emleketi
olan Tebriz’de kendisine manevi kemalinden dolayı “Kamili
Tebrizi”, durmadan gezdiği, yolları tayy ettiği için “Şemseddin-i
Perende” (uçan Şemseddin) derler.
Bir gün yolu Bağdat
şehrine düşer. Orada meşhur sofilerden Şeyh Evhadüddin
Kirmani’yi bulup neyle meşgul olduğunu
sorar.
“Ayı leğendeki suda görüyorum” diye cevap verir Kirmani.
Şems Hazretleri bu cevap üzerine:
“Boynunda çıban
yoksa neden başını kaldırıp da onu gökte görmüyorsun?
Kendini tedavi ettirmek için bir doktor bulmaya bak. Böylece,
neye bakarsan gerçekten bakılmaya değer olanı onda görürsün”
der.
Kirmani Hazretleri Şems’in ellerine sarılıp müridi olmak
istediğini söyler. Şems’in cevabı kesindir:
“Sen benim arkadaşlığıma dayanamazsın!”
Ama, Evhadüddin, ısrarlıdır. Nihayet, Şems, Bağdat pazarının
tam ortasında birlikte şarap içmek şartıyla kabul edeceğini
söyler. Evhadüddin “bunu yapamam” deyince,
“O zaman benim için şarap bulup getirir misin?” sorusunu yöneltir.
Onu da yapamayacağını bildiren Kirmani’ye “ben içerken
bana arkadaşlık eder misin? ”diye sorar. “Edemem” yanıtı
üzerine artık Şems Hazretleri, “ Erlerin huzurundan ırak
ol!”diye bağırır. “Bana arkadaş olamazsın . Bütün müridlerini
ve dünyanın bütün namus ve şerefini bir kadeh şaraba
satmalısın. Bu aşk meydanı erlerin ve bilenlerin işidir. Ve
şunu da iyi bil ki ben mürid değil, şeyh arıyorum.
Hem de rastgele bir şeyh değil, hakikâti arayan olgun bir şeyh!..”
Kirmani, teslimiyet ve kabiliyet imtihanını bu nedenle geçememiş,
onun asıl maksadını idrak edememiştir.
Tebrizi, arayışları
sırasında bir rüya görür. Rüyasında kendisine bir velinin
arkadaş edileceği bildirilir. Üst üste iki gece rüya
tekrarlanır ve o velinin Rum ülkesinde olduğu haberi verilir.
Onu aramak için yollara düşmek ister, fakat
daha zamanının gelmediği, “işlerin vakitlerine tabi ve
rehinli olduğu bildirilir.”
Şems ilahi tecellilerle mest olduğu, tam mânâsıyla istiğraka
daldığı, müşahedenin güzelliğine beşer kuvvetiyle tahammül
gösteremediği zamanlarda “gizli velilerinden birini bana göster”
diyerek niyaz eder
ve sabırsızlanır. Üzerindeki o yoğun halleri dağıtmak için
başka işlerle oyalanmaya çalışır. Para almadan inşaat işlerinde
bile çalışır.
Nihayet bir gün;
“Madem ki ısrar ve arzu ediyorsun O halde şükrane olarak ne
vereceksin?” diye bir ilham gelir.
O da “başımı!..” cevabını verir.
Bu cevaba karşılık olarak,
Bütün kâinatta Mevlana-yı Rumi Hazretlerinden başka, senin
şerefli arkadaşın yoktur.” haberi gelir.
Artık Rum ülkesine gitmek, o sevgili ile görüşmek ve
yolunda başını feda etmek üzere yola çıkacaktır.
Uzun bir yolculuğun
ardından Şemseddin Muhammed, M. 1244 yılının Ekim ayında
Konya’ya gelir. Kaldığı han odasının anahtarını boynuna
zamanın tüccarları gibi asıp çarşıda dolaşmaya başlar aşk
ve ilmin tüccarı olduğuna işaret ederek...
İkindiye doğru, ana caddede, katıra binmiş, talebeleri etrafında
dört dönen bir müderris görünür. Şems aradığı dostun o
olduğunu anlar. Önüne geçerek katırın dizginlerini tutar
ve keskin bakışlarıyla:
“Sen Belhli Baha Veled’in oğlu Mevlana Celaleddin misin?”
diye sorar.
Mevlana “evet” diye cevap verir. Şems:
“Ey müslümanların imamı! Bir müşkülüm var. Hz.
Muhammed mi büyük, Bayezid-i Bistami mi?
Sorunun heybetinden kendinden geçen Mevlana, kendini toplayınca;
“Bu nasıl sual böyle? Tabi ki, Allah’ın elçisi Hz.
Muhammed bütün yaratıkların en büyüğüdür.”
O zaman Şems:
“O halde neden Peygamber bu kadar büyüklüğü ile Ya Rabbi
seni tenzih ederim, biz seni layık olduğun vechile
bilemedik” buyururken,
Bayezid, “Ben kendimi tenzih ederim! Benim şanım çok yücedir.
Zira cesedimin her zerresinde Allah’tan başka varlık
yok!..” demekte?
Mevlana:
“Hz. Muhammed, müthiş bir manevi susuzluk hastalığına
tutulmuştu,’biz senin göğsünü açmadık mı?’
şerhiyle kalbi genişledi. Bunun için de susuzluktan
dem vurdu. O Her gün sayısız makamlar geçiyor, her makamı
geçtikçe evvelki bilgi ve makamına istiğfar ediyor, daha çok
yakınlık istiyordu.
Bayezid ise, bir yudum suyla susuzluğu dindi ve suya kandığından
dem vurdu. Vardığı ilk makamın sarhoşluğuna kapılarak
kendinden geçti ve o makamda kalarak bu sözü söyledi.”
Şemsi Tebrizi,
bu cevap karşısında “Allah”diyerek yere yuvarlanır.
Mevlana, hemen atından inip yanındaki adamların da yardımıyla
onu yerden kaldırıp medresesine götürür.
Artık
bu medresede iki âşık, hiç dışarı çıkmadan, yanlarına
kimsenin girmesine izin verilmeden aylarca sürecek sohbetlere
dalacaktır. Mevlana bunca zaman kitapların, sayfaların
arasında aradığı ve
Şeyhi Seyyid Burhaneddin’in yıllarca önceden müjdelediği
sevgilisine, gönül dostuna kavuşmuş,o andan itibaren de bütün
yaşamı değişmiştir.
(Devam
edecek...)
İstanbul
- 04.01.2001
http://afyuksel.com
Şemsi
Tebrizi’nin
hayatı
1.bölüm
Şemsi
Tebrizi’nin
hayatı
3. bölüm
Şemsi
Tebrizi’nin
hayatı
4. bölüm
|