» 1-50
» 51-100
» 101-150
» 151-200
» 201-250
» 251-300
» 301-350
» 351-400
» 401-450
» 451- 500 |
|
Bunları Biliyor musunuz
X
|
451-
FAZLA TUZ BEYİN KANAMASI RİSKİ
VAR
Çok
tuzlu besinlerle beslenmek, beyin kanaması ve kalp-damar
hastalıkları riskini artırıyor.
Araştırmacılar, günlük tuzlu yiyecek tüketimi ile beyin kanaması
ve kalp-damar hastalıkları arasındaki ilişkiyi incelemek üzere
170 binden fazla kişinin katıldığı 3,5 ila 19 yıl süren 13
araştırmayı değerlendirdi.
Sonuçları `British Journal of Medicine` dergisinde yayımlanan
kapsamlı araştırma, çok tuzlu besinler tüketmekle beyin kanaması
ve kalp-damar hastalıkları riski arasında doğrudan bağlantı
olduğunu gösterdi.
Fransız`Le Nouvel Observateur` dergisinin internet sitesinde de
yer alan konuya ilişkin makalede, bilim adamları, günde 5
gramdan az tuz tüketiminin beyin kanaması riskini yüzde 23,
kalp-damar hastalıkları riskini yüzde 17 indirdiğine dikkati
çekti.
Ekmek, bisküvi, sucuk, salam, sosis, peynir, pizza, sandviç,
sos, kek, çörek ve hazır gıdalarda tuz oranının fazla olduğunun
belirtildiği makalede, tarım-gıda sanayisinde tuzun, besinlerin
tadını, görünüşünü güzelleştirmek, kıvamını ayarlamak, ömrünü ve
bazen de gramını artırmak gibi birçok amaçla kullanıldığı
vurgulandı.
Makalede, tuzun yüksek tansiyonu tetiklediği, bunun da
kalp-damar hastalıklarına zemin hazırladığı uyarısında
bulunulurken, kalp yetmezliği ya da böbrek hastalıkları olanlar
ile şeker hastalarının tuz kullanımına çok daha fazla dikkat
etmesi gerektiği belirtildi.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
30/11/2009
452-
Ellerinizi ılık suyla yıkayın
Grip
salgını sebebiyle el yıkama alışkanlığının arttığını söyleyen
uzmanlar, yıkamada çok sıcak ya da soğuk su yerine ılık su
kullanılmasını tavsiye ediyor. Alkollü dezenfektan, ciltteki
tahrişleri artırdığı için tavsiye edilmiyor.
Grip salgını yüzünden insanlar ellerini daha çok yıkamaya
başladı. Ancak, el yıkarken kullanılan sıvı sabunlar ve anti
bakteriyel ürünler elleri tahriş edebiliyor. Göztepe Medical
Park Hastanesi'nden Dermatoloji Uzmanı Dr. Canan Savaş İyigün,
ellerini sık yıkayanlara çok sıcak ve çok soğuk sudan
kaçınmalarını öneriyor. Dr. İyigün, alkollü dezenfektan
kullanımının ellerdeki tahrişleri artırabileceğini ifade ediyor.
Eldeki tahrişlerin, kuruluk, soyulma, parmak izlerinde silinme,
çatlaklar, sızlama şeklinde belirtilerle ortaya çıkacağını ifade
eden İyigün, tahriş olan deride alerjik etkilerin daha çabuk
ortaya çıkacağını söylüyor.
Kaşıntılı, sulantılı, kızarık döküntülerin el egzaması belirtisi
olduğunu dile getiren Dr. İyigün, egzamadan korunmak için tahriş
edici ve alerjik maddelerden uzak durulmasını istiyor. İyigün'ün
tavsiyelerine göre elleri sık sık yıkayanlar ılık su ya da içi
pamuklu eldiven kullanmak gerekiyor. Eller terlemeden
eldivenleri çıkarmak cilt sağlığı için önem taşıyor.
Cildin yıkama ile kaybettiği doğal yağların yerine konmasının
önemli olduğunu vurgulayan Dr. Canan İyigün, cilt kuru
hissedildikçe ince bir tabaka halinde nemlendirici krem
uygulanmasını öneriyor. Eller yıkandıktan sonra nemli iken
uygulamanın daha etkili olacağını kaydeden İyigün, alerjik
hastaların dermatologlarının önerdiği ürünleri kullanması
gerektiğini ifade ediyor.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
01/12/2009
453-
Beynin kimyasını bozan olay
Tek
eşliliğin beyin kimyasını değiştirdiği tek eşlilik bozulduğunda
beynin kimyasının da bozulduğu ortaya çıktı.
ABD`de fareler üzerinde yapılan bir araştırma, tek eşliliğin
beyin kimyasını değiştirebildiğini ve bunun sonucunda da
ayrılığın depresyona yol açtığını ortaya koydu. Emory
Üniversitesinden Nörolog Larry J. Young, araştırmasında, yakın
tek eşli ilişkilerin, sadakati sağlayan `kortikotropin` (CRF)
maddesinin salgılanmasına yardımcı olduğunu belirledi. CRF`nin,
çiftin ayrılması durumunda depresyona yol açtığı görüldü. Aynı
kimyasal maddenin insan beyninde de bulunduğunu belirten Nörolog
Young `Karşılıklı sevgiye dayanan bir çift oluşturduğunuzda,
beyin kimyanız değişir. Eğer partnerinizi kaybederseniz, bunun
beyinde dramatik etkisi olur` diye konuştu.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
02/12/2009
454-
Holografik beyinler geliyor!
Her
şey Ayşe Arman'a gelen bir e-posta ile başladı. Sevda Sipahioğlu
Bakankuş, Arman'a yolladığı mektupta, 12 yaşından küçük kızının
ilginç yetilere sahip olduğunu; yerin altını görebildiğini,
beyninde klasörler açabildiğini, kayıt yapabildiğini ve dahasını
yazdı. Arman da bunu köşesine hayretler içinde, 'Sizce gerçek
olabilir mi' başlığıyla aktardı. İşte o yazı:
Sizce gerçek olabilir mi?
BU mail’i, kendi çalışmalarımla ilgili bilgi vermek için
yazıyorum. Çok çok ilginizi çekeceğini düşünüyorum. Hatta
eminim.
Biz yepyeni bir teknik üzerinde çalışıyoruz. Bu tekniğin adı,
‘holografik beyin teknikleri’. Kızlarımla çalıştık, şu anda 12
yaşındaki küçük kızım, kapalı gözlerle görüyor. Yerin altını,
suyun altını görebiliyor. Beyninde klasörler açıyor, kayıt
yapıyor, geri çağırabiliyor. Resimden kişilerin yaşayıp
yaşamadığını söyleyebiliyor. Beynine navigasyon kurup, yön
tespiti yapabiliyor. Renkleri kapalı gözlerle görüyor. Hatta,
karşısındaki bazı kişilerin hastalıklarını bilebiliyor. Evrende,
gizli hiçbir şey yok. Konuştuğumuz her şey, geçmişte yaşanan her
şey, konuşulan her şey, kayıt altında. Bizler de belli enerji
normlarına gelerek bu bilgileri okuyabiliriz. Tüm bu deneyimleri
sizinle paylaşmak isterim, kızımla da tanıştırmak isterim.
Sevda Sipahioğlu Bakankuş
* Bu mail’i okuyunca ne mi yaptım? Tabii ki hemen Sevda Hanım’ı
aradım, “Ne zaman buluşuyoruz?” dedim. “Ne zaman isterseniz!”
dedi. Siz bu satırları okurken, biz onunla ve kızı Zeren’le
buluşuyor olacağız. Rusya’da 160 tane bu teknikleri öğreten okul
varmış, bu bir tür kişisel gelişim programıymış. Ben “dan” diye
“Pek inandırıcı gelmedi okuduklarım, uydurmasyon duruyor” dedim.
“Yarını bekleyin o zaman” dedi. Ve ekledi: “Nasuh Mahruki’ye
bizi sorabilirsiniz, AKUT’a da eğitim verdik.” Ben tabii yemedim
içmedim, Nasuh’u aradım ama Filipinler’demiymiş neymiş,
bulamadım. Yarın olanları size hemen aktarırım. Yanıma yaşayan,
yaşamayan bir sürü insanın fotoğrafını almamı istedi. Ben de
alacağım... Dur bakalım...
Kaynak; hurriyetmax.com
www.sufizmveinsan.com
03/12/2009
455-
Intel'den 48 çekirdekli işlemci
İki
bilgisayarda denenmekte olan 48 çekirdekli işlemci sadece bir
pul büyüklüğünde.
İşlemci üreticisi Intel, bir pul büyüklüğündeki silikon tabana
48 mikroişlemci çekirdeği sığdırmayı başardı. ’48 çekirdekli’
çipte 1.3 milyar transistör bulunuyor.
Single-chip Cloud Computer (SCC) denilen çipteki her bir işlemci
çekirdeğinin, teorik olarak, ayrı bir işletim sistemini
çalıştırabildiği belirtildi.
Şu anda piyasada satılan en gelişmiş işlemcilerde 4 çekirdek
bulunuyor. Intel ile en yakın rakibi AMD, 2010’da piyasaya 6
çekirdekli işlemciler sürmeyi planlıyor.
Intel, 2007 yılında 80 çekirdekli Polaris işlemcisini üretmişti.
Sayısı daha az olsa da 48 çekirdekli SCC’nin getirdiği fark,
Windows ve Linux tabanlı yazılımları da çalıştırabilmesi.
Intel’in açıklamasına göre SCC işlemciler, 64GB’ye kadar DDR3
belleği destekleyebiliyor.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
04/12/2009
456-
Çocuklarda öksürüğün en `doğal` tedavisi
Boğazını
bal ve soğan karışımıyla yumuşatın:
Bu karışım öksürük ataklarını yavaşlatan ve çocuğunuzun
akciğerlerindeki tıkanıklığı hafifletmeye yardımcı anti-inflamatuvar
etki sahiptir. Karışımı hazırlamak için, doğranmış kuru soğan
ile bir çay kaşığı kekik yaprağı ve bir bardak balı karıştırın.
Karışımı bir tencereye koyun ve yumuşayana kadar ısıtın.
Çocuğunuzun sevdiği bir yiyeceklerin içine birer çay kaşığı
dökün. Kalanı buzdolabına koyup, gerektiğinde kullanabilirsiniz.
Bu öksürük tedavisi, büyük çocuklar içindir. Bebeklerde
botulizme yol açması nedeniyle, bir yaşın altındaki çocuklara
asla bal vermeyin.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
05/12/2009
457-
KALBİN EN İYİ DOSTU, BADEM
Mayo Clinic uzmanlarının,
"gözyaşı" şeklinde tanımladığı bademin tam bir magnezyum, demir,
kalsiyum, lif ve bazı kanserlerin gelişmesini ve kansızlığı
önleyen, vücudun enerji üretiminde önemli rol oynayan ve doku
onarımına yardım eden riboflavin içerdiği ifade ediliyor.
Bademin bir porsiyonunda (23 adet) 75 miligram kalsiyum
bulunuyor. Ayrıca, yine bir porsiyon badem, günlük alınması
tavsiye edilen E vitamini ihtiyacının yarısını karşılıyor. Tüm
kuruyemişler gibi badem en iyi bitkisel protein kaynaklarından
biri ve kalbin "en iyi dostu". Badem yağı doymamış yağ olması
nedeniyle kandaki kolesterol düzeyini düşürmeye yardımcı oluyor.
Kaynak;
zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
07/12/2009
458- DÜŞÜNCE GÜCÜYLE HAREKET
EDEBİLEN ROBOT EL
Avrupalı
bilimadamları, kolu kesilen bir kişiye düşünce gücüyle hareket
edebilen robot el taktılar.
Bilimadamları, bir ay süren deneyde, ilk kez bir hastanın, sinir
sistemine bağlanan biyomekanik eliyle, düşünce gücünü kullanarak
karmaşık hareketler yapabildiğini bildirdiler.
İtalyanların başını çektiği bilimadamları ekibi Roma`da
yaptıkları basın toplantısında, trafik kazasında dirseğinden
itibaren sol kolunu kaybeden Pierpaolo Petruzziello adlı
hastanın koluna geçen sene elektrodlarla protez bağladıklarını,
elektrodların bağlı olduğu bir ay süreyle hastanın parmaklarını
hareket ettirmeyi, yumruk yapmayı ve eşyaları tutmayı
öğrendiğini anlattılar.
Bilimadamları, deney süresince protezi kola takmadıklarını
sadece elektrodlarla bağladıklarını vurguladılar.
Basın toplantısında 26 yaşındaki Petruzziello`nun konsantre
olarak elini nasıl hareket ettirdiğinin görüldüğü bir video da
gösterildi.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
08/12/2009
459-
İnsan beyni taklit edilebilir mi?
Harvard
ve MIT'den bilim adamları, insan beyninin görsel verileri
işleyişi taklit eden bir bilgisayar geliştirebilmek için kolları
sıvadılar. Bilim adamları bu amaca ulaşmak için biyolojiden
yardımn alıyorlar.
Harvard ve MIT'deki araştırmacılar, belki de imkansız bir hedefe
ulaşmak için ortak bir çalışma başlattılar. Kurulan araştırma
ekibinin hedefi insan beyninin, gördüğü nesnelerin ne olduğunu
algılayabilme yeteneğini taklit etmek. Yani bir insan nasıl
gördüğü bir nesnenin ne olduğunu algılayabiliyorsa, bilim
adamları da bunun bilgisayarlar tarafından yapılabilmesini
sağlamaya çalışacaklar. Ancak bunu yapmak, söylemek kadar kolay
değil.
Araştırmacılar, insan beyninin bu yeteneğini bilgisayarlarda
kullanabilmek için moleküler biyolojide kullanılan tekniklerden
birini bilgisayar teknolojisine uygulamak için kolları
sıvadılar. Beynin görsel verileri işleyiş sistemine benzer bir
model oluşturmak isteyen araştırmacılar, olası binlerce model
arasından en uygun olanı belirleyebilmek için biyologların,
uygun bakteri modellerini belirlemek için kullandıkları eleme
yöntemini kullanacaklar.
Bu yöntemi uygulayabilmek için grafik işlemcilerin gücüne
güvenen araştırmacılar, bu işlemcilerin paralel işlem yapma
gücünün kendilerine büyük bir avantaj sağladığını belirtiyorlar.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
09/12/2009
460- KROMOZOM SAYISINDAKİ
DENGESİZLİK KANSER NEDENİ
ABD`de
`Cancer Cell` adlı dergide yayımlanan bir araştırma, aneuploidie
adlı kromozom sayısındaki dengesizliğin bazı kanser türlerine
yol açabileceğini belirtiyor.
Araştırma, aneuploidie`nin kişinin organizmasındaki hücrelerde
bulunan kromozom sayısında dengesizlik yarattığı ve genelde
tespitlerin, kanserli hücrelerdeki kromozom sayısının normal
hücrelerdeki kromozom sayısına göre anormal olduğunu
gösterdiğini vurguluyor.
Mayo hastanesinden yapılan açıklamada, araştırmacıların, bugüne
kadar genetik mutasyonların yol açtığı hücre bölünmesi sırasında
kromozomlarda meydana gelen hatalı ayrışmanın kansere neden
olduğunu düşündükleri ifade edildi.
Araştırmayı kaleme alan ekipten Jan van Deursen, `Fareler
üzerinde yaptığımız deneyler sırasında, aneuploidie`nin kansere
yol açtığını teyit ettik` dedi.
Araştırmada yapılan deneyler sonucu, kromozomların tam
ayrışmaması veya hatalı ayrışması yüzünden bir kromozomun
eksildiği ve hücrenin tümörü yok etme kabiliyetini yitirdiği
kaydedildi.
Mayo hastanesinin sözcüsü Bob Nellis, `Kromozom sayısında
dengesizlik bulunan hücre kansere `Gel beni yakala` diyor, bu
durum bir bilgisayarın antivirüs yazılımını kayıp etmesi gibi
bir şey` diye konuştu.
Aneuploidie`nin kansere yol açıp açmadığı tartışmalarını sonuca
bağlamayı amaçlayan araştırmaya göre, kolon ve lenf kanseri,
aneuploidie`nin yol açtığı kanser türleri arasında bulunuyor.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
10/12/2009
461-
Erkeğin ömür törpüsü gen
Hem
erkek hem kadınlarda olan bir gen, sadece erkekteyken işliyor ve
erkeğin cüsseli ama görece kısa ömürlü olmasına neden oluyor.
Spermdeki bir genin erkeklerin yaşamını kısalttığı belirlendi.
Tokyo Üniversitesi’nde fareler üzerinde yapılan deneylerden elde
edilen sonuçlara göre, erkek memelilerin daha cüsseli ve
kuvvetli olmasını sağlayan gen, aynı zamanda onların dişilere
kıyasla daha az yaşamasına da neden oluyor.
Ayrıntıları Human Reproduction bülteninde yayımlanan
araştırmada, iki dişi fareden alınan genetik malzeme kullanıldı.
Fare yumurtalarındaki DNA’ları modifiye eden araştırma ekibi,
genleri sperm genlerine dönüştürdü. Yetişkin dişi fareler bu
spermlerle döllenerek ‘babasız’ embryo elde edildi.
Bu yöntemle üretilen ve böylece bir erkek farenin genetik
özelliklerinden tamamen arınmış olan yavru farelerin, bir baba
ve anne fareden normal yollarla üreyen yavrulara kıyasla en az
üçte bir oranında daha uzun yaşadığı kaydedildi.
İki anneden üreyen yavru farelerin diğerlerine kıyasla daha
hafif ve küçük cüsseli olduğu, ama bağışıklık sistemlerinin çok
daha iyi çalıştığı tespit edildi.
Bilimciler, bu farklılığa babadan yavruya geçen Rasgrf1 adı
verilen bir genin nedne olduğuna inanıyor. Rasgrf1, iki
cinsiyette de bulunmasına karşın dişilerde işlevleri tamamen
durmuş oluyor.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
11/12/2009
462-
Bilim adamından şok teori: Ölüm yok!
İnsanlığın
en büyük merakı olan ölümsüzlük aslında zaten tek gerçek mi?
İşte şaşırtıcı iddia!
Resimlerle: Dâhilik ve delilik arasında:En çılgın icatlar
Ölüm diye bir şey yok mu?ABD'li bilim adamı Robert Lanza
yayınladığı bir hipotez ile ölümün aslında var olmadığını iddia
etti. Lanza'nın bilim dünyasını ikiye bölen şok iddiasını
dayandırdığı nokta ise bilim ve felsefeyi buluşturuyor.
Lanza, ölümün insanlar için bir yok oluş değil, sınırsız sayıda
evren içerisinde bir diğerine geçiş olarak tanımlıyor. Bu geçiş
senaryolarının hiç birinde ise bugün anladığımız anlamda bir
ölüm gerçekleşmiyor sadece enerji şekil değiştiriyor.
Lanza, insan bedeninin zaman içerisinde işlevini yitiriyor
olmasının "Ben kimim?" diye sorma becerisini gösteren yanımız
ile aynı şey olmadığını iddia ediyor. Lanza'ya göre insan
beyninde bulunan enerji kaynağı, bedenin ölümü ile birlikte yok
olmuyor. Doğadan enerjinin asla ölmediği veya yok edilemediği
gerçeğinden yola çıkan Lanza, bu enerjinin bizi biz yapan en
önemli öğe olduğunu ve bedenin ölümünden sonra varlığını
sürdürdüğünü iddia ediyor. Zaman ve uzay kavramlarının aslında
bizim bazı şeyleri tanımlayabilmek için uydurduğumuz kavramlar
olduğunu da söyleyen Lanza, bahsettiği ölümsüzlüğün bizim
anladığımız anlamdaki zaman içerisinde bir son olmadığını, bu
zaman kavramı dışında var olmaya devam etmek olduğunu da
söylüyor.
Kaynak; chip.com.tr
www.sufizmveinsan.com
12/12/2009
463-
Sindirim sisteminin dostu; DEREOTU
İdrar
yolu enfeksiyonlarında etkilidir,damarları açar kan dolaşımını
kolaylaştırır. Boşaltım sisteminde enfeksiyonlara neden olan
Escherichia Coli bakterisine karşı savaşma özelliği
bulunmaktadır. Dereotu tohumlarının, sindirim sisteminde
ishale neden olan birçok bakteriye karşı da vücudu koruma
özelliği vardır.
Gaz söktürücü, yatıştırıcı ve hazmettirici özelliklerinden
dolayı dereotundan, geleneksel halk ilaçlarında
yararlanılmaktadır. Dereotunun tohumları kusma, hıçkırık ve
karın şişmesi gibi rahatsızlıklara da iyi gelmektedir.
Dereotunun tohumu, bal ile şerbet yapılarak içilirse kusmayı
kolaylaştırmaktadır. Nefesinizi açmak ve kötü kokulardan arınmak
için yarım ya da bir çay kaşığı dereotu tohumunu çiğnemeniz
yeterlidir. Tohumlarından yapılan çayın, bağırsak yanmaları,
karın ağrıları ve idrar yapamama gibi durumlarda fayda sağladığı
bilinmektedir.
Salatalarda sıklıkla kullanılan taze yaprakları iştah açıcıdır.
Aynı zamanda sindirime yardımcı ve idrar söktürücüdür. Damarları
açma, kan dolaşımını kolaylaştırma ve düzenli tüketilmesi
durumunda, emzikli kadınların sütünü artırma gibi özellikleri de
vardır. Dereotu temel yağ asitleri bakımından zengindir.
Antioksidan özelliği de bulunmaktadır.
Kaynak; chip.com.tr
www.sufizmveinsan.com
13/12/2009
464
Antepfıstığı kansere karşı faydalı
Antepfıstığı
kansere karşı faydalıYeni yapılan bir araştırmaya göre, her gün
antep fıstığı yemek, akciğer ve diğer kanser türleri riskini
azaltıyor.
Bu kabuklu yemişlerin kolesterol düşürücü etki oluşturduğu ve
bitki kaynaklı gıdalarda bulunan antioksidan sağladığı
biliniyordu. E vitaminin bir şekli olan gama tokoferolün fazla
alınmasının kanser riskini azaltabileceğini söyleyen
araştırmacılar, antep fıstığı tüketiminin gama-tokoferol serum
seviyesini artırıp artırmayacağını değerlendirmek için 6
haftalık kontrollü klinik deneyler yaptılar.
Texas Women’s Üniversitesi’nde yürütülen çalışmada, antep
fıstığı bakımından zengin olan beslenmenin potansiyal olarak
kanser risklerini azaltmaya yardımcı olduğu belirtildi.
Epidemiyolojik çalışmalar, gama-tokoferolün prostat kanserine
karşı koruyucu olduğunu, fıstık yenmesinin ise buna yardımcı
olabileceğini gösteriyor.
Gama tokoferol bakımından zengin diğer gıdalar arasında ise yer
fıstığı, pikan cevizi, ceviz, soya fasulyesi ve mısır yağı
bulunuyor. Günde yaklaşık 60 gram antep fıstığının vücut kitle
indeksinde önemli değişikliklere neden olmaksızın akciğer
kanseri riskini azaltmak için uygun olduğu belirtiliyor.
Araştırmanın sonuçları, Amerikan Kanser Araştırma Derneği’nin
Frontiers in Cancer Prevention Research Konferansı’nda sunuldu
Kaynak;
zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
14/12/2009
465-
Kalın değil, ince ama kat kat giyinin
Sakarya
Vatan Hastanesi Başhekimi Dr. Dursun Bostancı, kalın giysilerin,
hareket etmek gibi fiziksel aktiviteleri zorlaştırma yanında
terlemeye sebep olduğunu, bunun da soğuk kış günlerinde soğuk
algınlığı ve gribal hastalıklara davetiye çıkardığını söyledi.
Bostancı, kış aylarında iç çamaşırı üzerine kalınca bir kazak
türü giysi, bunun üzerine kışlık bir kaban şeklindeki bir
giyinmenin doğru olmadığını kaydetti. Bu tür bir giyinmenin
yürümek gibi basit bir fiziksel aktiviteyi bile zorlaştırmanın
yanında, terlemeyi de kolaylaştıracağına dikkat çeken Bostancı,
"Kışın terlemek, kolay üşütmeye sebep olur. Üşütmek de vücudun
bağışıklık sistemini zayıflatır. Bu da başta soğuk algınlığı
olmak üzere gribal enfeksiyonlara davetiye çıkarır." dedi.
Bostancı, kışın doğru giyinme şekli konusunda ise şu önerilerde
bulundu: "Giyilen giysilerin mutlaka yüzde yüz pamuklu olmasına
dikkat edilmeli. İç çamaşırından sonra pamuklu bir gömlek, onun
üzerine yine pamuklu ve kalın olmayan bir kazak ve süveter,
dışarı çıkarken de ceket ve ya da çok kalın olmayan bir mont
veya pardösü giyilebilir."
Kaynak;
zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
15/12/2009
466-
En korkunç ''canavar'' patlamış mısır
ABD'de
sinema izleyicilerine satılan mısır, gazlı içecekler ve
şekerlemelerin fazla miktarda kalori ve yüksek oranda doymuş yağ
içerdiği bildirildi.
ABD'deki ''Center for Science in the Public Interest'' adlı
merkezin yaptığı araştırma, en büyük sinema salonu zinciri
Regal'de orta boy patlamış mısır ve gazozun en az 1610 kalori ve
60 gram doymuş yağ içerdiğini, bunun da 3'ten fazla çift köfteli
hamburgere eşdeğer olduğu gösterdi.
Diğer zincir AMC'deki patlamış mısırın 1030 kalori ve 57 gram
doymuş yağ içerdiğinin belirtildiği araştırmada, bu farkın
AMC'nin mısırlarının daha hafif olmasından değil,
porsiyonlarının küçük olmasından kaynaklandığı vurgulandı.
Regal'de en küçük boy gazlı içeceğin 300, en büyük boy içeceğin
(1,5 litreden fazla) 500 kalori içerdiği, bunun da 33 kaşık
şeker atılmış kahveye denk geldiği açıklandı.
225 gram renkli, çikolatalı draje şekerlemede 1160 kalori ve 35
gram doymuş yağ bulunduğu, bunun ise yağlı patates ile 500 gram
et yemekle aynı olduğuna dikkat çekildi.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
16/12/2009
467-
Bugün 1 Muharrem 1427
Hadisi şerifte
buyuruldu ki: Bir kimse Muharrem ayının ilk günü, aşağıdaki
duayı 3 defa okursa, Allahü Teala o kimseyi, gelecek Muharrem
ayına kadar bütün belalardan emin kılar.
Elhamdülillahi Rabbil alemin. Vassalatü vesselamü ala
seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Allahümme
entel ebediyyül kadim, el hayyül kerim, el hannan, el mennan.
Hazihi senetün cedidetün. Es’elüke fihel ısmete
mineşşeytanirracim, vel avne ala hazihinnefsil emmareti bissui
vel iştiğale bima yukarribüni ileyke, ya zel celali vel ikram,
birahmetike ya erhamerrahimin. Ve sallallahu ve selleme ala
seyyidina ve nebiyyina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve
ehli beytihi ecmain.
