logo.gif (4979 bytes)

(Bu yazı aylık Yeni Dünya Dergisinde yayınlanmıştır.)


venusyan.gif (81 bytes)Sevgi sözcüğünden bahsetmeden önce, sevginin ne olduğunu bilmek gerekiyor.

“Bir şeyi sevmek, ona tutku ile bağlı olmak, ondan haz duymak, hoşlanmak” gibi kavramları içerir genel anlamıyla sevgi...

“Onun gülüşünü seviyorum”, “Araba kullanmayı seviyorum”, “Batı müziğini seviyorum” gibi deyimlere sıkça rastlarız.

Bir şeyi sevdirmek ise, yaşanan duygunun arkadaşlarla paylaşılmasına vesile olur. “Bana Dini şu insan sevdirdi” veya “sevmeyi ondan öğrendim” gibi ifadeler, bunun örneğidir.

Beğeni, çoğu kez sevgi şeklinde kendini gösterir. Bu tür algılama yanılgının başlangıcıdır. Sevgi kelimesini telaffuz etmek ve yaşamak kolay değildir.

Hürriyet Gazetesi’nde 27 Temmuz 1999 Salı günü yayımlanan şu yazı oldukça düşündürücü....

“Aşkın ömrü sadece otuz aymış.”

Uzun süredir yapılan kamuoyu araştırmaları sonucunda, aşkın en fazla otuz ay sürdüğü anlaşıldı. Otuz ay sonra, baştaki hızlı kalp atışlarının, titremelerin, heyecandan ellerin titremesinin sona erdiği belirtildi. New York Üniversitesi Profesörlerinden Ciny Hazan, otuz yedi ülkede yaptığı araştırma sonucunda, gerçek aşkın sadece otuz ay sürdüğünü buldu. Otuz yedi ülkeden beş bin denek üzerinde yapılan araştırmada, en ateşli aşkın otuz ay sonra sona erdiği; ancak aşıkların bu süreyi, evlilik, çocuk gibi nedenlerde uzattığı görüldü. Otuz ay sonra, taze aşkı çok az kişinin sağlam bir ilişkiye dönüştürebildiği belirlendi. Aynı araştırmada, erkeklerin kadınlara oranla çok daha çabuk aşık oldukları, ancak ilişkileri sona erdirmede kadınların çok daha hızlı olduğu ortaya çıktı.”

İstatistiklerle tespit edilen bu verilerin gerçek sevgi veya aşk ile alakasının olmadığı kesindir. Zira bedensellikle başlayan sevgi, gerçek değilse, bitmeye mahkumdur. Tam tersi durumda ise sevgi varlığını yine muhafaza eder. Bu konuda yapılan çalışma ancak beğeni safhasında değerlendirilebilir.

Sevgi, çalışarak elde edilmez, natureldir. Sipariş olarak da verilmez. İnsanın istidadında vardır, kabiliyeti onu hareketlendirir. Bilindiği gibi, istidat 120. günde bebeğin ana rahminde aldığı tesirlerle alakalıdır.

Sevgi, insanı biçime sokar, hızlandırır, zorlukları kolayca aşırtabilir, güçlüklerden adeta zevk aldırtır. Sevgi ile yaşamanın değeri oldukça farklıdır, her anı sevgi ile dolu olan bir insanın hayata bakış açısı değişiktir. Yunus’un “yaratılmışı severim, yaratandan ötürü” deyimi, bu şekilde yaşamın işaretidir.

Kişisel elektriklenmelerin sevgi ile karıştırılması doğru değildir. Elektriklenme, fizyolojik bedenin istek ve arzuları istikametinde doğar ve zamanla biter; daha sonra yerini iticiliğe terk eder.

Bu nedenle birçok beraberlik, evlilik, kısa veya uzun vadede ömrünü bitirir. Yerini zorlayıcı, barbar, tahakküm dolu davranışlara bırakır.

Sevgi, insanı kişilikten çıkarır, bedensellikten uzaklaştırır; şayet ilahi manada ise, sevgiyi taşıyanı kısıtlı değer yargılarından ve şartlanmalardan kurtarır; öyle ki seven toplumsal değerlendirmeler istikametinde yaşamayı terk eder. Zaman bile kendini sevginin karşısında azaltır.

Sevgi kurallarının uygulanması bedensel ve zihni fonksiyonlarının sistemli olarak düzenlenmesi sonucu, insan ruhu ulaşabileceği en son noktaya gelir.

Sevgi artık burada kendini terk eder... Yerini artık aşka bırakır; seven sevilende yok olmuştur. Baki kalan aşk adını almıştır.

Aşk gücüne sahip olanın bakışı dahi yeterlidir, o ölü kalplerin ritmini hızlandırır. Mevlana ve Şems’in, Kerem ile Aslı’nın, Leyla ile Mecnun’un hali, güzel örneklerdir.

Mecnun, Leyla’sını gördüğü halde, onu aramaktadır. Bu hissedişi anlatabilmek için, kelimeler yeterli değildir.

Mevlana, kendi felsefesinde sevgi düzeyinin aşka dönüşünü “Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile ifade edebilmiştir. Yanmak, varlığın yok olması demektir.

Cebrail (a.s) da varlığın yok oluşunu “yanarım” diye açıklamıştır.

Sevgi veya aşk, paylaşmayı oluşturur. “Seviyorum” diyen, sonsuza kadar bu yaşamın ıstırabını duyar, ancak haysiyeti ile yaşar.

Batı dillerinde “tasavvuf” kelimesinin karşılığı olan mysticm sözcüğünün mucidi sayılan, Hristiyanlık dininin önde gelen isimlerinden Denys Noms, Divins isimli kitabında duyular aleminden kurtulunabileceğini anlatırken, sonu Allah’a ulaşan bu yolu, akıl ve mantıken değil; sevgi ile başarabileceğini öğretmektedir. Ona göre bu yolu gösterecek bir hoca yoktur. İnsan, kendisinde mevcud olan sevgi sayesinde bunu sağlayabilir demektir.

İnsan, bireysel anlamda varlığının olmadığı, mutlak varlığın Allah olduğu idrakine sevgi sayesinde ulaşabilmektedir.

Kudret sıfatının zuhuru boyutumuzda sevgi adıyla bizde açığa çıkar.

Nasıl ki, bireyin Cennet’e gitme potansiyelini Şiron gezegeni oluşturuyorsa Venüs gezegeni sevginin varlığını açığa çıkarır.

Aslan ve Terazi burçlarında başta olmak üzere, tüm burçlarda etkisini gösterir. Kişinin haritasında 5. ve 7. evlerde Venüs gezegeni bulunması, bu etkiyi artıran sebeplerdendir. Venüs, Balık burcunda da oldukça güçlüdür. Başağa girdiğinde ise kendini seven narsist bir insan oluşturur.

Venüs 99 Temmuz’unun otuzunda rötara giriyor ve 11 Eylül’de çıkıyor. Bu süre içinde sevgi konularında hatalı davranışlarda bulunabiliriz.

Özellikle ikili ilişkilerde çok dikkatli olmanız gerekiyor. Biz sevginin asla kaybolmayacağını; ancak örtülü bir hale geleceğini düşünmekteyiz.

Size Venüs dolu günler dilerken “Sadi”nin şu sözünü kulaklarınızdan çıkarmamanızı tavsiye ederim...

“Sevgin yoksa dost arama”....

Allah muin’iniz olsun....

Ahmet F. Yüksel

 


Üst Ana sayfa e-mail