Kızgınlık, çok hafif
bir rahatsızlıktan yoğun bir öfke ve hiddete kadar değişen yoğunlukta
yaşanan bir duygudur. Diğer duygular gibi, fizyolojik ve biyolojik
değişmelerle birlikte yaşanır. Kızdığınız zaman kalbinizin atışları
hızlanır, soluk alıp verişlerinizde artış gözlenir,
tansiyonunuz çıkar, daha çok salgılanan adrenalin ve noradrenalin
hormonlarına bağlı olarak enerjinizde bir artış olur.
Kızgınlık hem dışsal hem de içsel bazı olaylarla ortaya çıkar.
Arkadaşınız, anneniz, kardeşiniz, sokaktaki bir adam, öğretmeniniz
vb. belli bir insana kızabileceğiniz
gibi; trafik sıkışıklığı, iptal edilen bir randevu, vb. gibi
bir olaya da kızabilirsiniz. Kızgınlığınızın ortaya çıkmasından
kendi kişisel sorunlarınızla ilgili kuruntularınız
sorumlu olabileceği gibi, daha önceleri başınızdan geçmiş ve
sizi öfkelendirmiş, travmatik bazı olayların anıları
da sorumlu olabilir.
Kızgınlık doğada
sadece insanlarda varolan bir duygu değildir. Pek çok hayvan türünde
de kızgınlık olduğu düşünülen duyguları gözlemek mümkündür.
Kızgınlığı ifade etmenin en doğal ve içgüdüsel yolu saldırganlıktır.
Kızgınlık, canlı
organizmanın varlığını tehdit eden olaylara gösterdiği doğal
bir tepkidir. Bu duygu, organizmaya saldırıldığı zaman, kendisini
savunmasına ve savaşmasına yardımcı olacak güçlü fizyolojik,
duygusal ve davranışsal tepkilerin ortaya çıkmasını sağlar. Bu
nedenlerle, belli düzeydeki bir kızgınlık duygusu varoluş için
gereklidir.
Ancak, büyük gruplar içinde ve belli bir uygarlık düzeyinde yaşamayı
seçen insanlar için, kendilerini kızdıran her nesne ya da kişiye,
fiziksel olarak saldırmak işlevsel değildir. Kanunlar, sosyal
normlar, kurallar ve sağduyumuz, kızgınlık duygumuzu nereye kadar
götüreceğimiz konusunda önümüze sınırlar koymaktadır.
İnsanlar kızgınlık
duygularıyla başa çıkmak için bilinçli ya da bilinçsiz bazı
yollar kullanırlar. Bu yolları üç ana başlık altında toplamak mümkündür:
İfade etme, bastırma, sakinleştirme.
Kızgınlık duygularınızı
saldırganlıkla değil de kendinizi (düşünce ve duygularınızı
yansıtacak şekilde) ortaya koyacak şekilde ifade etmek, bunlar içinde
en sağlıklı yoldur. Bunu yapabilmek için, istediklerinizin ne olduğunun
farkına varmalı, bunları açık ve karşınızdakini incitmeyecek
bir şekilde aktarabilmeyi öğrenmelisiniz.
Kendini ortaya
koyabilmek, diğer deyişle düşünce ve duygularınızı karşınızdakine
açık, dolaysız bir şekilde aktarabilmek, saldırganlıktan, ısrarcılıktan,
tacizkàrlıktan, aşırı talepkàrlıktan çok farklı bir davranıştır.
Kendini açıkça ortaya koyabilmek demek, kendinize ve karşınızdakine
saygılı olabilmek demektir.
İkinci yol, kızgınlığın
bastırılıp, daha sonra olumlu duygulara ya da başka yöne yönlendirilmesidir.
Kızgınlığınızı içinizde tutup, onu düşünmemeye çalışıyor
ve dikkatinizi daha olumlu birşeylere yönlendiriyorsanız, bu yolu
kullanıyorsunuz demektir. Amaç, kişinin kızgınlığını ketleyip
bastırması ve daha yapıcı davranışlara dönüştürmesidir.
