Mitolojide
ölümlüler ( yani insanlar) ve ölümsüzler ( yani tanrılar)
birarada
yaşamaktaymış. Ancak insanlar o dönemde sadece
erkeklerden
oluşmakta
imiş. Tanrılarla o denli laubali olup, sınırsız olmuşlar
ki Zeus
bu
şımarık, ters, ahlaksız , kaba , kendini akıllı ve güçlü
sanan aptallar
ordusuna,
kendilerini hale yola soksun ve incelsinler diye az çok vücutça
kendilerine
benzeyen ama aslında kendilerinden çok farklı, bir varlık
gönderdi"kadınlar".
Zeus
sanatkar bir tanrı olan ve dahice eşyalar yapan bir tanrı
olan
oğlu Hephaistos 'a bu işi havale etti. O da toprak ve suyu çamur
haline
getirerek, kadın şeklini oluşturdu. Kalbine başkalarına
uzaktan hoş ,
parıltılı, göz alıcı , büyüleyici romantik ; yakınına
gidince ise "dışı
seni, içi beni yakar" türünden kor halinde ateş yerleştirmiş.
Tüm tanrı ve
periler ona o kadar çok özellik, güzellik ve hediyeler vermişler
ki adı
Pandora ( tümüyle armağan) olmuş. Afrodit ona vücut
modelini ve
güzelliklerini , Athena ince ve süslü elbiseler ve bunları
giyme hevesini,
Hermes ise onun kalbine ihanet , kıskançlık ve aldatıcılık
tohumlarını
atmış. Zeus ise onu insanlar arasına göndermeden önce bir
kutu vererek, bu
kutuyu kendisi izin vermeden açmamasını söylemiş. O yeryüzüne
gönderilirken
,ateşi dolayısı ile aklı tanrılardan çalarak, insanlara
kazandıran
Prometheus'un kardeşine yollanmış. Bu sırada Prometheus
kardeşini uyararak,
Zeus'un göndereceği hediyeyi almamasını, aksi takdirde bu
varlıklara uygun
davranılmadığında ,yeryüzünde bu varlıkların intiharlar,
katliamlar ve
savaşlara yol açacağını söylemiş. Ama Prometheus' un
kardeşi gördüğü
güzellik karşısında her şeyi unutarak, onu erkeklerin dünyasına
götürmüş.
Bu
güzellik abidesi de yeryüzüne indiğinde içindeki merağı
yenememiş.
Açılması yasak olan kutuyu açıvermiş. Kutu açılır açılmaz
içinden acı,
şehvet, yalan, ihanet vb. her türden dert bir anda tüm dünyaya
dağılıvermiş. Bu sırada olayın korkunç şokundan
kurtulabilen Pandora hemen
kutunun kapağını kapatabilmiş , ancak kutunun içinde sadece
ümit hissi
kalabilmiş.
Güzellikler
kişiler kendi sınırlarını bilip, sevgi karşılıklı
hissedilerek olgunluk ve güven ile süslenirse , ayakları yere
basar ,
gerçeklerle bağdaşırsa anlam kazanır. Ancak bu güzelliklerin
ardında başka
olumlu özellikler ve iç güzelliğin varlığına
bakmadan dışsal görünümün
büyüsüne kapılmak kişinin kendi ve çevresi için sorunlara
yol açabilir.
Nice beraberlik ve evlilikler kişilerin birbirlerini gerçek
anlamda
tanımadan ya da birbirlerine gerçek yüzlerini göstermemeleri,
maskeler
taşımaları nedeni ile çökmektedir. Kişiler gerçek yüzler
ortaya çıktığında
aldatıldıklarını ve kullanıldıklarını düşünerek
depresyonlara,
intiharlara, cinayetlere, evlilik dışı ilişkilere ya da
alkolizme
yönelebilmektedirler.Önemli olan dıştaki cilaya aldanmayıp,
içte durmakta
olan umudu, sevecenliği, manevi güzellikleri yakalayıp rezil
olmadan
vezirliğin tadına varabilmektir.
