Hoş
manaya bir ayna, yüce nama tecelligah;
Tatlı bir kaynaktır, kemal makamında cilvegah.
Güzellik semasının kutbu, oranın güneşi;
Hiç de sönmez o oldukça doğuşa bir karargah;
Tümden kemal, bir hardaldan ibaret ona göre;
Ki dağılışta onun güzelliği bir nazargah..
ABDÜLKERİM CEYLİ
Bir
geçmiş ki, bıraktı güneşi, karanlık geceyi;
SÜHA belirdi sabah aydınlandı çöz bilmeceyi..
Soyun
bu vasıflardan latif bir şemaile bürün;
Ama şümullü bil, zamandaki ince kesmeceyi..
Kadehten
geçersen taa, yüce menbaına kadar;
Dönersin döndükçe zaman, öğrenirsin zemzemceyi...
Ve,
niceleri bağlandı kaldı süslü atkısında;
Bağlar Allah’ın mülküdür emr gösterir en yüceyi...
Nice
fakir vardır ki, sözü kendini kul eyledi;
Başladı varda yokken, öğrendi ilerlemeceyi...
Nice
cahil vardır ki, kokuları onlara vardı;
Ve.. haber vardiler hem İblisceyi hem Ademceyi...
Nice
susanlar vardır ki, dinledim haberlerini;
Arşta izzet ikram gördüler ondan yücelmeceyi...
Onun
kadehinin gözüne bir kez nazar eylesen;
Yapmazsın artık bilmediğine sürme çekmeceyi...
Bu
bir nur güneş sayılır, belki de gece zulmeti;
Bir yüce hayrettir ki, öğrenirsin çekişmeceyi..
Bir
nurdur ama ona göz yok, ona bir ışık da yok,
Bir güzel var, yüz yok, yüz vardır neyler öpülmeceyi...
Bir
burun var koku yok ve bir kokudur ki yayılmaz;
Bir şarap.. Yok bardağı ve bulmuş mühürlenmeceyi...
Ey
yakınlar, tutunuz onun yüce kadehlerinden;
Emniyet emelleridir yücel gör büyümeceyi...
Allah
için, yüce şanı hakkına ihmal etmeyin;
Ne tad..onu bırakan görür nedamet etmeceyi..
N’olurdu
ondan tad alanlar kardeşim olsalardı;
Selamım onlara...selam bilir teslim etmeceyi...
ABDÜLKERİM
CEYLİ
Bence
gerçek olan o: Yok oldu birdenbire;
Madem ki varlık, teşhir edeniyim habire...
Hayal onu taa uzaktan gördü gerçekten:
Kudret olarak varlık iktidarına göre...
Sen olmazsın kurulan bir duvardan başka;
Haznelerin var o haznedar olduğu süre...
Ben işte şu duvarım o dahi onun için;
Gizli haznedir bilirim gördüğüme göre...
Ve sen onu elinde bir kalıp olarak tut;
O, onun için bir ruhtur, ibretine göre...
Allah güzelliğini arttırsın, zira oldu;
Yüce ilahın cemalı meşhur olduğu süre...
Parlaklıkta senden başka kaim olan yoktur;
İşi anla ki, suretlerini seyrin süre...
Saklı
güzellikler dizisi, örtüler de kendinden;
Yılanı ısıranı, sihri dahi görücülerden...
Sarhoşlarda
tadıp şarap bir hoş surete büründü:
Sarhoşlarla ayan oldu göründü perdelerinden..
Mehtap onun hayaline girdi tamam olup aldı;
Ondaki huylardan her neki bulunmaz gibilerden...
Atlılar merkezinde kınacı nakışların gördü,
Onu yazmayı istedi başladı saç tellerinden...
Kayserin tacını giydi tebaasına uyaraktan;
Oranın mülkünde saltanat aldı çevrelerinden...
Sonra, tümden halkın mülkiyetine de sahip çıktı;
Ne varsa yeşil beyazlardan, kırmızı bitkilerdae...
Onu sayılan tüm güzellikler sahibi bildikçe;
Amirin bildiği Leyla’dakine benzeyenlerden...
