anlış
anlaşılmak istemem, ama toplumsal yaşantımızın önemli
noktalarında endişelerim var.
Altını bir kez daha çizerek söylüyorum: Toplum olarak çıkmaza
girdiğimiz ve bir kimlik bunalımı içinde olduğumuz ortada!..
Öncelikle,
Türkiye’de tam bir trafik anarşisi mevcut. Önüne geçebilmek
mümkün değil. Zira, insanımızda umursamazlık duygusu ön
planda. Bir kere, ne yaptığının bilincinde değil. Sonuçlarını
düşünemiyor, düşünmek bile istemiyor. Amacı, sadece ön planda
bulunabilmek. Kurallara uyma denen şeyden bahsetmek imkânsız
gibi. Dolayısıyla, dur durak bilmeyen kazalar da birçok
aileyi perişan ediyor. Nice ocaklar sönerken, ateş düştüğü yeri
yakıyor. Kazaya uğrayan, kaderine teslim oluyor.
İkinci bunalım
noktası, geçen haftalarda da belirttiğim gibi maddeye
bağımlılığın tabi sonuçları olan intihar vakaları...
Karşılaştığı en basit, olumsuz diye kabul ettiği bir olaya
direnç gösteremeyip hayatına kıyan ve kötü örneklerle toplumun
yaşam hevesini sıfıra indiren insanların anlaşılamaz hali...
Bu tür insanların farkına bir türlü varamadıkları sorun, dünya
yaşamında, öte hayat için risk oluşturan şeyler hakkında hiçbir
tedbir almaya lüzum hissetmemeleri.
Aslında, tam bir
çöküntü içinde olduğumuzun farkında bile değiliz. Baksanıza, son
zamanlarda yolsuzluk ve usulsüzlükler nasıl başını almış
gidiyor. Bilinen, ancak ne kadar yaygın olduğu tahmin
edilemeyen “ rüşvet ” meselesinden bahsediyorum..
Rüşvetin ayrıntılarına girmiyorum. Sebebi belli; yokluk veya
daha iyi bir yaşam standardı elde etme isteği. Bütün sorun,
zengin dünyasında at koşturmak. Alan ve veren arasında garip bir
iletişim ağı kuruluyor. Burasına bir türlü aklım ermiyor. İşin
ilginç yanı, sanki haklı olarak elde edilmiş bir kazanç gibi
gösterilmeye çalışılması.
“Her şeyden önce onlar ne kadar ince bir ip üzerinde
oynadıklarının farkına varabilselerdi.” diye düşünüyorum.
Büyük bir risk getiren bu sahte alışverişte, alan kadar teşvik
eden de suçlu. Alan malûm, herhalde aklı örtülmüş durumda.
Rüşveti veren ise, ulusunu değil, sadece kendini düşünüyor ve
öte yaşamdaki sonuçlarını hiç hesaba katmıyor. Sanki her şeyin
burada bittiğini kabul ediyor.
Herkesin kendi
yaratılış amacına göre, insan gibi yaşamaya hakkı var. Ancak
kendi sınırlarını aşmaya hakkı yok. Anlaşılan, toplumumuzda bazı
şeylerin ve özellikle “insanlık ruhunun” bir anlamda
eksik kaldığını veya yavaş yavaş kaybolmaya yüz tuttuğunu
söylemek yanlış olmayacak. Bu ülkenin sokaktaki insanı, artık
Allah’ a olan inancını, temel değerlerini kaybetmiş, ne yazık ki
hasta bir hale gelmiş.
Bütün bunların
mantığını anlamam zor, ama bildiğim; üstün uygarlık denen şeyin
kurallara uymamak, hayatı beğenmemek, dilediği gibi davranmak
değil; insana yakışır bir yaşama tarzının benimsenmesi
olduğudur.
Bu olayların
Türkiye'nin gündemini uzun süre işgal edeceğini düşünüyorum.
İstanbul - 12.09.2004
afy@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
Populer Bilim Eylül 2004 |