468-
Kanser tedavisinde tarihî adım! Şifresi çözüldü
Dünyada
ilk kez, insanda görülen iki kanserin tüm genetik şifrelerinin
yer aldığı haritaları çıkarıldı.
İngiliz Times gazetesinin internet sitesinde yer alan araştırma
haberinde, iki hastanın tümörlerinde bulunan her bir DNA
mutasyonunu kataloglayan ayrıntılı genetik haritalar, son 10
yılda kanser araştırmalarında çok önemli mihenk taşı olarak
nitelendirildi.
Haberde, Cambridge yakınlarında Wellcome Trust Sanger
Enstitüsünde Karsen Genom Projesinde görevli profesör Mike
Stratton`un liderliğinde yapılan araştırma sonucunda elde edilen
genetik haritalar sayesinde her bir tümörün, şahsına münhasır
bir biçimde tedavi edilebileceği kaydedildi.
Profesör Mike Stratton, bulguların, kansere bakış açısını
değiştireceğini belirtirken, bilim adamları, 2020 yılına kadar
tüm kanser hastalarının tümörlerinin, bunlara neden olan genetik
bozuklukları bulmak için analiz edilebileceğini ve analizlerden
elde edilen bilgiyle, en çok işe yarayacak tedavilerin
seçilebileceğini öngörüyorlar.
Elde edilecek bilgilerin, kansere neden olan DNA hatalarını
hedefleyecek güçlü ilaçların geliştirilmesine yol göstereceği ve
hastalığın ö nlenebilmesinin yollarına ışık tutacağı belirtildi.
Nature dergisinde yayımlanan yeni haritaların birinin, küçük
hücreli akciğer kanseri hastasına, diğerinin de en öldürücü cilt
kanseri türü olan melanom hastasına ait olduğu kaydedildi.
Kanser hastalığının genlerle ilgili olduğu biliniyor. Sigara,
radyasyon ve alkol tüketimi gibi çevresel faktörler de
hücrelerin kontrol dışı büyümesine neden olan DNA hasarına yol
açıyor.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
18/12/2009
469-
Hafıza kaybını önleyen meyve
Bilimadamlarına
göre, siyah üzüm suyu içmek, hafıza kaybını azaltıyor ve hatta
bu kaybı tersine çevirebiliyor.
Cincinnati Üniversitesi Psikiyatri bölümünde görevli bilim
adamları, erken hafıza kaybı yaşayan 12 kişiyle bir çalışma
yaptı. Sonuçta, 12 hafta boyunca içeceğin varyasyonlarını
içenlerin farklı zihin testlerinde iyi bir performans
gösterdikleri görüldü.
Araştırmacılar, iki ayrı grup oluşturdu. İlk gruba
Massachusetts` in Concord bölgesinde yetiştirilmiş saf Concord
üzümü suyu verilirken ikinci grup ise hiçbir şey içmedi. Deney
süresince her iki gruba da düzenli hafıza testi yapıldı.
Araştırma sonucuna göre birinci gruptakilerin yarısında daha
uzun süreli gelişme kaydedildi.
Uzmanlar, bu sonuçların arkasındaki neden olarak ciltteki
antidoksanlar ve meyvenin suyunu görüyorlar. Gruplar arasında
temelde, önemli derecede farklılıklar olmamasına rağmen, saf
siyah üzüm suyu içenlerde ise öğrenmede önemli gelişmeler
görüldü. Bu eğilimin kısa süreli zihinde tutmayı sağladığı ve
mekana ait, sözsüz hafızayı geliştirdiği belirtiliyor.
Araştırma sonuçlarına göre, meyve ve sebze gibi antioksidanlar
bakımından zengin yiyecekler ile bunların yüzde 100 meyve suları
bilişsel fonksiyonu korumaya yardımcı oluyor.
Kaynak;
zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
20/12/2009
470-
Uzmanlar Uyarıyor: Damacana Sulara Dikkat!
Yapılan
araştırmalara göre, plastik bidonların insan sağlığı açısından
tehlike saçıyor.Diğer kimyasallarla kombine olarak plastik
yapımında uzun yıllardır kullanılan Bisfenol A(BPA) maddesinin
bağırsaklardaki olumsuz etkisi bilimsel olarak kanıtlandı.
Fransız araştırmacılar tarafından fareler üzerinde yapılan ve
sonuçları Amerikan Bilimler Akademisinin(PNAS) dergisinde
yayımlanan araştırma, bazı biberonlar, su damacanaları, sert
plastik bardaklar, yeniden kullanılabilir besin kapları, gıda
ambalajları gibi günlük hayatta sıklıkla kullanılan malzemelerde
yer alan Bisfenol A`nın bağırsak üzerinde olumsuz etki
yarattığını ortaya koydu.
BPA ile ilgili bugüne kadar yapılan araştırmaların çoğu, bu
maddenin üreme ve beyin gelişimine etkisini kapsarken, Fransa`nın
Toulouse kentinde bulunan Ulusal Gıda Araştırmaları Enstitüsü(IRNA)
araştırmacıları, BPA`nın ilk temas ettiği organ olan bağırsak
üzerine yoğunlaştı ve maddenin olumsuz etkisini bilimsel olarak
kanıtladı.
Araştırmada, farelerde ve insana ait bağırsak hücrelerinde
Bisfenol A`nın, vücut için gerekli mineral tuzlar ve suyun
dolaşımına olanak sağlayan bir yol olan bağırsak epitelyumunun
geçirgenliğini azalttığı ortaya çıktı.
Bu arada ABD`de 6 büyük biberon üreticisinin araştırmanın
sonuçlarının yayımlanmasından sonra BPA içeren ürünlerinin
satışını durdurduğu belirtildi.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
21/12/2009
471-
Turp gibi olmak istermisiniz
Karaciğer
ve safra kesesi sağlığı için büyük önem taşıyan turp, içerdiği
antioksidan bileşikler ile kansere karşı da koruyor. Karaciğer
ve safra kesesi sağlığı açısından siyah turpu, antioksidan
içeriği açısından ise kırmızı turpu tercih etmelisiniz. Turp,
lif içeriği ve glukosinat bileşikleri ile kalın bağırsak kanseri
başta olmak üzere diğer kanserlere karşı koruma sağlıyor. İdrara
çıkışı hızlandırıyor ve ödem çözücü etki sağlıyor. Safra kesesi
üzerindeki olumlu etkisi ile sindirimi kolaylaştırıyor. Ayrıca
kan şekerini yavaş yükselten bir sebze olduğu için şeker
hastaları da rahatlıkla yiyebiliyor. Diyet yapanların da turp
yemesinde sakınca yok; çünkü kalorisi oldukça düşük. 1 kâse turp
rendesi yediğinizde yalnızca 12 kalori alıyorsunuz. Bunun
yanında günlük posa ihtiyacınızın yüzde 25'ini karşılamış
oluyorsunuz.
'Turp domuz gribine karşı korur mu?' diye merak ediyorsanız
hemen söyleyelim. Turpun domuz gribine karşı doğrudan etkisi
olmasa da dolaylı etkisi var. A, C ve E vitaminleri yönünden
zengin olduğu için bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve domuz
gribine karşı koruyucu etki sağlıyor. 1 kâse turp salatası
yediğinizde günlük C vitamini ihtiyacınızın yüzde 40'ını
karşılamış oluyorsunuz.
Turp, yüksek oranda potasyum içeriyor ve kalp kası dâhil bütün
kasların düzgün çalışması için gereken mineralleri içinde
bulunduruyor. Vücuda yeterli miktarda alınan potasyum ise
tansiyona karşı koruyucu özellik taşıyor. Turpun içinde yüksek
oranda bulunan folat, onu diğer sebzelerden ayırıyor. Vücud
folatı, DNA'nın onarımında kullanıyor. 1 kâse turptan günlük
folat ihtiyacının yüzde 7'sini karşılanabiliyor. Serkan Tutar,
kalsiyum bitkisel kaynağı olan turpu özellikle menopoz
dönemindeki kadınlara öneriyor.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
22/12/2009
472-
Karanlığın sırrı çözülüyor
Amerikalı
bilim adamları, evrenin kütlesinin yüzde 90`ını oluşturan ve
bilim dünyası için hala bir bilmece olan karanlık maddenin
varlığını ortaya koyabilecek işaretleri ilk kez tespit
ettiklerini bildirdi.
Amerikalı fizikçiler, Minnesota`da yerin 800 metre altındaki bir
demir madeninde yapılan deneyde, ilk kez karanlık madde
parçacıklarının varlığını gösterdiği düşünülen sinyalleri tespit
etmeyi başardıklarını açıkladı.
Deneyde, karanlık maddeyi yaptığı düşünülen `zayıf etkileşimli
büyük parçacıklar`a (Weakly Interacting Massive Particles-WIMPs)
odaklanan bilim adamları, araştırmalarında Dünya`yı her gün
bombardıman eden kozmik ışınlardan çok uzakta, mutlak sıfıra
yakın bir sıcaklıkta (-273,15 santigrat derece) soğutulmuş
germanium ve silikon kristaller kullandı. Deney sırasında,
kristallerin bu zayıf etkileşimli büyük parçacıkların
çarpmasıyla titremesi ve detektörün sıcaklığını çok zayıfça
arttırması bekleniyordu.
Avrupalı bilim adamları, yüzyılın deneyi olarak adlandırılan ve
araştırmayı yürüten Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi`ne (ANAM-European
Organization for Nuclear Research(Cern) ait Büyük Hadron
Çarpıştırıcısı`nda gelecek yıl yapılacak deneyde, yüksek
enerjili protonları çarpıştırarak, Büyük Patlama anındaki
koşulları oluşturulmaya çalışacak.
Bilim adamları, çarpışma sırasında özellikle teorik fizikteki
kütle mantığının temelini oluşturan veya karanlık maddenin neden
yapıldığını anlamaya yarayacak Higgs parçacığı (Tanrı parçacığı)
diye adlandırılan parçacıkların varlığının kanıtlarını görmeyi
umuyor.
Kaynak; sestv.com.tr
www.sufizmveinsan.com
23/12/2009
473-
"ACINI HİSSEDİYORUM" TABİRİ GERÇEKMİŞ
Acını
hissediyorum" diyen birçok kişinin fiziksel olarak gerçekten
hissettikleri belirlendi.
İngiliz bilim adamlarının yaptığı araştırma çerçevesinde,
başkalarının acısını hissettiklerini söyleyen kişilerin bunu
söylerken beyinlerinde acı hissiyle bağlı bölgelerde
hareketliliğin arttığı gözlendi.
Araştırma kapsamında 108 üniversite öğrencisi, yaralı atletler
ve iğne yapılan hastalar gibi acı veren durumların görüntülerine
maruz bırakılırken, öğrencilerden üçte ikisi, en az bir
görüntüde sadece duygusal bir tepki göstermekle kalmayıp acıyı
hissettiklerini söyledi.
Bilim adamları, acı veren görüntüler karşısında acı
hissettiklerini söyleyen ve söylemeyen her iki gruptan
öğrencilerin beyinlerinde duygu merkezlerinde hareketlilik
görürken, acıyı hissettiklerini söyleyenlerin beyinlerinin
acıyla bağlantılı bölgelerinde daha fazla hareketlilik dikkati
çekti.
Sonuçları Pain dergisinin aralık sayısında yayımlanan
araştırmayı yapan bilim adamlarından, Birmingham Üniversitesi
öğretim görevlisi Stuart Derbyshire, bulgunun, en azından
bazılarının, yaralanan veya acı çektiklerini söyleyen kişileri
gözlemlerken gerçek bir fiziksel tepki gösterdiklerini
doğruladığını söyledi.
Derbyshire, acıyı hissettiklerini söyleyen kişilerin korku
filmleri ve televizyonda rahatsız edici görüntüleri izlemekten
kaçınma eğiliminde olduklarını da kaydetti.
Kaynak;
vatan.com.tr
www.sufizmveinsan.com
24/12/2009
474-
Kalbin hafızası
var mı?
Kalp
nakli yapılan hasta, nakilden sonra başlayan abur cubur yeme
isteğini araştırınca...
David Waters, organ nakli yapılan hastalarda görülen oldukça
sıradışı bir fenomenin son örneği. Trafik kazasında hayatını
kaybeden 18 yaşındaki Kaden Delaney'nin kalbi, 24 yaşındaki
Waters'a takıldığında, Waters'ın 'Burger Halkaları' adındaki
halka şeklinde, hamburger tadındaki cipslere hiç ilgisi yoktu.
Waters, birdenbire bu tür abur cuburlar yemek istemesinin
sebebini ancak iki yıl sonra çözebildi.
Kaden'ın ailesi, oğullarının kalbini taşıyan adamı bulmak için
iz sürmüş ve kendisine ulaşmışlardı. İki taraf mail yoluyla
haberleşmeye başladıktan bir süre sonra, Waters, Kaden'ın
ailesine, oğullarının Burger Halkaları'nı sevip sevmediğini
sordu.
Cevap oldukça şaşırtıcıydı, zira Kaden, hergün bunlardan
yiyordu.
Avustralya'da yaşanan bu vaka, kişisel davranışlarımızla ilgili
hafızaya sadece beynin sahip olmadığına dair teoriyi
destekliyor.
Bilimadamları, en az 70 belgelenmiş bu vakayı yaşamış organ
nakli hastası dosyası olduğunu söylüyor.
Bu örneklerin en meşhurlarından biri de Amerikalı Sonny Graham.
Graham'a, intihar eden Terry Cottle'ın kalbi nakledilmişti.
Nakilden sonra, 1995 yılında Graham, Cottle'ın dul eşi Cheryl
ile tanışıp, aşık olup, onunla evlenmişti.
Oniki yıl sonraysa, Graham da gırtlağına dayadığı silahla
intihar etmiş, Cheryl'i ikinci kez dul bırakmıştı.
Başka bir örnekteyse, sekiz yaşındaki bir kıza nakledilen,
cinayet kurbanı 10 yaşındaki çocuğun kalbi 'katili yakalamıştı'.
Kız, nakilden sonra, organ bağışçısını öldüren adamla ilgili
kabuslar görmeye başlamış, polis o zamana dek katili
yakalayamasa da, kızın anlattıklarıyla yakalamış ve cinayet
itiraf edilmişti.
Jemery Chapman, Uluslararası Organ Nakli Derneği başkanı "Bu tür
bir iddianın dayandırılabileceği bilimsel bir kanıt yok. Organ
nakilleri etrafında çok fazla öykü dönüyor" diyor.
Ancak diğer araştırmacılar, "hücresel hafıza" olarak
adlandırılan fenomenin, sadece kalp nakli yapılanlarla sınırlı
olmadığını söylüyor.
Kaynak;
miilliyet.com.tr
www.sufizmveinsan.com
25/12/2009
475-
Sağlığınız için plastikten vazgeçin
Sağlıklı
beslenme için doğru gıdaları tercih etmek kadar mutfakta
kullandığımız eşyaların da önemi var.
Plastik maddelerin kanserojen içerdiklerini birçoğumuz biliriz.
Ancak Onkolog Dr. Mehmet Fatih Akyüz, `plastik maddeler
kesinlikle kullanılmamalıdır` demenin doğru olmayacağını
söylüyor. Önemli olan, kaliteli ve denetimden geçmiş plastikleri
doğru bir şekilde kullanmak. Mesela plastik saklama kaplarının
içine yüksek sıcaklıkta yiyecekleri koymak ve uzun süre
bekletmek sakıncalı. Çünkü plastik maddeler sıcakla etkileşim
haline girdikten bir süre sonra içeriğindeki maddeleri geçirme
ihtimali var. Sıcakla etkileşimi kadar plastiklerin aşınmamasına
da dikkat etmek gerekiyor. Çünkü plastik maddeler aşındıkça
üzerinde mikrop üremesi kolaylaşıyor.
Plastik, hastalık sebebi
Onkolog Dr. Mehmet Fatih Akyüz: Plastiğin belirli bir ısıdan
sonra içerdiği maddeleri geçirmesi kanserojen etkiler
gösterebilir. Bir diğeri de karbon dediğimiz maddelerde de
benzer bir mekanizma ile ortaya çıkan BPA maddesidir. Bu madde
özellikle kadınlarda meme, erkeklerde de prostat kanserine neden
olabiliyor. Bunun nedeni bu maddenin vücutta östrojen hormonuna
dönüşmesi. Bu hormon küçük yaştan itibaren alınırsa çocuk
ergenliğe normalden daha erken bir zamanda girebiliyor. Kanser
dışında kemik erimesi, obezite gibi hastalıklara sebep
olabiliyor.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
28/12/2009
476-
Mikroplar size tuzak kurabilir
Bakterilerin
antiseptiklere karşı alışkanlık kazandığı ve bu sürecin sonunda
belli ilaçlara karşı dayanıklılık gösterdikleri belirlendi.
İrlanda Ulusal Üniversitesi araştırmacıları hastanelerde görülen
bakterilerle yaptıkları incelemelerde enfeksiyonlara karşı
mücadele yöntemlerinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini
kaydetti. Araştırmacılar laboratuvarda bakteri kültürlerine
karşı kullanılan antiseptik miktarı arttırıldıkça, bakterilerin
sadece antiseptiklere karşı dirençlerini artırmakla kalmadıkları
aynı zamanda hiç karşılaşmadıkları antibiyotiklere de direnç
kazandıklarını belirledi.
Kaynak;
zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
29/12/2009
477-
Kötü genlere baskı hayat kurtaracak
COLOMBIA
Üniversitesi'nden bilim adamları, en tehlikeli beyin kanseri
türlerinden 'glioblastoma'ya neden olan 'C/EPB' ve 'Stat3' adlı
iki 'kötü' geni tanımlandı. Bu iki genin aktif olduğu kişilerin,
hastalığın teşhis edilmesinden sonraki 140 hafta içinde
öldükleri gözlemlendi. Bilim adamları çeşitli ilaçlarla her iki
geni de baskı altında tutan bir tedavi yöntemi geliştirmeye
çalışacak.
Kaynak;
aksam.com.tr
www.sufizmveinsan.com
30/12/2009
478-
6 dakikadan fazla konuşmayın !
Karadeniz
Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim
Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Topbaş, yaptığı açıklamada;
''Cep telefonlarının özellikle aynı kulağa dayalı olarak 6
dakikanın üzerinde kullanılmasının riski vardır. Aynı kulakla 6
dakikayı geçen konuşmalarda kulak çevresinde ısı artar. Bu artış
yaklaşık 1 santigrat derece olur. Isı artışıyla birlikte
etkilediği bölgelerdeki hücrelerde yapısal değişimler
yaşanabilir. Bunlar her ne kadar vücuttan bertaraf edilebilse de
bertaraf edilemeyecek sorunlar ortaya çıkabilir. Bu da baş
ağrısı, sinirlilik, uykusuzluk, dikkat eksiklikleri, hücrelerde
yapısal değişikliklere neden olabilir. Bu yönde araştırmalar
devam etmektedir ancak ısı artışına neden olduğu kanıtlanmıştır.
Bu nedenle aynı kulağa cep telefonunu dayayarak, 6 dakikadan
fazla konuşulmaması gerekir.''
-''KABLOLU KULAKLIK KULLANIN''-
Topbaş, telefonun özelliğine veya teknolojik gelişmelere bağlı
olarak bu sürenin de kısalabileceğine dikkati çekerek, ''Cep
telefonun cihazlarının mutlaka kablolu kulaklıkla kullanılması
gerekmektedir'' dedi.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
31/12/2009
479-
"Kağıttan pil olur mu?" sorusuna, araştırmacılar olur dedi,
sadece demedi, yaptı bile...
Kağıt batarya: Amerikan araştırmacılar kağıdı nano tüpçükler ile
birleştirip işe yarar bir enerji deposu haline getirdi.
Kağıttan cep telefonu bataryası: İlk bakışta biraz garip dursa
da Stanford Üniversitesi'ndeki araştırmacılar böyle bir
bataryayı üretmeyi başardı. Araştırmacıların bu konu ile ilgili
çalışmalarını daha önceleri bildirmiştik.
Enerji deposu tamamıyla baskı kağıdından yapılıyor, kağıdın
yüzeyi ise karbon nano tüplerle çevrili. Bu minik tüplerin her
biri bir insanın saç telinden daha ince. Tüpler elektriksel yükü
aynı geleneksel bataryalar gibi depolayabiliyor; bu işlem
sırasında kağıt izolatör görevi görüyor.
Kağıt batarya elbette çok hafif. Normal bir bataryanın aksine
kağıt batarya bükülebiliyor ve hatta kesilebiliyor. Ufak bir
problem: Yüksek üretim maliyeti nedeniyle bataryayı üretmek şu
an için ekonomik açıdan büyük külfet arz ediyor. Seri üretim
şimdilik mümkün değil.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
01/01/2010
480-
Türk bilim adamlarından iki önemli buluş
Türk
bilim adamları, nanoteknolojiyi kullanarak tıp, elektronik,
enerji üretimi gibi alanlarda devrim niteliğindeki yeni
buluşlara imza atmaya devam ediyor.
Tamamı Türk malı cihazlarla bilimin tarihi yeniden yazılacak.
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) KOSGEB Teknoloji Geliştirme
Merkezi Müdürlüğü'nce yürütülen bu icatlar sayesinde yer
altındaki cisimler artık bilgisayar ortamında görülebilecek.
Kanserli tümörü tespit etmek için günümüzde kullanılan mamografi
cihazları 8 mm'den ufak parçaları görüntülemiyor. Bizim
cihazlarımız ise 1 mm'ye kadar olan parçaları bile görüyor.
Bütün tetkikler de hastaya dokunmadan ve canını acıtmadan
yapılacak. Ayrıca bu cihazlar X ışını verdiği için radyasyon
yayıyor. Bizim cihazımız ise ancak cep telefonunun yaydığı
elektromanyetik dalgaları kadar radyasyon yayıyor. Dünyanın
hiçbir yerinde bunu başarabilen bir ekip yok. Bırakın 8 mm' yi,
5 mm' yi yakalamak bile o kişiye 5 yıl kazandırmanız demek" diye
konuştu. Görüntü ve çevre kirliliği ile etrafa yayılan
radyosyonun etkileri bu yeni buluşlar sayesinde minumum seviyeye
indirilecek.
Yer altındaki her şeyi görüyor
Gömülü cisimler üzerinde de yeni teknolojiler ürettiklerini
söyleyen Akduman, başta mayın olmak üzere yeraltındaki birçok
cismi bilgisayar ortamında görüntüleyebildiklerini söyledi.
Akduman, "Yaptığımız mayın dedeksiyon sitemi ile gömülü
mayınları havadan bilgisayara aktararak görüyoruz. Bunun yanında
yer altındaki boru, boruda bir çatlak ya da bir petrol rezervi
her ne varsa onu da öğreniyoruz. Daha da önemlisi bir oda
düşünün. Duvarın arkasını görüntülemek istiyorsunuz ama buradan
göremiyorsunuz. Biz bunu da başarıyoruz" dedi.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
02/01/2010
481-
Bilgisayar
çökerten bu e-postayı açmayın!
Bir
grup hacker tarafından geliştirilen PPS dosyalı e-mail
açıldıktan sonra bilgisayarı çökertiyor.
Emniyet yetkililerinden alınan bilgiye göre, sanal alemde
dolaşan ve terör örgütünün Avrupa'da bulunan hackerları
tarafından geliştirilen bir virüs tehlike saçıyor. Vatandaşları
tanıdıkları yada tanımadıkları adresten gelen "Terörü
lanetliyoruz. Herkesi birlik olmaya çağırıyoruz" başlıklı
postaları açmamaları konusunda uyaran yetkililer, aynı şekilde
msn üzerinden "laneththeteror@hotmail.com ve laneththeteror@hotmail.com"
adresli kişilerin arkadaşlık tekliflerini kabul edilmemesini
istediler.
Postanın içinde bulunan pps(Powerpoint) sunusunun açıldığı anda
tamamen zararsız görünen bir Powerpoint sunusu eşliğinde sözde
terör karşıtı resimler ve yazılar çıkıyor. Ancak alt bölümde
bilgisayarın çökmesini sağlayacak programını hazırlayan sunumun
son bölümünde ise terör örgütü PKK tarafından yapıldığını ve
tamamen aldatmaca olduğunu içeren Türkiye karşıtı bir resim ile
(Bölünmüş Türkiye ve kürdistan haritası) bilgisayarınızdan bütün
verilerin silinmeye başlıyor. Aynı anda msn programına da
sarktığı belirtilen virüs, silinme işleminden hemen önce msn ve
e-posta listenizdeki tüm arkadaşlarına da aynı içerikli bir
e-mail gönderiyor.
Emniyet yetkilileri bu tip uzantılı dosyaların açılmadan
silinmesinin gerektiğini vurgularken, özellikle de kamu kurum ve
kuruluşlarının bilgisayarlarından kesinlikle açılmamasını
istediler.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
03/01/2010
482-
Obezite babadan miras!
Babaların
kilosunun, çocuklarının şişman olup olmamasında belirleyici
olduğu açıklandı.
İsveç Umeo Üniversitesi'nde yapılan araştırmada, doğumundan 4
yaşına kadar 130 çocuğun kilolarına etki eden etkenler doktorlar
tarafından takip edildi. Araştırmada, her ne kadar kilolu
annelerin çocuklarının, normal kilolu annelerin çocuklarına
oranla kilolu olma riski daha yüksek olsa da kilolu babaların
çocuklarının şişman olma olasılığının daha yüksek olduğu
gözlendi.
Sonuçları yorumlayan ve Umeo Üniversitesi'nde yapılan
araştırmaya katılan Prof. Olle Hernell, çocukların şişman ya da
normal kilolu olma ihtimalinin, anneden ziyade babanın kilosuna
bağlı olduğunu kaydetti.
Prof. Hernell, çocukların bununla ilgili genleri babadan
aldıklarını, yani bunun kalıtsal olduğunu ifade etti.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
04/01/2010
483-Beyin makinası |
`DAHA
ÖNCE DE FARE BEYNİ ÜRETTİK` Ünlü bilimadamı Henry Markram, 2018
yılına kadar, `dünyanın ilk yapay beynini` yapacağını iddia
ediyor. Daha önce de `fare beyni ürettiklerini` savunan Markram,
geçen yıl sarf ettiği `İnsan beyni yapmak imkan...
`DAHA ÖNCE DE FARE BEYNİ ÜRETTİK`
Ünlü bilimadamı Henry Markram, 2018 yılına kadar, `dünyanın ilk
yapay beynini` yapacağını iddia ediyor. Daha önce de `fare beyni
ürettiklerini` savunan Markram, geçen yıl sarf ettiği `İnsan
beyni yapmak imkansız bir şey değil` sözleriyle dikkat çekmişti.
