VAHİDİYET,
mazharıdır zatın; Herşey
onda birdir parça parça;
Kesrettir,
hakikatten ibaret; Her
şey, orda her şey birde gibi; Fürkan,
Allah’a zat, cem sureti; Oku,
sendedir sırrı kitabın; Abdülkerim CEYLİ Der
bu meyveleri ancak; Şahitleri
işe katma; Ağızdan
şarab iç daim; Kadehleri
bir önder gör; Açtım
hoş güzelliğini; Gayra
aldanmayı bırak; Hep
özden ye, at kabuğu; Sakın
sırrı yayanlardan; Abdülkerim
CEYLİ Halkın
misali kar gibidir yağan; Tahkikimizde
kar ne? Sudan başka; Lakin
kar eriyince hükmü kalkar; Zıdları
topladın bir güzellikte; Abdülkerim
CEYLİ Ancak
bizler sizlersiniz; Varlık
sizden başka değil; O,
cemalinize suret; Bu
varlık oluşunuzla; Attınız
yabancı sevbi; Hoş
güzelliği mal edip; Deyip:
Kasvet masiva hep; Hakikat
isminiz oldu, Renkler
verdiniz cemale, Kemaliniz
var ki; sonsuz; Abdülkerim
CEYLİ AMA Bu
öyle bir özdür ki, Allah’ın özü onunla; Buna
en güzel misal o gizlilik gibidir ki; Ne
zaman ki, o taşlardan ateş parlar görünür. Ateş
bu taşlarda gizli durur şayet sırrını; Bu
halde ona batanların nicesini gördük; Hep
birden kalpler hayrettedir onun dehşetinden; O
kendi özüdür ki, karanlığa itibar yok; Burada
ahadiyetten gayrısı hiç bilinmez, İnce
mana zatın inceliğinde eridi; Abdülkerim
CEYLİ Zeynep
verdiği sözlerin hepsinde sadık kaldı; Hiç
değişmeden verdiği sözleri tuttu; Ara
bozanlar onu ayırmak isteseler de; Ayırmak
ve kovmak için korkutmaları dahi; Ey
nedimleri, kadehlerinden akanı alın; Onun
selameti için ümitsiz olmayınız; Onun
bakışları sizi çok güzel aydınlattı; Gerçekte
onun güzelliğine bir denk olamaz, Abdülkerim
CEYLİ TENZİH Ey
cevher, iki araza ikamet olan; Üstün
güzellikleri topladın bir oldun; İster
zahir ol, istersen batın ol yine; Münezzeh,
mukaddes ve daima yücedir; Mahluk
ancak, bir benzerini idrak eder; Abdülkerim
CEYLİ Halka
verilen bir varlık isimdir ancak; Nurları
zuhura gelince alınırlar; Onları
yok eden zaten aslında yoklar; Onlar
yok olunca tüm varlık Hakkın oldu; Sanki
kul, hiç olmamış gibi oldu artık; Güzelliğini
çıkarınca belli zaman; İfna
etti de, faniden kendisi kaldı; Onların
hükmü denizde dalga gibidir; Deniz
coşunca dalgalar toplanır gelir; Abdülkerim
CEYLİ Leyla
ile olurdum, gayrı yoktu görsem bile; Şaşılacak
bir şey yoktur, onlarla konuşsam da;
Abdülkerim CEYLİ Ey
ruh, ruhun dahi ruhu ayet-i kübra olan; Ey
emellere son, arzulara dahi son gaye; Ey
tahkik aleminin kabesi, safa kıblesi; Sana
geldik, zatımız mülkünde seni bıraktık; Sen
olmasan, olmazdık; ben olmasam sen olmazdın; Ancak
sensin, kasdımız izzette ve zenginlikte; Abdülkerim
CEYLİ Nasıl
dilersen öyle tasarruf et zamanda; Bu
kılıcı da düşmanların boynunda sıyır; İster
bağışla, istersen tut cimrilik olmaz; Yakınlık
saadetini verdiğin yakınlaşır; Dilediğine
arzularını yerinde yap; İstersen
bağladığın çözülmez düğümü çöz; Sakın,
hükümdeki cezadan hiç korkmayasın; Melekut
senindir, mülkün dahi sultanısın; Sonra,
arş-ı mecid sana aziz bir mekandır; Abdülkerim
CEYLİ Hayretime
de hayret ettim, neden diye; Bu
şaşkınlığı hiç bilemedim nedendir; Cehl
dersem, onu tam yalanlamış olurum; Abdülkerim
CEYLİ ZAT
TECELLİGAHI Esen
yellerle gelen ZAT için sende tat vardır; Temiz
tecellidir, vasfedenin vasfından da; Güneş
gibi açılır kapanır, vasfı yıldızlar; Karanlıktır;
onda sabah, onda şafak aransa; Onu
kasd ederek nice deliller yola düştü; Gizli
yoldur, ne resmi vardır ne de alameti; Onun
için yol karışıktır, öğretene de zor; Katıksız
oluşundan akıl ona yol bulamaz; Ne
hidayet ateşine yollarda bir işaret; Öyle
yollardır ki, başında deliller koyulur; Vasıfları
oldu, izzet denizinde boğulmak; Onun
nihayeti için de yol bulunamaz; Abdülkerim CEYLİ |
|