1980
‘li yılların başlarında
Amerika Birleşik Devletleri 'nde
öncelikli olarak homoseksüel
erkekler ve Haiti'den gelen göçmenlerde yeni bir hastalık
tespit edildi. O zamana kadar
sadece bağışıklık sistemi bozukluğu olan kişilerde
karşılaşılan , bazı fırsatçı infeksiyonların eşlik
ettiği bu hastalığın aslında esas olarak doğuştan olmayan
bir immun sistem bozukluğu olduğu anlaşıldı ve AIDS adı
verildi. Bu hastalığın bulaşma yolunun en başta cinsel
temas olduğu anlaşıldı.
Yalnız
belli bir grup erkek hastada görülmesi , sayısının fazla
olmaması nedeniyle bu dönemde çok fazla ilgi çekmeyen hastalığın
, kadınlara yayılması, hasta annelerden doğan ilk çocuk
olgularında görülmeye başlanması , kısaca sayının hızla
artmasıyla herkesin
ilgisini çekti .
1997
yılı ortası itibariyle Dünya Sağlık Örgütü dünyada 31
milyon HIV virüsü ile infekte kişi olduğunu, yine ayni örgüt
tarafından yapılan hesaplamalarda 2000 yılında dünyada 100
milyon kişinin bu virüs ile bulaşmış ve 25 milyon kişinin
de AIDS olacağı tahmin edilmektedir.
Türkiye
' de bugüne kadar yaklaşık 850 hastanın
HIV virusu ile infekte olduğu saptanmıştır.
Bunlardan 275
AIDS tir. Tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi , Türkiye’de
de AIDS ihbarı zorunlu hastalıktır. AIDS’e Human
Immunodeficiency virüs ( İnsan İmmun Yetmezlik Virusu) Tip I
ve Tıp II neden olur.
AIDS
esas olarak üç önemli yolla bulaşır.
1.Cinsel Temas :
AlDS her türlü (homoseksüel ya da heteroseksüel) cinsel ilişki
ile bulaşır. Bu tür bulaşmaya bağışık hiç bir kimse
yoktur. Hasta kişi ile yapılacak cinsel temas sayısı arttıkça
bulaşma olasılığı artar .
Anal sekste risk
çok daha fazladır.
2.Kan ve Kan Ürünlerinin
Verilmesi :
Virüsun kanda yoğun miktarda bulunması nedeniyle hastalığı
taşıyan kişilerden alınmış, kan ve ürünlerinin verilmesi
ile hastalık bulaşır. Dünyanın her yerinde kan ve ürünlerinin
hastaya verilmeden önce AİDS virusu bulunup bulunmadığı yönünden
test edilmesi yasal zorunluluktur.
Bu nedenle bu yolla bulaşma son derece azalmıştır.
Bu hastalara hizmet veren sağlık personelinin hizmet sırasında
AlDS hastasının kanı ile bulaşmış iğne batması
yoluyla hasta olanların sayıları da artmaktadır.
Uyuşturucu
alışkanlığı olan kişilerde AIDS hastalığı görülme
riski damar içine ilaç yapmakta kullanılan iğnenin değişik
kişiler tarafından ortak
kullanılması nedeniyle artmaktadır.
3.AİDS
Olan Annelerden Gebelik ve Doğum Sırasında Bebeğe geçmesi:
HIV virusu %20-30
oranında gebelik
boyunca yada doğum sırasında anneden bebeğe geçebilir. Az
oranda da olsa anne sütü ile geçiş de gösterilmiştir.
İLK
BELİRTİLER
HIV
virusu vücuda alındıktan 2 - 4 hafta içerisinde virüsün
ilk çoğalma döneminde akut
bir infeksiyona (Ani gelişen iltihap belirtileri)neden olur .
Hastaların %90-95'inde hiçbir klinik belirti ve bulgu yoktur.
Geri kalan az kısmında ise halsizlik , bitkinlik , deri döküntüleri
gibi kısa süreli belirtiler olabilir. Çok seyrek olarak
bazen sinir sistemi ile ilgili bulgular görülebilir . Bütün
bu bulgular birkaç hafta içerisinde kendiliğinden geçer .
Virusu alan kişilerde 2 -12 hafta içerisinde tanı amacı ile
HIV virüsüne karşı antikorlar gelişir . Bu antikorların
hastalığın ilerlemesini engelleyici etkileri yoktur, ancak
hastalığın teşhisi açısından çok önemlidirler. Kesin teşhis
bu antikorların kanda gösterilmesi ile konur. Bu iki yöntemle
yapılabilir.
