Katkı maddeleri ve baharatlar
besinlere tat vermek için ya da tatlarını artırmak için
kullanılır. Çok çeşitli maddelerden oluşan bu grupta ,bazı
yağlar (sıvi yağ, tereyaği, hayvansal yağlar, margarin), şeker
ve balın yanı sıra sirke, maydanoz, mercanköşk, fesleğen,
biberiye; kekik gibi otlar ve karabiber, tarçin, vanilya,
karanfil gibi baharat bulunur. Bu maddelerin temel etkisi
sindirim salgılarını artırmak ve böylece gıdaların
sindirimini kolaylaştırmaktır; bazıları gerçek gıdalar
gibi görev yaparak bazı fizyolojik etkiler yaratır. Omeğin
şeker, bal ve yağlar enerji verir. Bir gram şeker 4 kalori,
bir gram sıvı yağ ise 9 kalori sağlar. Gıdaların besleyici
değeri, verdikleri enerji ile ölçüldüğünde şeker
"boş ve düşük kalori" kaynağı olarak tanımlanabilir.
Aynı tanımlamaya giren alkolle birlikte şekerler basit yapıları
ve vücut için öteki yararlı maddeleri (vitamin, mineral,
prQtein) içermemeleri nedeniyle "boş kalori" kaynağı
olarak tanımlanırlar. Bu özellikleriyle şekerler ve alkol,
daha az kalorili, ama yukarıda adı geçen yararlı maddeleri içeren
başka birçok doğal besinlerden ayrılır.
ŞEKERLERİN YAPISI
Doğada sakkaroz (sofra şekeri) dışında laktoz ve maltoz
gibi farklı kimyasal yapıda şekerler de bulunur. Bunların
her biri en basit yapıdaki şekerlerin (glikoz, früktoz ve
galaktoz) ikisinin yan yana gelmesiyle oluştuğundan disakkarit
adını alır. Sakkaroz, glikoz ve früktozun birleşmesinden
oluşur ve doğada şekerkamışının yanı sıra şeker
pancannda, sebze ve meyvelerde de bulunur. Şekerkamışı
tropikal ülkelerde, şekerpancarı da sıcak bölgelerde yetişmektedir.
Şekerkamışı ve şeker pancarından şeker elde etmek için
belli işlemler yapılarak içlerindeki şeker içeren sıvının
çıkarıIması gerekir.
YAYGINLIK VE TÜKETİM
Şeker tüketimi 1850'lerden sonra teknolojik ilerlemenin
sonucunda şeker fiyatının belirgin olarak düşmesiyle artmıştır.
Bazı bilim adamlan bu artışı 20. yüzyılda beslenme alışkanlıklarında
ortaya çıkan en önemli değişim olarak görmektedir. Bu olayın
olumsuz biyolojik etkileri konusunda henüz yorum yapmak olanaklı
değildir.
Bal, arılann topladığı çiçek nektarının metabolize
edilmesi sonucu oluşur. Kimyasal olarak yüzde 70'i "dönüştürülmüş
şeker" olan früktoz ve glikozun eşit miktardaki karışımından,
bir bölümü de sakkarozdan oluşur. Arıların nektar aldığı
çeşitli çiçeklerdeki uçucu maddelere göre tadı değişir.
"Saf' bal peteğin elekten geçirilmesiyle elde
edilir. Eski zamanlarda uzun süre tek tatlandırıcı madde
olarak kullanılmış, Eski Yunan ve Eski Roma'da şarabın içine
katılmıştır.
Bugün ise sınırları tam tanımlanamayan
ölçüde faydaları bulunmaktadır.
Meyve konserveleri de bol miktarda şeker içerir; genellikle şeker
katılan meyvenin kaynatılmasıyla üretilir, bazen de ürünün
yoğunluğunu jöle kıvamına gelene kadar artıran maddeler
katılarak yapılır. Marmelat kaynatıİan meyvenin özel süzgeçlerden
geçirilmesiyle yapılır. Reçel ise meyvenin şekerle kaynatılmasıyla
elde edilir. Meyve jölesi, sıkılarak elde edilen meyve suyuna
jöleleştirici ve koruyucu maddelerinin eklenmesiyle yapılır.
Marmelat ve reçellerin içerdiği şeker oranı yüzde 60-65
kadardır; bu oran jölelerde daha yüksektir.
ENERJİ DEĞERLERİ
Şeker ve meyve konservelerinin besin değeri, içerdiği
maddelerden (sakkaroz, früktoz, glikoz) kaynaklanır. Şeker
(sakkaroz) en ucuz enerji verici besin maddelerinden biridir.
iki tatlı kaşığı tozşeker ya da iki kesmeşeker (10 gr)
yaklaşık 40 kalori sağlar; bu da 100 gr patatesin sağladığı
enerjinin yarısıdır.