ETİK TARTIŞMA BAŞLATACAK ÇALIŞMA
Markram, `yaşayan beyni` muhafaza edecek makina için 2018`e
kadar zaman biçti. Profesör, sentetik insan beyninin akıl
hastalarının tedavisinde kullanılabileceğini düşünüyor. Ancak
böyle bir çalışmanın etik sorunlar getireceği belirtiliyor.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
06/01/2010
|
484-Metabolizmayı hazırlayın, kışın kilo almayın |
Yeme
ihtiyacının arttığı kış aylarında karbonhidrata daha çok ihtiyaç
duyuluyor. Terleme de az olduğu için metabolizma hızı minimuma
düşüyor ve kilo artışı kaçınılmaz oluyor.
Kışın spor yapmak zorlaşıyor ama...
Kış aylarında öpüşmekten vazgeçin!
Hazan mevsiminde hasta düşmemek için
H1N1'e karşı güçlü akciğerler gerekiyor
Kış aylarında vücut ve metabolizmanın kendisini koruma altına
aldığını ve daha yavaş çalıştığını belirten Memorial
Hastanesi'ndan Diyetisyen Yeşim Çelik, kışın kilo kontrolü için
dikkat edilmesi gereken noktaları anlattı.
Soğuk havalara karşı bağışıklık sistemi, grip, soğuk algınlığı,
bronşit gibi hastalıklara karşı kendini korumak için yağ
yıkımını engeller. Bu durumda kış mevsimini sağlıklı geçirmek
için bağışıklık sistemini biraz daha güçlendirmek gerekir. Güçlü
bir savunma mekanizmasının temelinde ise yeterli ve dengeli
beslenme yer alır. Kış aylarında metabolizmanın yavaşlamasına ek
olarak fiziksel aktivitenin azalması da kilo artışına neden
olur. Hormonal değişimlere bağlı olarak sindirim sisteminde
kabızlık gibi problemler oluşabilir.
GÜNE SIKI BİR KAHVALTIYLA BAŞLAYIN
Metabolizmanızı iyi çalışır duruma getirmek için mutlaka güne
kahvaltı yaparak başlamanız gerekir. İyi bir kahvaltı ile güne
başlamak sizin hem direncinizi koruyacak hem kilo kontrolünde
siz yardımcı olacak hem de metabolizma hızınızın yavaşlamasını
engelleyecektir
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
05/01/2010
|
485-Ekinezya
vücuda kuvvet verir |
Ekinezya
çayının en büyük özelliği; bağışıklık sistemini
güçlendirmesidir. Bu, çok yaygın kullanılan doğal bir bitkisel
üründür. Almanya`da soğuk algınlığına karşı yılda 2.5 milyon
ekinezya ilacı reçete edildi. Sağlık için birçok faydası olduğu
anlaşıldı. Şimdi ekinezyanın, birçok doku ve hücrenin
savunmasında kullanılan T hücrelerinin üremesini artırdığı
konuşuluyor. Birçok çalışmada, ekinezyanın vücudun koruma silahı
olan akyuvarları güçlendirdiği ve mikropları yok etmesine teşvik
ettiği ileri sürülüyor. Ancak ekinezya, aktarlardan alındığında
yabancı birçok karışımı da içinde bulundurabiliyor. Bu sebeple
aktardan alınması sakıncalı... * Bunların direkt ilaç haline
getirilmiş ekstrelerini içeren hapları piyasada bulunmaktadır.
Ekinezyanın antiviral etkisi de olduğu söyleniyor. Uzun süre ve
fazla miktarda kullanılması, karaciğerde hasar yaratabiliyor.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
07/01/2010
|
486-Hastalıkların artmasının sebebi |
Hayvanlardan
insanlara geçen yeni hastalıkların ortaya çıkmasının
nedenleri...
Küresel ısınma, ekosistemdeki bozukluklar ve hızlı kentleşme,
hayvanlardan insanlara geçen yeni hastalıkların ortaya çıkmasına
neden oluyor.
İtalyan La Repubblica gazetesinde yayımlanan habere göre,
ABD`deki Çevre Koruma Ajansı`nda görev yapan uzmanlar, son 20
yılda en az 45 hastalığın hayvanlardan insanlara bulaştığını
belirterek, gelecek yıllarda bu sayının artacağı konusunda
uyarıda bulundular.
Hayvanlardan insanlara bulaşan 5 hastalığı -sıtma, lyme
hastalığı (kenelerden bulaşıyor), hanta virüs (fareler ve
sıçanlardan bulaşıyor), Batı Nil hastalığı (sivrisineklerden
bulaşıyor) ve şistozomiyaz (tatlısu sümüklüböceğinden bulaşıyor)
- araştıran bilim adamları, değişikliğin nedenlerinin
ekosistemdeki bozukluklar, küresel ısınma ve hızlı kentleşme
olduğunu vurguladılar.
Londra Üniversitesinde görev yapan David Murrell, 1940 yılından
beri 300`ün üzerinde yeni hastalığın tanımlandığını belirterek,
"Bu hastalıkların yüzde 60`ı hayvanlardan insanlara bulaşıyor ve
yüzde 70`i insanla doğanın temasından kaynaklanıyor" dedi.
Murrell, bu salgın dalgasının gelecek yüzyıl boyunca sürmesini
beklediğini de dile getirdi.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
08/01/2010
|
487-Hücre
ve iletişim |
Her
hücrede biyokimyasal reseptörlerin yanı sıra elektromanyetik
reseptörler de bulunur. Bu antenler sayesinde elektromanyetik
sinyaller algılayıp yayabilirler, yani hücre içerisindeki
prosesler (işlemler) elektromanyetik sinyallerle değişir ve
diğer hücreleri de etkiler. İnsan vücudu, içinde bulunan her
hücre, doku ve organın kendine özel belirli bir titreşim
frekansı olduğu karmaşık bir sistemidir. Bu haber ağı içindeki
bütün sistemler birbirlerini bütünde neler olup bittiğine dair
haberdar ederler.
Tüm bu prosesler(işlemler) matriks yada bağ dokusu dediğimiz,
hücreleri saran içsel denizimiz aracılığı ile meydana
gelir.Böylece her hücre vücudun diğer hücrelerinde neler
olduğuna dair bilgiye sahiptirler. Enerji alanları ve madde
arasında sürekli bir etkileşim vardır. Foton maddeye dönüşürken
bir elektron( negatif yüklü parçacık) ve bir pozitron (pozitif
yüklü parçacık) olarak bölünür. Bu durum görünen kutuplu (polar)
dünyamızın ışıktan meydana geldiğini doğruluyor. Tam tersi
durumda da, elektron ve pozitron çarpıştığında ortadan
kaybolurlar ve bir miktar enerji (ışık) açığa çıkar. Madde ve
enerji arsındaki bu sürekli değişim prosesi(işlemi) bize
maddenin enerjinin ikincil bir hali olduğunu gösterir. Madde
enerjinin yoğunlaşmış halidir.
www.sufizmveinsan.com
09/01/2010
|
488-Kışın
saçınızı kurutmadan evde bile dolaşmayın |
Islak
saçlar, migreni tetikleyebileceği gibi gribal enfeksiyon ve
sinüzitlere de yol açabilir. Bunlar tedavi gerektiren, işgücü
kaybına sebep olan hastalıklardır.
Kışın saçları kurutmadan sokağa çıkmak, ıslak saçlarla rüzgâra
maruz kalmak; migren, soğuk algınlığı ve yüz felci gibi ciddi
sorunları beraberinde getiriyor.
Gece banyodan sonra saçları kurutmadan uyumak da ıslak saçla
sokağa çıkmak kadar tehlikeli. Memorial Hastanesi Nöroloji
Bölümü'nden Uz. Dr. Abdullah Özkardeş, ıslak saçın migreni
tetikleyebileceğini söyledi. Migren ağrıları, neredeyse 4
kadından birinde görülen, ataklar halinde ortaya çıkan, başın
bir bölümünü etkileyen, zonklama ve bulantı yapabilen ağrılar.
Özkardeş, hastaların ataklar sırasında ışıktan, gürültüden ve
kokulardan rahatsızlık duyabileceğini belirtti. "Her migren
atağının -hasta farkında olmasa da- bir tetikleyicisi,
başlatıcısı vardır." diyen Özkardeş, "Saçı kurulamamak, ıslak
saçla dolaşmak, nadir de olsa migren ağrılarını başlatabilir.
Böyle bir durumu tespit eden hastalar, banyodan sonra saçlarını
iyice kurutmalı, banyo sonrası nemli saçlarla gezmemelidir.
Ayrıca banyo yapmakla ilgili, diğer bir ağrı türü vardır ki,
bunların bir kısmı hemen tıbbi inceleme ve tedavi gerektirir (Bath
related headache-BRH)." şeklinde konuştu.
Uz. Dr. Abdullah Özkardeş, ıslak saçlarla, soğuk ve rüzgârlı
havalarda gezmenin, uykuya dalmanın, klima karşısında bulunmanın
veya hava akımının olduğu yerlerde oturmanın, yüz felci gibi
ciddi sayılabilecek bir durumla da sonuçlanabileceğini ifade
etti. Özkardeş şu uyarılarda bulundu:
"Saçlarınızı banyodan sonra evde olsanız bile mutlaka kurulayın.
Saçlarınız ıslak olarak acil sokağa çıkmanız gerekiyorsa baş,
ense ve kulaklarınızı mutlaka bir bere ve atkı ile kapatın."
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
10/01/2010
|
489-Tahta
parçasından kemik yaptılar |
İtalyan
araştırmacılar çeşitli kimyasal işlemlerle tahta parçasını 10
günde kemiğe dönüştürdü. Koyunların bacaklarına nakledilen
`yapay kemik` gelişmeye başladı!
İtalyan araştırmacılar `tahta parçasından` kemik üretti. Bu yeni
ve doğal yöntemle bir kaç yıl içinde `insan kemiği` üretmenin
mümkün olacağını söyleyen araştırmacılar tahta parçasının
çeşitli kimyasallarla girdiği reaksiyon sonucu yaklaşık 10 gün
içerisinde insandaki kemik dokusuna dönüşebildiğini açıkladı!
BBC`nin haberine göre araştırmacılar ısı yardımıyla tahtanın
içindeki su ve proteinleri alarak, kalsiyum karbonat haline
gelmesini sağladı ve ortaya kimyasal olarak kemikten ayırt
edilemeyen bir madde çıktı. Elde edilen `kemik`teki delik ve
kanalların titanyum kemiklerde bulunmadığı ve bu protezin
vücutla daha kolay bütünleşeceğini söyleyen araştırmacılar,
araştırma sonucunun umut verici olduğunu dile getiriyor. Bolonya
yakınlarındaki Faenza`da bulunan Istec Biyoseramik Laboratuvarı`nda
elde edilen kemiğinin üretiminde daha hafif ve delikli olması
sebebiyle bambu benzeri, `rattan` adlı malzeme kullanıldı.
Bolonya Üniversitesi Hastanesi`nden ortopedi cerrahı Dr.
Maurillo Marcacci`yse üretilen suni kemiği koyunların
bacaklarına monte ettikten sonra birkaç ay süreyle kemiğin
gelişimini gözlemlemiş. Marcacci, "X-ray cihazıyla yaptığımız
incelemelerde kemiğin sağlıklı bir şekilde geliştiğini gördük.
Sonucun koyunlarda başarılı olması bizi umutlandırdı" diyor.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
11/01/2010
|
490-Burun spreyleri kalbe aşırı yük bindirebilir |
Burun
tıkanıklığı tedavisinde kullanılan spreylerden dokuları küçülten
"dekonjestan"ların, nadiren, hassas bünyelerde ve özellikle kalp
sorunu olanlarda, normal dolaşıma karışabildiği için kalbe yük
binmesine yol açabildiği bildirildi.
Gazi Üniversitesi (GÜ) Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim
Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sabri Uslu, AA muhabirine yaptığı
açıklamada, birçok kişide burun tıkanıklığının görülüğünü, ancak
sebeplerinin farklı olduğunu belirtti.
Burun tıkanıklıklarını gidermek için sıklıkla burun spreylerinin
kullanıldığını ifade eden Prof. Dr. Uslu, burun spreylerinin
mutlaka hekimin tavsiye ettiği kullanım sıklığında uygulanması
gerektiğini vurguladı.
Uslu, burun spreylerinin, "serum fizyolojik", son dönemlerde
daha çok kullanılan ve halk arasında "okyanus suyu" olarak
bilinen özel sıvılar, burun içindeki dokuları geçici süreyle
küçülten "dekonjestan" ve uzun kullanımlık "steroid" içerikli
çeşitli türleri bulunduğunu kaydetti.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
12/01/2010
|
491-Işığın
migreni tetiklemesinin nedeni |
Bilim
adamları, ışığın migren ağrısını tetiklemesinin nedenini tespit
etti.
İtalyan haber ajansı ANSA'da yer alan habere göre, Boston'daki
Beth Israel Deaconess Tıp Merkezinde görev yapan bilim adamları,
migren hastalarının ışığa karşı duyarlı olmalarının nedeninin,
gözdeki ışık hassasiyeti olan hücrelerle migren atakları
sırasında harekete geçen bir grup nöron arasındaki bağlantı
olduğunu ortaya çıkardı.
Migren hastalarının yüzde 85'inin aynı zamanda fotofobisinin
(ışığı tolere edememe durumu) olduğu belirtilen haberde, migren
atakları sırasında sadece birkaç saniye ışık görmenin dahi
ağrıyı artırdığına, ancak bunun nedeninin bugüne değin
açıklanamamış olduğuna işaret edildi.
Görme özürlü 20 migren hastasını, ışığa karşı tamamen duyarsız
olanlar ve ışığın varlığını hissedebilenler olarak ikiye ayıran
bilim adamları, sadece ikinci grubun üyelerinin fotofobik
olduğunu gözlemledi.
Bu durumun, fotofobinin arkasında optik sinirin bulunduğunun bir
göstergesi olduğunu belirten bilim adamları, araştırmalarını
migrenli fareler üzerinde sürdürdü.
Retina tabakasında bulunan melanopsin adlı ışığa duyarlı
hücrelerin optik sinir vasıtasıyla beyne ulaştığı bölümde migren
atakları sırasında harekete geçen bir grup nöron keşfeden bilim
adamları, bunun ışığın migren üzerindeki etkisini açıkça ortaya
koyduğunu söylediler
Kaynak;
cnnturk.com
www.sufizmveinsan.com
13/01/2010
|
|
492-
AB "sulu
bilgisayar" peşinde |
Avrupa
Birliği'nin finanse ettiği bir projeyle bilim adamları, insan
vücudundaki nöronlardan biyolojik anlamda esinlenen ve işlemci
sinyallerini kimyasal düzeyde ileten bir "ıslak bilgisayar"
üzerinde çalışacaklar.
İngiliz yayın kuruluşu BBC'nin haberine göre, 2,6 milyon
dolarlık proje, şu anki bilgisayarların yapamadığı, mini
moleküler robotları kontrol etmeyi ve kimyasal nano sinyalleri
yönlendirmeyi hedefliyor.
Bu çalışmayla, ayrıca, insan vücudundan gelen kimyasal
sinyallere zeki tepkiler veren "akıllı ilaçlar" üretilmesi
amaçlanıyor.
Birçok Avrupa üniversitesinden araştırmacının yer alacağı ve
Şubat ayında resmen başlayacak projede, üzerinde çalışılacak
biyolojik anlamda esinlenilen bilgisayar canlı hücreleri
kullanmıyor.
Bunun yerine, biyolojik hücre duvarlarına benzer bir katmanı
kendiliğinden oluşturabilen kimyasal hücrelerden faydalanıyor ve
bu kimyasal hücreler kendi aralarında sinyalleri
iletebiliyorlar.
Bu kimyasal hücreler, bir kimyasal sinyali aldıktan sonra
"tesirsiz sürece" giriyorlar. Bu süre zarfında hiçbir dış
sinyal, bu hücreleri etkileyemiyor ve diğer bağlantılı
hücrelerden gelen zincirleme reaksiyona kendilerini
kapatıyorlar.
Bu tip kimyasal hücrelerin oluşturduğu organizasyon sistemi de
beynin çalışmasına benziyor. Geleceğin süper bilgisayarları için
de bir mihenk taşı sayılabilecek bu kimyasal bilgisayar için
uzmanlar, bir gün insan beyniyle gerçek anlamda rekabet
edebilecek bir bilgisayar geliştirme imkanı tanıyabileceğini
belirtiyorlar.
Kaynak;
cnnturk.com
www.sufizmveinsan.com
14/01/2010
493-
"Uzun yaşam geni" beyni de koruyor |
"Uzun
yaşam" geninin, yaşlı kişilerde hafıza kaybı ve bunamayı
engelleyebileceği bildirildi.
New York'taki Yeshiva Üniversitesi'nin Albert Einstein Tıp
Fakültesi'nden Dr Amy Sanders ve ekibi, yaşlılıkla ilgili bir
araştırmaya katılan 523 kişinin verilerini değerlendirdi.
Uzun süre yaşamayı olanaklı kılan, 2003'te bulunan CETP geninin
varyantının yaşlı kişilerin beyin sağlığını koruyabileceği
tezinden yola çıkan bilim adamları, bu genin varyantına sahip
olup olmadıklarını anlamak için araştırmanın başında hafıza
sorunu olmayan 70 yaşındaki katılımcıların kan örnekleri
incelendi.
Ortalama 4 yıl boyunca bilişsel bozuklukların seviyesini,
Alzheimer hastalığının belirtilerini ve başka değişiklikleri her
yıl test eden bilim adamları, CETP varyantının 2 kopyasına sahip
kişilerin hafıza kaybı, bunama ve Alzheimer'a yakalanma
riskinin, bu kopyalardan hiçbirine sahip olmayanlardan yüzde 70
az olduğunu gördü.
Amerikan Tıp Derneği'nin (JAMA) yayın organında yayımlanan
araştırmada, bu genin kandaki iyi kolesterol seviyesini artıran
bir protein ürettiği ve bunun kalp krizi ve bunama riskini
azalttığı belirtilirken, aynı etkiyi yapacak bir ilacın daha
uzun ve sağlıklı yaşamayı olanaklı kılabileceği vurgulandı.
Kaynak;
cnnturk.com
www.sufizmveinsan.com
15/01/2010
|
|
Kalp atışını düzenleyen gen tanımlandı |
Kalp
atışlarını düzenleyen elektrik sinyallerini kontrol eden Scn10a
geninin hasar görmesi ya da mutasyona uğraması durumunda, kalp
hastalıkları riskinin arttığı belirlendi.
italyan La Stampa gazetesinde çıkan habere göre, Londra'daki
Imperial Üniversitesinden bir grup bilim adamı, kalp atışlarını
düzenleyen geni tanımladı.
20 bin kişi üzerinde yapılan araştırmada katılımcıların
elektrokardiogramlarını alan bilim adamları, elektrik
sinyallerinin kalbe ne kadar sürede ulaştığını ölçtü. Uzmanlar,
Scn10a genindeki varyasyonun yavaş ya da düzensiz kalp
atışlarıyla bağlantılı olduğunu tespit etti.
"Pacemaker gen" olarak da adlandırılan bu genin tanımlanmasının
kalp atışlarının sürekliliğini düzenleyen mekanizmalar konusunda
bilinenlere katkıda bulunacağını belirten bilim adamları, bunun
da kalp hastalıklarına karşı yeni ilaçlar geliştirilmesine
yardımcı olmasını bekliyor.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
16/01/2010
|
Doğal antioksidanlar kanseri önlemede etkili |
Çalışmalar,
antioksidanların kanseri önlemede etkili olduğunu, antioksidan
takviyelerinin ise faydalı olmadığını gösteriyor. Kemoterapi ve
radyoterapide olumlu etki yaptığına dair görüşler ise
belirsizliğini koruyor. Antioksidanlar, serbest radikallerle
hasara uğramış hücreleri koruyan maddeler. Serbest radikaller
ise vücudun normal metabolik faaliyetleri sırasında ortaya çıkan
ve hücrelere saldırarak yapılarını bozan kararsız moleküller.
Antioksidanlar, diğer moleküllerden aldığı elektronlarla DNA’ya
zarar veren serbest radikallerin taşıdığı elektriği etkisiz hale
getirir. Serbest radikallerin verdiği zararlar, yaşlanma ve
kanser gelişimi de dahil olmak üzere pek çok hastalıkla
ilişkilendiriliyor. Antioksidanlar kanseri yavaşlatabiliyor veya
kansere karşı koruyabiliyor.
Antioksidanların kanseri önlemedeki rolünü destekleyen çok
sayıda laboratuar çalışması var. Bunun yanı sıra, antioksidan
takviyelerinin faydalı olmadığını gösteren klinik çalışmalar da
bulunuyor. Antioksidanların kemoterapi veya radyasyon
tedavisinin olumlu etkisini arttırdığına dair görüşler ise
belirsizliğini korumakta.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
17/01/2010
|
Göz
testiyle alzheimer'a erken tanı
|
Alzheimer
hastalığını, basit bir göz testiyle daha belirtileri ortaya
çıkmadan önce teşhis etmenin mümkün olabileceği bildirildi.
İtalyan La Stampa gazetesinde çıkan habere göre, Londra
Üniversitesinden bir grup bilim adamının, fareler üzerinde
yaptıkları araştırma sonucunda geliştirdikleri teknikte,
fosforlu bir boya kullanılarak göz retinasındaki ölü hücreler
tespit ediliyor.
Bunun, beyin hücrelerinin ölmekte olduğunun da ilk belirtileri
arasında yer aldığını kaydeden bilim adamları, insanlar üzerinde
olumlu sonuçlar vereceğine inandıkları test üzerinde çalışmayı
sürdürüyor.
Araştırma ekibinin başındaki Francesca Coredeiro, retinanın da
beynin bir uzantısı olduğunun sık sık göz ardı edildiğine işaret
ederek, "Bu nedenle gelecekte basit bir göz doktoru randevusunun
beynin sağlığı ve bunama belirtileri olup olmadığı konusunda
ışık tutması hiç de imkansız değil" dedi.
Testin 3 yıl içinde kullanıma sunulabileceğini belirten
Coredeiro, bu teknik sayesinde hastalığın seyrinin de takip
edilebileceğini söyledi.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
18/01/2010
|
"Her dört kişiden birinin ruh sağlığı bozuk" |
ABD'nin
Cincinnati Üniversitesi Öğretim üyesi Prof Dr. Henry A.
Nasrallah, her ülkenin toplam nüfusunun yüzde 20-25'inde hafif
ya da ağır şiddette teşhisi konulabilen ruhsal sorun olduğunu ve
bunların hemen hemen tamamının tedavi edilebilir özelliğine
rağmen ön yargıların bu süreci geciktirdiğini söyledi.
Adana Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Başhekimi
Dr. Bülent Demirbek'i ziyaret eden Prof. Dr Nasrallah, AA
muhabirine yaptığı açıklamada, yüzyıllar boyunca akıl
hastalıkların tedavisinin olmadığını, oysa günümüzde en ciddi
psikiyatrik hastalıklarda bile erken tanı halinde tedavinin
gerçekleştirilebileceğini bildirdi.
Nasrallah, ruhsal hastalıkların görülme sıklığının ülkeler
arasında önemli değişim göstermediğini, her ülkenin toplam
nüfusunun yüzde 20-25'inde tanısı konabilen bir ruhsal sorun
olduğunu ifade ederek, "Bir başka ifadeyle dünyada her 4 kişiden
biri ruhsal sorun yaşıyor" dedi.
Sadece gelir düzeyi düşük toplumlarda anksiyete (kaygı)
bozukluklarının daha yaygın olduğuna dikkati çeken Nasrallah,
şunları söyledi:
"Örneğin, şizofrenlerin oranı ABD'de de Türkiye'de de
Bangladeş'te de yüzde bir oranında. Yine dünyada her 100 kişiden
4'ünde bipolar (iki uçlu) bozukluk var. Her 100 kişiden 15'i
depresyonda. Anksiyete bozuklukları ise yüzde 20'leri buluyor.
Ancak, ruhsal hastalıklarda ön yargılar, 'deli' damgası korkusu
halen yaygın. Bu durum batıl inançlarla da özdeşleştiriliyor."
Nasrallah, dünyadaki yaygın ön yargılara rağmen ABD'de bu konuda
önemli mesafe alındığına da işaret ederek, "ABD'de meşhur
kişilerin bile ruhsal sorunlarını açıkça dile getirmeleri model
oluyor. Bu yüzden de artık bu tür sorunu olanlar dışlanmıyor,
yadırganmıyor, utanç kaynağı da olmuyor" dedi.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
19/01/2010
Işığa düğüm attılar |
İngiltere’de
bir grup bilim insanı, şimdiye dek sadece soyut matematiğin bir
dalı olan “düğüm teorisi”ni ışıkta gerçeğe çevirdi.
Bristol, Glasgow ve Southampton üniversitelerinden bilim
insanları, “düğüm teorisi”yle özel olarak tasarlanmış
hologramlar (lazer ışınlarına dayanılarak meydana getirilen üç
boyutlu görüntü işlemi) kullanarak ışığı yönlendirdi. Işık
huzmesindeki ışığın, nehirde akan suya benzediğini keşfeden
bilim insanları, ışığın normalde doğrusal olarak aktığını, ancak
boşlukta iken “optik girdaplar” oluşturduğunu saptadı.
Araştırmayı yürüten ekibin başkanı Dr. Mark Dennis,
“Etrafımızdaki ışık, göremediğimiz karanlık hatlarla dolu. Biz
de bu karanlık çizgileri sofistike hologramlarla yönlendirip
düğümler oluşturduk” diye konuştu. Dr. Dennis’e göre bu keşif
epilasyondan tümör tedavisine kadar pek çok konuda kullanılan
lazerin hassasiyetinin artırılmasını sağlayacak.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
20/01/2010
|
|
Çocuk hayatı kimden öğreniyor? |
ABD'de
yapılan araştırmaya göre, çocuklar anne ve babalarından olduğu
kadar kardeşlerinden de çok şey öğreniyor. Bu nedenle
kardeşlerin çocuk gelişimi üzerindeki önemi hafife alınmamalı.
İngiliz Daily Telegraph gazetesinde yayımlanan araştırmaya göre
ebeveynler, sosyal kurallar hakkında çocukları üzerinde daha
etkili olurken, kardeşler "sokakta" davranış biçimi konusunda
rol oynuyor. Kardeşlerden öğrenilenler arasında okulda ve
arkadaş çevresinde nasıl davranılması gerektiği konusu ön sırada
yer alırken, küçüklerin büyüklerden sigara ve alkol gibi kötü
alışkanlıkları edinme ihtimali de bulunuyor.
Illinois Üniversitesiden profesör Laurie Kramer, çocukların
günün büyük bölümünü geçireceği sosyal çevreye daha yakın
olmaları nedeniyle kardeşlerin çocuk gelişimine katkılarının
gözden kaçırılmaması gerektiğinin altını çizdi. Kramer,
ebeveynlerin yapabileceği en önemli işlerden birinin, en
başından kardeşler arasında dayanışmayı artırmaya yardım etmek
olduğunu kaydetti.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
21/01/2010
|
"Bir
tutam tuz" nelere kadir... |
ABD'de
yapılan çalışma, günde 3 gram eksik tuz almanın yılda 66 bin
kişinin felç, 99 bin kişinin kalp krizi geçirmesini, 92 bin
kişinin ölümünü önleyeceğini ortaya koydu.
