimizde evrenselliğe uzanan yolu kesen yasaklar, fikir üretimini
engelleyen duraklar, bol miktarda köşeler var.
Tabuları yıkabilmek, genetik mirasın bıraktığı enkazı
ortadan kaldırmak bir hayli zor.
O enkazı sırtlayan bireyler pek zorunlu olmadıkça karışık
işlere girmez, tekdüze bir hayatı mutluluk havası ile kabul
ederek yaşamına devam eder.
Bizleri etkileyen
Bunca tabunun yanında ağırlık kazanan bir başka tabu da
güvenliktir.
Şartlanmalar ve değer yargıları dolayısı ile birey toplumu
ilgilendiren bu kavramın içeriği hakkında yorumlara
girmekten, "kendini, güvende hissetmemesi nedeniyle"
çekinir ürker.
Bu yönde kimseyle tartışmaya girmez "netameli" soru
sormaz.
Bırakın sormayı aklının ucunda dahi geçiremez. O konudaki
sınırlılığın kendisini her konuda çerçevelediğini fark
edemez.
Ayrıca soru sorma özgürlüğünü ortadan kaldırır.
Onun için olay bu aşamada biter!
Kimilerinde ise sözle saldırı bir tabu haline gelmiştir.
Bazen öyle ağır sözler sarf edilir ki, bu kavramlar artık
tabu olmaktan çıkar, teşhir aşamasına gelir.
Osmanlı döneminde de "teşhir cezası" vardı.
Prof. Dr. Ahmet Mumcu’nun anlattığına göre:
Kamuoyuna teşhirine karar verilen bir suçlu (bir yalancı tanık)
eşeğe ters bindirilip, sokaklarda dolaştırılırdı. (Mayıs-1554)
4 Haziran 1576'da da "dört suçlu" aynı şekilde
cezalandırıldı.
Yine Osmanlı'da "teşhirde, suçlunun yüzüne kara boya sürülüp,
sakalının yarısı kesilebilirdi."...
Tabuları
bitirip yok eden Aşk ve sevgidir...
Tabu
konusunda son noktayı koyalım.
İnsanoğlu aklın, fiziki dünyanın ve izah edemediği birtakım
etkilerin varlığı ile belli noktaları yaşam modeli olarak
kabul ediyor.
Önemli olan, tabu adını verdimiz o detayları, bu boyutta açılımı
engelleyen, bireyleri adeta zincire vuran,kilitleyen, yapılanmayı suskunlaştıran nedenleri masaya yatırmak, incelemeye tabi
tutmaktır.
Öngörülen bilgiler ışığında İnsan kendine şu şekilde
bir özeleştiri yapabilmelidir.
"Tabularımdan
Kurtulabildim mi?"
İstanbul
- 25.3.2000
http://sufizmveinsan.com
Not
: Ocak 2001 Yeni Dünya Dergisi
|