Bazen işe yarasa da kızgınlık duygularına sürekli olarak bu şekilde
yaklaşmak, çok sağlıklı olmayabilir. Bu yaklaşımdaki tehlike şudur:
eğer açık bir biçimde ifade edilemezse, bir süre sonra bu duygu
kişinin kendine döner ve hipertansiyon, psikosomatik rahatsızlıklar
(ülserler, allerjiler vb.) ya da depresyon gibi sorunlara yol açabilir.
İfade edilemeyen kızgınlık başka sorunlara da yol açabilir.
Bunlardan biri bu duygunun dolaylı, pasif agresif yollarla (çeşitli
yollarla intikam alma, zıtlaşma vb.) ifade edilmesi ya da sürekli
olarak alay eden, düşmanca bir kişilik geliştirilmesidir. Diğerlerini
sürekli olarak aşağılayan, herşeyi eleştiren ve alaycı
ifadeleri sıkça kullanan kişilerin, kızgınlıklarını yapıcı
bir şekilde ifade etmeyi öğrenmedikleri düşünülür. Bu tür kişilerin
kişilerarası ilişkilerde çok başarılı olamamalarına hayret
etmemek gerekir.
Kızgınlık yaşadığınızda
kendinizi sakinleştirmeye çalışmak, üçüncü seçeneğinizdir.
Bu da sadece dışsal davranışlarınızı değil, içsel
tepkilerinizi de kontrol edebilmeniz anlamındadır. Yani nefes alıp
verişlerinizi, kalp atış hızınızı kontrol ederek, kendinizi
fizyolojik olarak sakinleştirip, içinizdeki kızgınlık duygusunu
hafifletir, katlanılabilir hale getirebilirsiniz.
Bu tekniklerin hiçbiri işe yaramıyorsa o zaman birilerinin ya da
birşeylerin canı yanacak demektir.
KIZGINLIK VE ÖFKEDE
KONTROL
Kızgınlık kontrol
tekniklerinin amacı, kızgınlığın ve öfkenin yol açtığı
duygusal ve fizyolojik tepkileri azaltabilmektir. Sizde kızgınlığa
yol açan insanları, olayları yok edemezsiniz; onlardan kaçınamazsınız;
onları değiştiremezsiniz. Yapabileceğiniz tek şey bu insanlar ya
da olaylar karşısında gösterdiğiniz içsel ve dışsal
tepkilerinizi kontrol edebilmek, onları yapıcı bir şekilde yönetebilmektir.
Kızgınlık duygularınızın
yoğunluğunu, kızgınlığa ne kadar yatkın olduğunuzu ve ne kadar
iyi yönettiğinizi ölçen çeşitli psikolojik testler vardır. Ama
bu duyguyla ilişkili bir sorununuz varsa, siz büyük bir olasılıkla
zaten bunun farkındasınızdır. Eğer zaman zaman kontrolü kaybettiğiniz
oluyorsa ya da kaybedeceğinizden korkuyorsanız, bu duygularınızla
daha yapıcı bir şekilde başa çıkmak için yollar aramak üzere
bir profesyonelden yardım isteyebilirsiniz.
Kızgınlığın yönetimi
konusunda uzman olan psikologlara göre, bazı insanların “kafasının
tası” diğerlerine kıyasla daha çabuk atmaktadır. Bunlar
ortalama bir insandan daha kolay kızar ve bu duyguyu daha yoğun yaşarlar.
Diğerleri ise kızgınlıklarını pek öyle gürültülü ve
dramatik şekillerde göstermeseler de, her zaman sinirli ve
terstirler. Kolayca kızan kişiler her zaman öyle bağırıp, küfretmez,
eşya fırlatmazlar. Bazılarının kızgınlık ifadeleri ise, içine
kapanmak, surat asmak ya da fiziksel olarak hasta olmaktır.