California Üniversitesi tarafından yürütülen çalışmaya göre tuzu
azaltmak, ülkedeki yıllık sağlık harcamalarında 24 milyar
dolarlık tasarruf sağlıyor.
Günlük diyette tuzu 3 gram azaltmanın ''ulaşılabilir bir hedef''
olduğuna işaret eden araştırmacılar, bunun faydalarının, nüfusun
yarısının sigarayı bırakmasının faydalarına eşit olduğuna
inanıyor.
New England Tıp Dergisinde yayımlanan çalışma, yüksek tansiyon
ve kalp hastalıklarına yol açan tuzun ABD'de gerekli miktarın
çok üzerinde kullanıldığını ortaya koyuyor. Miktarın büyük
bölümü işlenmiş gıdalardan alınıyor.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
22/01/2010
|
Japonlar
yeni bir materyal geliştirdi
|
Japon
bilim adamları, yüzde 95'i sudan oluşan, şeffaf, esnek ve
çevreye zararı olmayan yeni bir materyal geliştirdi.
Tokyo Üniversitesinden Takuzo Aida yönetimindeki bilim
adamlarının kozmetikte yaygın kullanılan kil minerali ve çocuk
bezlerinde kullanılan sodyum poliakrilat vasıtasıyla
geliştirdikleri yeni materyal, çok kolay esnetiliyor ve kendi
formuna kolayca dönebiliyor.
Yeni materyalin temelini oluşturan su çalkalandığında, eklenen
malzemelerin etkileşimiyle hemen katılaşarak jele dönüşüyor.
Bilim adamları, içinde yüzde 0,2 oranında kimyevi katkı maddesi
olan yeni materyalin tıp ve kozmetik sektöründe, tıbbi
ameliyatlarda yapılan kesiklerin yapıştırılması ve yara
tedavisinde geniş kullanım bulacağını beklediklerini vurguluyor.
100 derece sıcaklığa kadar sağlamlığını koruyan ve dayanıklığı
silikona eşdeğer olan materyalin gelecekte birçok plastik
materyalin yerini alması öngörülüyor.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
23/01/2010
|
D vitamini bağırsak kanseri riskini azaltıyor |
10
Avrupa ülkesinde yapılan araştırma, kanında D vitamini seviyesi
yüksek olan kişilerin kalın bağırsak kanserine yakalanma
riskinin diğer kişilerden yaklaşık yüzde 40 az olduğunu
gösterdi.
D vitaminin temel kaynağı güneş ışığı. Ancak uzmanlar, makul
sürelerde güneşlenmek gerektiğini söylüyor.
Danimarka, Fransa, Yunanistan, Almanya, İtalya, Hollanda,
Norveç, İspanya, İsveç ve İngiltere'de yapılan, yarım milyonu
aşkın kişinin katıldığı ve İngiliz Tıp Dergisinde (BMJ)
yayımlanan karşılaştırmalı araştırma, D vitamininin kalın
bağırsak kanseri riskini azalttığını gösterdi.
Ancak riski azaltmak için, D vitamini yüksek besinlere mi
ihtiyaç duyulduğu, yoksa dengeli beslenme ve düzenli olarak
makul ölçüde güneşlenmenin mi gerekli olduğu aydınlanmış değil.
Ayrıca bilim adamları, takviye D vitamini önermeden önce,
kandaki D vitamini seviyesini artırmanın bu kansere yakalanma
riskini, istenmeyen yan etkiler yaratmadan gerçekten azaltıp
azaltmadığını belirlemek için başka araştırmaların yapılması
gerektiğini de vurguladı.
Şimdilik, kalın bağırsak kanserinden korunmak için bilim
adamları, sigaradan uzak durma, spor yapma, kilolu olmaktan
kaçınma, beldeki yağ fazlalıklarından kurtulma, alkol ve kırmızı
et tüketimini sınırlandırma gibi önerilerde bulunuyor.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
25/01/2010
|
Bacak
bacak üstüne atmanın bedeli.. |
Bir
anket sonucuna göre, bacak bacak üstüne atmak kan akışını
engelliyor ve kan pıhtılaşması, bel burkulması, omurga
disklerinin kayması, skolyoz gibi ciddi sağlık sorunlarına neden
oluyor.
Merkezi Malezya'da bulunan ve Çin genelinde de faaliyet gösteren
M.J. Sağlık Yönetimi Merkezi adlı kuruluşun raporunda, bacak
bacak üstüne atmanın kan akışını engellediği, buna bağlı olarak
kan pıhtılaşması, bel burkulması ve incinmesi, omurga
disklerinin kayması ve skolyoz (omurgada anormal eğrilik) gibi
ciddi rahatsızlıklara neden olduğu bildirildi.
18 bin 61 kişiye uygulanan anket sonucunda yayımlanan raporda,
modern toplumun standart alışkanlıklarının insan sağlığına
etkileri araştırıldı.
Yaşlıların uyandıktan sonra tansiyon aniden düştüğü ve denge
kaybına neden olduğu için yataktan hemen kalkmamaları önerilen
raporda, yaşlıların uyandıktan sonra en az üç dakika daha
uzanarak beklemeleri ve yavaş bir şekilde yataktan doğrulmaları
istendi.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
26/01/2010
|
Işık Hızında Kablosuz veri iletimi |
Kablosuz
bağlantılarda radyo sinyalleri devri bitiyor, bakın yerine ne
geliyor?
Resimdeki bu ışıklar aydınlatma değil veri transferi için
kullanılıyor.Teknoloji devi Siemens son zamanlarda çok ilginç
bir araştırma üzerinde çalışıyor. Araştırma sayesinde var olan
kablosuz veri iletimi yöntemlerinin eriştiği 200Mbps hızın çok
daha ötesine geçildi ve tam 500Mpbs'ye ulaşıldı.
Araştırmacılar Ostar LED ile gerçekleştirdikleri çalışmalarında
ışığı, veri taşıyabilecek bir frekansta gönderdiler. Alıcı
tarafta bulunan bir foto detektör ise ışığı alıp, ardından
elektrik akımına çeviriyor. Siemens'e göre Visible Light
Communication (VLC) yani görünebilir ışık iletişimi adını
verdiği bu yeni teknolojinin sunacakları çok fazla. Daha hızlı
bir veri iletişimi bunlar arasında ilk akla geleni ama var olan
Wi-Fi sistemler nedeniyle birbirine karışan sinyallerin VLC
sayesinde rahatlayabileceği de düşünülüyor.
VLC'nin diğer ilginç bir yönü ise geleneksel kablosuz
iletişimlere göre güvenliğinin çok daha kolay sağlanabilecek
olması. Alıcı tarafta bulunan foto detektörün ışığı tam olarak
görmesinin gerekmesi, basit bir perde ile bile güvenlik
sağlanabilmesi anlamına geliyor
Kaynak;
chip.com.tr
www.sufizmveinsan.com
27/01/2010
|
Sigara rahimdeki bebeğin tansiyonunu etkiliyor |
Hamilelikte
sigara içmek anne rahmindeki bebeğin kan basıncını kontrol eden
mekanizmaları da etkiliyor.
Uzmanlar, bunun sonucunda ortaya çıkan problemler ile ani bebek
ölümleri arasında bir ilişki olduğunu düşünüyor.
İtalyan haber ajansı ANSA'da çıkan habere göre, Stokholm'deki
Karolinkska Enstitüsünden bir grup bilimadamı, 17'sinin annesi
sigara tiryakisi olan yeni doğmuş 40 civarında bebeği inceledi.
Gary Cohen başkanlığındaki araştırma ekibi, sigara içen
annelerin bebeklerinin tansiyonlarında ve kalp atışlarında
anormallikler olduğunu gözlemledi. Uzmanlar, bu bebeklerde
görülen ani tansiyon değişikliklerinin çocuk 1 yaşına gelene
kadar geçen zamanda daha da kötü bir hal aldığını belirtti.
Bu bebeklerin kucağa alındıkları zaman tansiyonlarında görülen
ani yükselişi örnek olarak gösteren bilim adamları, bunun
hamilelikte sigara içilmesinin bebeğin kan basıncına vermiş
olduğu zararın bir göstergesi olduğunu söyledi.
Uzmanlara göre, anne adayının sigara içmesi sonucu ortaya çıkan
bu dolaşım problemleri, özellikle sigara tiryakisi annelerin
yeni doğmuş bebekleri arasında yaygın olan ani bebek ölümlerinin
nedenleri arasında yer alıyor.
Kaynak;
cnnturk.com.tr
www.sufizmveinsan.com
28/01/2010
|
Soğuklarda nasıl
beslenmeli? |
Soğuk
havanın tüm yurtta etkisini hissettirdiği bu dönemde, doğru ve
sağlıklı beslenmenin vücut direncini arttırmada büyük önemi
olduğu bildirildi.
Selçuk Üniversitesi (SÜ) Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Beslenme
ve Diyet Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Akman, AA muhabirine
yaptığı açıklamada, vücudun doğal savunma sisteminin,
hastalıklardan en iyi koruyan sistem olduğunu belirtti.
Bu yüzden doğal savunma sistemine önem verilmesi gerektiğini
vurgulayan Akman, "Soğuk havalarda, sağlıklı beslenilmeli, ideal
ağırlığımızı korumalı, haftada en az 3 kez 30-45 dakikalık
yürüyüşler yapmalı ve gün içinde aktif olmaya çalışmalıyız"
dedi.
Herhangi bir engeli olmayan insanların günde en az 5 porsiyon
sebze ve meyve tüketmesini tavsiye eden Akman, vücutta mikrop ve
virüslere karşı savaşma özelliği yüksek aktif maddeler içeren
ıspanak, karnabahar, lahana, brokoli, Brüksel lahanası, havuç ve
turunçgillerin bol miktarda tüketilmesi gerektiğini belirtti.
Kaynak;
cnnturk.com.tr
www.sufizmveinsan.com
29/01/2010
|
Arılar insanları
diğer canlılardan ayırt edebiliyor |
Arıların
insan yüzünü, soyutlama yaparak başka şekillerden ayırt
edebildiği ortaya çıktı.
Fransa'daki Paul Sabatier Üniversitesi'nden Martin Giurfa'nın
yaptığı araştırma, insanların dikey çizgi (burun), iki nokta
(gözler), bir yatay çizgi (ağız) gibi farklı unsurları
birleştirerek insan yüzünü tanıdığını, arıların da insanlar gibi
beyinlerinde bir şekil oluşturmak için dikey çizgi, iki nokta ve
yatay çizgiyi bir araya getirebildiğini gösterdi.
2005'te Monash Üniversitesi'nden Adrian Dyer ve ekibinin yaptığı
araştırma şekerli su ile "alıştırma yaptırılan" arıların insan
yüzlerini tanıdığını ortaya koymuştu. Giurfa, arıların bunu
nasıl yaptığını araştırdı.
Bilimadamları Giurfa ve Aurore Avargues-Weber, önce gözler için
iki nokta, burun için dikey çizgi, ağız için yatay bir çizginin
bulunduğu yüz resimleri kullandı.
Arılara, bu çizgilerin doğru ve yanlış sıralandığı çeşitli
resimleri ayırt etmesi için "alıştırma yaptırıldı".
Göz, burun ve ağzın doğru sıralandığı resme konan arılar şekerli
su ile ödüllendirildi. Daha sonra arılar, daha önce
karşılaşmadıkları yüze benzeyen resimleri de bulabildi, burun ve
ağzın farklı yere konduğu fotoğrafları ise "tanıyamadı".
"Journal of Experimental Biology" dergisinde yayımlanan
araştırmada, primatlarda var olan ve yüz tanımayı sağlayan
beynin "fuziform alanı"na sahip olmasa da arıların yüzleri
"tanıyabildiği" vurgulandı.
Bunun arıların, maskesi olmasa da arıcıları tanıdığı anlamına
gelmediğine dikkati çeken Martin Giurfa, muhtemelen arıların
nektar alabildikleri "garip" çiçeklere konduklarını düşünüyor.
Kaynak;
cnnturk.com.tr
www.sufizmveinsan.com
30/01/2010
|
Sağlık
bakanlığı öneriyor |
Sağlık
Bakanlığı, kış aylarında bağışıklık sistemini güçlendirerek
vücut direncini artırmak için meyve ve sebze tüketimine ağırlık
verilmesi, yağlı gıdalardan uzak durulması, E vitamininden
zengin yiyeceklerin tüketilmesi ve yeterli miktarda sıvı
alınması gerektiği uyarısında bulundu.
Sağlık Bakanlığı yetkilileri, hava sıcaklığının değişmesine
bağlı grip ve soğuk algınlığı gibi hastalıkların görülme
sıklığının arttığını belirterek, hastalıklardan korunmak için
bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Kış aylarında yağlı ve şekerli besinlere eğilimin arttığını,
kapalı ortamlarda fazla zaman geçirildiğini, fiziksel
aktivitenin azaldığını ve sonuçta kilo artışı olduğunu ifade
eden yetkililer, bunların tümünün hastalıklara yakalanma riskini
arttırdığını söyledi.
Savunma sistemini güçlendirici özelliği olan A ve C vitamini
gibi antioksidan vitaminlerden zengin havuç, brokoli, kabak,
lahana, karnabahar, maydanoz gibi sebzelerin yanı sıra kış
aylarında bolca bulunan portakal, mandalina, elma, greyfurt gibi
meyvelerin tüketimi önemlidir.
Gerek C vitamini ihtiyacının karşılanmasında gerekse sıvı
alımına katkı sağlanması açısından taze sıkılmış meyve suları
tüketilmeli.
Meyve suları, içindeki C vitaminin azalmaması için sıkıldıktan
hemen sonra içilmeli.
Soğuk algınlığı ve enfeksiyonlara karşı vücut direncini artıran,
A vitamininin okside olmasını engelleyen E vitamini de yeterli
oranda alınmalı.
Bunun için E vitamininden zengin yeşil yapraklı sebzeler,
fındık, ceviz gibi yağlı tohumlar ve kuru baklagiller yeterli
miktarda tüketilmeli.
Balık da beyin fonksiyonlarının gelişimi için gerekli çoklu
doymamış yağ asitleri, kalsiyum, fosfor, selenyum ve iyot
mineralleri ile E vitamini için de iyi bir kaynaktır. Bu nedenle
kış aylarında imkanlar dahilinde haftada 2-3 kez yenilmeli."
Kaynak;
cnnturk.com.tr
www.sufizmveinsan.com
31/01/2010
|
Erkeklerde kısırlığa neden olan gen bulundu |
Çin'de
yapılan bir araştırmada, erkeklerde kısırlığa yol açan bir genin
bulunduğu ve bunun kısırlık tedavisinde yeni buluşlar
sağlayacağı bildirildi.
Şanghay Günlüğü gazetesinin haberine göre, söz konusu keşfe ait
makale, "Genes&Cancer" bilim ve araştırma dergisinde yayımlandı.
Çin'in Şanghay şehrindeki İletişim Üniversitesi Tıp
Fakültesi'nde yapılan araştırmada, bilim adamları, erkek fareler
üzerinde yapılan deneylerde, testislerin zayıf gelişimine ve
sperm kaybına neden olan "Kif18a" genini yok ettiklerini
kaydetti.
Üniversitenin Genetik Araştırma Merkezinden Gu Mingmin, "Kif18a"
geni ile sperm gelişimi arasındaki bağlantıyı memeliler üzerinde
dünyada ilk kez belirlediklerinin altını çizerek, "Kif18a geni
sperm gelişiminde çok büyük bir rol oynuyor. Söz konusu genin
yanlış işlevinin etkisi kromozomları etkileyebilir, dolayısıyla
hücre ölümüne neden olabilir" dedi.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
02/02/2010
|
MP3'ün yerine yeni format: MusicDNA |
Yaygın
müzik dosyası formatı MP3'ü geliştiren kilit isimler, yeni bir
müzik dosyası formatı daha kazandırdı.
1993'te ilk MP3 çaların geliştirilmesinde yer alan Norveçli
Dagfinn Bach'ın bulduğu yeni müzik dosyası MusicDNA, şarkı
sözleri, görüntü, kapak resmi ve internette bu müzikle ilgili
yayımlanan blogları da içeriyor.
Ayrıca müzikle birlikte tüm bu unsurlar da kullanıcı internete
bağlandığında sürekli güncelleniyor.
Yeni müzik dosyasının geliştirilmesinde, MP3 dosyasını icat eden
Alman araştırmacı Karhlheinz Brandenburg da yatırımcı olarak rol
aldı.
Vampire Weekend, MIA ve The Strokes gibi gruplarla çalışan
Britanya kayıt şirketi Beggars Group ve Amerikan Tommy Boy
firmaları MusicDNA formatını kullanmak üzere sözleşme yaparken,
şu anki müzik indirme maliyetinden daha yüksek olacak bu yeni
müzik dosyası formatını kullanmak için daha büyük kayıt
şirketleri henüz başvuruda bulunmadı
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
03/02/2010
|
Bitkisel
hayatta "Beyin gücü" ile konuştu! |
Britanyalı
ve Belçikalı bilim adamlarının yaptıkları bir araştırmada,
bitkisel hayattaki bir hasta, düşünce gücüyle doktorlarla
konuşabildi.
Bilim adamları, fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI)
adı verilen beyin tarayıcısını kullanarak, 2003'te trafik
kazasında ağır beyin travması geçiren hastanın, beyin
faaliyetlerini bilinçli olarak değiştirmek suretiyle,
doktorların sorularına karşılık "evet" ve "hayır" cevaplarını
"düşünebildiğini" saptadı.
Hastada bilinç işaretleri gözlemleyen doktorlar, bunun gerçek
olup olmadığını anlamak için, hastaya "babanızın adı Thomas mı"
gibi sorular sorarak "evet" ya da "hayır" cevapları vermesini
istedi. Bu sırada doktorlar hastanın beynini fMRI cihazıyla
taradı. Doktorlar, hastanın beyin faaliyetlerini değiştirerek
sorulara cevap verdiğini gördü.
Araştırmayı kaleme alanlardan Adrian Owen, hastanın düşünce
yoluyla tüm sorulara doğru cevap verdiğini gösteren sonuçları
görünce çok şaşırdıklarını söyledi.
New England Journal of Medicine'de yayımlanan araştırmada,
bitkisel hayatta olduğu düşünülen 23 hasta arasında yapıldı.
Yapılan beyin taramasında bu hastalardan dördünde bilinçlilik
işaretleri görüldü.
fMRI yöntemi, sağlıklı insanlarda beynin sorulara cevabını yüzde
100 kesinlikle saptayabiliyor. Ancak bu cihaz hareket edemeyen
veya konuşamayan hastalarda daha önce denenmemişti.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
04/02/2010
|
Atmosferdeki
suyu örümcek ağıyla tutacacaklar |
Çinli
araştırmacılar, su damlacıklarını etkili bir biçimde tutan
örümcek ağının özelliklerini kopya ederek, atmosferdeki suyu
tutmakta kullanılabilecek sentetik bir iplik geliştirdi.
Çinli bilim adamları, Uloborus walckenaerius örümceğinin ağ
liflerini mikroskopta incelediler ve lif boyunca hareket eden su
zerrelerinin damlacıkları oluşturmak için yoğunlaştığında ağın
yapısını değiştirdiğini tespit ettiler.
İncelemede bu örümceğin salgıladığı maddeyle yaptığı ipliğin, su
damlacıklarının toplandığı bölgelerde, 4 kat daha kalın düğümler
oluşturduğu görüldü.
Pekin'deki nanobilim ve nanoteknoloji merkezinden Yongmei Zheng
ve Hao Bai, örümceğin ağ yapmakta kullandığı ipliğin üstün
mekanik özellikleri bulunduğuna dikkati çekerek, "Örümcek ağının
daha az incelenen bir başka özelliği, nemli havadan suyu toplama
kapasitesi" dediler.
Bu özellikten esinlenerek, örümcek ipeğinin karakteristik
yapısını kopya eden yapay lifler geliştirdiklerini söyleyen
bilim adamları, bu yapay liflerin verilen yönde suyu toplama
özelliğinin bulunduğuna işaret ettiler.
Bu yapay liflerin havada asılı suyu toplamaya veya sanayi
üretiminde kimyasal ürünleri filtre etmekte kullanılabileceği
düşünülüyor.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
05/02/2010
|
Yemeğin
tadı tuzu kalbi yoruyor |
Yüksek
tansiyon, kemik erimesi, böbrek hastalığı, mide kanseri ve
şişmanlık açısından ciddi risk oluşturan aşırı tuz tüketimi en
çok da kalbi etkiliyor, tuz, kalp hastalıklarına bağlı ölüm
oranlarını yükseltiyor.Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları
Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Ülver Derici, 1-7 Şubat Dünya
Tuza Dikkat Haftası'nın bu yıl ''Tuz sağlığınıza zarar
verebilir'' temasıyla işlendiğini söyledi.
ERKEKLER, KADINLARDAN DAHA FAZLA TUZLU YİYOR
Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneğince 2008
yılında yapılan çalışmada, bir kişinin günlük tuz tüketiminin,
olması gerekenin üç katı (ortalama 18 gram) olarak tespit
edildiğini belirten Derici, şunları kaydetti:
''Çalışmada, erkeklerin kadınlardan daha fazla tuzlu yediği
saptanmıştır. Zeytin, peynir, turşu, salamura ve konserve
gıdalar tuz oranı yüksek ve toplumumuz tarafından yoğun
tüketilen gıdalardır. Ekmeğimizdeki (ortalama 300 gramlık ekmek)
tuz miktarı yaklaşık yedi gram kadar olup günde bir ekmek
tüketen birey zaten alması gerekeni fazlasıyla almaktadır. Türk
Hipertansiyon İnsidans Çalışması'na göre, Türkiyedeki
hipertansiflerin miktarı dört yılda üç milyon artmış olup,
toplumumuzun aşırı tuz tüketimi bu artışın önemli bir sebebi
olarak görülmektedir.''
GÜNDE 5 GRAM TUZ YETERLİ
Derici, tuz kullanım miktarının toplumsal özelliklere ve coğrafi
bölgelere göre değişebildiğini de ifade ederek, ''Normal
sağlıklı bireylerde günlük olarak yemeklerle alınması gereken
ortalama tuz miktarı 5 gramdır, en fazla 6 gram olabilir'' dedi.
Bu miktarın üzerinde tuz tüketilmesi halinde, ''kalp-damar
hastalıklarına bağlı ölüm oranlarının yükseldiğini'' vurgulayan
Derici, fazla tuz kullanımının astım hastalığında da şikayetleri
tetiklediğini bildirdi. Derici, bu nedenle, sağlığın korunması,
dengeli beslenme alışkanlığının kazanılması ve olası
hastalıklara karşı riski artırmamak için günlük alınan tuz
miktarının azaltılması gerektiğini kaydetti.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
06/02/2010
|
Yapay
kara delik yapıldı! |
"Kara
delik", bakır kaplı 60 adet devrenin eş merkezli daireler
şeklinde yerleştirilmesinden oluşuyor.
Her katmana basılmış çeşitli desenler, elektromanyetik dalgalara
maruz kalınca titreşiyor ya da sabit kalıyor.
Böylece, her yönden gelen mikrodalga radyasyonunu tamamen emip,
enerjisini ısıya dönüştürebiliyor.
Bilim adamları, kara deliğin, ışığı tamamen soğuran bir çekim
alanı değil, elektromanyetik dalgaları emen bir alan olduğunu
belirtiyorlar.
Işık ise, elektromanyetik radyasyonun görülebilen hali.
Kara delik prensibinin, daha etkin güneş panelleri yapmakta
kullanılması planlanıyor.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
07/02/2010
|
Trafikte
2 saat kalbi hasta ediyor |
Kentlerde
insanların güncel sorunları içinde ilk sıralarda yer alan
trafik, sadece sinirleri bozmakla kalmıyor, aynı zamanda kalbe
de önemli zarar veriyor.
İtalyan La Stampa gazetesinde yer alan habere göre, ABD'deki
Çevre Koruma Kuruluşu uzmanları, otomobil ve kamyon
egzozlarından havaya yayılan zararlı toz ve partikülleri
solumalarını sağladıkları 18-35 yaşları arasındaki sağlıklı 35
gönüllünün kalbini gözlem altında tuttular.
Bu partiküllerin sağlıklı bireyler üzerindeki etkilerini
araştıran ekibin başındaki James Samet, testin sonunda bu
kişilerin kalp ritmlerinde bozukluklar ortaya çıktığını
belirtti.
Samet, "bu araştırmanın, havadaki zararlı partikülleri solumanın
özellikle hassas insanlar açısından önemli sorunlar
yaratabilecek protrombotik etkilerin yanı sıra kalp ritminde
değişikliklere de neden olduğuna ilişkin önemli kanıtlar ortaya
koyduğunu" söyledi. Hava kirliliğinin kalp üzerindeki etkilerine
ilişkin başka araştırmaların da yapıldığı belirtildi.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
08/02/2010
|
Üç
boyutlu küp mucizesi |
Üç
Alman firmasının tasarımcıları bir araya gelip teknoloji
harikası bir cihaz geliştirdi. Ürünün adı ise Gesture Cube 3D.
3D arayüze sahip, bedensel hareketlerimizi algılayan bu cihaz,
teknolojinin sınır tanımadığının açık bir kanıtı.
Bu, dokunmatik ekranlara sahip bir küp olarak algılanmamalı.
Yaptığınız hamleleri, ürünün herhangi bir noktasına dokunmanıza
gerek kalmadan algılamayı sağlayan teknolojisi var.
Bu sihirli küp sayesinde Müzik dinleyip, televizyon
seyredebiliyorsunuz. Bünyesinde barındırdığı Bluetooth sayesinde
telefonunuzla ya da bilgisayarınızla senkronize edebilme
kabiliyeti de mevcut.
WiFi teknolojisi sayesinde de internete girebilir ve 3 boyutun
zevkini internette de sürdürebilirsiniz.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
09/02/2010
|
Mucize
gibi molekül bulundu |
"AIDS, 2009'un en büyük krizlerinden"
AIDS, grip ve Ebola gibi birçok virüse karşı etkili olabilen
molekül bulundu.
Los Angeles Üniversitesinden Mike Wolf ve ekibinin,
laboratuvarda ve fareler üzerinde yaptığı araştırma, LJ001 kod
adı verilen molekülün birçok virüse karşı etkili olabileceğini
gösterdi.
Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS)
dergisinde yayımlanan araştırmada bilim adamları, LJ001'in
Ebola, grip, AIDS, Hepatit C, Rift vadisi humması gibi zarflı
tüm virüslere karşı etkili olabileceğini belirtti.
Fareler üzerinde yapılan araştırmada, LJ001 ile tedavi edilen,
Rift vadisi hummasına yakalanan hayvanların tümü, Ebola'ya
yakalananların ise yüzde 80'i hayatta kaldı. Araştırma, Fransız
"Le Point" dergisinde de yer alıyor.