Onun özünde saklı duran azizlik hepten çıktı;
İç güzelliğidir neki var belli
güzelliklerden...
ABDÜLKERİM
CEYLİ
Var
veya yok, nefyedilen veya baki kalan benim;
Hissedilen, vehmedilen yılan ve efsuncu benim;
Benim bağlanan ve çözülen , içilen hem de saki;
Hazine, fakir de benim; hallakım, halkım da benim...
Kadehimle içme, zira onda tiryak zehirim var;
Başka arama onu bağlamıştır bağlarım benim...
Beni zimmetlerle koruma, dahi ahdimi bozma;
Varlığıımı sabit kılma, yok da görme baki benim...
Ne bana bir yabancı, ne de bana uzanan bir göz yap;
Her neyi ki aynım yaptın; şevklerim kaybettin benim...
Beni gördüklerinde ol, dolu kadehlerimden iç:
Çözme kuşağı belimden, giyme zıt
elbisem benim...
De: Şuyum, şu değilim vasıflarımla huylarımla,
Ben, soğuğum, ama şu kalp yanar ateşimle benim...
Susuzluk benimledir, ama ceyhunda boğmam da var;
Yük aynımdır ama hiç bir yük yoktur boynumda benim...
Ağırdan ağır çekimi hafiflettim hava sakim;
Hayvanat halim anlatır, şevkim şenliğimdir benim...
O, kanatlarla bir kuştur, boyunlarla bir devedir;
Ama ne devedir ne kuş...geçen işaretim benim...
Ne göz var, ne de görmek gerçek uzanan bir sırrımdır;
Ne ecel var ne ömür, ne de fanim var, bakim benim...
ABDÜLKERİM
CEYLİ
Öyle
bir zattır ki, iki yüzlüdür öz varlığında;
Bir yüzü var süflide öbürü yüce varlığında...
Hangi yüz olursa olsun ibarenin ve edanın,
İşte o zattır, sıfatlardır
beyan açıklığında...
-- O , birdir..
Diyeceksen doğrusun; şayet diyeceksen:
-- İkidir..
O dahi Hak’tır, ikiliği de şanında..
Şayet diyecekse.
-- Öyle değil; belki de üçlüdür;
Yine doğrusun bu da gerçek insanlık meyanında..
Onun ahadiyetine bak işte onun zatıdır;
-- Birdir,ahaddir..
Diyesin onun teklik makamında..
Zatında bir ikilik görürsen bu oluşundandır,
Hem kul, hem de Rabb olur o gerçek ikilik kabında..
Dilersen, safhalara ayırırsın o varlığı ki;
Önce toplanmıştır, iki zıd
dahi hükmü altında..
Nazarını
keskin kılsan diyemezsin süfli için;
-- Yüksektir, alttır..
Tekrar onun çok çok yüce namında..
Evet ona üçüncü ismini ver bir gerçek için;
İki vasıflı hakikatlerine katıldığında..
Bu halde iken verilen ismi: Ahmed olmaktadır;
Sonra da: Muhammed’dir halkın özüne dalışında..
O, Aziz olarak bilinir sonra hüda da olur;
Canım feda olsun onun bir Rabb oluşu şanında..
***
Ey
pergelin noktası, ey hidayetin sırrı olan;
Ey icab ve imkan aleminin tam mihveri olan..
Ey varlık dairesinin tümden en ala kaynağı;
Ey Kur’an’ın da noktası, fürkanın noktası olan..
Ey hem kamil, hem de mükemmel olan kamil de ne ki;
Gerçeğe bakınca süsler onları celal-i Rahman..
Hep acaipler kutbusun sen onun gizli işinde;
Kemal küresi yapar senin üzerinde deveran..
Münezzehsin belki benzeri var senin ne zaman ki;
Çıkar ortaya baki, fani anlayan
anlamayan..
Varlık senin için, yokluk dahi öyledir gerçekte,
Sensin güzel bağlarda iki yüce libasa dalan.
Sensin aydınlık, ve zıddı olan karanlık da.. ancak;
Sensin karanlık o arife.. ama hayrete dalan..
