Bizdeki "incinme"ler, madalyonun bir yüzü ise, diğer
yüzü adım adım "güçlenme"ler demektir.
Şöyle yaklaşım yapmaya çalışayım: El-HAMD Allah'a
aittir. Kendisini mutlak manada “değerlendirme” yine
Allah'a mahsustur. Buradan çıkışla, mutlak manada "güç"
sahibi olan, incinmeyecek-etkilenmeyecektir; zira bu ve
benzeri kavramlardan beridir. Evet, bu tip olaylardan
demedim, bunların "kavramlarından" dahi beridir.
Ve Kahhar olanın (kahrın) algılandığı her
mahalde-olayda, o mahal tedrîcen güçleniyor demektir.
Tabii bunlar mutlak varlık için söz konusu değil. Urûç
hallerinde-sürecinde gerçekleşiyor. Allah, güç veya ilim
açığa çıkartacağı noktada, önce acziyeti tattırıyor,
orada hasıl olacak ilmin ise, yine adım adım idraklar
ile yoğunlaşmasını sağlıyor (o mahalde). Tüm bunlar
Ulûhiyet kapsamında gerçekleşiyor, zira insanın
ulaşacağı, kendisi gibi düşünen bir tanrı ve mutlu son
beklemiyor ki onu yolun sonunda.
Sonra, “Gördün mü o kişiyi ki, kendi hevasını ilah
edinmiş” ayeti ve bu ayetin projeksiyon tuttuğu ahval
düşünülünce; “MUTLAK” a yönelimde-bu yola girilince,
yapılması gereken, “insan gibi düşüncelerle” “insanın
dünyaSIna ait doneler” ile ve beşerin dünyasının
değerleriyle, yaşamına ait kesitlerle, bunlara
“anlamlar” yükleyerek, bu yüklediğimiz anlamların
sağlamasını-doğrulamasını SİSTEMden, MUTLAKtan beklemek
olmamalı. Zira yola girenlerce artık anlaşıldı ki, bu
yolun-işaret levhaları ile idrakları ulaştıracağı
noktada, “insan gibi düşünen ve yaşayan bir tanrı” yok.
İnsan gibi düşünen tanrının bulunmadığı o hakikat
noktasında ne var ve insan bu noktaya nasıl ulaşır?
Cevap yine bir işaret levhası; “Allah gibi düşünen ve
yaşayan insan idrakı” ancak o noktaya ulaşır.
Yaşanılacak olan şeyin ilmi, “yakîn derecesinde
kavranılıp idrak edilmedikçe” bunun (yaşamının) mümkün
olmadığı, ehli tarafından söylenir. Bu ilim, Allah
İlmidir. Allah’tan bize ulaştığını kabul eder, buna iman
ederiz. Allah ise ilmi ile Bi’l-fiil tahakkuk
eden-yaşayan mutlak varlıktır.
Sözleri ancak vahiy olan, heva(sın)dan konuşmayan
Rasulullah’ın, fiillerinin de “hüküm” ifade ettiğini
hatırlıyoruz değil mi? İnsan gibi düşünen tanrıyı
reddetmek kolay da, Allah gibi düşünen-yaşayan insan
olmak pek de kolay olmuyor galiba. Peki siz, hevasındaki
ilah gibi yaşayanı gördünüz mü?
Olayı kafamızda yeniden bir toparlayalım.
“İncinmemek, alınmamak, içerlememek mümkün mü?
Bunun için nasıl bir bakış açısı gerekir?
Ne dersiniz, kavram edebiyatı
ya da evliyadan nakiller yapmak bir yana,
incinmemeyi nasıl başarabiliriz?!..”
Teşhis doğru olursa tedavi mümkün olabilir diye
düşünüyorum. Ya, İLİM ve GÜÇ sahibi olarak,
karşılaşılanları, algılanılanları mutlakiyet potasında
eritmek ya da; olaylar ve algılananlar ile “B”İRlikte
erimek ve adım adım (idraklar ile) ermek hedefe..Yol,
bu ikiliden ibaret; giderken sağda gelirken solda
misali.. Giderken “urûc” , gelirken ise “nüzûl” oluyor
adı.
Allah’a emanet olunuz.
|