Kaynak;
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
10/02/2010
Aynalar neden yalan söyler? |
"Kendini
beğenmeme hastalığı" olarak da bilinen "dismorfofobi"nin
nedenlerini araştıran bilimadamları, bu kişilerin
aynalara düşman olmasının asıl sebebinin, beyinlerinde
özellikle kendi görüntülerini algılama sürecinde ortaya
çıkan birtakım anomaliler olabileceğini ortaya koydu.
Los Angeles'daki Kaliforniya Üniversitesine bağlı David
Geffen Tıp Okulundan bir grup bilimadamı, kişinin
yaşamını her yönden olumsuz etkileyen, hatta onu
intihara kadar sürükleyen bu hastalığa yakalananların
beyinlerinde özellikle kendi görüntülerini işleme
sürecinde birtakım anomaliler olduğunu gözlemledi.
"Archives of General Psychiatry"de yayımlanan
araştırmayı yürüten uzmanlar, fonksiyonel manyetik
rezonans görüntüleme yöntemiyle beyin faaliyetlerini
izledikleri 17 dismorfofobik hastayla 17 sağlıklı kişiye
kendi resimleriyle birlikte ünlü bir aktörün fotoğrafını
gösterdiler.
Dismorfofobi hastalarının beyinlerinin görüntü
merkezlerindeki nöronların, özellikle bireyin kendi
görüntüsünü algılama sürecinde alışılmadık bir şekilde
harekete geçtiğini saptayan bilim adamları, bu
kişilerin, davranışları kontrol etmeye yardımcı olan "frontostriatal
sistemlerinde" de bir takım anomaliler olduğunu tespit
etti.
Araştırma sonuçlarının bu rahatsızlığın genetiğine ışık
tuttuğunu belirten uzmanlar, bu sinirsel bozuklukların
doğuştan olup olmadığının ise araştırılması gerektiğine
dikkati çekti
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
11/02/2010 |
Diş gıcırtdatma önemsenmeli, dişleriniz zarar görebilir
|
Günümüzde
stres ve stresin etkileri yaşadığımız birçok alanda etkisini
hissettirdiği gibi uyku arasında da diş gıcırdatmalarına yol
açabiliyor.
Kişilerin yaşadığı maddi ve manevi birçok problem uyku esnasında
kendini ele veriyor. Diş hekimi Çağdaş Kışlaoğlu, bruksizm
olarak adlandırılan bu rahatsızlığı uyku sırasında dişleri
sıkmak, gıcırdatmak ve çeneyi kenetlemek olarak açıklıyor.
Kışlaoğlu, dişlerin gıcırdatılmasının önemsenmesi gerektiğini,
çünkü bu durumun dişlere zarar verdiğini belirtti. Kışlaoğlu,
"Dişlerin çiğneyici yüzeyinde aşınmalar olur. Diş minelerinde
oluşan rahatsızlık, diş boylarının kısalmasına sebep olur.
Dişlerde kamaşma olarak bilinen, soğuğa karşı hassasiyet
belirir. Ani diş sızlamaları gerçekleşir. Diş ve çene arasındaki
bağlarda gevşemeler oluşarak diş sallanmaları ya da dökülmeleri
görülür." dedi. Bu rahatsızlıkları dişlerde kırılma ve diş eti
çekilmeleri, ağız yaraları, baş ağrısı, çene ağrısı, şakak ve
yanak bölgelerinde de kas ağrıları izleyebilir.
Bruksizmin yol açtığı rahatsızlıkları ve kişinin diş
gıcırdatmasına devam etmemesi adına 'gece koruyucuları' olarak
adlandırılan silikon içerikli diş plakları kullanılır. Diş
hekimi Çağdaş Kışlaoğlu, kişinin rahatsızlığının seviyesine göre
ek olarak kas gevşeticiler, psikolojik terapi yöntemi, eksik
dişlerin yerine protez tedavisi uygulanabileceğini ifade etti.
Kaynak;
zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
12/02/2010
|
|
Sigara yılda 5 milyon kişiyi öldürüyor |
Sigara
önlenebilir ölüm nedenlerinin başında geliyor ve dünyada en
yaygın 'bağımlılık yapıcı madde' olarak nitelendiriliyor. Her
yıl yaklaşık 5 milyon kişinin sigara ve tütün kullanımına bağlı
hastalıklar nedeniyle hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.
Önemli bir halk sağlığı sorunu olan sigara, çeşitli fiziksel,
sosyal ve ekonomik sonuçlara yol açan ciddi bir bağımlılık.
Kanser, akciğer, kalp ve damar hastalıkları gibi birçok
hastalığa yol açıyor. Sigara kullanımı sadece bireye değil,
sigara dumanını soluyan diğer kişilere de ciddi zararlar
veriyor, sigara ve diğer tütün ürünlerinin dumanına maruz kalan
kişilerde de aynı hastalıklar görülüyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Bilimsel Çalışma Birimi'nden Dr. Defne Tamar Gürol, "Diğer
bağımlılık yapıcı maddelerde görüldüğü gibi, kişi zarar gördüğü
halde kullanmaya devam eder. Kontrol yitimi ön plandadır.
Kullanım kesildiği zaman çeşitli yoksunluk belirtileri ortaya
çıkar" diyor.
"Ülkemizde sigara kullanım yaşı düşmekte ve kullanım
yaygınlaşmaktadır. Erişkin nüfusun yüzde 50'den fazlasının
düzenli şekilde sigara kullandığı çalışmalarla gösterilmiştir.
Sigara kullanımı tüm yaş gruplarında yaşam süresini 16 yıl,
35-69 yaş grubunda ise 22 yıl kısalttığı yapılan çalışmalarla
ortaya konmuş durumda. Sigaraya başlama yaşı ve bağımlılık
şiddeti arasında bir ilişki vardır. Sigaraya başlama yaşı
düştükçe bağımlılık gelişmesi olasılığı artar. Ergenlik
döneminde sigara kullanmaya başlama, bağımlılık gelişme riskini
artırır. Bu nedenle 18 yaş altındaki kişilere sigara
satılmaması, sadece yasal değil, halk sağlığı açısından da
uyulması gereken bir zorunluluktur."
Kaynak;
zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
13/02/2010
|
Stresten
kurtulmak için her gün duş alın |
Elektronik
cihazlarıdan yayılan elektromanyetik dalgaların neden olduğu
stres ve yorgunluk, her gün duş alarak hafifletilebilir.
Cep telefonları başta olmak üzere elektronik cihazlardan yayılan
dalgalardan kaynaklanabilecek elektromanyetik kirliliğin vücutta
stres ve yorgunluğa yol açan elektrostatik yük birikimine neden
olabiliyor. Her akşam duş almak ise tüm vücudu elektrik yükünden
kurtararak, insanı stres ve yorgunluktan arındırabiliyor.
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Ana Bilim Dalı
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Daşdağ, yaptığı açıklamada,
çevredeki tüm akım taşıyan kablolar ile elektrikli aletler,
yüksek gerilim hatları, televizyonlar, cep telefonu, baz
istasyonları ve bilgisayar gibi cihazların elektromanyetik
dalgalar yaydığını söyledi.
Daşdağ, bu elektromanyetik dalgalardan kaynaklanabilecek
elektromanyetik kirliliğin de kişide stres ve yorgunluğa yol
açan elektrostatik yük birikimine neden olabileceğini ifade
etti.
‘İNSANLARI TEMBELLİĞE İTİYOR’
Prof. Dr. Daşdağ, strese neden olan elektromanyetik kirliliğin
en büyük olumsuzluklarından birinin insanları tembelliğe itmesi
olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
''Teknolojiyi kullananlar, alınacak bazı önlemlerle
elektromanyetik kirlenmeden kaynaklanan ve zararlı olduğu iddia
edilen etkileri azaltabilir. Bunun için sağlığımız için
beslenmemize dikkat etmekle birlikte elektrikli aletleri
olabildiğince kontrollü kullanmamız gerekiyor. Günlük yaşamda
bağışıklık sistemini güçlendirici besinlere oldukça fazla yer
vermek gerekir. Saçımızı saç kurutma makinesi yerine doğal
olarak kurutarak, enerji tasarruflu ve kompakt floresan ampul
yerine geleneksel ampulleri kullanarak, cep telefonu yerine
kablolu telefon kullanarak evimizdeki elektromanyetik kirliliği
en aza indirebiliriz.'' ,
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
15/02/2010
|
Geleceğe
umutla bakın |
Araştırmalar,
yıllarla birlikte genel sağlık düzeyinde düşme beklentisinde
olan yaşlı kişilerin, fiziksel olarak aktif kalabilmek için daha
az çaba harcama eğiliminde olduklarını gösteriyor.
Bu egzersiz eksikliği de enerji yetersizliği ve hastalıklar için
bir zemin oluşturuyor. Bu nedenle önünüzdeki yıllara özlemle
bakmalı ve yaşınız her ne olursa olsun sağlığınızı ve
canlılığınızı artırabilmek için aktif bir yaşam planlamalısınız.
65 yaş ve üzerindeki kişiler arasında, her hafta en az 30 dakika
süren ve orta düzeyden yorucu sayılabilecek düzeye kadar değişen
bir fiziksel aktiviteye katılanların oranı sadece yüzde 60.
Geriye kalan yüzde 40 için bu tür bir aktiviteye katılım süresi
30 dakikanın oldukça altında. Bu süre sağlıklı kalabilmek için
önerilen minimum fiziksel aktivite süresinin de oldukça altında.
Yapılan bir araştırma, genel sağlık düzeylerinin ilerleyen
yıllarda azalacağı beklentisine sahip yaşlıların, bu yıllarda
fiziksel anlamda aktif olma olasılıklarının ileriki yıllara ait
olumlu beklentilere sahip kişilere oranla çok daha düşük
olduğunu gösteriyor.
Yaşlanmanın artan deneyim ve bilgelik gibi pozitif yanlarını
görebilmek, çok daha pozitif bir yaşlanmayı da beraberinde
getirecektir. Bundan da önemlisi yaş konusunu dikkate almaksızın
aktif kalmaya çalışmak sağlığınızı ve hareketliliğinizi
korumanızı sağlayacaktır.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
17/02/2010
|
Fazla kırmızı et göze zarar |
Melbourne
Üniversitesi tarafından yapılan son araştırmalar gereğinden
fazla kırmızı et tüketiminin Sarı Nokta Hastalığı’nı (Yaşa Bağlı
Makula Dejenerasyonu) artırdığını gösteriyor. Buna karşılık
sebze ağırlıklı beslenme ise bu riski azaltıyor.
Avusturalya’da 7 bin kişi üzerinde yapılan araştırmada,
kişilerin 8-10 yıl boyunca yemek yeme alışkanlıkları incelendi.
Yapılan araştırma sonucunda, haftada 10 defadan fazla kırmızı et
tüketen kişilerin, 5 kereden daha az yiyenlere oranla sarı nokta
hastalığına yakalanma riskinin yüzde 47 daha fazla olduğu ortaya
çıktı.
'Sarı Nokta’ya karşı en fazla koruyucu özelliğe sahip besinleri
ise sebze ve meyveler oluşturuyor. Koyu yeşil lifli sebzeler,
antioksidan özelliği ve güçlü lutein içeriği ile sarı noktaya
karşı koruyabiliyor.
Lutein en çok ıspanak, brokoli gibi yeşil sebzelerde ve sarı
renkli meyvelerde bulunuyor. Ancak yaşa bağlı makula
dejenerasyonu hastalığını önlemek için gerekli miktarı bu
besinlerle beslenerek almak çok güç olabilir. Yeterli miktarı
tüketebilmek için belirtilen besinlerden günlük olarak çok fazla
miktarlarda yemek gerekebiliyor. (Örn: Günlük 1,2 kg mısır veya
48 adet yumurta gibi). Bu öğeler, mikronutrisyon* ürünleri yani
lutein ve antioksidan desteği olarak dışarıdan sağlanabilir ve
sarı nokta hastalığı riski önemli oranda azalabilir.
* Mikronutrisyon, mikro beslenme ile eş anlamlı olup, özellikle
vücut için gerekli besin desteklerinin istenen oranda alınması
şeklinde tanımlanabilir. Mikro beslenmenin en net örneklerinden
birinin vitaminler olduğu söylenebilir.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
18/02/2010 |
Peygamberimizin tavsiye ettiği sporlar |
Peygamber
Efendimiz`in bazı spor dallarını bizzat kendisinin yaptığını,
bazılarını ise teşvik ve tavsiye ettiğini biliyor muydunuz?
Günümüzde doktorlar, düzenli egzersiz yapmayı veya herhangi bir
spor dalıyla uğraşmayı hararetle tavsiye ediyorlar. Düzenli spor
yapanlar, kasların kuvvetlenmesinden, şişmanlık riskinin
azalmasına, düşünme potansiyelinin artmasından, yaşlanma
sürecini geciktirmeye kadar pek çok konuda insanın sağlığına
ciddi katkısı olduğunda hemfikirler.
Atletizm(yürüme-koşu): Pek çok rivayette yürümenin tavsiye
edildiğine, ashabın da buna önem verdiğine şahit olmaktayız.
Yürüme, her yaş ve seviyedeki insanın yapabileceği bir spordur.
Peygamberimiz, "İki hedef arasında koşan kimsenin her adımı için
bir hasene (iyilik) mevcuttur", "Ok yarışı yapın, vücutça
sertleşin, yalın ayak yürüyün" (Mecmeu`z-Zevâid, 5/136)
buyurarak bu sporu teşvik etmiştir.
Efendimiz`in eşi Hz. Âişe ile zaman zaman koşu yarışı yaptığı,
bu şekildeki yarışları teşvik ettiği ve sahabenin de bu tür koşu
yarışmaları yaptığı bilinmektedir. Bir defasında yarışı Hz. Âyşe,
diğerinde de Peygamberimiz kazanmıştır. (Bkz. Ebu Davud,Cihad
68)
üreş: Torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin Peygamberimiz`in
huzurunda güreşmişlerdir. Mekke`nin ünlü pehlivanı Rükane b.
Abdi Yezid, Müslaman olmak için, kendine göstermesi gereken bir
mucize olarak güreşmeyi ve Hz. Peygamber`in güreşte kendisini
yenebilmesini şart koşar. Peygamber Efendimiz de teklifi kabul
eder ve Rükane`yi tuş eder. (Bkz. İbn Hişam, Siyer, 1/390)
Atıcılık ve ok atma: "Onlara karşı elinizden geldiğince kuvvet
hazırlayın" (Enfâl, 8/60) âyetindeki kuvveti, Peygamberimiz "remy"
ok atma olarak açıklamış, çarşıda ok atma yarışı sahabileri
takdir etmiş, başka bir hadislerinde ise, "Allah tek bir ok
sebebiyle üç kişiyi cennete koyar: 1- Onu yapan; yeter ki bunu
hayır maksadıyla yapsın. 2- Oku atan. 3- Atana ulaştıran. Atın
ve binin. Sizin ok atmanızı, ben binmenizden daha çok seviyorum"
buyurarak ok atışıyla uğraşanları Allah`ın cennetine koyacağını
müjdelemiştir. (Buhari, Cihad 78)
Binicilik ve at-deve yarışı: Peygamber Efendimiz`in teşvik
ettiği, kazananlara zaman zaman maddi ödül verdiği, çoğu kere
bizzat katıldığı sportif faaliyetlerdendir. "Şu üç şeyde armağan
vardır; Deve yarışı, at yarışı ve ok yarışı" buyuran
Efendimiz`in Adbâ ismindeki devesi de pek çok yarışta birinci
gelmişti. Ancak Peygamberimiz bu işi kumar şeklinde yapmayı
yasaklamıştır. (Ebu Davud, Cihad 67)
Yüzücülük: Yüzmeyi çocukluk yaşlarında öğrenen Efendimiz
atıcılık, binicilik ve koşunun yanı sıra yüzmenin de öğrenilmesi
ve öğretilmesini teşvik etmiş, hatta bir babanın evladına karşı
vazifelerinden söz ederken onları helâl rızıkla besleme, yazıyı
öğretme yanında atıcılık ve yüzme öğretmeyi de ifade etmiştir.
Bu teşvikler sonucudur ki sahabiler arasında bu tür
faaliyetlerin oldukça yaygın olduğu, Hz. Ömer`in de gerek
hutbelerinde Medine halkına, gerek mektup ve talimatlarında
diğer bölge halklarına ve ordu kumandanlarına atıcılık,
binicilik, yüzme, koşu gibi eğitici ve yetiştirici sportif
faaliyetlere önem verilmesini, bunların çocuklara öğretilmesini
istediği belirtilmiştir.
Kaynak; bugün.com.tr
www.sufizmveinsan.com
19/02/2010 |
Maydanoz ye rahat uyu! |
Ülkemizde
bolca yetişen ve tam bir şifa kaynağı olan maydanoz rahat
uyumayı sağlıyor, kanserden koruyor, kanı artırıyor
Ülkemizde bolca yetişen ve tam bir şifa kaynağı olan maydanoz
rahat uyumayı sağlıyor, kanserden koruyor, kanı artırıyor
Maydanoz Maydanozgiller familyasına ait bir bitkidir. Ait olduğu
grupla aynı adı taşıyan ender bitkilerdendir. İki yıllık otsu
bir bitkidir. İlk yıl bir yaprak rozeti, ikinci yıl ise bir
gövde meydana getirir. Rutubetli ve sulak toprakları sever. Çok
dallı, yaprakları saplı, parçalı ve koyu yeşil renklidir.
Çiçekler şemsiye şeklinde toplanmıştır. Maydanoz özel kokulu bir
bitkidir. Ülkemizde bolca yetiştirilir. Yemeklerin ve
salataların vazgeçilmezi olan bitki sağlığa olan yararlarıyla da
adından sık söz ettirir. Tam bir şifa kaynağı olan maydanoz
tüketimi sağlık için çok önemlidir.
Faydaları;
Kanı arttırır. Böbreklerin, karaciğerin ve idrar yollarının
temizlenmesine yardım eder.
Sindirim enzimlerini uyararak sindirim rahatsızlıklarını
dindirir.
Troidlerin çalışmasını düzenler.
Provitamin A kaynağı olduğu için gözlere ve kılcal damar
sistemini iyi gelir.
Bağırsak solucanlarının düşürülmesine yardım eder. Gazın dışarı
atılmasını sağlar.
Kansızlığa, mesane iltihaplanmasına, karaciğer
rahatsızlıklarına, damar sertliğine karşı korur. Kan şekerini
normal seviyede tutar.
Tohumları idrar ve safra söktürür.
Adet kanamalarını kolaylaştırır. Adet sancılarına iyi gelir.
Gribe iyi gelir. Kansere karşı koruyucudur.
Yatmadan önce ağızda çiğnenen bir demet maydanoz rahat uyumayı
sağlar.
Ağız kokusunu alır.
Bulantılarda ve nefes darlığında bir tutam maydanozun çiğnenip
yutulması rahatlatır.
Yara, kesik ve morartıları iyileştirir.
Folik asit içerdiği için sinir sisteminin işlemesinde önemli rol
oynar.
Cilde ve saç dökülmelerine iyi gelir.
Uyarı: Maydanozun içerdiği apiol maddesi uçucu özelliği olan bir
yağ ise de, kalsiyumun emilmesini engelleyici özelliği çok
güçlüdür. Bu nedenle kalsiyum eksikliği problemi ve osteoporoz
rahatsızlığı olanların maydanozu ölçülü tüketmeleri gerekir. Her
öğün azar azar yemelidir. Böbrek iltihabı olanlar maydanozu çok
az ya da hiç kullanmamalıdır. Aşırı miktarda yenirse kan
dolaşımını ağılaştırabilir. Hamileler, maydanozu kesinlikle
kullanmamalıdır. Düşük gebeliğe sebep olabilir.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
20/02/2010 |
Şişmanlık
kanser riskini artırıyor |
Kalp-damar
hastalıkları, hipertansiyon, diyabet ve felç gibi hastalıkların
ortaya çıkmasında önemli rolü olan obezite, kanser açısından da
ciddi bir risk faktörü.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Samsun Sağlık Yüksekokulu
Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Aliye
Özenoğlu, ''Obeziteye yatkın yaşam tarzı kanser gelişmesini
kolaylaştırıyor'' dedi.
Obez erkek ve kadınların çeşitli kanser türlerine yakalanma
olasılığının fazla olduğunu belirten Özenoğlu, şunları söyledi:
''Obeziteye yatkın yaşam tarzı kanser gelişmesini
kolaylaştırıyor. Obezite, yağ dokusunda anormal ve aşırı
miktarda yağ birikmesidir. Yağ dokusu artışı nedeniyle oluşan
hormonal ve metabolik değişiklikler sonucu kana bazı maddeler
salgılanır. İltihabi sitokinler olarak bilinen bu maddeler,
kanser oluşumunu ve anormal hücrelerin çoğalmasını
kolaylaştırır. Obezite ve fiziksel aktivite yetersizliğinin
yüzde 20-25 oranında meme, kolon ve yemek borusu kanserlerine
yakalanma riskini artırmaktadır. Obezite kaynaklı kanserlerin
2020 yılına kadar tüm kanserlerin yüzde 50'sini oluşturacağı
tahmin edilmektedir. Obezite ile erkeklerde kolon, rektum, mide,
pankreas, böbrek, safra kesesi, prostat kanserleri riski
artmaktadır. Kadınlarda ise genelde mide, safra kesesi, böbrek,
rahim, kolon, meme, yumurtalık kanserleri riski çok daha fazla
görülmektedir''
Yrd. Doç. Dr. Aliye Özenoğlu, özellikle gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de obezite sorunu giderek
büyüdüğünü ve beraberinde de birçok sağlık sorununu getirdiğini
ifade ederek, obezitenin toplum tarafında iyi bilinen kalp-damar
hastalıkları riskini artırmasının yanında kanser içinde önemli
bir etken olduğunun iyi bilinmesi gerektiğini vurguladı.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
21/02/2010 |
Gündüz uykusu,
beynin yeni bilgileri öğrenme yetisini artırıyor |
Amerikalı
bilim adamları, gündüz uykusunun sadece yorgunluğu almakla
kalmayıp, beynin yeni bilgileri öğrenme yetisini artırdığını
tespit etti.
Amerikan Bilimsel İlerleme Topluluğu'nun (AAAS) San Diego'daki
yıllık toplantılarında sunulan bir araştırmaya göre, günde 1,5
saat kestiren gönüllülerin kendilerini zorlayan anlama
testlerinde daha iyi sonuç aldılar.
Berkeley'deki California Üniversitesi'nde yapılan araştırmada,
beynin yeni öğrenilecek bilgiler için kısa süreli hafıza süreci
oluşturacak yer yaratmak amacıyla uykuya ihtiyacı olabileceği
kaydedildi.
Deneyde, sağlıklı yetişkin deneklere sabahleyin zor bir anlama
testi uygulandı ve genellikle tümü benzer notlar aldı. Daha
sonra bunların yarısı ‘siesta’ yapmaya gönderildi, ardından da
başka bir test yapıldı. Bu sefer uyku çekenler, uyumayanlardan
daha iyi sonuçlar aldı.
Bilim adamları, beynin elektrik faaliyetini kontrol ettiklerinde
bu sürecin, derin uykuyla rüya süreci arasındaki bir uyku
aşaması olabileceğini ve hızlı göz hareketi olmayan bu aşamada,
beynin hippokampüsünde bulunan gerçek temelli hatıraların
"geçici bellek"ten ön-yüz korteks adı verilen bölgeye
taşındığını düşünüyor.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
21/02/2010 |
Mevsimsel depresyonun nedeni hormonlar |
Kış
depresyonu, bahar yorgunluğu... Aslında vücuttaki hormonların
seviyelerindeki değişmelerden kaynaklanan bu sorunlarla başa
çıkmak mümkün. Alman Dr. Wilfried Böhning'in önerileri...
Kara kış diye boşuna dememişler… Sert ve güneşsiz geçen bir kış,
depresyon vakalarını artırıyor. Ancak karanlık kış aylarından
bahara geçiş de kolay olmuyor. Bahar yorgunluğu, vücudumuzu esir
alıp, özlenen güneşin tadının çıkarılmasını bile zorlaştırıyor.
Almanya'nın Bad Lippspringe kentindeki Sağlık Tıbbî Merkezi'nden
uyku uzmanı Wilfried Böhning, kış depresyonu ve bahar
yorgunluğuna karşı neler yapılabileceğini anlatıyor:
Kış depresyonu nedir?
“Kısa adıyla SAD olarak bildiğimiz ‘mevsimsel depresyon',
sonbahar ve kış aylarında ortaya çıkıyor. Dermansızlık, hiçbir
şey yapmak istememek, karşılaştığımız durumlarla başa çıkamama
hissi ve artan intihar tehlikesi olarak kendini gösteriyor.
Tatlı şeyler yeme krizi de tipik belirtilerinden. Belirtilerin
iki yıl arka arkaya görülmesi durumunda ‘mevsimsel depresyon'dan
bahsedebiliriz. Bu hastalık aslında sadece kuzey yarımkürede,
yani mevsimlerin birbirinden belirgin olarak ayırt edilebildiği
bölgelerde görülüyor. Bizim coğrafyamızda kabaca bir tahminle
her on kişiden biri kış depresyonundan mustarip. Kadınlarda ise
iki-üç kat daha fazla görülüyor.
Peki kış depresyonuna yol açan nedir?
“Mevsimsel depresyon herşeyden önce hormonal dengenin bozulması;
iki hormonun, yani melatonin ve serotonin'in seviyelerindeki
değişmelerdir. Melatonin uyku getirir ve karanlığın
bastırmasıyla ortaya çıkar. Ancak ortalık aydınlık değilse
gündüz vakti de melatonin seviyesi yükselir. Halk arasında
mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin ise güneş ışığıyla
canlanır.”
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
23/02/2010 |
Topuklu ayakkabının vücudumuza hediyesi! |
Çekiç
parmak, nasır, incinme, bacak, diz ve bel ağrısı...
Ayakkabı seçerken ayak sağlığını gözardı etmemek gerekiyor,
çünkü ayak problemlerinin önemli bölümü, yanlış ayakkabı
seçiminden kaynaklanıyor.
Bilinçli ayakkabı seçiminin önemli sağlık sorunlarını
engellediğini belirten Memorial Hastanesi Ortopedi ve
Travmatoloji Bölümü’nden Op. Dr. Yalın Dirik, yanlış ayakkabı
seçiminin getirdiği rahatsızlıkları ve dikkat edilmesi gereken
noktaları anlattı.
"Ayak sağlığı için, öncelikle ayağın şekline uygun ayakkabılar
seçmeye özen göstermek gerekir" diyen Dirik, "'Sonradan
genişler' düşüncesiyle alınan ayakkabılar ayak sağlığını olumsuz
etkiler. Bu tür ayakkabılar parmaklarda şekil bozukluğu, basma
bozukluğu, tırnak batması, ayak mantarı, nasır, yorulma, bilek
burkulması, ayak, bacak ve bel ağrısına neden olabilir" dedi.