Kolayca kızan insanların
engellenmeye karşı toleransları genellikle çok düşüktür. Bu kişiler
kendilerinin engellenmeye, rahatsız edilmeye ya da sinirlendirilmeye
maruz bırakılmamaları gerektiğini düşünen kişilerdir. Olayları
olduğu gibi kabullenmekte güçlük çekmektedirler. Başlarına
gelen, örneğin küçük bir hatalarının düzeltilmesi gibi, basit
bir olayı bile kendilerine bir haksızlık yapılmış gibi algılarlar.
Bu insanlar neden böyledir?
Bunun pek çok nedeni vardır. Nedenlerden biri genetik ya da
fizyolojik olabilir. Bazı çocukların daha doğuştan sinirli, alıngan
ve kolayca kızabilen bir yapıda olduklarına ilişkin kanıtlar vardır.
Diğer neden de sosyokültürel olabilir. Kızgınlık genellikle
olumsuz bir duygu olarak kabul edilmektedir. Daha küçük yaşlardan
itibaren bize, kaygımızı, üzüntümüzü ya da diğer duygularımızı
ifade etmemizin uygun olduğu, ancak kızgınlık ifadesinin “ayıp”
ya da “günah” olduğu mesajı verilmektedir. Sonuçta, bu
duygumuzla nasıl başa çıkabileceğimiz ve nasıl yapıcı bir şekilde
yönlendireceğimiz, bize öğretilmemiştir.
Araştırmalar bunda
aile yapısının da önemli olduğunu göstermiştir. Kolayca kızan
kişilerin tipik olarak kavgacı, dengesiz, düzensiz ve duygusal
iletişim becerisi olmayan ailelerden geldikleri gözlenmiştir.
ÖFKE VE KIZGINLIĞIN
BOŞALTILMASI
Psikologlar artık
bunun çok yanlış ve tehlikeli bir inanç olduğunu göstermişlerdir.
Bazı insanlar bu inancı, diğer kişileri incitmek için verilmiş
bir onay gibi algılamaktadırlar. Araştırmalar, kızgınlık
duygusunun “boşaltılması”nın kızgınlık, öfke ve saldırganlığı
daha çok arttırdığını ve sorunu çözmek için hiç bir yararı
olmadığını göstermektedir. Onun için en iyisi, kızgınlığınızı
neyin tetiklediğini bulmanız ve kendinizi öfkeyle kaybetmeden, bu
nedenlerle başa çıkabileceğiniz stratejileri geliştirmektir.
STRATEJİLERLE ÖFKE TAŞMASININ
ENGELLENMESİ
GEVŞEME
Derin derin nefes alma,
sakinleştirici durum ve manzaraları zihnimizde hayal ederek canlandırma
gibi teknikler, kızgınlık ve öfkemizi yatıştırmamızda ve
sakinleşmemizde yardımcı olurlar. Bu gevşeme tekniklerini öğrenebileceğiniz
kitaplar, kasetler ya da dersler bulabilirsiniz. Bunları bir kez öğrendiniz
mi her durumda kullanabilirsiniz. Eğer çabuk parlayan kişilerden
oluşan bir ilişki içindeyseniz, bu teknikleri ilişkideki tüm
tarafların öğrenmesinde yarar vardır.
Deneyebileceğiniz
bazı basit yöntemler şunlardır:
Diyaframınızdan derin
nefesler alın; göğsünüzün üst kısmıyla nefes almanız sizi
rahatlatmaz. Nefes alıp verdiğinizde göğsünüz değil, karnınız
şişmelidir.
Derin nefeslerinizi alırken,
kendi kendinize tekrar tekrar “Gevşe!” ya da “Sakin ol!”
diyerek telkinde bulunun.
Belleğinizden çağırarak
ya da hayal ederek sizi gevşetecek bir yer ya da ortamı düşünün
ve gözünüzün önüne getirmeye çalışın.
Kendinizi zorlamayacağınız,
yavaşça yapılan Yoga-türü egzersizlerle kaslarınızı gevşetmeye
çalışın.
Bu teknikleri hergün
pratik yaparak ezberlerseniz, daha sonra karşılaşacağınız gergin
ortamlarda otomatik olarak uygulayabilirsiniz.
