Zulüm ve
haksızlık, fert ve toplumların enerjisini devre
dışı bırakıp toplumun ruhunu öldüren bir
zehirdir. Zulüm ve adaletsizliğin olduğu
toplumlarda güven ve itimat, devre dışı kalarak,
insanî güzellikler açığa çıkmaz hale gelir.
İnsanın
her devirde, temel mutsuzluk sebebi, maddi
yoksulluktan önce, güçlülerin güçsüzlere veya
otoriteyi elinde bulunduranların diğerelerine
hor bakması ve zulmetmesi olmuştur. Toplumda
huzur ve barışı sağlamak zulmün zıddı olan
adaletle mümkündür. Unutulmamalıdır ki,
Zâlimle birlikte hareket eden kimse, onun
cürümüne iştirak etmiş olur.
Gücünün
sınırlarını kavramayı bir türlü öğrenemeyen
insan, başkalarına zülüm yaparak güçlü olduğunu
ispat etme gayreti içine girmektedir. Nefis,
gönül ülkesinden aklı çıkarınca; onun boşalan
yerine kibir ve zulüm sıfatı yerleşmektedir.
Bozgunculuk ve fitnenin olduğu yerlerde insani
değerler barınamadığı gibi, düzen ve huzur da
söz konusu olamaz. Dünyadaki şiddet, baskı,
zorlama ve zulümlerin Allah’ın hükümlerine uygun
olmadığı aşikardır.
Müslümanların kitabı Kur’ân, hiç kimse başka bir
insana korku ile boyun eğmek zorunda
kalmayıncaya ve yalnızca Allah’a kulluk
edilinceye kadar zulmedenlerle mücadele
edilmesini âmirdir.
Zulüm ve baskı öldürmekten daha kötüdür.
İslamiyet, zulmedenlere meyletmeyi ve sempati
duymayı bile yasaklamıştır. “Sakın zulmedenlere
en ufak bir meyil ve sempati duymayın. Yoksa
size ateş dokunur.”
Yani eğer insanlar zalimin yanında yer alacak
olurlarsa toplumsal huzursuzluk onları da
etkileyecektir.
“Allah
tarafından kendisine bildirilen bir gerçeği
gizleyenden daha zalim kim vardır? Allah
yaptıklarınızdan gafil değildir.”
İnsanın fıtratındaki güzellikleri
değerlendirmeyerek, onlara uygun davranmaması
kendine yaptığı zulümdür. Bunun cemiyete
yansıması, toplumsal huzursuzluğa sebep
olmaktadır. “Ey Peygamber! Sakın zalimlerin
yaptıklarından Allah'ın gâfil olduğunu sanma!
Ancak Allah, onların cezalarını, gözlerin dışa
fırlayacağı güne erteler.”
“Allah
insanlara asla zulmetmez. Lakin insanlar kendi
kendilerine zulmederler.”
Zalimin zulüm yapmasına manî olmak, netice
itibarıyla ona yardım etmek demektir. “Allah
tarafından kendisine verilen bir delili örtbas
edenden, daha zalim kim olabilir.”
İnsanoğlu tarih sahnesinde huzuru ararken
huzursuzluk çıkarmış, adaleti ararken zulüm
üstene zulüm işlemiştir. Mülk, küfür ile
yaşayabilir; fakat zulüm ve ahlâksızlıkla asla
yaşayamaz. İnsanları incitip rencide etme
onlara yapılan iyiliği boşa çıkarmaya
yeterlidir. Bu hususta iyilik yapan kimseler
şöyle ikaz edilir: “İnanmayan kişinin yaptığı
gibi, iyiliğinizi başa kakarak ve muhtaç kişinin
duygularını inciterek yardımlarınızı boşa
çıkarmayın.”
Kendini yeterli görerek azgınlaşan insan; hep
ebedî yaşamın ve sonsuz gücün peşinde, her
şeyini bu emellerine erişmek için feda
etmektedir. Yeryüzünü bir başkası değil, biz
insanlar kirletiyoruz ve fesada boğarak yaşanmaz
hale getiriyoruz. Nitekim “İnsanların kendi
elleriyle yapıp-ettikleri sonucunda karada ve
denizlerde çürüme ve bozulma başladı”
ayeti bu durumu haber vermektedir. “Gerçek şu
ki, insan kendini kendine yeterli görerek
azgınlaşır.”
“Kim Allah’ın koyduğu sınırları ihlal ederse,
işte onlar zalimlerdir.”
Zulümden uzak, hakkın yanında nice mutlu ömürler
temennisiyle…