Onun takasısın, sonra.. lambasısın zeyt yağısın;
Bu manadan murad sen, kim beni bu alana salan?
Sen bir zeyt yağısın ki, bu ilk oluşundan.. sonra da;
Oluşundur bir halk, takada ikinci aydınlatan..
Rabba ait bir kaynaksın vasfın dahi onun aynı;
İşte sen kandilsin, nursun, görünürsün
ayan beyan..
Bana önder olunuz karanlık gecelerinizde;
Aydınlığınızda dahi noksanımı tamamlayan..
Ey Kerim ve Resullerin Efendisi ki özüne;
Mekan üstü yüce bir mekanda imkanlar bulunan..
Sıkıca bağla kolun bağını taki ola sende;
Boynum tam olarak salınıp gezen rahatı bulan..
Ey ümit kapısı, ruhum da canım da sana bağlı;
Evet böyle.. sevgide de dilimdir sana yalvaran..
Allah’ın
salatı sana, ama alabildiğine;
Surete gelip manaların da manaları olan..
Keza cümle yakınlara ve o sahabelere ki;
Oldular din evini sütun sütun canlı durutan..
Onun varislerine ve her kim varsa alanında;
Haberli bilgili hem dahi inanıp da bağlanan..
Tekrar sana Allah’ın salatı ey hayatın (ha) sı;
Sonra.. ey insandaki Allah sırrının da (sin) harfii..
ABDÜLKERİM CEYLİ
Sende hürüm de, hevai işlerde yollarım dar;
Ey arzum, karşında aklın, tedbirin ne hükmü var?
Allah... kalbim senden daha ne kadar yük alacak?
Beni hevaiyata attın kalbimi sarman var..
Kalb tasada, göz yaşları dahi daim akmakta;
Ateş ciğerimi dağlar da su bakmamdan akar..
Eğer desem ki, yokum o dem biterim ama;
İşte ruhum benliğim sözümde işimde çıkar..
Şayet ben mevcudum dersem bu sözüm dahi
Halk arasında hiç görmedim ki illetsiz bir var.
ABDÜLKERİM CEYLİ
Bu güzelliğin rengi onun yanaklarında;
Sonsuzdur renklenme, yoktur özden doğuşunda..
Tozlarda beyaz, bir kırmızı da çıkabilir;
Onun beyazı yeşillendiren siyahlığında...
O ki şanı renklenmedir ve renk özündedir;
Bu durumda renk bulunmaz onun öz zatında..
Ne zaman ki bir güzellik tam olarak doğar;
Her güzellikte de üstün odur tek zatında..
Ey ceylan yavrusu büyü salınıp geliş de;
Güzellikten bir temizlik kap teşbihatında..
Sen hicazlı ceylan mısın ki yoksa Zeynep mi?
Aşık hayretinde berdevam her sarışında..
Allah için bir haber hepten alabildin mi ?
Bilinmez nüktesini benli yanaklarında..
Salınmış saçların onun bağları mıdır ki?
Örgüleri sayılır düştüğü omuzlarda..
Kaküllerin kıvrımı beninin derinliği;
Yabancı kuşu dehşete verdi pençesinde..
Yemin olsun, o kaim olan ehad zata ki;
Cümle sıfatları sıyırıp geçti ıssız dağda..
Bu diyarda miğfer giyenden gayrı bulunmaz;
Benim diri ve bekçi turaları yanımda..
ABDÜLKERİM CEYLİ
Allah’ı tenzih et ki, şanına bu yarar;
Bunu ne gafiller ne de ayıklar anlar..
Onlarda ne varsa, zattan sıfattan yana;
Hakikat olamaz, rayihadır ki kokar..
Onlar ki ihsandalar öyle sanırlar ki;
Olmuş.. haşa nasıl o olur bu kalıplar?..
İlah kul olmaz, olamaz o sonsuzdur;
Nasıl sonsuz varlık sonu olana sığar..
Zat birdir üstün vasıflar dahi Allah’ın ;
Süfli düşük sıfatlar zayıf kula yarar..
