Zamanı,
“ölçülen, ya da ölçülebilen süre ve uzaysal
boyutları olmayan bir olgu" şeklinde tarif
edebiliriz.
Felsefi
açıdan büyük önem taşıyan bu kavram, matematiğin ve fiziğin
de inceleme alanına girer. Zamanın en önemli ilişkilerinden
ilki, fiziksel dünya ile, öbürü ise bilinç ile arasındaki
ilişkidir.
Düşünce
tarihimizin belki de en önemli sorunlarından biri, zaman
denilen şeydir.
Birçok düşünür, zamanın, tanımlanması en zor kavram olduğunu
vurgulamış, yalın bir biçimde açıklanamayan bu olguyu
birbirinden çok farklı biçimlerde ele almıştır..
İnsan; düşüncenin ötesine geçtiğinde, belki zaman kavramını
daha iyi anlayabilir. Ne var ki, hayata bakış açısının sınırlı
olduğu durumlarda bu; pek kolay gözükmemektedir.
Düşünce
adı verilen o uçsuz
bucaksız alanda kendini bir birim olarak kabul eden insan, öncesinden,
sonrasından basiretsizliğinden, kararsızlığından,
dirayetsizliğinden kurtulmadıkça bunun olabilmesi mümkün müdür.?
Zamanı
değerlendirmeyi bilmeyene, gücü olmayana , zaman kendini gösterir
mi, hiç açık verir mi?
Tabii
ki hayır!
Bu
haliyle zamanı yakalamak, yaşamak bize haramdır.
Konuyu
başka yönleriyle de ele alalım...
Nedir zaman ve nasıl yaşanır ?
Zaman,
yaşantımızda hızlı bir dönüşüm, duyu araçlarının ötesinde
durağanlıktır. Bizler Evreni zaman içinde algılıyoruz.
Zamanı çözebilenler ise, onu “zamanın
kısa tarihi ” şeklinde tanımlıyorlar. Eski
Yunan filozoflarından Platon; zamanın ruhun yaratılışından
önce yaratıldığını, Aristotales de hareketin ölçüsü
olduğunu kabul etmiştir.
Zaman
beğenilen veya beğenilmeyen koşullardır. Zaman, ortamdır.
Zaman şartlardır, değer yargılarıdır. Zaman, kültürdür,
bir bakış açısıdır. Zaman; değişkendir, üretkendir.
Zaman, inançtır. Zaman, inancın ötesidir. İnsan, aslında zamanın minik bir kopyasıdır. Zaman uyumdur.
Uyumsuzluğun yol göstericisidir. Zaman,
gençlik ve yaşlılıktır. Zaman samimiyettir, içtenliktir,
doğruyu söylemektir. Zaman; ukala, kendini beğenmiş, haddini
bilmez tiplerin eğitimini üzerine almıştır. Zamanla oyun
oynanmaz. Bizler zamanın elinin altında yaşarız.
Zaman, bizim asla tahakküm edebildiğimiz bir şey değildir.
İsteseniz de buna muktedir olamazsınız. Zaman mutlaka dönüşür,
ama kendini belli etmez, siz onun
değişim içinde olduğunu ara sıra fark edebilirsiniz.
Zaman,
kaderle işbirliği içindedir. Onunla yoldaş olan, yediği içtiği
ayrı gitmez bir bütün gibidir. Kader, zamanla son durağa
yolculuk eder. Zaman bizden hep alır, ama aldığından
fazlasını da verir. Kayıplar, onun adaleti ile telafi
edilir. Evren zamanla varolmuş, yine zamanla yok olacaktır. Uçsuz
bucaksız kâinat bile zamanın yanında adeta bir hiç kalır,
söner gider.
Şayet,
zamanla yarışmak gibi bir düşünceye kapılmışsanız,
bundan hemen vazgeçin. Onun azametini belki fark edebilirsiniz.
Kendi “ Ben’ini “
elinin altında tutamayan, yani kendine hükmedemeyen, zamanı
asla tanıyamaz.
Zamanın
tek değiştiremediği, Sevgi
ve AŞK tır. Onun oyunları sevgiyi ve aşkı asla öldürmez.
Belki zaman ve aşk, bir boyutta yok olup gidebilir; ama var
olduklarında, aşka bir üstünlük sağlayamaz. Aslında bu
ikili birbirlerine daima destek çıkar.
Zamanı
en iyi tanıyanlardan biri “Aşk ” tır.
Çünkü aşk, izafi olanı yok etmede epey ustadır. Aşk,
bireyi gerçeğe yakınlaştırır. Bu haliyle onu tanıması da
tabiidir.
Zamanla dost, yaren olmak en akılcı iştir. Onunla takliden de
olsa bütünleşmek, insana huzur ve ferahlık verir.
Zaman
kavramını algılayanda; kadınlık ve erkeklik kokusu olmaz,
cinsiyet kavramı bulunmaz. “Allah mı ?” “Tanrı mı ?”
gibi mistik kökenli kelimeleri bilinçli olarak kullanır. Doğru
olanı seçer.
Ebu
Hureyre( r.a.)’nin naklettiği bir hadisi şerife göre Hz. Muhammed, zaman hakkında şöyle buyurmuş:
“İnsanoğlu bana eziyet eder!... ‘Ey kahpe dehr (
zaman)’ der. Kimse ‘kahpe DEHR!’ demesin. Şüphesiz ki,
Ben DEHR’im!..Geceyi gündüze çevirenim...”
Dehr’i burada izafi zamanın karşılığı olmayan ve gerçeği
işaret eden bir kavram olarak anlamak lazımdır.
Tasavvuf
ehli, zamanı bakın nasıl tarif etmiş;
“Bütün
vakitler,günler, aylar, yıllar ve çağlar, hep isimlerin ve
hakikâtlerin birer görünümüdür. Devirlerle bu isim ve
hakikâtlerin külli ve kuşatıcı hükümleri, anlarla da Zât
hükümleri görünür. Devir ve an iki asıldır. Bunlar arasında
günler, saatler, aylar ve yıllar vardır. Anla devir arasında
bulunan saniyeler, dakikalar hep Mutlak Varlığın sıfatı
olan vahdet ile mümkün,
varlığın sıfatı olan çokluk arasındaki bağlantı gibidir.
Nasıl çokluk, BİR’in görünümünden ibaretse, zaman da
AN’ın görünümünden ibarettir. An; bölünemeyen zamandır.
Gerçek var olan O’dur. O’ndan başkası yoktur. Geçmiş ve
gelecek, faraziyeden başka bir şey değildir. Var olan AN’dır.
Çokluk ve imkân, gerçek varlık ile ayn (şekilli varlık)lar
arasındaki harekettir. Yani zaman, AN’ın hareketidir.“
“Allah
vardı, başka bir şey yoktu.” Hadisinin
yanısıra “Nerede
olursanız O, sizinle beraberdir.” ( Hadid / 4 )
ayeti
,
AN’ın dayanağıdır. An’ın hareketinden dakikalar,
dakikaların hareketinden dereceler, derecelerin hareketinden
saatler, saatlerden günler doğar. Günün açılmasından
haftalar, aylar, mevsimler ve yıllar meydana gelir.
İnsan
denen karmaşanın zamanı tanıması için beyin gücünü arttırması
kaçınılmaz oluyor.
İstanbul
- 02.10.2001
http://sufizmveinsan.com
Akşam
Gazetesi - 15 Aralık 2001
|