Legal
olarak bir birey olduğumun
fark edilişi 13 Haziran 1928 yılında Batı Virginia
Bluefield’ da bulunan Bluefield Sanatoryumu’nda gerçekleşmiş.
Doğal olarak hayatımın doğumdan sonra ki iki ya da üç yılını
bilinçli olarak hatırlayamıyorum.
Bana
ismi verilen babam elektrik mühendisiydi ve Bluefield’ e günümüzde
de görevine devam eden bir elektrik
firmasında çalışmak üzere gelmişti (Appalachian Electric
Power Company). Kendisi Teksas’
lıydı ve lisans diplomasını Teksas’ ta elektrik mühendisliği
üzerine almıştı (Texas Agricultural and Mechanical).
Annem,
Margaret Virginia Martin’ de Bluefield doğumluydu ve herkes onu
‘’Virginia’’ diye çağırırdı. Kendisi Batı Virginia Üniversitesi’
nde okumuş ve evlenmeden önce İngilizce bazen de Latince öğretmenliği
yapmıştı. Üniversite
öğrencisi iken geçirdiği kızamık hastalığı sonucu duyma kaybına
uğraması onun yaşamını
ciddi şekilde etkilemiştir.
Annemin
ebeveynleri doğdukları yer olan Kuzey Carolina’ dan Bluefield’ a
evlenerek gelmişlerdi.
Babası Baltimore daki Maryland üniversitesinde tıp eğitim almış
bir doktordu ve çalışmalarına
başlamak için Bluefield’ da gelmişti. Dedemi hiç görmedim çünkü
ben doğmadan önce ölmüş fakat anneannem ile ilgili hatırladığım
özellikle eski evimizde nasıl piyano çaldığı gibi bir çok hatıralarım
var.
Kız
kardeşim Martha benden iki buçuk yıl sonra 16 Kasım 1930’da doğmuş.
Bluefield’
da ki standart okullara gittim ve okul çağından önce ana okuluna
devam ettim. Annemle babamın bana vermiş olduğu ansiklopediden
(Compton’s Pictured Encyclopedia) okuyarak bir çok şeyi öğrenmiştim.
Ayrıca eğitim amaçlı gerek bizim evimizde bulunan gerekse
anneannem ve dedemin evinden gelen, değerli başka kitaplarda vardı.
Bluefield
akademik ve yüksek teknoloji kullanan bir halka sahip olmayan küçük
bir şehirdi. Burası iş adamlarının, avukatların bulunduğu ve geçimini
demiryollarından ve Batı Virjinyadaki zengin kömür madenlerinden
sağlayan bir yerdi.
Bir
süre sonra lise çağıma gelmiştim. O dönem matematik derslerinde
başarılıydım.
E.T. Bell tarafından yazılmış ‘’Men of
Mathematics’’ kitabını okudum ve de sınıfta şu
herkesin bildiği klasik ‘’Fermat’’ teoremini ispat etmeyi başardım.
Aynı
dönemde elektrik ve kimya deneyleri de yapıyordum.
Babam
gibi elektrik mühendisi olmayı düşünsemde daha sonra Pitsburgh
daki Carnegie Teknik Üniversitesinin Kimya Mühendisliği bölümüne
yazıldım.
Carnegie
Üniversitesi’ nde ki çalışmalarım
(Şimdi ki adı Carnegie Melon U.) için
tam burs almış olmam benim için çok iyi bir
şanstı. (George Westinghouse Bursu). Fakat kimya mühendisliği
bölümünde bir dönem sonra mekanik çizim gibi bazı derslere karşı
reaksiyon gösterdim ve kimya bölümüne
geçtim. Bu seferde ‘’Quantitative Analysis’’ konusunda
zorluklarla karşılaştım. Miktarlar
analizi denilen bu dersteönemli olan bir insanın ne kadar iyi düşündüğü,
anladığı ve gerçekleri ne kadar iyi öğrenebildiği değil de
laboratuarda bir pipeti ne kadar iyi tutabildiği ve ne kada başarılı
bir titration yapabildiği
idi. Bu arada matematik bölümü beni kendi bölümlerinde öğrenci
olmam için davet ediyordu. Dolayısıyla matematik bölümüne geçiş
yaptım. Sonunda o kadar başarılı oldum ki bana lisans diploması
yerine yüksek lisans diploması verildi.
Mezun
olduğumda Harvard ve Princeton dan
doktora çalışmaları yapmak
üzere burslar teklif edildi.
Prof. A.W. Tucker’ın yazdığı davet mektubu
ve Bluefield’e, evimize yakın olması nedeniyle Princeton’
ı tercih ettim.
Carnegie
Üniversitesi’ nde almış olduğum “Enternasyonel Ekonomi” seçmeli
dersleri doğrultusunda hazırladığım “Pazarlık Problemi” ile
ilgili tez bir ekonomi dergisinde yayınlandı. İşte bu fikir benim
daha sonra Princeton da ‘’game theory/ oyun teorisi ‘’ çalışmaları
ile ilgilenmemi sağladı. Bütün bunlar için
von Neumann ve Morgenstern’in yaptığı çalışmalarda bana
bir esin kaynağı olmuştur.