ABDÜLKERİM CEYLİ
Sevgilim, beni yok etti; oldu vekil benden yana;
Evet.. gaye olaraktan, aynen yokum ondan yana..
Ben o oldum, o dahi ben oldu, artık kimse yoktur;
Bu tek varlık içinde onunla çekişmekten yana..
onunla onda oldum, hitap vasfı yok aramızda;
Evvel böyleydik, yine öyleyiz gelecekten yana..
Evet.. nefis kalktı ortadan, akıl da uçup gitti;
Uyandım uykumdan, muhtaç değilim uykudan yana..
Hakkı, bana aynen hakikatım olarak gösterdi;
Benim say, güzel alında ne varsa ışıktan yana..
Cemalime cila vurdum da aynaları süsledim;
Taki çıksın ne varsa, kemal baskılarından yana..
Onun vasıfları hep vasfım, zatı dahi zatımdır;
Onun huyları benim, cemalde parlamadan yana ..
İsmim gerçekten isimdir, hatta zatına isimdir;
İsim, evsaf benim; ne varsa bağlılarından yana..
ABDÜLKERİM CEYLİ
İdrak noktaları
yüce;
Alemleri de gizlice..
Çokçadır
tehlikeleri
Vuruşları da sessizce..
Gözler onu görmeyince;
Sınır da alamaz içe..
Vasıf getiremez
öne;
Ona nedim olan nice..
Önünde ibare
dilsiz,
İşaretleri gidince..
Mamuresi de yıkılır;
Çarpışanı devrilince..
Yüce ama, sema
değil;
Ruhtur da, değil melekçe..
Hem sultan hem de
mülkü var;
Mahremleri de azizce..
Bir göz ama bu göz
değil,
İlimdir değil haberce..
Bir fiildir de
izi yok;
İşaretleri bilmece..
Kutuptur felek üzere;
Güneştir yola esence..
Bir tavustur yükseklerde;
Görünüşte de pek yüce..
İstılahla da
saridir;
Hem satırdır enmuzece..
Hep ruhumdur
alametleri;
Varlıktan yana temizce..
İşte yapılmış
bir evdir;
Bir savaştır ki renklice..
Kanı diken diken
ölü;
Nefesi derli topluca..
Zatı da tecrit
edilmiş;
Hem sıfattır dahi tekçe..
Nişanları da sıra
sıra;
Okurlar yazarınca..
Nefyi kendi
kapsamında;
Varlık temizdir özünce..
Bilinir de
bilinmez de;
Kim uykucusu kalkınca..
Nefiy olsa da
sabittir;
Atılsa yine gerekçe..
Bir işarettir
bilinir;
Bir yayındır ki eserce..
Tamaha dahi kapılma;
Görmezsin onu mahremce..
Şayet ganimetçi
isen;
Ganimetleri hazırca..
Onun mağrip kuşu
Anka;
Sensin onunla dilekçe..
Ve nasıl uygun
olursa;
Karışık ya da temizce..
Denizdir aldatması
var;
Dalgaları koca koca..
Ateştir külleri
de var;
Süslenir onu sevince..
Bilinmez, vasfı
edilir;
Marife olur nekrece..
Vahşidir ülfet
edilir;
Kalb de bağlanır zalimce..
Bir bildiğini söylesem;
Ama sendedir bilmece..
Sırrım onun
kimliğidir;
Benliği de tam ruhumca..
Kalbim de onun kürsüsü;
Hizmeti olur cismimce..
Onu akıl
ediyorum;
Ama durumum cahilce..
ABDÜLKERİM
CEYLİ
Kim
onları aparır ki;
Ki koyunları seslice..
Saklarım
da yükseldikte;
Hem de bilirim döndükçe..
İmla
olunca yazarım;
Seni korkutur durunca..
Tenzih
ettim uryan oldu;
Benzettim kaydı gizlice..
Cisme
benzettim de çıkıştı;
Bana dayanma o güce..
İndirdim
de kayıp gitti;
Dağıttı hep güzellikçe..
Ona
bağlanan kavuşur;
Kirpiklerdedir kesmece..
Sicili
yanaklarında;
Şuleleri de parladıkça..