BİLİNÇTE YENİDEN
YAPILANMA
Bu strateji en basit
anlamıyla düşünme tarzınızı değiştirmek demektir. Kızgın
insanlar düşüncelerini küfrederek, bağırıp çağırarak ifade
etme eğilimindedirler. Kızgın olduğunuz zaman genellikle düşünceleriniz
gerçeği yansıtmaktan çok, olayların abartılmış ve çarpıtılmış
bir şekilde algılandığını yansıtır. Bu tür düşünceleri
farkedin ve yerine daha mantıklı olanları yerleştirin. Örneğin
kendi kendinize, “Eyvah, şimdi herşeyi mahvetti!” gibi bir şeyler
söylemek yerine, “Evet! Çok can sıkıcı bir olay. Neden kızdığımı
çok iyi anlıyorum. Ama dünyanın sonu değil ve buna şimdi öfkeleniyor
olmam bu olayı olmamış hale getirmeyecek.” diyebilirsiniz. Her
iki düşünceyi de zihninizden geçirerek deneyin. Kızgınlığınızın
hangi düşünceyle arttığını ya da azaldığını görün.
Farkında olmadan çok
sık kullandığımız ve bizi kızgınlık duygularına hazırlayan,
“asla!” ya da “her zaman” gibi sözcükleri zihninizde
yakalamaya çalışın. “Bu asansör asla çalışmaz!” ya da
“Her zaman telefon etmeyi unutursun!” gibi cümleler sadece hatalı
değildir; aynı zamanda, kızgınlık duygunuzda haklı olduğunuzu düşünmenize
de yol açar ve siz durumla ilgili yargıyı vermiş olduğunuzdan,
problemin çözümüne de katkıda bulunmaz.
Örneğin, randevularına
sürekli olarak geç gelen bir arkadaşınız olduğunu düşünelim.
Hemen saldırmaya kalkmayın. Bunun yerine, neyi elde etmek istediğinizi,
amacınızı düşünün. Sizin asıl istediğiniz arkadaşınızın
randevuya sizinle aynı saatte gelmesi değil mi? O halde, “Her
zaman geç kalırsın! Tanıdığım en sorumsuz ve làkayt kişisin!”
gibi yargılardan kaçının. Bu tür cümleler sadece arkadaşınızı
incitmeye ve onun da kızmasına yol açacaktır.
Eğer bu arkadaşınız
sizin için önemliyse, problemin ne olduğunu ortaya koyun ve her
ikiniz için de işe yarayacak bir çözüm yolu bulmaya çalışın.
Ya da sorunu kendi kontrolünüze alıp, örneğin randevunuzu yarım
saat öne alın, böylece arkadaşınızı bir parça atlatmış bile
olsanız oraya zamanında gelecektir. Sonuçta problem çözülecek ve
arkadaşlığınız devam edecektir. Kendinize öfkelenmenin hiçbir
şeyi çözmeyeceğini, kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı
olmayacağını, hatta daha da kötü hissedebileceğinizi hatırlayın.
Mantık öfkeyi yener,
çünkü öfke haklı bir nedene bağlı olsa da, çok çabuk mantık
sınırlarını aşabilir. Bu yüzden öfkelendiğinizi hissettiğinizde
mantığınıza sığının. Kendinize “Tüm dünyanın size kazık
atmaya çalışmadığını” hatırlatın. Sadece, yaşamın iniş
ve çıkışlarından bazılarını yaşadığınızı düşünün. Öfkenizin
kontrolden çıkmaya başladığı her zaman, bu yönteme başvurun.
Daha dengeli bir bakış açısını yakalamanıza yardımcı olacaktır.
Öfkeli insanlar her şeyi
talepkar bir şekilde isterler, diğer deyişle kendilerine hak görürler.
