üzyılımızın
başında ortaya atılan iki teori, fizik ve felsefe dünyamızı çok
derinden etkiledi. Bunlar kuantum ve rölativite teorileriydi. Rölativite,
tek başına kendi yolunda yürüyen bir adamın ürünüyken, kuantum
teorisi birçok kişinin katkılarıyla
oluşmuştu: Planck, Einstein, Bohr, De Broglie, Schroedinger,
Heisenberg, Dirac ve Paui gibi...
Ve her birine bu katkılarından
dolayı Nobel ödülü verilmişti.
Otuz yıl kadar süren bir arayışın sonunda da kuantum
mekaniği denilen yeni bir bilim felsefesi doğdu. Kısaca tanımlamak
gerekirse, atom altı parçacıklarının fizksel yapılarını (
Konum, momentum,...gibi), matematiksel bazı denklemlerle açıklama
sistematiğidir.
Burada araya
girerek yazıda geçecek ve okuyucuların yabancı olduğu bazı
fiziksel tabirlere kısa bir açıklama getirelim:
Dalga
boyu; belli bir anda, bir dalga tepesinden en yakın dalga
tepesine olan mesafedir.
Elektromanyetik Spektrumu oluşturan gama, X, mor ötesi, görünen
ışık ve kızıl ötesi ışınlarıyla, mikro dalgalar, radyo,
radar ve televizyon dalgalarının farklı özellikler göstermesi,
sadece aralarındaki dalga boyu farkı nedeniyledir. Bu ise,
elektromanyetik dalgaları taşıyan foton
adını verdiğimiz parçacıkların ihtiva ettiği enerji miktarına
bağlıdır. Fotonun enerjisi ne kadar fazla ise, dalga boyu (iki
dalga tepeciği arasındaki mesafe ) o kadar kısa, frekansı
ise ( Bir saniyede belli bir yerden geçen dalga sayısı ) o kadar
fazladır.
Her şey Max
Planck (1858-1947)’in 1900’de Kara Cisim radyasyonu üzerine çalışırken ışığın “kuantum”
dediği enerji paketçiklerinden oluştuğunu bulmasıyla başladı.
Bulduğu formül, ışık enerjisinin dalga paketleri halinde aktarıldığını
ifade ediyordu.
Planck’ın
yetkin örnek olarak aldığı Kara Cisim üzerindeki
kuramsal çalışması 1900’de
yayımlandı. Çalışmanın dayandığı temel düşünce
şuydu : Madde, çeşitli
frekansları paketler halinde bulunduran ve bu frekansları yayan bir
kaynaktı. Gerçi bu düşüncenin yürürlükteki kurama ters
düşen yanı yoktu : Ne var ki, Planck aynı zamanda madde dediğimiz
kaynaktan çıkan frekansların sürekli değil de paketçikler şeklinde
salındığı görüşünü ileri sürdü. Klasik fizik ise, enerjinin
paketler şeklinde değil de sürekli bir akıntı (su dalgası gibi)
olduğunu düşünüyordu.
____________
klasik fizik
_ _ _ _ _ _ _ _
Kuantum fiziği
Radyasyonun
tanecik görünümünün daha basit bir örneği
foto elektrik olayıdır.
Einstein 1905 yılında yayımladığı makalelerinden birinde bu
konuyu açıklıyordu. Fotoelektrik olayını basit olarak şöyle
izah edebiliriz: Metal bir yüzeye düşürülen ışık,
yüzeyden elektron koparır. Koparılan elektron, devrede bir
akım meydana getirir. Fizikçiler, bu elektronun hızının şiddetinden
bağımsız olmasını anlayamıyorlardı. Kopan elektronun hızı,
ışığın rengine yani dalga boyuna bağlı olmalıydı.
Einstein,
ışığın aslında dalga olmayıp fotonlardan, yani
kuantum paketçiklerinden oluştuğunu öne sürerek sonuca açıklama
getirdi. Buna göre metal yüzeyden kopan elektronun
hızı, kuantum paketçiğinin enerjisine veya frekansına bağlıdır.
Işığın şiddetini artırmak, sadece kuantum paketçiklerini artırmak
anlamına geliyordu. Dolayısıyla, ışığın şiddetini artırmak,
yüzeyden koparılan elektron miktarını çoğaltır fakat,
elektronun yüzeyden ayrılma hızına etki edemezdi.
Böylece
Einstein, ışığın bir dalga olmayıp, parçacıklar (fotonlar)
topluluğu olması gerektiğini öne sürdü.
Işığın parçacık
gibi davranabileceğinin kesin delili, 1922’de Compton tarafından
bulundu. Compton, yaptığı deneyde, fotonun momentumu varmış gibi
parçacık hareketi yaptığını gözlemledi.
Newton zamanından
beri girişim ve kırınım deneyleri, ışığın dalga karakterinde
olması gerektiğini söylüyordu.Işığın, parçacık yapısında
yani enerji paketçikleri (kuantumlar) cinsinden olaylar henüz açıklanamamıştı.
Görünürdeki
bu çelişki, dalga-parçacık ikilemi olarak bilinir. Modern yoruma göre
her iki karakter de doğrudur: Işık bazı olaylarda dalga, bazı
olaylarda da parçacık gibi davranır. Ama iki karakteri de aynı
anda gösteremez.
Bu gelişmelerden sonra sıra, klasik fiziğin açıklamada yetersiz
kaldığı atom yapısına gelmişti. Danimarkalı bilim adamı Niels
Bohr (1885-1963) 1913’ te atom yapısına ilişkin günümüzde de
kabul edilen bir teori oluşturdu. Bu teori, Planck’ın orjinal
kuantum teorisi, Einstein’in ışığın foton kuramı ve
Rutherford’un atom modellerinin fikirlerinin bir birleşimidir.