1
. ELISA TESTİ : Pratik , oldukça
kolay uygulanabilen bir testtir . Tarama testi olarak kullanılır.
Ancak güvenirliliği düşüktür.
2. WESTERN BLOT TESTİ :
Zaman alan, uygulaması zor olan bir testtir. ELISA testinin
kesinleştirilmesi amacı ile kullanılır.
Akut
infeksiyon döneminden itibaren kişi bulaştırıcıdır. Akut
enfeksiyon döneminden sonra infekte kişiler asemptomatik
enfeksiyon(Belirtisiz) dönemine girerler.
Bu dönemde hiçbir bireyde hiçbir belirti ve bulgu yoktur
virusu taşıdığının genellikle farkında değildir .
Cinsel temasta bulunduğu herkese hastalığı bulaştırır. Bu
belirtisiz dönem 8-10 sene devam edebilir . Ancak % 30 - 40
hastanın 1 . 5 ile 5 yıl içerisinde bir sonraki döneme geçtiği
gösterilmiştir. Belirtisiz dönemin sonunda HIV virusu ile
infekte kişilerde yaygın lenfadenopati (lenf düğümlerinin
iltihabi büyümeleri) dönemi başlar.
Lenf
bezi büyümeleri HIV infeksiyonu dışında çok değişik
hastalıklarla meydana gelebilir . HIV infeksiyonundan olduğunun
belirlenebilmesi için lenf bezi büyümelerinin kasık dışında en az iki ayrı bölgede
olması, büyüklüklerinin 1 cm den fazla olması ve 3 aydan
daha uzun süre büyük kalması gerekir . Bu dönemde
hastalarda başka önemli bir belirti ve bulgu yoktur . Bu
hastaların %20’ si 2 yıliçerisinde bir sonraki basamak olan
kronik yapısal hastalık dönemine ulaşır.
Hastalarda
ilk kez doktora başvurmalarına , böylece tanı
konulabilmesine olanak sağlayan belirtiler başlar .Vücut ağırlığının
% 10'undan daha fazla kilo kaybı, nedeni bulunamayan ateş, bir
aydan daha uzun süren ve tedavi edilemeyen ishaller , yaygın
ve sık Herpes virüs infeksiyonları ( uçuk ya da genital
herpes ), ağızda mantar infeksiyonları en sık karşılaşılan
belirti ve bulgulardır. Hastalığın kesin tanısı yukarıda
belirtilen antikor testleri ile konur.
Risk
faktörleri ya da daha önce sözü edilen belirti ve bulgular
olan hastalarda önce ELISA testi değerlendirilir. Üst üste 2
kez bu test pozitif çıkan hastalarda, tanıyı kesinleştirmek
amacıyla Western Blot testi yapılır. Ancak bu test de pozitif
ise kesin HIV virüs infeksiyonu tanısı konulabilir.
Bu dönemin sonunda iyice belirgin hale gelen immun sistem
yetmezliği (Bağışıklık sisteminin çökmesi)nedeniyle sık
görülen fırsatçı enfeksiyon ya da kanserlerden birinin
ortaya çıkması ile hasta AIDS dönemine geçer. Yani her ne
kadar yaygın kullanımında HIV virusu ile ilgili tüm hastalıklar
genel olarak AİDS adı ile anılmakta ise de aslında virüs vücuda
alındıktan sonra geçilen tüm dönemler HIV infeksiyonu,
bunun son basamağı da AIDS dönemidir .
AİDS
belirleyen hastalıklar, immun sistemi normal kişilerde hastalık
yapamayan ya da
bazı özel durumlarda çok seyrek hastalık yapabilen ,
parazit, virüs ve mantarların neden olduğu bazı enfeksiyon
hastalıkları ile bazı özel tür kanser hastalıklarıdır.
Aslında
bu hastalıklara neden olan etken mikrobik ajanlar normalde
hemen herkesin vücudunda bulunan etkenlerdir .
Ancak immun sistem sağlam olduğu sürece bu hastalıklar
ortaya çıkmazlar. İşte HIV virüsünün vücutta esas olarak
yaptığı Immun
sistem hücrelerini özellikle değişik hücrelerin bir arada düzgün
çalışmasını sağlayan "Yardımcı T lenfosit"
denen bir grup hücreyi öldürmek suretiyle immun sistemi göçertir.
