NTV’de geçen gün katıldığım programdan sonra bana elektronik mesaj yollayan bir hanımefendinin yazdıklarını ve cevabımı paylaşmak isterim (tabii ki kendisinin kimliği bende mahfuz)… Bu arada, mizah programlarında da olsa, verilen mesajların doğru yerlere ulaşabilmesi memnuniyet verici…
***
Saygıdeğer Kerem Doksat,
Tüm bilimsel çalışmalarınızda kolaylıklar dileyerek, NTV’de izlediğim programda söylediğiniz bir söze takıldığım için bu iletiyi yollamaya karar verdim. İlginizi çeker ümidiyle!
Allah’ın ilk vahyinin “Oku” olduğunu ve Peygamberimiz’in bu vahiyden sonra okuma yazma öğrenmiş olabileceğini söylediniz. Yanlış anlamadı isem, siz de vahyi aldığında Peygamberimiz’in okuma yazma bilmediğini düşünenlerdensiniz. Kur’ân’da geçen ümmî kelimesinin anlamının Tevrat ve İncil okumamış anlamına geldiğini önce Yaşar Nuri Öztürk’ten, daha sonra Mustafa Sağ’ın Evrensel Çağrı Kur’ân Meâli’nden öğrendim. Tüm kâinatı yaratan ve yöneten Yüce Yaratıcı’nın okuma-yazma bilmeyen birine, ilk vahiyde “oku” diye hitap etmeyeceğini zâten daha önceden düşünmemiz gerekirdi. Geleneksel kabûllerin etkisi altında yapılan çevirilerin çok sağlıksız olduğunu, Kur’ân’ın anlam boyutlarını çok ama çok daralttığını düşünüyorum. A. Ü. İlâhiyat Fakültesi’nden Prof. Salih Akdemir, Kur’ân’daki kök anlamlarının, Tevrat’ın, İncil’in dilleri olan Sami dillerinin de (İbranice, Klâsik Yunan Dili, Aramice, Süryanice gibi) iyice öğrenilip, araştırmaların buna göre yapılmaması gerektiğini söylemektedir.
Bence, günümüzde din diye yaşananlar tamamıyla geleneksel kabûllerin etkisinde oluşturulmuş, GERÇEK İSLÂM dini ile alakası olmayan bir görünüş sergilemektedir. Yine bence, Kur’ân, tüm önyargılardan arınmış olarak, samimiyetle ve Tanrı’ya tam teslimiyetle, didik didik ve bilimsel yolla yâni Arapça’ya ve diğer Sami dillere tam hâkim olarak araştırılmalı. Allah hepimizin yardımcısı olsun.
Saygılarımla
YÇ/Ankara
***
ELCEVAP:
Sayın YÇ,
Öncelikle samimiyetle yazdığınız mesaj için müteşekkirim.
Bu hususta rivâyet muhtelif. Hâlen hâkim olan görüş Hz. Muhammed’in ilk vahye kadar ümmî olduğu istikametinde.
Allah’ın “ikrah” emrini kime verip vermeyeceğini tartışmak ise hem ilmî değil (Allah’a bunu sorma vâsıta veya yöntemimiz yok; İslâmî açıdan da O’nun neyi yapıp yapmayacağına hükmetmek şirke kadar gidebilecek tehlikeli bir yol açar).
Sayın Yaşar Nuri Öztürk’ün ilmî itibârından maâlesef artık çok şüpheliyim. Önceki yazılarıma bakarsanız, bunun sebeplerini göreceksiniz. Bahsettiğiniz eserleri okumuş durumdayım.
Sayın Prof. Dr. Salih Akdemir’le aynı paralelde düşünüyorum ve yaklaşımım da aynı yönde.
Nihâyette, milyonlarca insana hitap eden bir mizahî sohbet programında hâlen en geçerli olan bilgiden hareketle mesaj vermenin, yâni Hz. Muhammed’in bu emri aldıktan sonra mutlaka okuma yazmayı öğrendiğini söyleyip (Zâhirî mânâ), bir de Hakikat’i keşfetme yoluna çıkma târikine iyice girdiğini ifâde etmek (Bâtınî mânâ) daha doğru geldi bana. Eğer tarih bilgisi Hz. Muhammed’in zâten önceden de okuryazar olduğunu ortaya koyarsa, bunu da memnuniyetle zikrederim.
Değerli katkınızın, benim “Türkiye’de gerçek ilâhiyatçı yetişiyor mu” kaygımla paralel olduğunu memnuniyetle müşahede ettim.
Hürmetlerimle