Bu durum, adalet için de böyledir, takdir, kabul, onay, vb. için de
böyle. Herkesin bu değerlere ihtiyacı vardır. Elde edemeyince
hepimiz üzülür, incinir, hayal kırıklığına uğrarız. Ama kızgın
ve öfkeli insanlar, bunları talep ederler. Talepleri karşılanmayınca,
hayal kırıklıkları engellenme duygusuna, o da kızgınlık ve öfkeye
gider. Bu insanlar, düşünceleri üzerinde çalışıp onları
yeniden yapılandırırken, bu talepkàr özelliklerinin farkına
varmalı ve “beklentileri”ni, “arzular”a dönüştürmelidirler.
Diğer deyişle, istediği herhangi bir şey için, “Bana
verilmeli” ya da “Benim olmalı” demek yerine, “Bana
verilmesini isterdim.” diye düşünmenin daha sağlıklı olduğunu
görmelidirler. İstediğinizi elde edemeyince kuşkusuz engellenme,
hayal kırıklığı, incinmişlik gibi kesinlikle normal duygular
hissedebilirsiniz. Ama bu duyguların içinde kızgınlık ve öfke
olmamalıdır. Bazı kızgın insanlar bu duygularını, incinmişliğin
acısından kaçınmak için kullanmaktadırlar, ama bu duygular,
eninde sonunda o acıyı duymalarını engellemez.
PROBLEMİ ÇÖZME
Bazen kızgınlık ve
engellenmişlik duygularımız yaşamımızdaki gerçek ve kaçınılmaz
sorunlardan kaynaklanıyor olabilir. “Her problemin bir çözümü
vardır.” şeklindeki kültürel inançlarımız da, çözümü
bulamadığımız zaman bu engellenmişlik duygularını artırır. Kızgınlık
duyguları böyle zamanlarda bu zorluklar karşısında yaşanan doğal
ve sağlıklı duygulardır. Böyle durumlardaki en yararlı tutum, önce
durumu değiştirip değiştiremeyeceğimizi araştırmaktır. Değiştirebileceğimiz
bir şeyse çözüm yolları araştırılabilir. Değiştirilemeyecek
bir durumsa, çözüm üzerinde odaklaşmak yerine, en iyi strateji,
sorunla yüzleşmektir.
Bir plan yapın ve
hedefe ne kadar ulaştığınızı gözleyin. (Planlama konusunda
sorunu olanlar, “zaman yönetimi” gibi konularda profesyonel yardım
alabilirler.) Elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışın ama,
yanıtları hemen bulamıyor, sonuca hemen ulaşamıyorsanız,
kendinizi cezalandırmayın. Eğer soruna iyi niyetle yaklaşır, çabalar
ve yüzleşme konusunda elinizden geleni yaparsanız, hemen çözülememesi
durumunda, “ya hep ya hiç” tarzı düşünmezsiniz. Sabrınızın
taşma ihtimali de daha düşüktür.
İLETİŞİMDE İYİLEŞTİRME
Kızgın ve öfkeli
insanlar genellikle düşünmeden yargılama ve bu yargıları yönünde
de davranma eğilimindedirler. Bu yargılar da bazen çok gerçek dışı
olabilmektedir. Eğer çok elektrikli bir tartışma içine
girdiyseniz, ilk yapacağınız şey yavaşlayıp gösterdiğiniz
tepkileri gözlemek olmalıdır. Aklınıza gelen ilk şeyi söylemeyin,
yavaşlayın ve asıl söylemek istediğinizi düşünün. Aynı anda
karşınızdakinin de söylediklerini duymaya ve anlamaya çalışın.
Hemen cevap vermeyin.
Kızgınlığınızın
altında ne yattığını da anlamaya çalışın. Örneğin, arada sırada
yalnız kalmak ya da biraz daha fazla özgürlük istiyorsunuz. Ama,
sizin için önemli olan o yakınınız, daha fazla yakınlık ve bağlılık
istiyor. Eğer yine sizin meşguliyetinizden yakınmaya başlarsa, onu
“gardiyanlık”la ya da “boynunuza tasma takmakla” suçlamayın.
