“...A Beautiful Mind” (Akıl Oyunları) filmi, adını New York Times muhabiri Sylivia Nasar’ın 1990 basım tarihli “John F. Nash’in Öz Yaşam Öyküsü” kitabından alıyor. Nash’in Nobel ödülü almasından bir buçuk yıl önce, “otuz yıl boyunca şizofreniye yakalanmış bir matematik dehasının Nobel ödülüne aday gösterilmesinin doğru olmayacağı yönünde gelişen dedikoduları duymuştum’’ diyor Nasar. “...Bu söylenenler Yunan mitolojilerine, Shakespeare oyunlarına, peri masallarına dönüşüyor dedim kendi kendime...”.

İnsan aklının gizemi üzerine dahilik , delilik ve uyanıştan oluşan üç perdelik bir dram...

Nash konusunda bulgulara ulaşmak çok güç oldu. Kanımca bu film, bir düzine kitaptan daha geniş bir kamuoyu bilinci oluşturabilir.

Filmin yapımcısı Brian Grazer ise, projeyi çekici kılan öğenin o ince çizgide yattığını belirtiyor. “Asıl zafer Nash’in şizofreniyi yenmesi değil; çünkü yenemiyor. Nobel kazanması da değil; aklının,ruhunun ve zekâsının şizofreninin gücünün karşısında bile ayakta kalabilmesi.”

Filmin yönetmeni Howard ‘ın, Nash’ ın hastalığı hakkındaki açıklamaları da bir hayli ilginç:

“Buna bir tür yang-ying durumu da diyebiliriz. Yang-ying olayında öyle bir denge söz konusudur ki, beyniniz ne kadar güçlü olursa olsun, kendinizi olağanüstü bir yıkıcılık ve yalıtılmışlık içinde bulabilirsiniz. Filmimde, Nash’in beyninin, sonunda dengeyi yakaladığını görüyorsunuz. Ama, çok uzun bir yolculuktan sonra...” ( Aslı Selçuk, Radikal, 10 Mart 2002; “Dahi Matematikçi” başlıklı makalesinden)

Akıl Oyunları’nda Nash’ı Russell Crowe, eşini Jennifer Connelly canlandırıyor. Sekiz dalda Oskar’a aday gösterilen bu film, Nobel Ödüllü matematikçi John Forbes Nash Jr.’ın ,şizofreninin pençesinde geçen yaşamını konu alıyor. Nash ‘ın deli olması, meziyetlerine engel teşkil etmiyor.

Akıl oyunlarında dikkâtimi çeken şey, önemli bölümlerinin gerçek yaşam felsefesi olarak kabul edilen Tasavvuf ile benzerlik taşıması. Bu felsefede insanın Velâyet kemâlatına ulaşabilmesi için “delilik” ilk şart olarak öngörülüyor. Yani normal bir anlamda, şartlanma ve değer yargılarına uyarak yaşamanın sonucu değil bu düzey...

Tasavvuf ehlinin bu konudaki vurgulaması şöyle: “ Bin sıddık, bir kimse hakkında ‘zındık’ olduğuna şehadet etmedikçe, insanın derece-i hakikâte vâsıl ve bâliğ olması mümkün değildir.’’Yani, hakikâte ulaşabilmek (Akıl oyunlarını yakalayabilmek) için sıradan bir insan olmak yetmiyor.

Dikkâtimi çeken diğer bir husus ise; yönetmen Howard’ın Nash’in Yang ve Ying konusunda yaptığı yorum... Bunu mistik alandaki bir işlev olarak düşünüyorum. Dikkât ederseniz insan yaşamında olumluluk ve olumsuzluklar birbirini takip ediyor. Bunda en önemli faktör, insan bedenini ikiye bölen, ancak dengeyi sağlayan yang ve ying enerjisinin olması. Ama beynin yönetimiyle oluyor bunlar tabi ki...
Nash bunu anlamış durumda. Ve bu dengeyi bilinçli bir şekilde kullanabiliyor.

İkna edici olmak amacıyla, konuya açıklık getiren bir Kudsi Hadisi hatırlatmakta yarar var:“ Şayet günah işlemeyen kavimler olsaydı, biz onları zorla günaha sokar, sonra tövbe ettirirdik.”

Bir film eleştirisi üstünkörü değerlendirmelerle ve tanıtmalarla sınırlanmayacak kadar ciddi bir iştir. Bu bilinç ile size “ A Beautiful Mind'i” izlemenizi tavsiye ediyorum.

Zira düşünen beyinlere hitap ediyor.!

~ http://www.abeautifulmind.com ~

İstanbul - 12.03.2002
http://sufizmveinsan.com

Yedi İklim Dergisi
Nisan 2002


Üst Ana sayfa e-mail