Gözlerinde
sürmesi bir;
Mızrak gibi durur ince..
Tükürüğünde
de bal var;
Ve bir fidandır o boyca..
Lüle
lüledir saçları;
Dişleri güler zalimce..
Bilekleri
nakış işli;
Saçları dahi siyahça..
Dişleri
beyaz beyazdır;
Tebessümü dahi alca..
Parmağındaki
şaraptır;
İhsanları büyülüce..
Latifeleri
vehimdir;
Buna şaşmak gerek bence..
Bilinmez
vasfı edilir;
Anlaşılır saltanatça..
Yabancıyla,
ülfet oldu;
Konuşmaları kalbimce..
Sanatı
dahi yırtmaktır;
Öldürmek de adetince..
Ayırmak
oyuncağıdır;
Yemekleri ağuluca..
Yaygın
olan terkibi var;
Bağlanır o çözülünce..
Ne
cevherdir ne de araz;
Ne hasta sayılır sağca..
Oktur,
hedef dahi odur;
Yayları dahi şaşkınca..
Bir
ferttir ama çoğaldı;
Topluca hem de ayrıca..
Önümüz
ve kalanların;
Hepsi de onun, alemince..
Cahildir
ama ilimdir;
Harptir ama selametçe..
Zulüm
gibi ama adil;
Tehlikeleri yaygınca..
Ağlatır
güldürür beni;
Ayıltır eder sarhoşça..
Hem
kurtarır hem de boğar;
Dileğimdir duruşmaca..
Bazan
olur oynaşırım;
Bazan dahi arkadaşça.
.
Bazan
hepten tanışmayız;
Bazan dahi konuşmaca..
Bazan
bana vuslat verir;
Bazanda kucaklar dostça..
Bazan
benimle cenk eder;
Bazan da bakar hasımca..
Böyle..
bu ferahtır desem;
Karşımdadır öfkelice..
Eğer
ona korktu desem;
Ki metin durur görünce..
Yabancılık
eder durur;
Hiç tanınmaz; bir bilmece..
Bir
zattır ki vasfa gelmez;
Düsturları da çok yüce..
Bir
güneştir aydınlatır;
Şimşekler çaktı parlakça..
Bir
sözdür yayıldı böyle;
Kuşları beni aşınca..
İki
zıt dahi birleşti;
Onda yoktur ayrılmaca..
Bir
kaynaktır ki kaynadı;
Dalgaları da coşunca..
Tadana
zehir kesilir;
Misk olur hep koklayınca..
Alametleri
kaybolur;
Dalana denizdir onca..
ABDÜLKERİM
CEYLİ
Allah-ü
ekber.. bu deniz nekadar kabardı;
Esen fırtına ile ile dalgalandı inci çıkardı..
Elbiseni
çıkar, ona dal, sonra bırak gayrı;
Sendaki yüzmeyi, övünülür yanı kalmadı..
Ve..
öl.. zira Allah denizinde ölü rahattır;
Hayatı Allah hayatı oldu, öz ömür aldı..
ABDÜLKERİM CEYLİ
İki
cihanda da mülk benimdir görmem onlarda;
Gayrım yok ki, fazlını dileyen ve korkan darda..
Evvelimden
evvel yoktur ki, katılayım ona;
Sonumdan son yok ki koşayım ona has manada..
Kemal
çeşitlerine nail oldum gerçekten ben;
Tümden celaller cemaliyim ancak ben o varda..
Sonra..
nekadar görürsen maden, bitki çeşidi
Ve.. hayvanatın ünsiyet ettiği huyda, arda..
Nekadar
görürsen, unsur ve tabiat cinsinden;
Asıldan bir toz, koku, olarak ilk oluşlarda..
Nekadar
görürsen, denizlerden ve sahralardan;
Ağaç cinsi, ya da tepe başı yüce yukarda..
Nekadar
görürsen, manevi suret çeşidinden;
Hem de göze hoş gelenin bütünü canlı varda..
Nekadar
görürsen, fikir ve hayaldekilerden;
Akıldan, nefisten, kalbden ve ne ki
var bunlarda..