"Ayakkabı seçerken model ve renkten önce ayakkabının
rahatlığına, doğal malzemelerden imal edilmiş olmasına özen
gösterilmeli" diyen Dirik şöyle devam etti:
"Dar kalıplı, üstü basık, sivri burunlu, yüksek topuklu
ayakkabılar birçok sağlık problemlerine davetiye çıkartmaktadır
ayrıca ayakkabı seçerken kişinin çalışma koşullarını da göz
önünde bulundurması gerekmektedir.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
24/02/2010 |
Sigara genetik mutasyona neden oluyor |
Sağlık
Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer,
her 15 sigaranın bir hücrede genetik mutasyona yol açtığını
söyledi. Tuncer, sigara yüzünden Türkiye'de her yıl on binlerce
kişinin öldüğünü, çok sayıda kişinin hastalandığını ya da sakat
kaldığını söyledi.
Sigara nedeniyle, ''Türkiye'de her gün 300 kişilik bir Boeing
737 uçağı düşüyormuş gibi'' insanın hayatını kaybettiğini ifade
eden Tuncer, ''Her gün adeta bir uçak düşüyor ve bir tek kişi
bile kurtulmuyor. Ne kadar kötü bir durum'' dedi.
''Ölen kişilerin yaşamı neye karşılık geliyorsa sigaranın ortaya
çıkardığı maliyet de o kadar'' diyen Prof. Dr. Tuncer, şöyle
konuştu:
''Sigaraya bağlı ölümleri ve hastalıkları azaltmaya ve
durdurmaya çalışıyoruz. Bugüne kadar sigara tüketimine ilişkin
çıkarılan yasaların sonuçlarını tam anlamıyla 2020 yılından
sonra almaya başlayacağız. Kısa dönemde astım krizleri ve kalp
hastalıklarını azaltabilecek ancak asıl sonuçları 2020'den sonra
göreceğiz. Özellikle kanserle ilgili yansımalar için biraz
zamana ihtiyaç var.''
SİGARA GDO'LU İNSAN YAPIYOR
Tuncer, Türkiye'deki sağlık sorunlarının başında sigaranın yol
açtığı rahatsızların geldiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
''Türkiye'de kanser, sigara demektir. Sadece içenler değil
hayatında ağzına sürmeyenler bile sigaraya bağlı ölüyor. Dünyada
her yıl 1 milyon kişi pasif içicilikten ölüyor. Türkiye'de de
yaklaşık bin kişi, hiç içmediği halde sigaradan hayatını
kaybediyor. Her 15 sigara bir hücrede genetik mutasyona yol
açıyor. Kaç mutasyona hassassanız önemli. Belki bir mutasyona
hassassanız 15 sigaradan sonra kanser olursunuz. 10 bin
mutasyona hassassanız buna göre hastalığa yakalanıyorsunuz. Yani
her içilen sigaranın kansere doğrudan etkisi var. GDO'dan nasıl
korkuyoruz değil mi? Sigara GDO'lu insan yapıyor. Düşünün sigara
yüzünden GDO'lu insanlar ortaya çıkıyor. Çünkü sigara, yapıyı
bozuyor.''
Kaynak; www.ntvmsnbc.com
www.sufizmveinsan.com
26/02/2010 |
KORKUTAN GENETİK |
Örümcek
fobisi ya da kapalı alan korkusu olsun, fobilerinizin
şiddetlendiği zor dönemler geçiriyorsanız, beyninizdeki korku
devresini harekete geçiren genetik bir özelliğe sahip
olabilirsiniz. Yeni bir çalışma DNA’daki küçük bir değişikliğin
korku yanıtlarıyla ilgili anormal beyin aktivitesi ile ilişkili
olduğunu ortaya koymuştur. Uzmanlar bu buluşun anksiyete
bozukluklarının genetiğini belirlemeye yönelik önemli bir adım
olduğunu düşünmekteler.
Her ne kadar pek çok psikiyatrik hastalığın kalıtsal özellik
gösterdiği bilinse de, hastalıklarla ilişkili genlerin
belirlenmesi oldukça güçtür. Genlerin belirlenmesinin yanı sıra,
genetik değişikliklerin beyin işlevlerini nasıl etkilediği de
uzun zamandır araştırmalara konu olmaktadır. Psikiyatrik
hastalıkların hayvan modellerinin oluşturulması bir diğer sorun
alanıdır. Science dergisinde bu yıl ocak ayında yayınlanan yeni
bir çalışmada, bazı psikiyatrik hastalıklarda beyin kaynaklı
nörotrofik faktörün (BDNF) rolü araştırılmaktadır. Son yıllarda
bu genin ve büyüme faktörünün duygudurum bozukluklarındaki rolü
üzerinde durulmaktadır. Beyaz ırktan insanların yaklaşık %30’u
bu gen proteininin belirli bir yerindeki metionin aminoasitinin
valin aminoasiti ile yer değiştirdiği bir polimorfizme sahiptir.
2006’da Weill Cornell Tıp Fakültesi’nden Francis Lee
başkanlığındaki bir ekip, genetik olarak bu polimorfizme sahip
olan farelerin daha anksiyöz olduklarını belirlemişlerdir.
Bununla birlikte insanlarla yapılan çalışmalar kesin sonuçlar
sunmamaktadır. Yeni çalışmada araştırmacılar hafif bir elektrik
şokunu farelerde bir sesli uyaran, insanlarda ise renkli bir
kare görüntüsü ile eşleştirerek uygulamışlardır. Uygulanan bu
korku ile öğrenme testinde, polimorfizme sahip olanlarla
olmayanlar arasında belirgin bir farklılık bulunamamıştır.
Bununla birlikte fobiler ele alındığında farklı sonuçlar elde
edilmiştir. Maruz bırakma terapisinin –kişilerin korktukları
durumların üstesinden gelebilmeleri için belirli koşullarda
maruz kalmaları sağlanır- laboratuar koşullarında uygulandığı
haliyle, araştırmacılar deneyin devamında deneklere elektrik
şoku ile eşleşmemiş olarak aynı uyaranı vermeye devam
etmişlerdir. Bir süre sonra hem farelerde hem de insanlarda
korku tepkisinin ortadan kalktığı bulunmuştur. Fakat metionin
varyantına sahip olanlarda korku tepkisinin devam ettiği
görüşmüştür. Bunun yanı sıra nörogörüntüleme uzmanları, metionin
varyantına sahip kişilerin elektrik şoku ile görüntü arasındaki
ilişkiyi fark ettiklerinde, beyindeki korku devresinin önemli
bir parçası olan amigdalada aktivite artışı ortaya çıktığını
belirlemişlerdir. Ayrıca bu kişilerde korkulu bağlantıların
yorumlanmasında rolü olan prefrontal korteksin aktivitesinde de
bozukluklar saptanmıştır.
Araştırmacılar metionin varyantı taşıyıcılarının fobi tedavisi
için uygulanan maruz bırakma terapisine iyi yanıt
veremeyebileceklerini söylemektedir. Her ne kadar bireye özgü
tedavi planlanması henüz uzak görünse de hastaların ve
hastalıkların genetik özelliklerinin belirlenmesinin daha
başarılı tedavilerin sağlanmasında önemli olacağı
düşünülmektedir.
Kaynak; www.birgun.net
www.sufizmveinsan.com
27/02/2010 |
Kansere karşı "kudret nar'ı" hamlesi |
Acı
kabak da denilen bitkinin özütünün meme kanseri hücresinin
gelişimini durdurduğu açıklandı.
Diyetlerde sıkça kullanılan “acı kavun” ekstresinin meme kanseri
hücrelerinin gelişimini durdurup öldürdüğü ve ileride meme
kanserini önleyici bir madde olarak kullanılabileceği
belirtildi.
Araştırmayı yöneten Saint Louis Üniversitesi Patoloji Profesörü
Ratna B. Ray, sözkonusu ekstrenin hücre iletişim kanallarından
birçoğunda etken olduğunu kaydederek meme kanserinin önlenmesi
için gıdalarda bir katkı maddesi olarak kullanılabileceğini
söyledi.
Bilimsel adı Momordica charantia olan ve halk arasında “acı
kavun” ya da “acı kabak” olarak bilinen bitki zaten ötedenberi
Hindistan, Çin ve Güney Amerika’da yaygın olarak diyabet
hastalığının tedavisi için kullanılıyor.
Ray ve ekibi, ekstreyi meme kanseri hücreleriyle, meme epitelyel
hücrelerinin yerleştirildiği petri çanaklarına eklemişler.
Amerika Kanser Araştırmaları Derneği’nin yayın organı Cancer
Research dergisinde yayımlanan çalışmada kanser hücrelerinin
yayılmasının, yani gelişip bölünmesinin önemli ölçüde
baskılandığı gözlenmiş.
Colorado Üniversitesi Eczacılık Profesörü Rajesh Agarwal,
çalışma sonuçlarının etkileyici netlikte olmasına işaret ediyor,
ancak ekstrenin meme kanserine karşı tedavi amacıyla
kullanılmasından önce yeni deneylerin hayvan denekler üzerinde
gerçekleştirilmesi gerektiğinin de altını çiziyor.
Kaynak; www.aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
01/03/2010 |
Uzun süre kullanılan burun ilaçları çok zararlı |
Bilinçsizce
kullanılan burun damlaları ve spreyleri kalıcı hasarlara yol
açabiliyor. Bunun için bu damlaların doktorların önerdiği
şekilde kullanılması gerekiyor.
Burun tıkanıklığı özellikle çocuklarda sıkça rastlanan bir
rahatsızlıktır. Doktorların verdiği burun açıcı ilaçların kısa
süreli kullanılması belirtilir. Damla ve spreylerin kimyasal
bileşikler içerdiğini söyleyen Prof. Dr. Suat Turgut, bu
ilaçların uzun süre kullanılması durumunda burnun içindeki
yapının tahrip olacağını belirtti.
Burun tıkanıklığı için kısa süreli kullanılması gereken ilaçlar
uzun süre kullanılınca burnu çalışmaz hale getiriyor. Şişli
Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Kulak Burun Boğaz
(KBB) Uzmanı Prof. Dr. Suat Turgut, kullanılan damlalar ve
spreylerin içerdikleri oksimetazolin, ksilometazolin gibi
kimyasal bileşikler sayesinde geçici olarak burnu açtığını
söyledi. Turgut, "Bu ilaçlar uzun süre bilinçsiz şekilde
kullanılırsa burnun içindeki yapıları tahrip ediyor ve burnu
çalışamaz hale getiriyor. Daha sonra burun etlerinde kalıcı
büyümelere yol açıyor. Bu da uzun dönemde ancak ameliyatla
tedavi olabilecek büyük sorunlara sebep oluyor." şeklinde
konuştu. Bu ilaçların kimyasal olduğu için burundaki kas ve
damar yapısını bozduğunu aktaran Turgut, özellikle çocuklarda bu
ilaçların kullanılmasına dikkat edilmesini istiyor. Turgut,
doktor tavsiyesi olmadan ilaçların alınmamasını ve bunların
yerine deniz suyu, tuzlu su gibi ürünlerin kullanılmasını
tavsiye ediyor.
Hastalığın ciddi döneminde doktor tarafından yazılan ilaçların
en fazla bir hafta kullanılması gerektiğini ifade eden Prof. Dr.
Suat Turgut, "Maalesef vatandaş buna dikkat etmiyor. Bu ilaçları
her burun tıkanıklığında alıp, kullanıyor." dedi. İlaçlar uzun
dönemde buruna zarar verdiğinden dolayı son dönemde hekimlerin
başta çocuklarda olmak üzere hastalara steril edilmiş deniz
suyu, tuzlu su veya evde kaya tuzu ile hazırlanan karışımları
tercih ettiğini belirten Turgut, "Evde 1 litre kaynamış soğumuş
suya bir çorba kaşığı turşularda kullanılan kaya tuzu bir tatlı
kaşığı karbonat karıştırarak buruna zararı olmayan basit,
faydalı bir burun damlası hazırlanabilir. Bu burun damlası
abdest alır gibi buruna çekilip sümkürülerek burnun açılması
sağlanabilir. Uzun süre kullanılması da buruna zarar vermez."
şeklinde konuştu. Öte yandan burun ilaçlarının içerdiği
oksimetazolin ve ksilometazolin gibi kimyasallar vücuttaki kan
damarlarını daraltıyor. Bu ilaçlar burun bölgesindeki kan
damarlarını etkiliyor. Uzmanlar, ürünler açıldıktan sonra
üzerinden 30 gün geçmesi halinde kullanılmamasını da istiyor.
Burnumuz vücudun kliması
Burnun insan vücudunun klima görevini ifa ettiğini anlatan Prof.
Dr. Suat Turgut, "Burun tıkanıklığının en sık sebebinin alerjik
olan ve olmayan nezle durumlarıdır. Nezlede burun içinde klima
santrali gibi çalışan 'konka' denen yapılar şişer ve burnu
tıkar. Bu durumda ağız açılır, solunum ağızdan yapılmak zorunda
kalınır. Ağızdan solunan hava burunun iklimlendirme vazifesi
ortadan kalktığı için boğazı örten mukozayı kurutur, toz ve
mikroplar boğaza yapışır ve boğaz iltihaplarına yol açar."
ifadelerini kullandı. Turgut, burun tıkanıklığı durumlarında
önceliğin burunu çalışır hale getirmek olduğunu belirtti.
Kaynak; www.aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
03/03/2010 |
Burun şeklinden kimlik belirlenebilecek |
İngiliz
bilim adamları, yeni geliştirilen bir teknolojiyle terörist ve
suçluların burun şekillerinden kimliklerinin belirlenebileceğini
belirtti.
İngiliz basınında çıkan haberlere göre, parmak izi gibi her
burnun kendine özgü olduğunu söyleyen araştırmacılar, burunları
tanıyacak bir bilgisayar tarayıcı teknolojisi geliştirdiklerini
kaydetti.
Teknolojiyi geliştiren Bath Üniversitesi'nden Dr Adrian Evans,
burunları kimlik belirlemede kullanmanın, parmak izi veya
iristen daha güvenli olduğunu, çünkü burnu saklamanın daha zor
olduğunu belirtti.
Evans, yeni tarayıcı teknolojisinin terörle mücadele, yasa dışı
göç, dolandırıcılık ve kimlik hırsızlığı gibi suçlara karşı
kullanılabileceğini ifade ederek, "Photoface" adı verilen
tarayıcının burnun değişik açılardan hızlıca dört fotoğrafını
çektiğini kaydetti.
Teknolojinin görüntüleri, Roma, Yunan, nubyan, şahin ve kalkık
gibi biçimlere göre analiz ettiğini söyleyen Evans, irisin
önemli bir biyometrik yöntem olduğunu, ancak doğru yakalamanın
zor olduğunu ve kolaylıkla gözkapağı ile gözlüğün karanlığında
kalabileceğini belirtti.
İngiliz bilim adamı, burnun ise daha kolay görüntülenebileceğini
ve saklanmasının zor olduğunu belirterek, burun tanıyan bir
sistemin işbirliği yapmayan bir kişinin kimliğini belirlemede ve
gizli izlemede daha etkili olduğunu kaydetti.
Kaynak; www.aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
04/03/2010 |
Diş macunu değil, fırçalama çürüğü engelliyor |
Samsun
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Diş Hekimliği Fakültesi öğretim
üyesi Yrd. Doç. Dr. İnci Devrim, ağız ve diş sağlığında doğru
bilinen yanlışları anlattı.
Yrd. Doç. Dr. Devrim, "Dişlerinizi fırçalarken diş macunu
olmazsa olmaz bir şey değildir. Dişleri temizleyen aslında
mekanik temizliktir. Yani dişlerin üzerinde siz sadece mekanik
sürtünme kuvvetiyle fırçayı dolaştırsanız, aralarını iple
temizleseniz, macuna hiç gerek yok. Temizlik yapılmış olur. En
yanlış bilinen gargaranın ve macunun ağızda kullanımının sanki
çürükleri önleyen birincil etkiymiş gibi sunulması. Gargara ve
diş macunu tek başına çürüğü engellemez. Macun olmazsa ağız diş
sağlığı olmaz diye birşey yok" dedi.
Diş macunlarının ağızda hoş koku ve ferahlatıcı bir etki
oluşturmak için kullanıldığını söyleyen Devrim, "Macunsuz da
ağız temizliği çok rahat yapılabilir. Sadece diş macunu diş
çürüğünü önler ifadesi de yanlış. Fırçalama ile diş üzerinde
bulunan mikrobiyal dental plağın temizlenmesiyle dişler
temizlenir ve bu sayede diş çürümesinin önüne geçilir" diye
konuştu.
Kaynak; www.aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
05/03/2010 |
Akla hayale
sığmayan teknoloji |
Dünyanın
en büyük bilgi teknolojisi ve iletişim fuarlarından CeBit,
Almanya'nın Hannover kentinde açıldı. Fuara akla hayale sığmayan
teknolojiler damgasını vuruyor...
İspanya’nın konuk ülke olduğu bu yılki fuara, aralarında
Türkiye’nin de bulunduğu 68 ülkeden yaklaşık 4 bin 150 şirket
katılarak, en yeni teknolojik ürünlerini sergiliyor.
Fuarın en ilgi çeken ürünlerinden ikisi geri dönüştürülmüş kâğıt
ve plastik malzeme içeren ofis malzemelerinden tasarlanan
kostümle kadın vücudu şeklindeki bilgisayar mouse’u oldu.
Ekonomik krizden dolayı geçen yıllara oranla ilginin azaldığı
belirtilen fuarda ağırlıklı olarak mobil internetle bilişim
güvenliğine ve çevreye zarar vermeyen teknolojiye sahip ürünler
yer alıyor.
Fuar kapsamında bu yıl ‘CeBit Sounds’ adlı bir müzik fuarı da
düzenleniyor.
Kaynak; www.aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
06/03/2010 |
Sigara dumanının bir zararı daha... |
Yanlarında
sigara içilen, 13 yaşından küçük çocuklarda damar çeperlerinin
kalınlaştığı gözlendi.
Yanlarında sigara içilen, pasif içici durumuna düşen çocuklarda
damar sertliğinin ortaya çıkabildiği belirlendi.
Finlandiya`daki Turku Üniversitesi araştırmacılarının yaptığı
çalışmaya göre, yanlarında sigara içilen, 13 yaşından küçük
çocuklarda damar çeperlerinin kalınlaştığı gözlendi.
Araştırmacılardan Dr. Katariina Kallio, çalışmalarıyla ilgili
yaptığı açıklamada, `pasif içiciliğin yetişkinlerde damar
sorunlarına yol açtığı biliniyordu ancak, bu durumun çocuklarda
ve ergenlik çağında olanlarda da ortaya çıktığını bilmiyorduk`
dedi.
Çalışma sırasında 8-13 yaşları arasındaki 894 çocuk üzerinde
araştırma yapıldı. Nikotinin nefes yoluyla alınması sonrası
kanda ortaya çıkan cotinin miktarına göre çocuklar ikiye
ayrıldı. Cotinin miktarı yüksek olan çocukların damar
çeperlerinin normalden yüzde 7 daha kalın olabildiği belirlendi.
Kaynak; www.aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
07/03/2010 |
Cilt hücreleri kalp hastalığını iyileştirecek |
Bilim
adamları, sıradan cilt hücrelerinin erken dönem kalp hücrelerine
dönüştürülebileceğini açıkladı. Houston Üniversitesi`nden Dr.
Robert Schwartz tarafından insana ait cilt hücrelerinin yeniden
programlanması için geliştirilen yeni tekniğin, bir gün
Alzheimer, şeker hastalığ...
Bilim adamları, sıradan cilt hücrelerinin erken dönem kalp
hücrelerine dönüştürülebileceğini açıkladı. Houston
Üniversitesi`nden Dr. Robert Schwartz tarafından insana ait cilt
hücrelerinin yeniden programlanması için geliştirilen yeni
tekniğin, bir gün Alzheimer, şeker hastalığı, kas erimesi ve
diğer birçok hastalığın tedavisine önderlik edebileceği
belirtiliyor. Geliştirilen hücreler embriyonik kök hücrelere
benziyor ve kalp hastasının kendi cildinden alınan hücreler,
eninde sonunda erken dönem kalp hücresine dönüşüyor. Bunlar
sonra önceki kalp krizlerinden dolayı meydana gelen hasarı
tersine çevirmek için geliştirilen kalp hücrelerinin içine
aşılanabiliyor. Bu yeni hücrelerin kalbin kan pompalama
yeteneğini zayıflatan, ritm bozukluğuna yol açan hasarlı
kardiyak dokuların yerini alabileceği kaydedildi.
Kaynak; www.aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
08/03/2010 |
İskender ve Diyojen |
İskender:
"şu anda dünyayı fethediyorum. Önce bunu bitirmeliyim." der.
Diyojen: "Bunu hiçbir zaman bitiremeyeceksin. Hırslar çok fazla
hayat ise çok kısadır. Her arzu başka bir arzuyu doğurur.
Diyojen olmak bir sıçrayıştır." der.
iskender bir sefer dönüşü yolda ölür ve asla Diyojen olamaz.
Leonardo Da Vinci'den "Mona Lis...a", Van Gogh'tan "Gece
Kahvesi", Tolstoy'dan "Anne Kareninna" kaldı geride. iskender
bize ne bıraktı ve biz neler bırakacağız geride? Her şey
elimizde, sorun fark etmekte. Kaybetme korkusu insanları asla
mutlu etmez. iskender'in kaybedecek çok şeyi vardı. Sarayları,
ülkeleri, altınları. Oysa Diyojen olma sıçrayışı, kaybetme
korkusu taşımadan çekip kapılan gitmek sıçrayışıdır. Eski
kapılan kapatıp yeni kapılar aralamak gerekir. Kapadığımız
kapılar bizi hapseder.
Kaynak; www.aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
10/03/2010 |
Uzakdoğu'dan gelen zayıflama haplarına dikkat! |
Farmakognozi
ve Fitoterapi Derneği üyesi ve Mikro-Gen Ar-Ge Direktörü Dr.
Özgür Göknel, Uzakdoğu'dan gelen zayıflama tabletlerinin içinde
tiroit bezi ekstrelerine, kalp krizine yol açabilen sibutramin
maddesine, ölüme yol açtığı için ABD'de yasaklanan amfetamine
rastlandığını söyledi.
Göknel, geçen haftalarda afrodizyak olarak satılan beş bitkisel
tabletin Sağlık Bakanlığınca yasaklandığını, bu beş tablette de
Sağlık Bakanlığı onayının olmadığını belirtti.
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) onayının, Sağlık Bakanlığı
onayı anlamına gelmediğini ve halk arasında yanlış anlaşılan bu
durumun hayli suiistimal edildiğini belirten Göknel, Türkiye'de
başta bitkisel afrodiziyak olmak üzere birçok alanda Sağlık
Bakanlığı'ndan onaylı bitkisel tabletlerin de bulunduğunu ifade
etti.
Amerika'dan ithal edilen gıda takviyesi ürünlerinin tanıtım
broşürlerinde "FDA'dan onaylıdır" ibaresinin yer aldığını, bu
ibarelerin yalnızca bir aldatmaca olduğunu savunan Göknel,
şunları kaydetti:
"FDA, gıda olarak kabul ettiği ve mutlak koşulda hiçbir yan
etki, toksisite oluşturmayarak bütünüyle güvenli maddelerin
listelerini yayınlar ve üretici firmalar pazara çıkaracakları
ürünün içeriğini FDA'ya internet üstünden iletir iletmez pazara
gıda takviyesi olarak verir. FDA, bunların vücuttaki toksisite
dışında hiçbir etkisi ile ilgilenmez yani bir ilaçtaki gibi
araştırmaz ve incelemez. Çünkü bu ürünlerin ekmek, meyve suyu ya
da bisküviden bir farkı yoktur.
Ülkemiz ve pek çok Avrupa Birliği (AB) ülkesi için de bu aynı
şekildedir. Ancak AB ülkelerinde, İngiltere'de ve Türkiye'de
bitkisel preparatlar Sağlık Bakanlığı'ndan da izin
alabilmektedir. Ancak bu oldukça güç, zor ve zahmetli bir
prosedürdür ve hem ileri teknoloji hem de yüksek bir bilimsel
yeterlilik gerektirir. Örneğin deve dikeni, karaciğer
hastalıklarında ilaç olarak kullanılan çok faydalı doğal bir
bitkidir. Deve dikeni ekstresinden yapılan tabletler,
eczanelerde bol miktarda bulunmaktadır. Ancak bunlardan biri
hariç diğerleri gıda takviyesidir. İlaç üretim prosedürüne göre
üretilmemektedir."
Kaynak; www.aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
12/03/2010 |
Kişisel veri hırsızı ajana dikkat! |
Kişisel
bilgileri, verileri çalan Win32/Agent (ajan) Türkiye'de yüzde
8,51 ile en büyük ikinci tehdit pozisyonunda.
Yazılım şirketi ESET'in, şubat ayı Dünya Tehdit Raporuna göre
Win32/Agent (ajan) adlı zararlı yazılım çok hızlı bir yükseliş
içinde.
Avrupa'da şimdiden ilk üç büyük tehlike arasında yer alan bu
tehdit, Türkiye'de de ikinci sırada yer alıyor.
Hassas bilgileri açığa vuran Win32/Agent adlı bulaşıcı uygulama,
internet üzerinden kullanıcının bilgisi olmadan bilgisayara
bulaşabiliyor.
Avrupa'da şimdiden yüzde 4 ile ilk üç arasında yer alan bu
yazılım, dünyaya bakıldığı yüzde 3,57 ile en büyük dördüncü
tehdide yükseldi.
Raporda, "ESET, güvende kalabilmeleri için kullanıcılara güncel
bir antivirus yazılımı kullanmalarını ve yayınlanır yayınlanmaz
işletim sistemi güncellemelerini yüklemelerini aynı zamanda
çeşitli yazılımlar için yayınlanan güvenlik yamalarını da
unutmamalarını tavsiye ediyor" denildi.
Kaynak; www.aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
13/03/2010 |
Vücut direncini düşürüyor |
Bolu
Sağlık İl Müdürü Dr. Dursun Koç, kansızlığın, tedavi edilmediği
takdirde önemli sağlık sorunlarına neden olabileceği uyarısında
bulundu. Koç, `Gebelerde bebek ölümleri artabilir. Düşük kilolu
bebek doğurma ve erken doğum riski oluşuyor. Vücut direnci düşer
ve hastalıklar daha sık görülür.` dedi.
Dr. Koç, yaptığı açıklamada, kansızlığın (anemi) kan
hastalıkları için de en sık rastlanılan durum olduğunu söyledi.
Dr. Koç, dünyada her 5 erkekten birinin, her 3 kadından birinin,
her 2 gebeden birinin ve her 5 çocuktan ikisinde kansızlık
olduğuna dikkat çekti. Kansızlığın en çok bayanlarda (özellikle
gebelerde) ve çocuklarda daha yaygın olduğunu kaydeden Dr.