Bohr
teorisinin varsayımları şunlardır:
1) Elektron, protonun etrafında Coulomb (+ yükün – yükü çekmesi)
çekim kuvvetinin etkisi altında, dairesel bir yörüngede hareket
eder.
2) Elektron atom etrafında belirli yörüngelerde bulunur. Bu yörüngeler
çeşitli enerji seviyelerdir. Bir üst yörüngeye geçmek için
enerjiye ihtiyaç duyulur, alt seviyeye geçmek için de dışarıya
enerji verilir.
3) Elektron ancak, enerjisi E1 olan kararlı bir durumdan, daha düşük
enerjili bir E2 durumuna geçiş yaptığında enerji farkıyla orantılı
bir enerji yayınlar.
Bohr’un
teorisi, hidrojen
atomunda ve hidrojene
benzeyen bir kez iyonlaşmış iyon ile iki kez iyonlaşmış lityum
gibi iyonlarda başarıyla uygulandı. Bununla birlikte, teori daha
karmaşık atomların ve iyonların spektrumlarını doğru olarak tanımlayamazdı.
Atomik
sistemlerin yeni mekaniğine doğru ilk cesur adım, 1923 yılında
Louis Victor De Broglie tarafından atıldı. De Broglie, doktora
tezinde, fotonların dalga ve tanecik özelliklerine sahip olmalarından
dolayı, belki bütün madde biçimlerinin tanecik özellikleri olduğu
kadar, dalga özelliklerine de sahip olacakları tezini ileri sürdü.
O zaman için hiçbir deneysel doğrulanması olmayan bu öneri, oldukça
büyük, devrimci bir düşünce idi. De Broglie’ye göre
elektronlar, hem tanecik hem dalga olarak ikili bir doğaya
sahiptirler. Her elektrona, ona uzayda yol gösteren veya “yörünge
çizen” bir dalga eşlik ediyordu. De Broglie bu savı ile 1929 yılında
Nobel ödülü aldı.
Schrödinger,
1926 yılında “Schrödinger
Dalga Denklemi” olarak izah ettiği elektron dalgalarını eski
fizikçilerin aşina olduğu su ve ses dalgalarının denklemleri gibi
matematiksel bir denklemle ifade etti. Bu nedenle Schrödinger’in
dalga mekaniği, Max Planck ve de Broglie gibi fizikçiler tarafından
hüsn-ü kabul gördü. Schrödinger, Kuantumun dışladığı
neden-sonuç bağını dalga
denklemi yardımıyla ortadan güya kaldırıyordu. Ona göre
elektronların bir durumdan bir başka duruma ani değişimlerinin
sebebini. Elektron geçişlerini bir keman telinin titreşimleri gibi,
bir notadan diğerine geçiş olarak yorumladı.
Paul Adrian
Maurica Dirac (1902-1984),1926’ da özel rölativite kavramlarından
yararlanarak. Schröndinger dalga denklemini değişik biçimde ortaya
koydu. Dirac’ın fiziğe ikinci önemli katkısı, 1928’de özel rölativite
teorisini kuantum mekaniği ile uyuşturması olmuştur.
1927’de ,
Werner Heisenberg (1901-1976) ilk kez bir parçacığın konumunu ve
momentumunu aynı anda son derece doğrulukla belirlemenin olanaksız
olacağını öne sürdü. Bu demektir ki, bir parçacığın tam
konumunu ve tam momentumunu aynı anda ölçmek fiziksel olarak
olanaksızdır.
Örneğin elektronu ele alalım. Çekirdek etrafında hızı en az,
10^10 cm/sn içinde tanımlanmalıdır. Aksi halde, atomun çekiminden
kurtulup dışarıya fırlayacaktır. Bu, elektronun konumunda yaklaşık
10^-8cm.lik bir belirsizliğe denk gelir. Bu ise atomun toplam
boyutudur. Elektron, atom etrafında o derece yayılmıştır ki, yörüngenin
kalınlığı atomun yarı çapına eşit olur. Yani, elektron aynı
anda çekirdeğin her tarafında bulunabilir. (Dünyanın, Güneşin
hemen dibinden şimdiki yörüngesine kadar bütün alanlarda bulunma
ihtimali gibi) Bu durum, “fiziksel olarak şu cisim çoğunlukla
burada,ama kısmen orada,
ara sıra da uzakta...” gibi ifadelerin kullanılmasını
gerektirir. Neticede, Kuantum fiziği tek ve kesin bir sonu değil,
birtakım olası sonuçlar öngörür ve her birinin ne kadar mümkün
olduğunu söyler.
Fizikçi Nick
Herbert, dünyayı “sadece baktığımız zaman madde görüntüsü
veren, aslında durmaksızın akan bir dalga çorbası” olarak ifade
etmektedir. Midas’ın dokunduğu her şeyi altın yapan elleri
gibi...
John Wheler “
Bizler sadece gözlemci değiliz, olanları anlatma hakkımız olduğu
gibi, oluşturan da yine bizleriz.” der. Ve “ Olanlarla olacakları
bizler gözlem aletlerimizle belirlemekteyiz” diyen Bohr’a hak
verir.
Kuantum
fiziğinin felsefe ve teknoloji hayatımıza katmış olduğu farklılıkları
da gelecek yazımızda irdeleyeceğiz...
Ahmet
F. Yüksel
& Fiz.Müh. Hasan Demir
05.5.2000
Kaynakça:
1)
Tanrıya koşan fizik; (Saadettin Merdin)
2) Kuantum mekaniğine giriş; (Bekir Karaoğlu)
3) Fen ve mühendislik için Fizik modern fizik ( ilaveli); ( Raymond
A. Serway)
4) Bilimin
öncüleri;
(Cemal Yıldırım)
|