Nekadar
görürsen, meleklere has yapılardan;
Ve.. neyi ki var İblis ve hempasının nazarda..
Nekadar
görürsen, beşerde olan isteklerden,
Tabiat icabı, ya da Hak için ihsanlarda..
Nekadar
görürsen, önceki ve sonrakilerden;
Sonra bir kavme gitmiş sarılıpta kalmış orda..
Nekadar görürsen, seyid ve seyidlik taslayan;
Ve aşık ki, kalmış Leylasından esen rüzgarda..
Nekadar
görürsen, parlak görünen yıldızlardan;
Aden cennetinden, ne hoştur kalmak buralarda..
Nekadar
görürsen, sonu gösteren pak ağaçtan;
Ve bir zil ki çalar çilenin dolduğu anlarda..
İşte..
benimdir hep, tümden makamımdır oralar;
O değil, tecelli edeniyim hakikatlarda..
Düşün,
halkın rabbı, hem de onların efendisi;
Zatım müsemması tüm isimdir o kalanlarda..
Mülk
benim, melekut benim, dokurum iş işlerim;
Gayb benim ceberut gücümledir kuruluşlarda..
Şimdi
dikkat et, anlattıklarımın hepsinde ben;
Zattan anlattım, mevlaya kulum her hal ü karda..
Hem
fakirim, hem hakirim, düşkünüm ve zelilim;
Günahlara esirim, bağlı kaldım hatalarda..
Ey
saygı değer o Arab-ı kiram ve onlar ki;
Sardı onları şaşkınlık, hoş melce olsalar da..
Ziyaretinize
geldim, suçlarım azığımdır;
Şefaatçim de sizsiniz bence umulanlarda..
Ey
efendim, baştan sona kemal olan yüce zat;
Yoluna koşmaya kurbanım işte.. yücel orda..
Alemlerin
şeyhi aşkına, hep şeyhleri için;
Bir nur aşkına ki parlar kamilleri sarar da..
Selamım
size, gecenin ve gündüzün tümünde;
Eklensin buna geçtikçe zaman, tahiyatlar da..
ABDÜLKERİM CEYLİ
Ey
saba rüzgarı al ehl-i diyara tebliğini;
Su ile ateş arasındaki sevgi haberini..
İnersen, geceyi bekle de öyle in o diyara;
Güçsüz kalırsan, gündüz bulamazsn menzilini.
Orası öyle bir diyardır ceylan avlar arslanı;
Çünkü oralarda arslanın hiç yoktur zarar vereni..
Dayanamadık onlarla olmaya da ayrıldılar;
Katlandık ayrılığa uzattık ziyaretlerini..
Yüce Hakkın güzellikleri kalbe Kur’an yazdı;
İndirdiler oraya da gösterdiler güçlerini..
Kalb, aşk ayetini o kadar okudu ki hatta;
Okuyup bitirdi iştihar süresinin sırrını..
Cemal yüzündeki perdesi kalkıp da görününce;
Bakanları da öldürdü açınca perdelerini..
Diller konuştu güzelliğine hayran olaraktan;
Tükrüğü sarhoş etti, kaldır şarabın yeterini..
Kalbleri esaretle gördüğü zaman şöyle dedi:
Siz zengin oldunuz, seçince fakrin iyicesini..
Bu varlıkta ne varsa, gayrın, hemen hepsi bendendir;
O benim zatımdır istedim seçtim çeşitlerini..
Ben bir elbise gibiyim, renge bürünürsem bir gün;
Alırım
kırmızıyı, bazan seçerim sarısını..
Eğer kırmızı beyazı yok gösterirse ortada;
Ortaya o kesret çıkar ki hepten arar rengini..
Bana, ne bölünmek ne ayrılmak vardır hiç bir zaman;
Almak olmaz bana göre elbiselerin rengini..
Elbiseler daim renklenmededir, Hakka gelince;
O perde içindedir ancak olmaz benden geleni..
Her ne var ise, alemlerinde cemadat cinsinden;
Bitkilerden ve say bu arada ruh sahiplerini..
