Zulümle Payidar Olunmaz

Dr. Hüseyin Emin Sert
 

Zulüm ve haksızlık, fert ve toplumların enerjisini devre dışı bırakıp toplumun ruhunu öldüren bir zehirdir. Zulüm ve adaletsizliğin olduğu toplumlarda güven ve itimat, devre dışı kalarak, insanî güzellikler açığa çıkmaz hale gelir.

İnsanın her devirde, temel mutsuzluk sebebi, maddi yoksulluktan önce, güçlülerin güçsüzlere veya otoriteyi elinde bulunduranların diğerelerine hor bakması ve zulmetmesi olmuştur. Toplumda huzur ve barışı sağlamak zulmün zıddı olan adaletle mümkündür. Unutulmamalıdır ki, Zâlimle birlikte hareket eden kimse, onun cürümüne iştirak etmiş olur.

Gücünün sınırlarını kavramayı bir türlü öğrenemeyen insan, başkalarına zülüm yaparak güçlü olduğunu ispat etme gayreti içine girmektedir. Nefis, gönül ülkesinden aklı çıkarınca; onun boşalan yerine kibir ve zulüm sıfatı yerleşmektedir. Bozgunculuk ve fitnenin olduğu yerlerde insani değerler barınamadığı gibi, düzen ve huzur da söz konusu olamaz. Dünyadaki şiddet, baskı, zorlama ve zulümlerin Allah’ın hükümlerine uygun olmadığı aşikardır.

Müslümanların kitabı Kur’ân, hiç kimse başka bir insana korku ile boyun eğmek zorunda kalmayıncaya ve yalnızca Allah’a kulluk edilinceye kadar zulmedenlerle mücadele edilmesini âmirdir.[1] Zulüm ve baskı öldürmekten daha kötüdür.[2] İslamiyet, zulmedenlere meyletmeyi ve sempati duymayı bile yasaklamıştır. “Sakın zulmedenlere en ufak bir meyil ve sempati duymayın. Yoksa size ateş dokunur.”[3] Yani eğer insanlar zalimin yanında yer alacak olurlarsa toplumsal huzursuzluk onları da etkileyecektir.

“Allah tarafından kendisine bildirilen bir gerçeği gizleyenden daha zalim kim vardır? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.”[4] İnsanın fıtratındaki güzellikleri değerlendirmeyerek, onlara uygun davranmaması kendine yaptığı zulümdür. Bunun cemiyete yansıması, toplumsal huzursuzluğa sebep olmaktadır. “Ey Peygamber! Sakın zalimlerin yaptıklarından Allah'ın gâfil olduğunu sanma! Ancak Allah, onların cezalarını, gözlerin dışa fırlayacağı güne erteler.”[5]

“Allah insanlara asla zulmetmez. Lakin insanlar kendi kendilerine zulmederler.”[6] Zalimin zulüm yapmasına manî olmak, netice itibarıyla ona yardım etmek demektir. “Allah tarafından kendisine verilen bir delili örtbas edenden, daha zalim kim olabilir.”[7] İnsanoğlu tarih sahnesinde huzuru ararken huzursuzluk çıkarmış, adaleti ararken zulüm üstene zulüm işlemiştir. Mülk, küfür ile yaşayabilir; fakat zulüm ve ahlâksızlıkla asla yaşayamaz. İnsanları incitip rencide etme onlara yapılan iyiliği boşa çıkarmaya yeterlidir. Bu hususta iyilik yapan kimseler şöyle ikaz edilir: “İnanmayan kişinin yaptığı gibi, iyiliğinizi başa kakarak ve muhtaç kişinin duygularını inciterek yardımlarınızı boşa çıkarmayın.”[8]

Kendini yeterli görerek azgınlaşan insan; hep ebedî yaşamın ve sonsuz gücün peşinde, her şeyini bu emellerine erişmek için feda etmektedir. Yeryüzünü bir başkası değil, biz insanlar kirletiyoruz ve fesada boğarak yaşanmaz hale getiriyoruz. Nitekim “İnsanların kendi elleriyle yapıp-ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve bozulma başladı”[9] ayeti bu durumu haber vermektedir. “Gerçek şu ki, insan kendini kendine yeterli görerek azgınlaşır.”[10] “Kim Allah’ın koyduğu sınırları ihlal ederse, işte onlar zalimlerdir.”[11] Zulümden uzak, hakkın yanında nice mutlu ömürler temennisiyle…


[1] Kur’ân, Bakara (2): 193.
[2] Kur’ân, Bakara (2): 191.
[3] Kur’ân, Hûd (11): 113.
[4] Kur’ân, Bakara (2): 140.
[5] Kur’ân, İbrahim (14): 42.
[6] Kur’ân, Yûnus (10): 44.
[7] Kur’ân, Bakara (2): 140.
[8] Kur’ân, Bakara (2): 264.
[9] Kur’ân, Rûm (30): 41.
[10] Kur’ân, Alak (96): 6-7.
[11] Kur’ân, Bakara (2): 229.

 

 
 
Elazığ - 06.02.2007