İnsanın eleştirildiği
zaman savunmaya geçmesi doğaldır, ama siz de saldırıya geçip
savaşmayın. Onun yerine söylenenlerin altında yatanı bulmaya, asıl
söylenmek isteneni dinlemeye çalışın. Belki karşınızdakinin asıl
mesajı kendisini sevilmiyor ve ihmal ediliyor gibi hissetmesidir.
Size düşen, gerçek mesajı buluncaya kadar sabırla dayanıp,
gerekli soruları sormaktır. Ya da belki o ortamdan biraz uzaklaşıp
rahatlamak isteyebilirsiniz. Ama kendinizin ya da karşınızdakinin kızgınlık
ya da öfkesinin kontrolden çıkmasına izin vermeyin. Sükúnetinizi
korumanız, durumun raydan çıkıp bir felaket olmasını
engelleyecektir.
MİZAHA YÖNLENME
Mizah, çeşitli
yollarla öfkenizin yoğunluğunun azalmasına yardımcı olabilir.
Herşeyden önce daha dengeli bir bakış açısı sağlar. Birine öfkelenip
de belli sıfatlarla etiketler takmaya başladığınızda, bir an
durun ve o insanın gerçekten o “şey” ya da “öyle” olduğunu
düşünün. Eğer karşınızdaki
insanı benzettiğiniz şeyin ne olduğunu düşünerek kafanızda gerçekten
öyleymiş gibi bir resim çizebilirseniz, öfkenizin azalmaya başladığını
göreceksiniz. Çünkü mizah sırasında yaşanılan duygularla, öfkenin
birarada bulunması mümkün değildir.
Öfkesi çok yoğun
olan davranışlarının altındaki temel mesaj, “Her şey benim
istediğim gibi olmalı!” dır. Öfkeli insanlar kendilerinin
ahlaken haklı ve doğru olduklarına inanırlar. Planlarını değiştirmelerine
ya da engellenmelerine yol açan her türlü olay/durum, onlar için
dayanılmaz bir aşağılanma gibi algılanır. Kendilerinin bu şekilde
sıkıntı yaşamamaları gerektiğini düşünürler. Belki başka
insanlar sıkıntı çekebilirler ama onlar değil!
Kendinizde de buna
benzer bir duyguyu yakalarsanız, kendinizi tüm caddelerin, dükkanların,
resmi dairelerin sahibi olan bir tanrı ya da tanrıça gibi hayal
edin. Tüm insanların sizin önünüzde eğildiğini, eteğinizi öptüğünü
düşünün. Bu hayali görüntülere ne kadar ayrıntı koyarsanız,
ne kadar talepkàr olduğunuzu ve ne kadar mantıkdışı davrandığınızı
o kadar iyi anlayacaksınız. Ayrıca kızdığınız durum ve olayların
gerçekte ne kadar önemsiz olduğunu da farkedeceksiniz.
Mizah kullanırken iki
noktada çok dikkatli olmak gerekir. Öncelikle mizah kullanmanın,
sorunlarınızı gülerek geçiştirmek demek olmadığını, tersine
onlarla yapıcı bir şekilde yüzleşebilmeniz demek olduğunu
bilmelisiniz. İkincisi de mizah kullanayım derken, alaycı ve aşağılayıcı
mizaha başvurmaktan kaçınmalısınız. Çünkü bu da sağlıksız
öfke ifadesinin bir başka yoludur.
ÇEVRE DEĞİŞİKLİĞİ
Bazen, sinirlenip öfkelenmemize
yol açan “şeylerin” yakın çevremizde olduğunu farkederiz.
Sorunlar ve sorumluluklar üzerinize öylesine yıkılır ki düştüğünüz
tuzağa ve o tuzağı temsil eden insanlara karşı öfke ile
kavrulursunuz.
Biraz ara verin. Gün içinde
özellikle stresli olacağını bildiğiniz saatlerde, sadece kendiniz
için kullanacağınız bir zaman ayırın. Örneğin çalışan bir
anne, eve geldiğinde kendisine ayıracağı bir 15 dakikalık süre
olursa, çocuklarının isteklerine, parlamadan daha iyi yanıt
verebilir.