Hepsi benim, arz ettiğim suretler sayılır şayet;
Onları giderirsem, perdemdir; gider sanma beni..
Onlarla
bir ittifakım varsa, o çeşit çeşittir;
Rütbe olarak benimki yüksekte geçer hepsini..
Bende bir mana var ki, açılınca mana olurum;
Onun manaları, gösterir fakrimde zenginliğini..
O gitse de, ben yine kalırım libası içinden;
Elbise almadım, say günlerimden çıplak geçeni..
Her mana terkibi onun üzerine kuruldu;
Ama benim için gör aziz zatın parlak halini..
ULUHİYETİM dahi zatım için bir kök sayılır;
Belki de bir daldır sunar şiarımın belgesini..
Hayret edilir o köke ki, hükmen dahi öyledir;
Dallara sirayet eder anlatır sirayetini..
Bu söz seni, hiç dehşete düşürmesin, zira ben;
Hiç onun dalı değilim, ancak say perdedekini..
Bütün dallar, onun üstünde kök olma yolundadır;
O bir asıldır bana, görünür zahiri, batını..
Belli şey görünürse, görünen
tecellimdir orda;
Perdemdir, sayılır ki, attım ondan salınıp gideni..
Sen onu anlarsın ama göremezsin, fakat beni;
Görürsün, bilemezsin durağımın belli yerini..
Bu adettir ki, böylece sürüp gider ama ben hiç;
Muhtaç değilim istemem örtülmeyi ve göreni..
ABDÜLKERİM CEYLİ
Kalbim,
hep sizden güç alır;
Hem döner, hem sakin kalır..
Hayali hep sevginizdir;
Bazen gider, bazen gelir..
Siz hiç gayrım değilsiniz;
Özümden nasıl kaçılır?.,
Nefsi attım sabahladım;
Oldum ülkenizde kalır..
Kendimi attım da buldum;
Ana baba sözde kalır..
İnkar ettim evvelimi;
Sonum da şüphesiz kalır..
Attım ihtisası yüzden;
Ona nasıl yaklaşılır?..
Benim o kuddus, şöyleki;
Amada perdeli kalır..
Ve ben, öyle bir ferdim ki;
Kemaldir bakan şaşırır..
Ümid çemberine kutbum;
Yüceyim ki, toptan alır..
Ben, şaşırtırım ne varsa;
Gören şaşırır bırakır..
Güzellikler semasıyım;
Güneşim hiç batmaz kalır..
Mekanda yüceliğim var;
Ona nasıl yaklaşılır?..
Ve her kılın bittiği yer;
Benden tam bir kemal alır..
O kuş ki, daima öter;
Sonra, o dal ki sallanır..
Her aynada da suretim;
Gah kapanır gah açılır..
Hep kemalim baştan sona;
Halim de bundan hal alır..
Derim ki onun halkıyım;
Şaşınız, zatım Hak kalır..
Nefsim temiz o sözden ki;
Yalanlanmaz öyle kalır..
Yücelik Allah’ın hakkı;
Şimşeğim yağmursuz kalır..
Ben hiç o ezel olmadım;
Söz uzatmaya ne kalır?..
Söz de bitti artık ses yok;
Ne söz ne de sükut kalır..
Güzellikleri derledim;
Bağışım var, suçum kalır..
ABDÜLKERİM CEYLİ
Aynım
senin içindir, münezzehtir zatında;
Mukaddestir isimlerinde, sıfatlarında..
Onun hakkı olduğuna şehadet et, deme;
Nefsim hak etti hüsnünü onun sebatında..
Kadehlerle içmeye devam, ama konuşma;
Bir gün biter yol, onun canibine varanda..
Ne zararı sana, kinaye yollu kullansan;
Sana ismi kalsa, kusur etmesen saygıda..
Zat tecellisini ismine mazhar yapsan da;
Bulsan izzet ismi, yüceliği mazharında..
Hazine üstüne bir ev yapsan da otursan;
Taki, görüp yaya kalmaya cahil saygıda..
Bu sana emanet, onu çok çok iyi sakla;
Bırakma onun sırrını yaygaracılarda..
ABDÜLKERİM CEYLİ
|