Dursun Koç, `Yorgunluk, halsizlik, baş dönmesi, çabuk yorulma,
çalışma kapasitesinde azalma, sık hastalanma, iştahsızlık,
bulantı, ciltte, göz kapaklarının iç kısmında ve avuçta
solukluk, çarpıntı ve nefes darlığı, daha fazla üşüme,
konsantrasyon bozukluğu gibi belirtileri var.` diye konuştu.
`Gebelerde bebek ölümleri artabilir, düşük kilolu bebek doğurma
ve erken doğum riski artar. Vücut direnci düşer ve hastalıklar
daha sık görülür. Doğum sonrası lohusalık dönemi problemleri
artar. Bebek ve çocuklarda; büyüme yavaşlar. Fiziksel aktivite
azalır. Hastalıklar daha sık görülür. Algılama, öğrenme ve
yorumlama fonksiyonları azalır, dikkat dağılması, yorgunluk ve
ilgisizlik artar (okul başarısı düşer). Yetişkinlerde; sürekli
yorgunluk hissi vardır, halsizlik oluşur, iş gücü azalır.
Hastalıklar daha sık görülür.`
Dr. Dursun Koç, demirin kan yapımında gerekli olan temel
maddelerden biri olduğuna vurgu yaparak, demir bakımından zengin
olan besinlerin tüketilmesini önerdi. Dr. Koç, bu besinleri
şöyle sıraladı: `Kırmızı et, sakatat, yumurta, kabuklu deniz
mahsulleri ve balık (en zengini somon). Bitkilerden buğday,
mısır ve yulaf taneli olduğunda demirden daha zengin durumda.
Diğer pek çok vitamin ve mineral gibi demir de özellikle tahıl
tanelerinin dış kısmında bulunur. Kuru üzüm, kuru kayısı, kuru
erik, badem, fıstık, ceviz gibi kuruyemişler ile çekirdekler
demir yönünden çok zengin olmamakla beraber yeterli düzeyde
demir içerirler. Bir çorba kaşığı pekmezde yaklaşık 3 mg demir
bulunur. Günde bir bardak portakal suyunun içilmesi bitkilerden
alınan demirin emilimini bir kat artırırken, çay ve kahve
tüketimi demir emilimini yüzde 75 oranında azaltmakta.`
Dr. Koç, yemeklerde çay ve kahveden kaçınılması gerektiğine
işaret ederek, `Çünkü bu gıdalar demiri bağlayıp bağırsaklardan
emilimini azaltan maddelerdir. Kültürümüzde çay tüketimi önemli
yer tutmakta. Bu sebeple tamamen vazgeçmek olası olmadığından en
azından yemeklerden yarım saat sonra makul miktarlarda
tüketilmeli. Süt ve sütlü mamuller demir emilimini
engelleyeceğinden ilaç ile birlikte alınmamalı. C vitamini demir
emilimini artırırken hemoglobin üretiminde de önemli yer tutar.`
diye konuştu.
Kaynak; www.aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
14/03/2010 |
Bol su için, kahvaltı yapın, yürüyün |
Sürekli
uyuma isteği, dikkat eksikliği, işleri erteleme düşüncesi ve
bitkinlik gibi belirtilerle kendini gösteren bahar yorgunluğu,
önlem alınmadığı takdirde kronik hale dönüşebilir. Baharla
birlikte havadaki değişim insanları olumsuz etkileyebilir. Bunun
için düzenli beslenme, kahvaltıyı ihmal etmeme, bol su içmek ve
yürüyüş yapmak önemlidir.
-Baharın gelmesi, havaların ısınmaya başlaması birçok insanda
yorgunluk hissi oluşturuyor. Sürekli uyuma isteği, dikkat
eksikliği, işleri erteleme düşüncesi ve bitkinlik gibi
belirtilerle kendini gösteren bahar yorgunluğu, önlem alınmadığı
zaman kronik hale gelerek insanların hayatını olumsuz etkiliyor.
Uzmanlar, dengeli beslenmeyi, bol su tüketmeyi, sabah
saatlerinde yürüyüş ve egzersiz yapmayı, günlük aktiviteleri
monotonluktan kurtaracak değişiklikler yapmayı öneriyor
Yorgunluğu nasıl yenebiliriz?
Lifli sebzeler, yeşil sebze ve meyve, domates, patates, kayısı
tercih edilecek yiyeceklerdendir. En önemli öğün ise
kahvaltıdır, kahvaltı mutlaka düzenli biçimde yapılmalıdır.
Günde en az 3 litre su tüketilmelidir.
Çalışma ortamının havası her zaman temiz olmalıdır.
Uyku ritmine özen gösterin. Sabahları erken kalkmak önemlidir.
Açık havada özellikle de sabah saatlerinde yapılan yürüyüşler
yararlıdır. En az 15-20 dakika süreli sabah ve aç karnına
yapılan jimnastik faydalıdır.
Kronik yorgunluk sendromunun geliştiği hallerde çalışma
temposunu düşürmek ve kısa tatiller uygun olabilir.
Kaynak; www.aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
15/03/2010 |
Börek taşının oluşmaması için... |
Bu
gıdalar böbrek taşı hastalığının oluşumunu engelliyor.
Limon, portakal, mandalina, greyfurt gibi turunçgiller, böbrek
taşı hastalığının oluşumunu engelliyor. Başkent Üniversitesi
Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Murat Gönen,
`Böbrek taşı hastalığının en önemli özelliği tekrarlayıcı
olmasıdır.
ISPANAĞA DİKKAT
Böbrek taşı hastalığına yakalanmış bir kişinin ikinci kez
böbreğinde taş oluşma ihtimali yüzde 50`nin üzerindedir` dedi.
Gönen, böbrek hastalarının günde en az 8 bardak su içmesi
gerektiğini kaydederek, `Böbrek taşı hastalığına yakalanmamak
için ıspanak, kakao, çay yaprakları, ceviz, buğday kepeği gibi
gıdaları tüketmekten kaçınılmalı. Limon, portakal, greyfurt gibi
turunçgiller de böbrek taşı hastalığının oluşumunu engelleyen
bir faktördür` diye konuştu
Kaynak; www.aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
16/03/2010 |
Savaşta kör olan asker artık diliyle görecek!.. |
Irak
Savaşı'nda bir el bombasının patlamasıyla kör olan bir İngiliz
asker, görme teknolojisinde bir devrim olarak nitelenen bir
cihaz sayesinde artık çevresini dili aracılığıyla görecek.
Daily Mail'in haberine göre, Amerika'da geliştirilen ve İngiliz
Savunma Bakanlığı'nıngirişimiyle ilk kez bir İngiliz asker
üzerinde denenen cihaz sayesinde, kör olan kişiler
çevrelerindeki cisim ve şekilleri dillerinin üzerinde tuttukları
bir cihaz yardımıyla görecekler.
"BrainPort" adı verilen cihaz, güneş gözlüğüne yerleştirilen bir
video kamera ve bunun diğer ucunda bulunan lolipop şeklindeki
bir aygıttan oluşuyor.
Güneş gözlüğündeki kamerayla elde edilen görüntüler, elektronik
sinyallere çevrilerek dilin üzerinde tutulan lolipop şekilli
aygıta iletiliyor.
Aygıtta bu sinyalleri dil üzerinden beyne iletiyor ve beyin de
bunları yeniden görüntüye dönüştürerek kullanıcının zihinsel
olarak görmesini sağlıyor. Henüz prototip aşamasında bulunan
aygıt, cisimlerin siyah beyaz ve iki boyutlu algılanmasına
yardımcı oluyor.
Aygıtı kullanan ilk kişi olan 24 yaşındaki İngiliz Başçavuş
Craig Lundberg, BrainPort sayesinde çevresindeki cisimleri dış
hatlarıyla rahatlıkla algılayabildiğini ve hatta bazı yazıları
okuyabildiğini söyledi.
Kullanımı için gereken eğitim masraflarıyla birlikte 18 bin
sterline (yaklaşık 45 bin TL) mal olan aygıt, cisimlerin
görülmesini sağlamak üzere dile toplam 400 ayrı noktadan
sinyaller gönderiyor.
Kaynak; www.aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
17/03/2010 |
YANIKLARA YUMURTA AKI... |
Hiçbir
zaman bunu kullanmak gerekmeyeceği düşünülür, ama gerektiğinde
Yumurta akı kullanılarak yanıklar basit ve etkin biçimde tedavi
edilebilir.
Bu yöntem itfaiyecilerin eğitimi sırasında ders olarak
verilmiştir
Bir yanık meydana geldiğinde, kapsadığı alan ne olursa olsun ilk
yardım, etkilenen alanı sıcaklık azalıncaya ve deri tabakalarını
yakmayı bırakıncaya kadar soğuk suyun altına tutmak ve
sonrasında bu bölgeye yumurta akı uygulamaktan oluşmaktadır.
Bir kimsenin elinin büyük bir kısmı kaynar su ile yandığında,
duyduğu büyük acıya rağmen elini soğuk su musluğunun altına
tutmuş ve sonrasında 2 yumurta kırmış, aklarını ayırmış ve
çırpmış ve elini içine daldırmıştır.
Eli o denli yanmış durumdadır ki yumurta akı uygulanır
uygulanmaz derisi kurumuş ve yumurta akı bir film tabakası
oluşturmuştur.
Daha sonra bu kişi yumurta akının doğal bir kollajen (bir tür
albüminoid) olduğunu öğrenmiş ve en az bir saat boyunca eline
tabaka üzerine tabaka gelecek şekilde yumurta akı uygulamıştır.
Öğleden sonra hiçbir acı duymaz olmuştur. Ertesi sabah yanık
bölgesinde nerdeyse belirsiz bir kırmızımsı leke kalmıştır.
Elinde sürekli ve feci görünüşlü bir yara izi kalacağını
düşünürken 10 gün sonra geride hiçbir yanık izi kalmamış ve
hatta deri eski normal rengine yeniden kavuşmuştur!
Yanan bölge yumurta akında mevcut ve aslında vitamin dolu bir
plasenta (etene) olan kollajen sayesinde tamamen yenilenmiştir.
www.sufizmveinsan.com
18/03/2010 |
Türk asıllı bilim adamı görünmezliği sağladı |
Almanya'da
yapılan çalışmalar sonucunda, cismin yaydığı ışını kontrol
altına alarak görünmez hale getirilmesi yönünde önemli bir adım
atıldı. Üstelik bu adımı atan ekibin başında Türk asıllı bir
Alman profesör bulunuyor.
Science dergisinde yayımlanan araştırmayı yürüten ekibin başında
bulunan, Karlsruhe Teknoloji Enstitüsünden Tolga Ergin, dönüşüm
optiği kullanılarak görünmezliği sağladıklarını belirtti.
Bu teknolojiyle, ışığın yayılımı yönlendirilebiliyor, kontrol
altında tutulabiliyor.
Ergin ve meslektaşları, fotonik kristaller kullanarak bir
görünmezlik perdesi elde etti.
Bu perdeyle, altın bir yüzey üzerindeki küçük bir yumruyu
görünmez hale getirmeyi başardılar.
Bu perde, özel merceklerden oluşuyor. Perde ile, yumrudan çıkan
ve görünürlüğünü sağlayan ışık demetleri yönlendirilerek cisim
gizleniyor.
Bu işlem, bir cismi halıyla örtüp gözden uzak hale getirmeye ve
sonra halıyı da görünmez yapmaya benziyor. Buradaki mercek
sistemi ile oluşturulan perde, cismi örten ancak görünmeyen halı
gibi davranıyor.
Ergin, Reuters'a telefonla yaptığı açıklamada, "Elde ettiğimiz
sonuçlar oldukça heyecan verici, çünkü insanoğlu her zaman
görünmezlik istemiş veya görünmezlik pelerinine sahip olmayı
düşlemiştir. Bizim çalışmamız, bunun mümkün olabileceğine dair
ilk ipucunu sağladı. Bu tekniğin işe yaradığını gösterdi" dedi.
Ergin, bir insan veya bir arabanın, uyguladıkları bu teknikle
görünmez hale getirilmesi için uzun yıllar daha çalışılması
gerektiğini de belirtti.
Dönüşüm optiği alanında geçmişte çeşitli teknikler önerildiğini,
bunlar arasında, ışın demeti yoğunlaştırıcı, ışın demeti
yönlendirici gibi tekniklerin yer aldığını, ayrıca her yönden
gelen ışınları bir noktada toplayacak antenler ve daha nice
teknikler önerildiğini belirten Ergin, "Geleceğin neler
getireceğini henüz bilmiyoruz. Ama bu alanda olasılıklar ve
imkanlar oldukça geniş" diye konuştu.
Kaynak;cnnturk.com
www.sufizmveinsan.com
20/03/2010 |
Düşünce gücüyle öldürecekti |
Hindistan'da
düşünce gücüyle birini öldürebildiğini öne süren Surender Sharma,
canlı yayında rezil oldu.
Sharma'nın yeteneğine inanmayan Hindistan rasyonel düşünce
derneği Başkanı Sanal Edamaruku, Sharma'ya "O halde beni canlı
yayında öldür" diye Sharma'ya meydan okudu. Sharma ilk başta
isteksizdi, ama daha sonra kabul etti.
Milyonlarca kişiyi ekran başına toplayan olayda, Sharma ilahiler
söylemeye başladı ve sonra Edamaruku'nun başına su serpti. Daha
sonra saçlarını karıştırıp Edamaruku'ya doğru bir bıçak savurdu.
Ancak birkaç saat geçtikten sonra Edamaruku ölmüyor ve Sharma
ile dalga geçiyordu.
55 yaşındaki Edamaruku şovun ardından "Artık bitti, tamamen yok
oldu"derken, Sharma, Edamaruku'yu tanrılara kendisini koruması
için dua etmekle suçladı.
Yalanının ortaya çıkmasını hazmedemeyen Sharma, Edamaruku bir
kadınla birlikte olduktan, külle ovulup, alkollü içki içtikten
sonra gece dışarıda tekrar denedikten sonra öldürebileceğini
savundu.
Edamaruku, bu kez Sharma'ya tekrar denemesi için izin verdi.
Sharma yine öldürmeyi başaramadı ve şov tamamen sona erdi.
Hayatını şarlatanların gerçek yüzünü ortaya çıkarmaya çalışarak
geçirdiğini söyleyen Edamaruku, "İnsanların kendi kararlarını
vermelerini istiyorum. Rehberleri cehalet değil, bilgi olmalı"
diye konuştu.
Kaynak;internethaber.com
www.sufizmveinsan.com
22/03/2010 |
Mantar beyni ve sinir sistemini koruyor |
Mantar,
içerdiği vitamin ve mineraller sayesinde yaşlanmayı
geciktiriyor, beyin ve sinir sistemini alzheimer gibi
hastalıklardan koruyor.
Mantarın zehirlileri öldürücü olabiliyor ama zehirli
olmayanların çok değerli ve vücut için çok faydalı bir besin
maddesi olduğu şüphe götürmüyor.
Mantarın, bitkisel besinler içinde en besleyicilerden biri
olduğunu ifade eden Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk
Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, ete
yakın oranda ve çok değerli bir protein kaynağı olmasının yanı
sıra, vücut için gerekli aminoasitlerin tümünü bulundurduğunu
belirtti.
Bu yönüyle mantarın büyüme, gelişme, hastalıklardan korunma
açısından önemli yararlar sağladığını anlatan Yorulmaz, yağ
içeriği bakımından fakir olması nedeniyle kalorisinin düşük
olduğunu ve şişmanlatmadığını, bu özelliği ile kilo vermek
isteyenlerin diyetinde yer alması uygun bir besin maddesi
niteliği taşıdığını kaydetti.
Vitaminler açısından da çok zengin olan mantarın B grubu
vitaminleri, A vitamini, K ve özellikle zengin bir D vitamini
kaynağı olduğunu belirten Yorulmaz, ''Özellikle en başta büyüme
gelişme çağındaki çocuklar ve kemik erimesi açısından daha büyük
risk altında olan kadınlar olmak üzere her insanda kemik ve
dişlerin sağlığını sürdürme açısından, bu zengin D vitamini
kaynağı çok daha büyük önem taşımaktadır'' diye konuştu.
Mantarın mineraller açısından da çok iyi bir besin olduğunu
anlatan Yorulmaz, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Mantar kalsiyum, potasyum, fosfor, demir, çinko ve bakır
içerir. Tüm bu özellikleri ile kansızlığı, kalp damar
hastalıklarını, tansiyon yüksekliğini, inme, astım, romatizmal
hastalıklara yakalanma tehlikesini, migreni, diş çürüklerini ve
kemik erimesini önler ve vücudun bağışıklığını güçlendirir.
Mantar, hem vitamin hem de mineral içeriğiyle yaşlanmayı
geciktirir, beyin ve sinir sistemini alzheimer gibi kronik
hastalıklardan korur. Sodyum miktarının düşük olması nedeniyle
tansiyon yüksekliği ve kalp damar hastalığı bulunanların da
yiyebileceği, iyi bir besindir.''
Yorulmaz, mantarın içindeki çinko içeriğinin cildi
güçlendirdiğini, yaraların iyileşmesini hızlandırdığını ve
vücudun hastalıklara direncini artırdığını kaydetti.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
23/03/2010 |
Alerji dönemi
başladı |
Soğuk
kış günlerinin ardından havaların yavaş yavaş ısınmaya
başlamasıyla birlikte atmosfere yayılmaya başlayan polenlerin,
alerjik rahatsızların ortaya çıkmasına neden olduğu bildirildi.
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi Çoçuk Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Nihat Sapan,
AA muhabirine yaptığı açıklamada, ilkbaharın gelmesiyle birlikte
doğanın uyandığını, birçok bitkinin çiçek açtığını, dolayısıyla
polenlerin atmosfere yayıldığını söyledi.
Bu durumun polenlere alerjisi olan kişilerde çeşitli
yakınmaların ortaya çıkmasına neden olduğunu belirten Sapan,
şöyle devam etti:
"İçinde bulunduğumuz iklim kuşağına bağlı olarak ocak ve şubat
aylarında atmosferde polen bulunmuyor veya çok az bulunuyor.
Mart ve özellikle nisan ayında atmosferdeki polen sayısı
artmaktadır. Polenler nefes yoluyla ağızdan, burundan girince
vücut bunları zararlı madde gibi algılıyor. Bu durumun halk
arasında 'saman nezlesi' olarak bilinen alerjik rinite neden
oluyor. Alerjik bünyeli kişiler hiç tepki gösterilmemesi
gereken, zararsız bu maddelere tepki gösteriyor. Hapşırma, burun
akıntısı, burun tıkanıklığı, gözlerde kızarma ve kaşıntı, baş
ağrısı, halsizlik, yorgunluk gibi belirtiler ortaya çıkıyor.
Hatta bazı insanlarda astım bulguları da ortaya çıkabiliyor."
Prof. Dr. Sapan, Türkiye'de en önemli ve en çok görülen alerjik
polenlerin çayır, çimen polenleri olduğunu dile getirerek,
"Alerjik rinit hastalığının en yaygın polenlerini de bunlar
oluşturur. Park ve bahçelerde, apartman bahçelerinde bulunan
çimen polenlerine dikkat edilmesi gerekir. Ülkemizde zeytin
ağacı polenleri de yaygın olarak alerjik bulgulara yol
açmaktadır. Bunun yanında ıhlamur, servi polenleri de alerji
yapabiliyor. Kavaklar ise bilinenin aksine alerjik olaylarda en
masum ağaçlardır" diye konuştu.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
24/03/2010 |
Karaciğerin koruması "zerdeçal" |
Zerdeçalın,
karaciğeri korumaya ve sirozu önlemeye yardımcı olabileceği
bildirildi.
Avusturyalı ve Amerikalı bilim adamları, karaciğer hastalığına
yakalanmaları için farelerin genlerini değiştirdi.
Bir grup fareye 4-8 hafta süreyle zerdeçal verilirken, diğer
grup normal beslenmesine devam etti.
Zerdeçal yiyen farelerin karaciğerindeki hasar ve safra kanalı
tıkanmasının önemli oranda azaldığı görüldü.
İngiliz Tıp Birliğinin "Gut" adlı gazetesinde yayımlanan
araştırmada bilim adamları, bu sonuçların yeni tedavi
yöntemlerinin geliştirilmesinde faydalı olabileceğini belirtti.
Zencefilgillerden sarı çiçekli, büyük yapraklı, otsu bir bitki
olan zerdeçal, Hint safranı olarak da biliniyor. Zerdeçalın ana
vatanı Güney Asya.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
25/03/2010 |
Melek anne` geni bulundu |
ABD`nin
Virginia eyaletindeki Richmond Üniversitesi, kadınların beyninde
anneliğin üzerinde etkisi olan bir dizi nöron saptadı.
ABD`nin Virginia eyaletindeki Richmond Üniversitesi, kadınların
beyninde anneliğin üzerinde etkisi olan bir dizi nöron saptadı.
Bu nöronların iyi ya da kötü anne olmak üzerinde kilit rol
oynadığı belirlenirken, hücrelerinin doğumdan sonra harekete
geçtiği ortaya çıktı.
Saatlerinizi ileri
almayı unutmayın
Gün
ışığından daha fazla faydalanmak amacıyla her yıl yapılan ileri
saat (yaz saati) uygulaması kapsamında, bütün yurtta saatler, bu
gece saat 03.00`ten itibaren bir saat ileri alınıyor.
Saatler, 31 Ekim 2010`da ise geri alınacak. Yaz saati
uygulaması, çalışma saatlerinin günün güneşli bölümüne alınması
suretiyle, gün ışığından daha fazla faydalanılması, elektriğin
aydınlatmada kullanılan bölümünden tasarruf sağlanması amacını
taşıyor. Uygulama ile yıllık 500-600 milyon kilovat saat (kWh)
tasarruf sağlanıyor.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
27/03/2010 |
Diş
gıcırdatmanın perde arkası... |
Süleyman
Demirel Üniversitesi (SDÜ) Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Ana
Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Çiğdem Küçükeşmen, gece
uyurken dişlerin gıcırdatılması ve çene sıkma olayının temelinde
psikolojik sorunların yattığını söyledi.
Küçükeşmen, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gece uykuda diş
gıcırdatma veya diş sıkma sorunun temelinde psikolojik
etkenlerin etkin rol oynadığını belirterek, şunları söyledi:
"Uyurken diş gıcırdatma veya çene sıkma olayının temelinde
psikolojik sorunlar yatmakta, çözüm ise sıkıntıya neden olan
sorunun giderilmesinde. Eğer gece uykunuzda bilinçsiz olarak
dişlerinizi gıcırdatıyorsanız, mutlaka gün içinde yaşadığınız
sorunlar sizi etkisi altında bırakmıştır. Bize gelen
şikayetlerde bu bulgulara rastlıyoruz. Günlük hayatımızda
çeşitli problemlerden dolayı strese kapılmaktayız, bunlar da
bizleri olumsuz etkiliyor. Gece uykuda ise bunların yansıması
yaşanıyor."
Diş gıcırdatmaya çocuklarda ve hatta dişleri çıkan bebeklerde de
rastlandığını kaydeden Küçükeşmen, "Çocuğunuzda diş gıcırdatma
olayına şahit oluyorsanız, mutlaka sorunlarını irdeleyin.
Arkadaşları ile tartışma yaşamış olabilir, bakıcısı ile problemi
olabilir. Bunları sorgulayın" dedi.
Diş gıcırdatmanın bilinçaltında yapıldığını ve uykuda olan
kişinin bunun farkında bile olmadığını belirten Küçükeşmen, diş
yapısının da diş gıcırdatma olayına etken olabileceğini savundu.
Sorunun zamanında giderilmesi gerektiğini vurgulayan Çiğdem
Küçükeşmen, sürekli diş gıcırdatma olayının yaşanması halinde
eklemlerde ağrı, çene dokusunda hassasiyet oluşabileceğini
ayrıca baş ağrısı ve ağız yapısının bozulabileceğini kaydetti.
Bunun yanı sıra dişlerin sürtünmeden dolayı zarar göreceğini
bildiren Küçükeşmen, "Önlem alınmadığı takdirde sürtünmelerden
ötürü diş yapısı zarar görür. Küçülmeler oluşabilir" uyarısında
bulundu.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
28/03/2010 |
Sivrisinekler `aşı` oldu |
Japon
bilim adamları, genetik değişime uğrattıkları sivrisinekleri
"uçan aşılara" çevirdiler.
Japonya`nın başkenti Tokyo`ya yakın Jichi tıp fakültesi
araştırmacıları, genetik değişimle sivrisineklerin
tükürüklerinde tatarcık hummasına karşı aşı üretmelerini
sağladı. Bu sineklerin ısırdığı farelerin ise hastalığa karşı
antikor ürettiği tespit edildi.
Araştırmayı yöneten Prof. Shigeto Yoshida, genetik değişime
uğratılmış sineklerin ısırdıkları "kurbanlarının" normal bir aşı
olmuş gibi hastalığa karşı korunduğunu, ama bu yöntemin
"ücretsiz ve acısız" olduğunu belirtti.
Yoshida, ileride, sıtma taşıyıcısı sivrisineklerin sıtmaya ve
başka tropik hastalıklara karşı aşı olarak kullanılabileceğini
kaydetti.
"Uçan aşıların" bazı problemlere yol açabileceğini belirten
uzmanlar ise genetik olarak değiştirilmiş sivrisineklerin doğaya
salınması halinde bunun kontrolsüz aşılama anlamına geleceğini,
aşının dozunun ayarlanmasının zor olacağını ve insanların,
rızası alınmadan aşılanmaya muhtemelen karşı çıkacaklarını ifade
ediyor.
Her yıl dünyada yaklaşık 1 milyon kişi sıtmadan hayatını
kaybediyor; her 30 saniyede, 5 yaşın altında bir çocuk bu
hastalıktan ölüyor.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
29/03/2010 |
`ÇOK SU İÇMEK FAYDALIDIR` YANLIŞ ÇIKTI |
-Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı
Nefroloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Yunus Erdem, çok su
içilmesinin böbrekler ve vücut için yararlı olduğu söylemlerinin
yanlış olduğunu belirterek, `Günlük 5-6 litrelik su içilmesinin
önerilmesi böbrekler yönünden sağlıklı değildir ve bu miktarda
idrar kısa ve uzun dönemde böbrek fonksiyonlarını bozabilir`
uyarısında bulundu.
Prof. Dr. Erdem, ANKA`ya yaptığı açıklamada, özellikle bazı diet
programlarıyla birlikte çok su içilmesinin önerildiğini
belirterek, bu yolla toksinlerin vücuttan uzaklaştırılacağının
iddia edildiğini söyledi. Prof. Dr. Erdem, günlük 5-6 litrelik
su içilmesinin böbrekler yönünden sağlıklı olmadığını ifade
ederek, bu miktarda idrarın kısa ve uzun dönemde böbrek
fonksiyonlarını bozabileceğine dikkat çekti.
Su ihtiyacının mevsimlere, diete ya da harcanılan efora göre
değişebileceğini söyleyen Prof. Dr. Erdem, `Bizim önerimiz
sağlıklı insanların susadığı zaman ve arzu ettiği kadar su
içmesidir. Günde 1.5-2 litre idrar çıkarıyorsak bu yeterlidir.