Kendinizi
rahatlatabilmek için birkaç ipucu daha
Zamanlama:
Eğer sevdiğiniz kişiyle belli konuları belli saatlerde konuşuyor
ve bu konuşmalar da hep tartışma ile sonuçlanıyorsa, bu tür
konuları konuşma saatinizi değiştirin. Belki yorgun, dikkatsiz
oluyorsunuzdur ya da bu sadece böyle bir alışkanlık haline gelmiştir.
Kaçınma:
Eğer çocuğunuzun odasındaki dağınıklık odanın önünden her
geçişte “kafanızın tasını attırıyorsa”, kapıyı kapatın.
Sizi öfkelendiren şeylere bakmaktan kendinizi alıkoyun. “Ama, öfkelenmemem
için çocuğumun odasını temiz tutması gerekir.” demeyin. Konu
şu anda bu değil. Konu kendinizi olabildiğince sakin tutabilmektir.
Alternatifler
bulun: Eğer her gün işinize gittiğiniz yoldaki trafik, sizi
engellenmişlik ve öfke duyguları içinde bırakıyorsa, bunu çözmeyi
bir iş edinin. Elinize bir harita alıp aynı yere farklı, belki
daha uzun ama daha rahat, manzaralı, hoş bir yoldan gitmeyi ya da
evden daha erken/geç çıkmayı deneyin.
Danışmanlık
Eğer kızgınlık ya
da öfkenizin, kontrolünüz dışındaki yoğunluklara çıktığını
düşünüyorsanız, ilişkileriniz ve hayatınızın önemli boyutları
bu duygudan etkileniyorsa, belki onu daha iyi yönetebilmek için
profesyonel birinin danışmanlığına başvurabilirsiniz.
Psikoloğunuza başvurduğunuzda
ona öfke duygularınız üzerinde çalışmak istediğinizi söyleyin.
Yapmak istediğinizin sadece duygularınızı farketmek ve ifade etmek
olmadığını, aynı zamanda ifade tarzınız üzerinde de çalışmak
istediğinizi belirtin.
Yüksek düzeyde öfke
yaşayan bir kişinin öfkesinin, danışmanlık aracılığıyla 8-10
hafta içinde orta düzeye inebildiği araştırmalarla gösterilmiştir.
Atılganlık
(kendini ifade etme) eğitiminin rolü
Öfkeli kişilerin saldırgan
olmak yerine atılgan olmayı öğrenmelerinin gerektiği doğrudur.
Ama bu konudaki kitapların ya da yaklaşımların çoğu, kendilerine
kızgınlık yaşama iznini vermeyen insanlar içindir. Bu tür kişiler
ortalama bir insandan daha sessiz ve pasiftirler, diğerlerinin
kendilerini sürekli olarak ezmelerine izin verirler. Öfkelerini
kontrol edemeyen kişiler genellikle bunu yapmazlar. Ama bu kitaplarda
yine de engelleyici durumlarda neler yapılabileceğine ilişkin işe
yarayabilecek bazı ipuçları bulunabilir.
Unutmayın kızgınlığı
yok edemezsiniz, edebilseniz bile bu çok iyi bir fikir olmayacaktır.
Tüm çabalarınıza rağmen sizi kızdıracak olaylar olacaktır. Yaşam
her zaman için engellerle, acılarla, kayıplarla ve diğer insanların
onlardan beklemediğiniz davranışlarıyla dolu olacaktır. Bunu değiştiremezsiniz.
Ama bu olayların sizi etkileme biçimini değiştirebilirsiniz. Kızgınlık
ve öfke tepkilerinizi kontrol ederek, uzun vadede onların sizi daha
mutsuz kılmasını önleyebilirsiniz.
Ahmet
F. Yüksel
Işıl
Yurdaışık
http://afyuksel.com
04.01.2001
Kaynak:
Türk Psikoloji bülteni
Not:
Ocak 2001 - Yeni Dünya dergisi
|