Bireyin;
en kötü anlarında ortaya çıkan bazı tersliklerde, muhtemel
olasılıklarda gizli kalması gereken bilgilerin açığa çıkmasında
veya beklenmedik ani durumlar karşısında, gerçekçilik ve
akılcılık istikametinde hareket edilmesi gerekirken, hayvanlara
mahsus içgüdüsel yaklaşımlarla, olaylara küt bir pencereden
bakması ve şuursuzca tavırlar takınması, kişisel tarifime
göre “Panik” lemektir.
Bilim panik kavramını:
“Bir kimseyi, bir topluluğu, bir kalabalığı akılcı bir nedeni
olmadan ansızın saran dehşet ve bunun yol açtığı kargaşa ve
karışıklık” olarak tarif eder.
Panik atağı ise, psikiyatri dilinde: “Korku tepkisinin en
şiddetli hâlidir.” Şeklinde tanımlanır. Genellikle
ortada korkulacak bir şey yokken zuhur eder, 5-10 dakika
zarfında azamiye ulaşır ve 30 ilâ 60 dakika içinde sona erer. Bu
ataklara, "gene olursa endişesi “ ve “kaçınma
davranışları “ da
eklendiği takdirde, Panik Bozukluğu denen
ruhsal rahatsızlık ortaya çıkar. Tedavi edilmezse, zamanla pek
çok fobiler gelişip kişi evinden çıkamaz hâle gelebilir.
Bu hastalığın ortaya çıktığı durum ve yer hasta için bir anlam
ifade eder ve hastalığını buna bağlarsa, fobik kaçınma
davranışları ortaya çıkar. Klinikte görüldüğü kadarıyla
panik bozukluğuna yakalanan hastaların büyük bir kısmı
sokakta kendisine nöbet gelir korkusuyla dışarıya çıkamamakta,
asansöre, trene binmemekte, araba kullanmamaktadır. Bu
hallerde hasta kendisini yalnız, yardımcısız, çaresiz hissettiği
için, ortaya çıkan nöbetlere " Agorafobili panik nöbeti"
denmektedir.
Günümüzde panik atak ve agorafobinin ruhsal
durumdan çok genetik yapıdan kaynaklandığı kabul edilmektedir.
Maalesef, toplumsal yaşantı içinde bireyler, “sonunda
kıyamet kopmayacak” ve “ucunda ölüm olmayan”
basit nedenlerle kendilerine hayatı zehir ediyorlar. Sağlıklı
bir düşüce yapısı içinde olsalar, gece uykularını ve
gözyaşlarını nasıl gereksiz yere heba ettiklerini çok iyi bir
şekilde anlayacaklardır.
Özdeşleşmenin bir yerde ansızın kırılması , sevgilisinden
ayrılan bir aşığın çaresizlikle sağa sola koşuşturması,
beklenmedik bir telefonun gece yarısı sizi uyandırışı veya
beklentilerin aksine gelen oluşumlar, insanı paniğe sürükleyen
en iyi örneklerden bazılarıdır..
Paniğin başlaması ile birlikte birey, şuursal davranışlara
yönelmeli
"En kötü olasılıkla ne olur?"
gibi sorularla kendini bir an önce
toparlamaya çalışarak olaylar arasında diyalektik
bağlantılar kurmalı ve şuurlu, tasvip edilen insani
davranışların gösterilmesine gayret etmelidir..
Hayatı boyunca panik içinde yaşayan insanlar vardır.
Onları bu endişeli hallerinden ötürü çok iyi fark
edebilirsiniz.
Paniklemenin getirdiği olumsuz etkiler kısa bir müddet olduğu
gibi uzun sürede devam edebilmektedir.
Ayrıca, aynı aileden gelen bireylerde daha fazla panik
bozukluğunun görülmesi, genetik geçişi de
düşündürmektedir. Panik bozukluğu olan kişilerin, birinci
dereceden biyolojik akrabalarında bu bozukluğun görülme
olasılığı 4 -7 kat daha fazladır..
Bilimsel veriler, hızın unutma, yavaşlığın ise anımsama ile
bağlantılı olduğunu vurgulamaktadır. Yani, bir şeyi unutmak
istediğimizde hızla hareket eder, hatırlamak istediğimiz de ise
yavaşlarız. Bu normal anlardaki davranış biçimidir. Panikleme
anında ise, hızlı hareket etmekle olay unutulmamakta aksine
paniklemeyi hızlandırarak daha da vahim sonuçlar alınmasına yol
açmaktadır.
Astroloji penceresinden konuya yaklaşım sağlamak gerekirse;
duygusal ve aceleci olan ateş ve su karışımı yapısındaki
insanların paniklemeye daha yatkın olduklarını görebiliriz.
Ayrıca, Ay’ın, Merkür, Mars ve Uranüs gibi hareketli, aceleci,
şaşırtıcı ve atak etkileri olan gezegenlerle sert konumlara
geldiği zamanlarda, bu koşullardan etkilenen bireylerde de panik
görülebilmektedir.
Panikle baş etmenin yolları olabilir mi?
Yaşam boyunca dikkatli olmak ve “Her an her şeye hazır
olmak “ gibi bir deneyim, bende paniklemeyi en alt
düzeye indirdi diyebilirim.Tabii bütün bunların temelinde,
Gerçek felsefe ve Tasavvuf felsefesinin inkâr edilemez bir
katkısı bulunmaktadır...
Büyük İngiliz filozofu Bertrand Russell 'Conquest
of Happiness' (Mutluluğun Fethi) adlı kitabında, kötü
bir durumla karşılaşan ve bu nedenle paniğe kapılanlara
öncelikle şöyle bir tavsiyede bulunuyor.
"Bir an durup, bu durum nedeniyle başınıza gelebilecek en kötü
şeyin ne olduğunu düşünün. Büyük bir olasılıkla bu en kötü şeyin
o kadar da korkunç olmadığına karar verip rahatlayacaksınız."
Mistizm hangi koşullarda olursa olsun paniklemeyi asla tasvip
etmemekte ve şuuru örtülmeyen bireyleri “VELİ”, olarak
tanımlamakta ve.
Onları, “korku, hüzün ve mahzunluk duymazlar “ şeklinde
vasıflandırmaktadır..
Paniklemenin herhangi bir şeyi değiştirmeyeceğini göz önünde
bulundurarak, şayet sizde varsa bu yanınızdan vazgeçmeniz
kaçınılmaz olarak gözüküyor!..
Londra
- 18.06.2001
http://sufizmveinsan.com
Popüler Bilim
Mart 2002
|