Meşhur söz: “Din afyondur, uyuşturur…” Herkesin
ekonomik olarak eşit olacağı vaadiyle kurulan sistemler ve onların
ideolojileri
ile uyuşturulan halklar…
Bu halklar
on
seneden fazla
zaman geçti,
hâlâ
uyuşukluğu
damarlarından atamadılar. Düz eşitliğin insan ve canlı doğasına
aykırı olduğunun göz ardı edildiği,
insan tabiatının unutulduğu sistemler öldü.
“Din
afyondur”
söylemiyle dine inanmayan kitleleri gerisinde
bırakarak..
Peki din afyon mudur? Şu anda insanlığın
%99' unun bir tanrıya inandığı
düşünülüyor. Bu durumda,
insanlığın %99' unun bu afyonun etkisi altında olduğunu farz
etmek gerekir.
Birçok
peygamberle gelen dinler,
o toplum insanlarını
içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarıp
yeni bir bakış açısı getirmiştir.
Toplumları kalıplardan kurtardıkları bir gerçektir.
Onların getirdiği öğretiler toplumları uyuşturmamıştır, aksine
uyandırma çabasıdır. Dini sadece yukarıdaki tanrının
buyruklarıyla oluşturulmuş, insanlarınkine alternatif bir
ekonomik, sosyolojik sistem durumuna sokanlar, bu düşünce
tarzlarıyla dinin temel ilkelerini örtmüyorlar mı?
Din karşıtı görüşlerin savları şöyledir: Eski toplumlarda henüz
Roma tabanlı hukukun yaygınlaşmadığı devirlerden
itibaren, insanlardaki suç unsurunu kontrol altına almak için
dinlerin uyanık kişiler tarafından uydurulduğu iddia
edilmektedir. Yine bu görüşe göre artık hukukun ve kanunların
keskin olduğu toplumlarda dine ihtiyaç kalmamıştır. İddia
edilen din, ilkel toplumların kontrol mekanizmasıdır.
Dolayısı ile insan doğar büyür ve ölür-yok olur. Önemli olan, bu
hayatta yaşarken insan gibi yaşamak (!), iyi
yemek, içmek, siyaset yapmak, humanist olmak ve bütün
insanların eşitliğine inanmak vs… anlamınadır. İnsanlık bir
tesadüf eseri buradadır, bilim de bunu ispatlamıştır. Evrim,
biyolojik çeşitliliğe sebep vermiş ve evrimin besin halkasında
en son halkası olan homo sapienler meydana
gelmiştir. Ekonomik, sosyal, psikolojik vs sebeplerden
tatminkar olamayan insanlar her seviyede dine yönelirler. Çünkü
din onlara, inananlara, sanal mutluluk vaadinde bulunur. Dünya
yaşamında mutsuz olan insanların da inançları ile hem bu
sıkıntılardan kurtulup hem de ölümötesi yaşamda huzura
kavuşmaları dinlerin ana dayanağıdır. Ölümötesi yaşam gerçeğine
inanmayan insanların, ister bir dinin mensupları olsun ister
dine inanmasınlar, bütün değerleri bu dünyadaki, menfaat,
-ekonomik şartlar- üzerine değerlendirmesi beklenir.
Halbuki, bunun böyle olmadığı dinin bilime de öncü olacak
bir düşünce sistemi olduğu, 21. yüzyıldaki eserler ile bize
ulaştırıldı. İnsan biyolojik olarak ölür, ancak kişisel
ruh bedeniyle yaşamına devam eder. Ölümötesi yaşam ve gerçekleri
mevcuttur. Bilimsel veriler, henüz bu noktalara girememiştir,
dolayısıyla bu noktalar dinin temelini oluşturan inanç esasına
dayanır. Ölünce hepimiz göreceğiz, ama bütün yaşamımızı
yok olmak üzere programladıysak karşılaşacağımız tablonun
resmini hangi ressam çizebilir? Kaldı ki iddia edildiği
gibi eğer insan bir bilgisayar gibi ise kapama tuşuna
basıldığında elektriğini, aklını belleğini kaybediyorsa yani
ölüm ile her şey bitiyorsa, insanlığın bu çabası niye?
Zekâ-akıl sahibi memelinin varlığı, bütün evrimle oluşan
canlılar için tehlike teşkil ederken neden evrim, taşını
zekâ-akıldan yana kullanmıştır? Evrimin nihai hedefi nedir?
Turhan Doğan
turhan-sufizmveinsan@hotmail.com
Tokyo - 16.05.2006
http://sufizmveinsan.com
|