Böylece yukarıda sayılan ve normal kişilerde hastalık
yapamayan bazı enfeksiyon hastalıkları bu zayıf ortamda
hastalık meydana getirerek hastanın ölümüne neden olur.
Belirti
ve bulgular tespit edilen her bir AIDS hastası aslında 50-100
başka hastayı temsil etmektedir.
TEDAVİ:
iki bölümde incelenir:
Esas HIV virüs
infeksiyonunun Tedavisi :
Bugün için HIV infeksiyonlarına karşı halen etkin bir
tedavi bulunamamıştır. Bu alanda en çok denenmiş olan, virüsün
çoğalmasına engel olarak etki eden ve 1986’dan beri kullanılan
AZT (Retrovir®) isimli ilaçtır. Bu ilacın aslında beklenen
yaşam süresini uzatmadığı, hastanın sadece AIDS basamağına
daha geç ulaşmasını sağlayabildiği gösterilmiştir.
Hastalıkların çoğunun tedavisi mümkündür. Ancak kullanılan
ilaçlar pahalı ve yan etkileri çok fazladır. Tedavileri zor
ve süreleri uzundur . Ayrıca tedavi bitiminde hastalıkların
yeniden ortaya çıkmasına engel olunmak için ilaçlar daha düşük
dozlarda ömür boyu verilmesi ve hastanın çok yakın takip
edilmesi zorunluluğu vardır.
KORUNMA
Korunma
bulaşma yollarına göre incelenebilir.
Kan
ve kan ürünleri ile bulaşmaya karşı korunma : Yukarıda
belirtildiği gibi 1985 yılında AIDS testinin bulunması ile
kan ve kan ürünleri hastalara verilmeden önce
AIDS etkenine karşı da test edilmektedirler.
Uyuşturucu
bağımlısı kişiler arasında enjektör-iğne paylaşımının
önlenmesi gerekir.
Bu tür bulaşmanın yaygın olduğu bazı Avrupa ülkelerinde
ve Amerika Birleşik Devletlerinde, uyuşturucu ilaç satım ,
dağıtım ve kullanılmasına yönelik yasaklayıcı yasalara
rağmen, AIDS gibi bir belanın yayılmasını önlemek amacıyla
devlet tarafından temiz enjektör dağıtım programları
uygulanmış ve önemli ölçüde başarı sağlanmıştır.
Anneden
bebeğe geçiş için korunma : HIV pozitif olduğu bilinen kadınlara
doğum yapmamaları tavsiye edilir
bu amaçla doğum kontrol yöntemleri öğretilir. Her şeye
rağmen gebe kalan HIV pozitif annelere erken dönemde, kürtaj
yapılması pek çok ülke tarafından kabul edilmiştir.
Cinsel
yolla bulaşmaya karşı korunma : En sık bulaşma yolu olması
nedeniyle korunma da en önemli kısım cinsel yolla bulaşmaya
karşı korunmanın sağlanmasıdır. Cinsel yolla bulaşmaya
karşın etkin yöntemler şunlardır:
l.Seksten
kaçınmak: Güvenilir bir yöntemdir. Ancak uygulanabilirliği
zordur.
2 . Tek eşlilik : HIV negatif eşlerin birbirlerine sadakati bu
hastalığın yayılmasını önlemekte en etkin yollardan
biridir.
3 . Güvenli seks : Burada esas olarak belirtilmek istenen
cinsel temas sırasında prezervatif (=kondom, kılıf) kullanılmasıdır.
Koruyuculuğu ispatlanmıştır. Ayrıca homoseksüel ilişki,
cinsel temas sırasında kanamaya yol açan davranışlar ,sık
cinsel eş değiştirmek damar
içi uyuşturucu ilaç alışkanlığı olan kişiler , biseksüel
erkekler, fahişeler gibi AIDS yönünden yüksek riskli kişilerle
cinsel temastan kaçınmak da güvenli seks uygulamaları arasındadır
AIDS’
İN cinsel yolla bulaşmasını engelleyici önlemler, diğer
cinsel yolla geçen hastalıkları
engellemekte de etkilidir . Bu nedenle AIDS' den korunma
programları ile aslında sadece AIDS ' e karşı değil, gonore
(bel soğukluğu), sifilis (frengi), genital Herpes virüs
infeksiyonu, genital siğil ve hepatitis B infeksiyonu gibi son
derece önemli komplikasyonları olan diğer bazı cinsel yolla
bulaşan hastalıklardan da korunma sağlanmış olur.
İstanbul
- 02.11.2000
http://afyuksel.com
|