Çocukların
zihin gelişim dengesi incelendiğinde, bazılarında belli
periyotlarla, birtakım akli işlevlerde duraksama, durgunluk gibi
vakalara rastlamak mümkündür. Şartların açığa çıkarttığı
huysuzluk, yaramazlık gibi haller, zamanla yerini yeni fonksiyonlara
bırakır.
Koşulların devamı ile hayata bakış tarzı, çocukluktaki o kalıba
göre biçim alacaktır.
Küçük yaşlarda yaşanılan sıkıntı ve değişimler, olgun düşünce
yapısının göstergesi olabilmekle birlikte, beyinde hücre hasarı
dolayısıyla belli fonksiyonları yerine getirememeye yol açabilir.
Uzmanlar, beyin dokusunun gereksiz hücre faaliyetlerinden arınacak
şekilde gelişme gösterdiğini ve bu gereksinimi otomasyonla yerine
getirdiğini ifade ediyorlar.
Genler,
bir sonraki neslin konumunu oluştururken, çevre ve astroloji faktörlerini
yanına almaktadır.
Çocukluk ve yetişme çağında ortaya çıkan böyle aksaklıklar,
beynin şuuru tekrar forme etmemesi ve yapılanmayı sağlayamaması yüzünden
meydana gelmektedir.
Zihinde yer eden kalıplaşmış düşünceler ve şartlanmalar yüzünden,
başkalarının etkilenmediği olaylar karşısında, müthiş bir
hasar ve yıkım gerçekleşmekte, hayaller yerle bir olmaktadır...
Aradan zaman geçince,tutarsız ruh halinin yansıttığı
"unutma"
ve sallama" tavırları bir beceri sayılabilmekte,"duyarsız","umursamaz"
bazen de "hırçın" davranışlar içine girilebilmektedir.
İstatistikler, her on- on beş kişiden birinin melankolik ruh haline
girebildiğini göstermektedir.
Paranoya da, tedavisi en güç ruhsal hastalıklardan
biridir. Birey, sorunları, ters bulduğu olayları, kendiliğinden değil,
muhatap olduğu kimselerden, dışarıdan kaynaklanıyor gibi algılamaktadır.
Bu bazı düşünsel gerçeklere beynin yapısında yer
bulunamamasının uzantısı olan bir duyumsayış biçimidir.
Kuşku ve Hezeyan yaratan olumsuzluğun temeli, yine hücre bozukluğuna
dayanır. Bu olay kişinin değerlendirişine göre bazen rahatsızlık
bazen de değişik bakış açısı ile olayları yorumlamayı
beraberinde getirir.
Tıp, kendini beden sanan düşünce biçiminin sonucu olan bu tip
rahatsızlıklar için çok çeşitli çözüm ve tedavi
olanaklarını araştırmaya, yeni yeni bulgular elde etmeye devam
ediyor.
İnsanı dış ve iç yapısıyla tanımaya teşvik eden mistisizm de,
böyle durumlarda, kişisel uyarı getirip çeşitli önlemler alarak,
en azından akıl istikametinde davranmayı, konuşmayı öngörüyor
ve uymayanın da neticesi ile karşı karşıya kalacağını
vurguluyor.
Dengeli, sağlıklı, şuurlu yaşamanın geniş plandaki rolü
dikkate alınırsa, herhangi bir düşünsel sorunu olan kişinin öncelikle
bunu tesbit edip yeni bir yapılanmaya girmeye, farklılaşmaya, düşünsel
kalıplarını, modellerini değiştirmeye kendini zorlaması son
derece önem kazanmaktadır. Beyinde deforme olan hücrelerin yerine
yenileri gelmediği için bunun başarılması, deformasyon oranına
ve geride kalan fonksiyon gören hücrelerin aktivitesine bağlı gibi
gözükmektedir.
İnsani
ilişkileri değerlendirirken de zihinsel fonksiyonları göz önünde
tutmak, algılamalardaki çeşitliliği dikkate alıp ona göre
davranmak gerekiyor.
Ahmet
F. Yüksel
& Dr.Mehmet Özdemir
İstanbul - 25 Ocak 2000
|