100 gr balın enerji değeri 280 kalori,
100 gr marmelatın enerji
değeri ise 260 kaloridir.
Şeker, bal ve marmelat belirgin fiziksel etkinliği olanlar ya
da yoğun hareket edenler için önerilir; bağırsaklardan hızla
emildiği ve kan yoluyla bütün dokulara yayıldığından
genel olarak bütün vücuda ve özellikle kaslara yakıt sağlar.
Sakkarozun bağırsaklardan emilmeden önce yapısal birimleri
olan glikoz ve früktoza ayrılması gerekmektedir. Tahılların
son parçalanma ürünü olan glikoz sindirim kanalı yoluyla
karaciğere taşınır ve burada glikojen olarak depolanır.
Glikojen bir tür hayvansal nişastadır, gerek duyulduğunda
glikoza dönüştürülerek kana verilir. 100 ml kandaki normal
şeker düzeyi 70-100 mg'dir. Bazı karmaşık metabolizma ve iç
salgı süreçleri bu değişkenliği ve kandaki şeker düzeyinin
belirli sınırlarda kalmasını sağlar. Kan şeker düzeyi düşerse
bu durum şeker verilerek düzeltilebilir; tersine, gerek
duyulandan fazla şeker alınması yağ dokusunun artmasına yol
açar. Bu da şeker tüketiminin neden gereksiz görüldüğünü
açıklamaktadır. Bu görüşe yol açan öteki nedenler şekerin
"boş kalori" içermesi ya da kaloriyle birlikte vücut
için gerekli başka bir madde (vitamin, mineraller) içermemesı,
diş çürükleri ve şeker hastalığına neden olması ve
damar sertliği gelişimine zemin hazırlayabilmesidir.
TATLANDIRICILARIN FİZYOLOJİSİ,
KULLANIM GÜVENLİGİ
Tatlandırıcılar
insan beslenmesine yönelik yiyecek ve içecek hazırlanmasında
kullanılmadan önce, hayvan ve insanlarda denenerek güvenli
oldukları, yani yan etkilerinin kabul edilebilir düzeylerde
olduğu kanıtlanmalıdır. Bu tür değerlendirmelerin yapılması
genellikle güçtür; deneylerin sonuçlarının saptırılması
olasılığı, denenen maddelerin saf olmaması, deneylerin uzun
sürmesi ve yüksek maliyetli olması, başka etkenlerle etkileşimin
sonuçların öznel ya da yanlış değerlendirilmesine yol açması
karşılaşılan güçlüklerdir.
Früktoz
- Yakın bir geçmişte "diyet şekeri" olarak ya da
bazı diyet ürünlerinin hazırlanmasında kullanıma girmiştir.
Birçok meyve ve balda doğal olarak bulunan früktozun diyet için
sunduğu üstünlükler az kalorili olması, insüline bağımlı
olmaması ve diş çürümesine yol açmamasıdır.
Aslında früktozun sağladığı kalori miktarı
sakkarozunkiyle (yüzde 50'si früktozdur) eşittir: gram başına
4 kalori. Bu nedenle früktozun az kalorili olduğunu söylemek
doğru olmasa da dolaylı olarak tatlandırma gücünün şekerden
1,5 kat daha fazla olması nedeniyle daha az kullanılır ve
daha az kalori alınmasını sağlar. Bu kalori kazancı önemsenecek
düzeyde değildir. Hele diyet şekerinin şişmanlatmadığı
yolundaki yanlış düşünce ile früktozla tatlandırılmış
tatlı, pasta, kahvenin çok tüketildiği durumlarda bu kalori
kazancı bütünüyle önemini yitirir. Bu arada früktozun
glikoza oranla daha çok yağ yapıcı olduğu ve vücutta yağ
birikimine ve kan trigliseritlerinde artışa yol açtığını
da hatırlatmak gerekir.
Glisirizin
- Meyankökünde bulunan bu şeker, tatlandıncı olup eski
zamanlardan beri bilinmektedir.
Glisirizinin, meyanköküyle tatlandınlmış maddeler verilen,
verem ve alkolden kurtulma tedavisi gören hastalarda çeşitli
yan etkileri görülmüştür. Bu yan etkiler: Yüksek tansiyon,
bacaklarda ödem, sık idrara çıkma (poliüri) ve
elektrokardiyogram değişikiikieridir. Glisirizinin en önemli
biyolojik etkisi potasyumun idrarla atımını önemli ölçüde
artırarak kan potasyum düzeyini düşürmesidir. Alınması
uygun olan en yüksek günlük miktarı (güvenlik sınırı)
olan 200 mg, glisirizin içeren maddeler alındığında kolaylıkla
aşılabilir. Bu nedenle sakkaroza seçenek oluşturan tatlandırıcılar
arasından glisirizin seçilirken son derece dikkatli olunmalıdır.