Ares
ve Şiddet:
Ares mitolojiye göre Zeus ve Hera'nın oğluymuş. Hera sık sık
kocası Zeus
ile kavga eder ve Olimposta tüm tanrıların huzurunu kaçırırmış.
Heranın
oğlu olan Ares de annesinin çoğu olumsuz özelliğinden
nasibini almış, hatta
bu olumsuz özelliklerden çok daha fazlasına sahip olmuştu.
İnsanlar ve
diğer mitolojik tanrılar arasında iş görüp, Olimposa döndüğünde
şiddetli
geçimsizlikler yaşadığı karısı Hera ile her gece tartışan
Zeus bir süre
sonra kendini eğlenceye vererek Olimposa uğramaz olmuş. Eğlence
içinde
serseri bir hayata sürüklenerek çocuğundan uzak kalmış ve
oğluna iyi örnek
olamamış. Babanın yokluğunda ve annesinin öfke ve hırçınlık
nöbetleri
içinde büyüyen Ares, gündüzleri yoğun bir şekilde çalışan
ve geceleri
eğlence alemlerinden çıkmayan Zeus'tan uzak kaldığından,
anne ve babanın
olumlu yönlerini kendine örnek alamayıp, anne ve baba
sevgisini tadamamış.
Baba anneyi kötülüyormuş, anne de babayı. Ares sürekli
olarak kavga ve
karşılıklı beddualar içinde büyümüş. Bu nedenle iyi ilişkiler
içinde olan
insanlar arasına kıskançlık, haset ve kin sokarak onların
da kendisi gibi
mutsuz olmasını sağlamaya çalışırmış. Sadece zevk için
insanları
birbirlerine saldırtırmış. Milletler arasında savaşlar
çıkmasına yol
açarmış. Onun geçtiği yerlerde kahkahanın yerini kan ve gözyaşı
alır, nice
ateş ve barut kokulu günler yaşanırmış. İyi anlaşan
kumru gibi çiftler
birbirlerine düşman olurmuş. Ares'in bu tür olaylarda iki
yardımcısı
varmış. Bunlar Phobos ( dehşet ) ve Daimos ( korku) adında
olup,
karşılarına gelen kişileri korkutarak, ölmekten beter hale
getirirlermiş.
Ares'i ne Zeus, ne diğer tanrılar ne de insanlar severmiş.
Ares'in
ezeli düşmanı Athena olup, kadın görünümünde bir zeka
tanrısı imiş.
Bu zeka tanrıçası doğruluk, insani değerler, vatanperverlik
ve yüksek
idealler uğrunda savaşanların koruyucusu imiş. O donemde
mazlum ulusların
koruyuculuğu ve doğruluğun savunuculuğu Athena tarafından
üstlenilirken,
anarşi, sömürü ve vahşet Ares'e ithaf edilmiştir. Gördüğünüz
gibi iyi ve
kötünün çarpışması çok eski eserlerde kendini göstermektedir.
Bu
mitolojik öykünün belki de en önemli yönü , aşırı bir
şekilde
çalışıp evini ihmal eden Zeus ile kıskanç, kaprisli ve
saldırgan olan
tanrıça Hera' nın doğurduğu Ares de benzeri şekilde
olumsuz özelliklerle
donatılmıştır. "Armut dibine düşer'' atasözü bu
durumu çok iyi
açıklamaktadır. Siz siz olun ev idaresini, eve para getirmek
şeklinde
algılamayın. Çocuğunuzla geçireceğiniz mutlu ve güzel
saatler, ona
bırakacağınız yatlar, katlar ve milyarlardan çok daha
anlamlı ve değerlidir.
Uzm.Dr.
Bahadır Bakim
İstanbul
- 14.05.2002
http://sufizmveinsan.com
|