Sevgi sözcüğünden bahsetmeden önce, sevginin ne
olduğunu bilmek gerekiyor. “Bir şeyi sevmek, ona tutku ile
bağlı olmak, ondan haz duymak, hoşlanmak” gibi kavramları içerir genel anlamıyla
sevgi...
“Onun gülüşünü seviyorum”, “Araba kullanmayı
seviyorum”, “Batı müziğini seviyorum” gibi deyimlere sıkça rastlarız.
Bir şeyi sevdirmek ise, yaşanan duygunun arkadaşlarla
paylaşılmasına vesile olur. “Bana Dini şu insan sevdirdi” veya “sevmeyi ondan
öğrendim” gibi ifadeler, bunun örneğidir.
Beğeni, çoğu kez sevgi şeklinde kendini gösterir. Bu tür
algılama yanılgının başlangıcıdır. Sevgi kelimesini telaffuz etmek ve yaşamak
kolay değildir.
Hürriyet Gazetesi’nde 27 Temmuz 1999 Salı günü yayımlanan şu
yazı oldukça düşündürücü....
“Aşkın ömrü sadece otuz aymış.”
Uzun süredir yapılan kamuoyu araştırmaları sonucunda, aşkın
en fazla otuz ay sürdüğü anlaşıldı. Otuz ay sonra, baştaki hızlı kalp
atışlarının, titremelerin, heyecandan ellerin titremesinin sona erdiği belirtildi.
New York Üniversitesi Profesörlerinden Ciny Hazan, otuz yedi ülkede yaptığı
araştırma sonucunda, gerçek aşkın sadece otuz ay sürdüğünü buldu. Otuz yedi
ülkeden beş bin denek üzerinde yapılan araştırmada, en ateşli aşkın otuz ay sonra
sona erdiği; ancak aşıkların bu süreyi, evlilik, çocuk gibi nedenlerde uzattığı
görüldü. Otuz ay sonra, taze aşkı çok az kişinin sağlam bir ilişkiye
dönüştürebildiği belirlendi. Aynı araştırmada, erkeklerin kadınlara oranla çok
daha çabuk aşık oldukları, ancak ilişkileri sona erdirmede kadınların çok daha
hızlı olduğu ortaya çıktı.”
İstatistiklerle tespit edilen bu verilerin gerçek sevgi veya aşk
ile alakasının olmadığı kesindir. Zira bedensellikle başlayan sevgi, gerçek
değilse, bitmeye mahkumdur. Tam tersi durumda ise sevgi varlığını yine muhafaza eder.
Bu konuda yapılan çalışma ancak beğeni safhasında değerlendirilebilir.
Sevgi, çalışarak elde edilmez, natureldir. Sipariş olarak da
verilmez. İnsanın istidadında vardır, kabiliyeti onu hareketlendirir. Bilindiği gibi,
istidat 120. günde bebeğin ana rahminde aldığı tesirlerle alakalıdır.
Sevgi, insanı biçime sokar, hızlandırır, zorlukları kolayca
aşırtabilir, güçlüklerden adeta zevk aldırtır. Sevgi ile yaşamanın değeri
oldukça farklıdır, her anı sevgi ile dolu olan bir insanın hayata bakış açısı
değişiktir. Yunus’un “yaratılmışı severim, yaratandan ötürü” deyimi, bu
şekilde yaşamın işaretidir.
Kişisel elektriklenmelerin sevgi ile karıştırılması doğru
değildir. Elektriklenme, fizyolojik bedenin istek ve arzuları istikametinde doğar ve
zamanla biter; daha sonra yerini iticiliğe terk eder.
Bu nedenle birçok beraberlik, evlilik, kısa veya uzun vadede
ömrünü bitirir. Yerini zorlayıcı, barbar, tahakküm dolu davranışlara bırakır.
Sevgi, insanı kişilikten çıkarır, bedensellikten
uzaklaştırır; şayet ilahi manada ise, sevgiyi taşıyanı kısıtlı değer
yargılarından ve şartlanmalardan kurtarır; öyle ki seven toplumsal değerlendirmeler
istikametinde yaşamayı terk eder. Zaman bile kendini sevginin karşısında azaltır.
Sevgi kurallarının uygulanması bedensel ve zihni
fonksiyonlarının sistemli olarak düzenlenmesi sonucu, insan ruhu ulaşabileceği en son
noktaya gelir.
Sevgi artık burada kendini terk eder... Yerini artık aşka
bırakır; seven sevilende yok olmuştur. Baki kalan aşk adını almıştır.
Aşk gücüne sahip olanın bakışı dahi yeterlidir, o ölü
kalplerin ritmini hızlandırır. Mevlana ve Şems’in, Kerem ile Aslı’nın, Leyla ile
Mecnun’un hali, güzel örneklerdir.
Mecnun, Leyla’sını gördüğü halde, onu aramaktadır. Bu
hissedişi anlatabilmek için, kelimeler yeterli değildir.
Mevlana, kendi felsefesinde sevgi düzeyinin aşka dönüşünü
“Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile ifade edebilmiştir. Yanmak, varlığın yok
olması demektir.
Cebrail (a.s) da varlığın yok oluşunu “yanarım” diye
açıklamıştır.
Sevgi veya aşk, paylaşmayı oluşturur. “Seviyorum” diyen,
sonsuza kadar bu yaşamın ıstırabını duyar, ancak haysiyeti ile yaşar.
Batı dillerinde “tasavvuf” kelimesinin karşılığı olan
mysticm sözcüğünün mucidi sayılan, Hristiyanlık dininin önde gelen isimlerinden
Denys Noms, Divins isimli kitabında duyular aleminden kurtulunabileceğini anlatırken,
sonu Allah’a ulaşan bu yolu, akıl ve mantıken değil; sevgi ile başarabileceğini
öğretmektedir. Ona göre bu yolu gösterecek bir hoca yoktur. İnsan, kendisinde mevcud
olan sevgi sayesinde bunu sağlayabilir demektir.
İnsan, bireysel anlamda varlığının olmadığı, mutlak
varlığın Allah olduğu idrakine sevgi sayesinde ulaşabilmektedir.
Kudret sıfatının zuhuru boyutumuzda sevgi adıyla bizde açığa
çıkar.
Nasıl ki, bireyin Cennet’e gitme potansiyelini Şiron gezegeni
oluşturuyorsa Venüs gezegeni sevginin varlığını açığa çıkarır.
Aslan ve Terazi burçlarında başta olmak üzere, tüm burçlarda
etkisini gösterir. Kişinin haritasında 5. ve 7. evlerde Venüs gezegeni bulunması, bu
etkiyi artıran sebeplerdendir. Venüs, Balık burcunda da oldukça güçlüdür. Başağa
girdiğinde ise kendini seven narsist bir insan oluşturur.
Venüs 99 Temmuz’unun otuzunda rötara giriyor ve 11 Eylül’de
çıkıyor. Bu süre içinde sevgi konularında hatalı davranışlarda bulunabiliriz.
Özellikle ikili ilişkilerde çok dikkatli olmanız gerekiyor. Biz
sevginin asla kaybolmayacağını; ancak örtülü bir hale geleceğini düşünmekteyiz.
Size Venüs dolu günler dilerken “Sadi”nin şu sözünü
kulaklarınızdan çıkarmamanızı tavsiye ederim...
“Sevgin yoksa dost arama”....
Allah muin’iniz olsun....
Ahmet F. Yüksel
|