Bir
doktora öğrencisi olarak matematikle ilgili çok geniş çalışmalar
yaptım. Öyle ki Matematik
departmanı oyun teorisi ile ilgili çalışmalarımı doktora tezi
olarak kabul etmediği takdirde tezimi başka sonuçlarla da verebilme
şansına sahip oldum.
Ancak,
game theory (oyun teorisi) ile ilgi fikirlerim matemayik departmanı
tarafından bir tez olarak kabul edildi.
Daha sonra ki dönemlerde-ki bu M.I.T.’ de eğitmenlik yaptığım
döneme denk geliyor-Reel Cebir Çeşitleri ile ilgili bir kitabım
yayımlandı.
M.I.T.
‘ye 1951 yazında eğitmen olarak gittim. Princeton’ da ki bir yıllık
çalışmamın ardından maddi olanakların daha iyi olmasından dolayı
burayı tercih ettim.
1951
yılından 1959 yılı bahar döneminde istifa eden kadar
burada matematik departmanında göreve devam ettim. !956-57 yıllarında
bir yıl için Princeton da tekrar çalışmalar yaptım. Bu dönemde
klasik geometri ile ilgili çözülmemiş bir problemi çözdüm. Gene
aynı dönemde parsiyel difereransiyel denklemler le ilgili bir
problemi daha çözdüm.
Bu
arada artık bilimsel gerçeklik düşünceleri yanılsamalı düşüncelere
dönüşen ve psikiyatrik olarak “şizofren” veya “paranoyak şizofren”
teşhisi konulan kimselerde ki değişiklikleri yaşamaya başlamıştım.
1956-1957
akademik tatil döneminde evlendim. Alicia M.I.T. fizik bölümünden
mezun olmuş ve New York’ ta çalışıyordu. El Salvador doğumluydu
fakat erken yaşlarda ailesi ile birlikte Amerikan vatandaşı olmuşlardı.
Zihinsel
rahatsızlıklarım 1959 yılının ilk aylarında Alicia hamile kaldığında
başlamıştı. Ve tesadüfen M.I.T.’ de ki görevimden ayrılmıştım.
50 gün McLean Hastanesi’ nde gözaltında tutulduktan sonra
Avrupa’ ya giderek orada mülteci olarak kalmaya çalıştım.
Daha
sonraki dönemlerde beş
ile sekiz aylık devreler
halinde New Jersey
deki hastahanelerde kaldım.
Hastahanelere girişim
hep isteğim dışında olmuştur ve de her zaman oralardan çıkabilmek
için kanuni bir gerekçe ileri sürmüşümdür.
Yeterince
uzun bir süre hastanede kaldıktan sonra hayali hipotezlerimi terk
ederek sıradan kişiliğime geri döndüm ve matematik alanında ki
çalışmalarıma devam ettim.
Fakat
60’ ların sonuna doğru rüya benzeri yanılsamalı hipotezlerim
tekrar etti. Bu yanılsamalardan etkilenen bir düşünce yapısına
sahip birisi haline dönüşmüştüm, fakat diğerlerine göre oldukça
ılımlı davranıyordum bu yüzden
hastaneye yatırılmak ve doğrudan psikiyatristlerin dikkati
altında tutulmaktan kurtulabildim.
Bu
şekilde uzunca bir dönem geçti. Sonraları yavaş yavaş yanılsamalardan
etkilenen düşünce yapımı entellektüel (aklmı kullanarak)
anlamda reddetmeye başladım. Bu durum, aksi bir düşünce şeklinin
akıl gücünün ümitsizce ziyan israfı olacağının
kabulüyle gerçekleşti.
Böylece
şu anda tekrar bir bilim adamı gibi rasyonel düşünmeye başladım.
Yine de bu fiziksel özürlülüğü olan birinin fiziksel sağlığına
kavuşması gibi bir haz meselesi değil.
Diğer bir bakış açısı ile bunun sebebi (bu haz almayışın
sebebi) düşüncelerdeki
rasyonelliğin kişinin evrenle/kosmos
la olan ilişkisi kavramına
bir kısıtlama getiriyor
olmasıdır.
Örneğin
Zerdüşti (Zoroastrian) olmayan biri Zerdüştiliği kendisini safça takipeden
kişileri dinsel anlamda ateşten bir tanrıya tapmaya zorlayan deli
bir adamın felsefesi olarak düşünecektir. Oysa deliliği dışında
Zerdüşt’ te milyonlarca ya da milyarlarca insanlar gibi yaşamış
ve unutulmuş birisidir.
İstatistiksel
olarak 66 yaşına gelmiş bir matematikçinin ya da bilim adamının
önceki çalışmalarına ilave olacak çalışmalar için çaba göstermesi
pek mümkün görünmese de ben hala çaba sarf etmekteyim. Belki de
benim durumumun alşılmılın dışında olması 25 yıllık bir
zaman aralığında çeşitli dönemlerde yanılsamalı düşüncelerimin
sağladığı izin/tatil süreleri
olabilir. Bundan dolayı son dönem çalışmalarımdan dolayı ya da
ileride gelecek olan yeni fikirler
ile bir değer edinme ümidi besliyorum.
İstanbul
- 23.04.2002
http://sufizmveinsan.com
Kaynakça:
Les Prix Nobel 1994
|