Gene de glisirizinin kanser yapıcı etkisi olmadığı gösterilmiştir.
Sorbitol
- Bu alkol birçok bitkide bulunur. Yapay olarak glikozdan da
hazırlanır. Tatlandırma gücü sakkarozun yarısı kadardır
ve kalorisi sofra şekerininkine eştir. Emildikten sonra früktoza
dönüşerek aynı yoldan yıkıldığı bilinmekle birlikte,
organizmanın bu şekeri ne hızda yiktığı tam
bilinmemektedir.
Sorbitol günde 30-40 gr'lik dozlarda ishale yol açar. Ağdalı
ve nemlendirici özellikleri nedeniyle ve B12, Bı ve C
vitaminlerinin emilimini artırdığından özellikle şekercilikte
kullanılır.
Siklamat
- Bu yapay tatlandırıcı şekerden yaklaşık 30 kat fazla
tatlandırıcı güce sahiptir. Beslenmeye giren katkı
maddelerinin en önemlisidir. Önce kabul edilen, sonra
piyasadan çekilen, daha sonra kısmen yeniden kullanıma giren
siklamat günümüzde ABD, İngiltere
ve bazı başka ülkelerde
yasaktır.
Siklamatın vücuttaki dönüşümü ve metabolizma ürünlerinin
kanser yapıcı etkisi olduğunun görülmesi bilimsel tartışmalara
yol açmıştır. Siklamatların kanser yapıcı etkisi üzerindeki
çalışmalar iyimser sonuçlar vermemekte ve toksikologlar
siklamata hala kuşkuyla yaklaşmaktadırlar.
Sakarin
- Tatlandırıcı etkisi çok yüksek olan sakarin, yıkılmadan
yüzde 80-90 oranında sindirim kanalımdan emilerek organizmaya
geçer. Emildikten sonra kana geçen sakarin çeşitli dokulara
dağılır ve fazla kanlanan organlarda (böbrekler, karaciğer,
akciğer) ve özellikle de idrar kesesinde birikir. Plasentadan
geçerek erişkinde olduğu gibi dölüt karaciğerinde
de birikir. Sakarinin toksik etkileri kısmen saf olmamasından
kaymaklanır.
Sakarinin istenmeyen
etkileri arasında en önemlisi başta idrar kesesinde olmak üzere
olası kanser yapıcı etkisidir. Gerçekten de sıçan
deneylerinde yüksek düzeyde sakarin içeren (yüzde 5 ve yüzde
7,5) gıdalarla beslemenin, idrar kesesi tümörüne yol açtığı
gösterilmiştir. Ama şeker hastalığı olan insanlar üzerinde
yapılan epidemiyolojik çalışmalarda sakarin alımı ile
idrar kesesi tumöru arasında hiçbir bağlantı bulunmamıştır.
Sakarinin sıçanlarda idrar kesesi tümörü oluşturması,
deneyler sırasında kullanılan sakarinin yüksek dozlarda
verilmesiyle açıklanabilir.
Aspartam
- Son derece kuvvetli bir tatlandırıcı olan aspartamın da
zararlı etkileri olduğu yolunda kuşkular bulunmaktaydı.
Aspartamın zararlı etkileri ilk bakışta molekülü oluşturan
bileşiklerin doğal olması nedeniyle her ne kadar önemsiz görünse
de, molekülün durağan olmaması ve fenilketonürili
hastalarda kullanılması sorun yaratmaktadır.
Aspartamın durağan olmaması gazlı içeceklerde kullanılmasında
sorun yaratmıştır. Oda sıcaklığında tutulan Coca-Cola'nın
iki ay sonra, başlangıçtaki aspartam içeriğinin yüzde
70'ten fazlasını kaybettiği, buna karşılık yüzde 90 oranında
diketopiperazin içerdiği görülmüştür. Diketopiperazinin
zararsız olduğu yolundaki bilgiler ise kesinleşmemiştir.
Aspartamla tatlandırılmış içeceklerin ambalajlarında
saklama koşulları, son kullanma tarihi, gebe ve süt veren kadınlara
yönelik uyarılar, fenilketonüri hastalığı olanların bu içecekleri
kesinlikle içmemesi gerektiği yolundaki bilgiler
belirtilmelidir. Ayrıca pişmiş ürünlere aspartam eklemek ya
da aspartamla yemek pişirmek de sakıncalıdır. Hayvanlar üzerinde
yapılan toksikolojik çalışmalar günlük 4 gr/kg'ye kadarki
dozlarda aspartamın zararlı etkisi olmadığını göstermiştir.
Opr.Dr.
Şaban Coşkun
İstanbul
- 02.10.2001
http://sufizmveinsan.com
Popüler Bilim
Mart 2002
|