Daha fazla idrar miktarları zararlı olabilir` uyarısında
bulundu.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
30/03/2010 |
Büyük çarpışma gerçekleşti |
Avrupa
Nükleer Araştırma Merkezi'ndeki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nda
bugüne kadar en yüksek hıza ulaştırılan protonlar birbiriyle
çarpıştırıldı.
AP ajansının haberine göre, yerin 100 metre altındaki tünelde,
3.5 Tev (teraelektronvolt) güce ulaşan ışık huzmeleri ters
istikametlerden gönderilerek toplam 7 Tev enerjiyle
çarpıştırıldı.
Açığa çıkan enerji, bugüne kadar Avrupa ve ABD'deki
çarpıştırıcılarda kaydedilen en yüksek enerji düzeyi oldu. CERN
sözcüsü, bilim adamı Paola Catapano, "Bu yeni bir çağın
başlangıcıdır" dedi.
Çarpışma sırasında atom-altı parçacıklara ilişkin elde edilecek
verilerin analizi uzun sürecek. Dört deney düzeneğine ait dev
dedektörlerden toplanan milyarlarca veri arasından parçacık
fiziğine ilişkin yeni bilgilerin ayıklanması ve yeni keşiflerin
açıklanması, aylar alabilir.
CERN yetkilisi Steve Myere, "İki huzmeyi çarpıştırmak başlı
başına zorlu bir iş. Bu, okyanusun ortasında çarpıştırmak üzere
Atlantik'in iki kıyısından birer toplu iğne fırlatmak gibi bir
şey aslında..." dedi.
Bu çarpıştırma deneyi ertesinde BHÇ yaklaşık bir yıl bakıma
alınacak. Daha sonra asıl hedef olan 14 Tev gücündeki en büyük
çarpıştırma için hazırlık yapılacak.
Bilim adamları, "büyük patlama" deneyinde kozmosun doğasını
kavramaya yarayacak yeni parçacıklar görmeyi umuyor. Bir mikro
saniye sürecek çarpışmada, temel element parçacıkları, atom
çekirdeklerini oluşturmak için birleşmeye başlamadan önce
meydana gelen Big Bang (büyük patlama' anındaki koşulların
oluşturulması öngörülüyor.
Uzmanlar, çarpışma sırasında, özellikle teorik fizikteki kütle
kavramının temelini oluşturan veya kara maddenin neden
yapıldığını anlamaya yarayacak Higgs parçacığının (Tanrı
parçacığı) kanıtını göreceklerini umuyor. Karanlık maddeyle
karanlık enerji, evrenin yüzde 95'ini oluşturuyor.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
31/03/2010 |
Allah’ın adıyla sayfa açtı ve... |
Birleşik
Arap Emirlikleri'nde bir kullanıcının 'Allah' adını alarak sayfa
açması ve Kuran'dan ayetlerle sorulara cevap vermeye başlaması
büyük tepki topladı.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dabi’de bir Facebook
kullanıcısı, ‘Allah’ adıyla Facebook profili açtığı için
internet kullanmaktan men edildi. Sayfa başlığı olarak ‘Allah ve
peygamberleri’ ismini kullanan şahıs yoğun tepkiler alıyordu.
Çoğunluk tarafından İslam’a saldırı olarak algılanan ve büyük
tepki toplayan sayfa, şikayetler üzerine BAE Telekomünikasyon
Düzenleme Dairesi tarafından kaldırtıldı. Tüm servis
sağlayıcılara verilen talimatla da şahsın ülkede bir daha asla
internete bağlanmaması sağlandı.
İngiliz The Telegraph gazetesinin haberine göre Arapça profil
sayfasını ’Allah’ adını kullanarak açan şahıs, sayfada
‘kendinden başka kimseye inanmadığını’ belirtiyor ve Kuran’dan
ayetlerin de bunu ispatladığını iddia ediyordu.
İsmi açıklanmayan şahıs, kısa sürede büyük çoğunluğu eleştiri ve
hakaret yazan 600 bin kişi tarafından izlenir hale geldi.
Sayfada kendisine sorulan soruları ‘Allah’ın ağzından’
yanıtlıyan şahıs dini tavsiyelerde bulunuyordu.
Ancak bardağı taşıran damla, çoğu zaman Kuran’da olmayan ayetler
de uyduran şahsın ‘yakında yeni bir kitap yazacağı’ mesajını
sayfasında yayımlaması oldu. Harekete geçen BAE yetkililerinin
şahsı tamamen internetten men etti.
Karar ülkedeki Müslümanlarca onaylanırken, Sınır Tanımayan
Gazeteciler’ce eleştirildi. Örgüt, sayfa kapatma kararına
direnmediği için Facebook’u, şahsı internetten men ederek
kişisel özgürlükleri kısıtladığı için de BAE yetkililerini
kınadı.
Örgütün başkanı Olivier Bassile yaptığı basın açıklamasında,
internette dinleri ve dini sembolleri eleştiren, hatta alaya
alan, binlerce sayfa bulunduğunu, ancak bunun internette tam
özgürlük için ödenmesi gereken bir bedel olduğunu savundu.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
01/04/2010 |
Ceple bağırarak konuşanlara... |
Yeni
geliştirilen mobil donanım, çok kısık sesle bile konuşulsa yüz
hareketlerini sözcüklere dönüştürüp telefonun diğer ucundaki
kişiye sesli iletiyor.
Alman mühendisler kamuya açık alanda cep telefonuyla konuşurken
sesini kontrol edemeyip çevresini rahatsız edenleri ‘sessiz’
konuşmaya ikna edecek bir mobil cihaz geliştiriyor. Daha önce
NASA tarafından benzeri denenen sistem, konuşurken yüzde oluşan
kas hareketlerini tanıyıp bunları sözcüğe çeviriyor.
Karlsruhe Teknoloji Enstitüsü’nden Tanja Schultz, otobüs, metro,
mağaza gibi yerlerde bazı insanların cep telefonuyla konuşurken
ses derecesine dikkat etmediğini, bundan şahsen çok rahatsız
olduğu için ‘cazip’ bir sistem planladığını söyledi.
“Bir keresinde banliyö treninde yanımda oturan kadın, tüm yol
boyunca durmadan cep telefonuyla konuştu. Dayanılmaz bir şeydi.
Buna bir son vermek gerektiğini hissettim” diye konuşan Schultz,
‘sessiz iletişim’in zamanı geldiğini vurguladı.
Almanya’daki CeBIT fuarında ilk prototipi sergilenen mobil
cihaz, konuşan bir kişinin yüzündeki kas hareketleriyle ortaya
çıkan çok hafif elektrik sinyallerini tespit edip bunları sese
çeviriyor ve cep telefonuyla görüşülen kişiye iletiyor. Böylece
kamuya açık alanda cep telefonuyla konuşan kişi, çok kısık sesle
dahi konuşsa karşı taraf ne dediğini anlıyor.
Schultz, cihazın çalışması için aslında kişinin ses bile
çıkmasına gerek olmadığını söylüyor. Dolayısıyla cihazı
hastalık yüzünden sesini yitirenler de kullanabiliyor. Yazılım
ve donanım geliştirme çalışmaları süren cihazın ileride çeviri
de yapabilmesi planlanıyor.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
01/04/2010 |
Yüksek tansiyonu düşürmede birebir |
İçerdiği
nitrat ilaçlar kadar etkili olan bitki, yüksek tansiyonu
düşürmeye birebir...
Sofralarımızda da tüketilen Pancarın yüksek seviyede içerdiği
nitratın, tansiyonu düşürmede ilaçlar kadar etkili olduğu ortaya
çıktı. İngiltere`deki Bart`s ve Royal Londra Hastanesi`ndeki
doktorların 10 yıl süren ve nitratın insan vücudu üzerindeki
etkilerini inceleyen araştırmalarının ardından, pancarın vücuda
girer girmez nitrik aside dönüştüğü ortaya çıktı.
Araştırma grubundan Prof. Ben Benjamin, şunları söyledi:
`Pancarın vücuda girer girmez oluşturduğu nitrik asit, kan
basıncını düşük seviyelerde tutmak için damarlar tarafından
üretiliyor. Kandaki enfeksiyonlarla mücadele edip, yiyen kişinin
eğer yüksek tansiyonu varsa düşürüyor. Her üç yetişkinden
birinin yüksek tansiyon hastası olduğu dünyamızda, bu oldukça
iyi bir haber...`
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
03/04/2010 |
Yemekten sonra diş fırçalamayın |
Dr.
Çağdaş Kışlaoğlu, modern yaşamın dişlerde asit erozyonu
oluşturma riskini artırdığını söyledi.
Bembeyaz dişlere sahip olma modasının, piyasada ciddi biçimde
aşınmaya yol açan diş macunlarının artmasına yol açtığını
söyleyen Kışlaoğlu `Aşınmaya yol açan diş macunları ve özellikle
yemeklerden hemen sonra dişlerin fırçalanması ile yüksek
derecede asit içeren yiyecek ve içeceklerin tüketiminin bir
araya gelmesi, asit erozyonu oluşumunu hızlandırıyor. Dişlerin
mineleri yıpranıp, hassaslaşıyor. Yemekten hemen sonra diş
fırçalamak çok zararlı` dedi.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
04/04/2010 |
Japonların yeni robotu insandan farksız |
Japonya'nın
Osaka Üniversitesi'nde geliştirilen ve bugün tanıtılan android
robot, gerçek insanla mimiklerine kadarki benzerliğiyle dikkat
çekiyor.
Profesör İşiguro, tanıtım sırasında yaptığı açıklamada, ekibinin
insan duygularını ifade edebilen robotlar yapmak istediğini
söyledi.
Uzun siyah saçlı ve siyah etekli robot tanıtım sırasında, model
olarak kullanılan 20'li yaşlardaki genç bir kadının gülümseme,
öfkelenme gibi tüm hareketlerini hemen ve gerçeğinden farksız
taklit etti.
Gerçek insanın yüz ifadelerinin bir kamerayla filme alındıktan
sonra elektrik sinyalleriyle robota gönderen bir teknoloji
kullanıldı. Gerçek kadınla androidi ayırmanın gerçekten güç
olduğu tanıtımda, model kadın gazetecilere, "Bir ikiz
kızkardeşim olduğu hissine kapıldım" dedi.
Roboton dişlerini göstererek gülmesinin gerçek bir insan
görünümü kazandırdığını söyleyen Prof İşiguro, daha önce
geliştirilen bu tip robotların çok sayıda ekleminin olmasından
ötürü daha karmaşık ve masraflı olduğunu kaydetti.
Yüzü sentetik deriden yapılan ve bir hastanede deneme amacıyla
hastalara eşlik etmesi düşünülen "Geminoid-TMF" adlı robot 160
bin TL'ye satılacak. Robota ayrıca bir bilim müzesinde de deneme
amaçlı bir görev verilmesi bekleniyor.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
05/04/2010 |
"Bir dal sigara"da 4 binden fazla zehirli madde
|
Son
dönemde domuz kanı tartışmalarıyla yeniden gündeme gelen
sigarada, yaklaşık 50 tanesi kansere yol açan 4 binin üzerinde
zehirli kimyasal madde bulunuyor.
Sigara akciğer kanseri, kalp hastalıkları, bronşit ve amfizem
gibi pek çok ciddi ve ölümcül hastalığa yol açıyor.
Sigara içmek, ayrıca birçok kansere, solunum hastalığına ve
felce neden oluyor, doğurganlığı etkileyebiliyor. Sigarada 4
binin üzerinde zehirli kimyasal madde bulunuyor.
Bunların yaklaşık 50 tanesi ise kansere yol açıyor. Sigara
dumanında bulunan zehirli bir gaz olan karbonmonoksit, kanda
oksijenin yerini alarak, ciğerlerin gereği gibi çalışmasını
engelliyor.
Bunun sonucunda vücuttaki hücreler, ihtiyaç duydukları
oksijenden mahrum kalıyor. Parmak ve dişlerin sararmasına yol
açan yapışkan kahverengi madde katran da kansere neden oluyor ve
akciğerleri tahrip ediyor.
Ciğerden atılamayan katran, tüpleri daraltarak, enfeksiyonlara
karşı direnci azaltıyor.
Sigarada bulunan bazı diğer kimyasal maddeler ve özellikleri ise
şöyle:
Aseton: Oje çıkarmada kullanılıyor.
Arsenik: Fare zehri
Benzopiren: Dizel egzoz dumanı
DDT ve Dieldrin: Böcek ilacı
Formaldehid: Cesetleri muhafaza etmede kullanılıyor.
Hidrojen siyanür: Gaz odalarında kullanılan bir zehir.
Metanol: Roket yakıtı.
Titanyum: Uçak yapımında da kullanılan bir metal.
Amonyak: Tuvalet temizlemede kullanılıyor
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
06/04/2010 |
Cep
telefonunda "SAR" değeri markadan önemli |
Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkan Yardımcısı Doç.
Dr. Mustafa Alkan, cep telefonu satın alırken markasına değil,
standartlara uygun üretilip üretilmediğine ve özgül soğurma
oranına (SAR değeri) bakılması gerektiğini söyledi.
Alkan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, denetimleri sırasında
zaman zaman standartlara uygun olmayan ürünlerle
karşılaşıldığını belirterek, vatandaşların bu konuda dikkatli
olması gerektiğini söyledi.
BTK olarak bölge müdürlükleri kanalıyla denetim yaptıklarını
anlatan Alkan, "Ürünlerin standartlara uygun olup olmadığını
kontrol ediyoruz. Vatandaşlarımızın da buna dikkat etmesinde
yarar var" diye konuştu.
Cep telefonlarının vücuda olan ısı etkisinin SAR değeri ile
ölçüldüğünü ifade eden Alkan, şu bilgileri verdi:
"SAR değerinin yüksek olmasının insan sağlığına etkisi ısıl
etkisidir. Başka bir etki bilimsel olarak şu an ispatlanmış
değil. Vücudunuza hangi cihazı tutarsanız tutun, dizüstü
bilgisayarı da dizinize tutarsanız ısındığını görürsünüz. Bu
ısıl etki arttıkça vücuda olan zararı da artıyor. SAR limit
değeri, vücudun 1 kilogramının sıcaklığını 1 derece yükselten
elektromanyetik enerji miktarıdır. Genel halk maruziyeti için
0,08 watt/kilogram limit değer olarak kabul edilmiştir. Bu
nedenle cihazları alırken markasına değil, standartlara uygun
üretilip üretilmediğine ve SAR değerine bakmak lazım. SAR değeri
düşük olan cep telefonlarını tercih etmek gerekiyor."
Elektromanyetik dalgaları engellediği, insan sağlığına olan
zararlarını azalttığı söylenen ve yüksek fiyatlara satılan
"radyasyon bandı, radyasyon boncuğu, radyasyon kolyesi gibi
ürünlerin de gerçek olmadığına dikkati çeken Alkan, "Bu ürünler
bilimsel olarak araştırılmış, üretilmiş şeyler değil" dedi.
Alkan, teknolojinin hızla gelişmesine paralel olarak cep
telefonları sinyallerini muhafaza edebilen kafesler ile benzeri
teknik cihazların üretiminin de arttığını kaydetti.
Uçaklarda cep telefonu kullanımının da yakın zamanda
yaygılaşacağını dile getiren Alkan, "Cep telefonlarının yaydığı
elektromanyetik dalgalar uçaklarda enterferansa neden oluyor.
Bunlar önlenebildiğinde bu tür problemler de kendiliğinden
ortadan kalkmış olur" diye konuştu.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
07/04/2010 |
Kahvaltıda yumurta ye formda kal |
Bilim
adamları kahvaltıda yumurta yemenin iştah ve dolayısıyla kilo
kontrolüne yardımcı olduğunu söyledi.
İtalyan La Stampa gazetesinde çıkan habere göre, ABD'deki
Connecticut Üniversitesinde görev yapan bilim adamları, 21 erkek
katılımcıyı rastgele iki gruba ayırarak, ilk gruptakilere
çırpılmış 3 yumurta ve bir buçuk dilim beyaz ekmekten oluşan
protein açısından zengin bir kahvaltı sundu.
"Nutrition Research"de yayımlanan araştırmada, ikinci gruba ise
bagel ekmek (simit ekmek), yarım kaşık yağsız krem peynir ve 170
gram yağsız yoğurt içeren karbonhidratlar açısından zengin bir
kahvaltı verildi.
Her iki kahvaltının içerdiği kalori miktarının eşit olduğunu
belirten bilim adamları, öğle yemeğinde ise katılımcılardan açık
büfenin keyfini çıkarmalarını istedi.
Araştırmanın ilk gününde, protein bakımından zengin olan
yumurtalı kahvaltıyı tüketenlerin, diğerlerine göre öğle
yemeğinde 112, ikinci gününde ise 400 kalori daha az aldıkları
gözlemlendi.
Araştırma ekibinin başındaki Maria Luz Fernandez, araştırmanın
sonuçlarının protein bakımından zengin bir kahvaltı yapmanın
iştahı kontrol altında tuttuğunu ortaya koyduğunu söyledi
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
10/04/2010 |
Karanlıkta televizyon izlemeden önce bir kez daha
düşünün |
Sakarya
Vatan Hastanesi Başhekimi uzman Dr. Dursun Bostancı, karanlıkta
izlenilen televizyonun gözlere zararının yanı sıra, halk
arasında sara olarak bilinen epilepsi hastalığını da
tetiklediğini söyledi.
Bostancı, her yaş gurubundaki insanların aydınlatılmış mekânda
televizyon izlemeleri gerektiğini kaydetti.
Bostancı, yaptığı açıklamada, karanlıkta televizyon izlemenin
sağlıklı olmadığını vurguladı. Bu durumun öncelikle göze zarar
verebileceğini ifade eden Bostancı, "Karanlıkta televizyon
izlemek sürekli yanıp söne bir ışığa bakmaktan farksızdır.
Ayrıca her çeşit renkte saniyeler içerisinde değişiyor. Ayrıca
kanal değiştirirken zifiri karanlık ve hemen arkasından parlak
aydınlık göze en büyük zararı verdiği andır. Göz bu duruma uyum
sağlamak için zorlanıyor yorgun düşüyor. Göz sağlığı açısından
bu durum son derece zararlıdır. Göz sinirlerinin yıpranmasına
sebep olur. Ayrıca görme kusurlarına sebep oluyor. Özellikle
çocuklara kesinlikle karanlıkta televizyon izletilmemelidir.
Onların gözleri daha hassas olacağından daha çok
etkileneceklerdir." uyarısında bulundu.
Karanlıkta sürekli yanan sönen ışığa maruz kalanlarda epilepsi
hastalığının daha sık görüldüğü dile getiren Bostancı, uzun süre
karanlıkta televizyon izlemenin ve bunu alışkanlık haline
getirmenin bu hastalığı tetikleyebileceğinin altını çizdi.
Sara hastalarına kesinlikle karanlıkta televizyon izlememeleri
gerektiği konusunda telkinde bulunduklarını anlatan Bostancı şu
bilgileri verdi: "Sara hastalarına iyi aydınlatılmış mekânlarda
televizyon izlemelerini öneriyoruz. Ayrıca sık sık kanal
değiştirmemeleri konusunda uyarıda bulunuyoruz. Karanlıkta
sürekli yanıp sönen ışığa maruz kalmak sara nöbetlerini
tetikliyor ve sık sık tekrarlanmasına sebep oluyor. Bu sebeple
sara hastalarına kesinlikle karanlık ortamda televizyon
izlemelerini ve hatta bilgisayarda çalışmalarını söylüyoruz."
şeklinde konuştu.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
11/04/2010 |
Atom bombasıyla eş: Tomografi |
Doktorların
en sık başvurduğu cihazların başında gelen tomografiye her
girişin, insanda kanser riskini artırdığı saptandı. Sağlık
Bakanlığı da, AB’ye uyum yasaları çerçevesinde konuyla ilgili
yönetmelik hazırlığında.
İngiliz uzmanlara göre, bilgisayarlı tomografiye her giriş,
insanı kansere biraz daha yaklaştırıyor.
Tomografinin, gönderdiği ışınlarla çok fazla radyasyon yaydığı
ve kanser riskini ciddi ölçüde artırdığı iddiası üzerine,
İngiltere Sağlık Bakanlığı bu uygulamaya kısıtlama getirme
kararı aldı.
Uzmanlara göre, sık tomografi çekilen vücutta biriken radyasyon,
İkinci Dünya Savaşı’nda Hiroşima'ya atılan atom bombasından
kurtulanlarla eş düzeyde.
HNTV, benzer bir çalışmanın Ankara'da; Sağlık Bakanlığı'nda da
yürütüldüğünü ortaya çıkardı. Bakanlık, sağlıklı kişilerin güçlü
medikal bir sorun olmadan radyoloji cihazlarına tabi tutulmasını
yasaklayan Tıbbi Işınlamalar Yönetmeliği’ni hazırlıyor. Amaç,
radyoloji cihazlarının gereksiz kullanımının önüne geçmek.
Halen konuyla ilgili tek düzenleme Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu'nun cihazların kurulumuna lisans vermesiyle sınırlı. Yeni
yönetmelikle, sağlıklı kişilerin yeterli tıbbi gerekçe olmadan
radyoloji cihazlarına tabi tutulması yasaklanacak.
Ayrıca Nisan ayı sonunda, medikal görüntüleme cihazlarının
denetimini artıran bir protokol imzalanacak. Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu ve Sağlık Bakanlığı, denetimleri yapmak amacıyla
özel kuruluşları yetkilendirecek. Bu kuruluşlar, tıbbi
görüntüleme merkezlerindeki cihazların durumuyla ilgili Sağlık
Bakanlığı'na rapor verecek.
Radyasyon oranı uluslararası standartlardan yüksek olan
cihazlar, önlem alınmazsa hurdaya çıkarılacak. Yurt genelindeki
tüm tıbbi görüntüleme görevlileri de Ankara'da eğitimden
geçirilecek.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
12/04/2010 |
Obezite alarm
veriyor!.. |
Türk
halkı günden güne şişmanlıyor. Kalorisi yüksek hazır yiyecekler
ve hareketsizlik, diyabetten kansere kadar birçok hastalığa
davetiye çıkartıyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), özellikle çocuk
ve gençlerdeki obezite konusunda alarmda.
Uzmanlar, 2010 sonunda obezitenin önlenebilir ölüm nedenleri
arasında ilk sırayı alacağını tahmin ediyor.
Rakamlar ürkütücü!..
Dünya Sağlık Örgütü'nün araştırmalarına göre, her yıl 2.6 milyon
kişi obeziteye bağlı sağlık sorunları sebebiyle yaşamını
yitiriyor.
Dünyada fazla kiloluların sayısı 1.6 milyarı, obez sayısı ise
400 milyonu aştı.
Üstelik uzmanlar daha da büyük tehdide, yeni neslin durumuna
dikkat çekiyor, "En zorlu savaş 'çocuklarda şişmanlık' alanında
verilecek" diyor.
Dünyada 5 yaşın altındaki aşırı kilolu çocuk sayısının 2010
sonunda 42 milyonu aşması bekleniyor.
Türkiye'de de durum pek parlak değil. Dünya Sağlık Örgütü'nün
araştırmasına göre, Türk halkının yüzde 57'si aşırı kilolu ya da
obez.
Kadınlarda obezite yüzde 25 civarında. Yani Türkiye'de her 4
kadından 1'i obez. Erkeklerdeki durum ise kötünün iyisi. Her beş
Türk erkeğinden 1'i obezite riskiyle karşı karşıya.
Obezite buzdağının görünen kısmı
Ümraniye Araştırma Hastanesi İç Hastalık Uzmanı Prof. Dr. Ziya
Mocan, kilonun sadece dış kısmını gösterdiğini, içeride neler
olduğunun bilinmesi gerektiğini söyledi.
Mocan, "O kadar değişik organlarda hasarlar oluyor ki bunu
görmüyoruz" diye konuştu.
Kilonun hasarları yalnızca orta yaş ve üzeri için değil, çocuk
ve gençler için de büyük bir tehdit oluşturuyor. Dengesiz
beslenen ve spora genelde sadece seyirci kalan yeni nesil
aslında yavaş yavaş kendi ömründen yiyiyor.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
13/04/2010 |
Felçli hastalara umut ışığı |
ODTÜ`lü öğrenciler, beyindeki sinyalleri algılayarak elektronik
cihazların kontrol edilmesini sağlayan bir sistem geliştirdi.
ODTÜ`lü öğrenciler, tamamen kendi donanımlarıyla beyindeki
belirli sinyalleri algılayarak elektronik cihazların kontrol
edilmesini sağlayan bir sistem geliştirdi.
Halen, klavye kullanılmadan bilgisayar ekranına kelimelerin
yansıtılmasına olanak sağlayan, ODTÜ Elektrik Elektronik
Mühendisliği Bölümü doktora ve yüksek lisans öğrencilerinin
geliştirdiği cihaz, gelecekte felçli hastaların çevreyle
iletişimini sağlamada ve tekerlekli sandalyelerini hareket
ettirmede de kullanılabilecek.
``Beyin Bilgisayar Arayüzü`` adı verilen projenin yöneticisi,
ODTÜ Elektrik ve Elektronik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr.
Nevzat Gençer, engelliler için düşük maliyetli ve verimli
bilgisayar arayüzü geliştirilmesini amaçlayan projenin, hem
donanımın hem de yazılımının, bölümün Biyomedikal Araştırma
Laboratuvarında geliştirildiğini söyledi.
Cihazın, pratik olması açısından daha az sayıda kanalla veri
alınabilen bir Elektroensefalografi(EEG) sistemi olduğunu
anlatan Gençer, sistemin işleyişine ilişkin şu bilgileri
aktardı:
``Sistem sayesinde, bilgisayara kablolarla bağlı, kafaya
geçirilen bir başlıkla, klavye kullanılmadan, bir kişinin
belirli beyin sinyalleri kullanılarak aklındaki kelimenin
harfleri teker teker bilgisayar ekranına yansıtılabiliyor.
Ekrandan harfler akarken, EEG sinyallerinin üzerine algoritmalar
uygulanarak, ekrana aktarılmak istenen harf seçiliyor. Seçilen
harflerin yan yana getirilmesiyle kelime oluşturuluyor. Bu
cihazla konuşma ve hareket yeteneğini kaybeden bir kişi,
istediği şeyleri karşısındakine aktarabilir. Bununla ilgili
değişik uygulamalar da yapılabilir, ama biz tıbbi uygulamalar
üzerinde duruyoruz``
Laboratuvarda, ekranda akan harflerden kelime oluşturmanın yanı
sıra, farklı algoritmalarla bir isteğin EEG sinyallerinden
algılanabilmesi, böylece, örneğin bir tekerlekli sandalyenin
hareket ettirilmesine yönelik proje üzerinde de çalışıldığını
bildiren Gençer, bir başka çalışmayla ise sistemin
performansının artırılmaya çalışıldığını söyledi.
EEG sinyalleri ile sadece görüntülü değil, sesli uyarılarla da
belirli şeylerin idare edilebileceğini belirten Gençer,
``Örneğin bunlar işitme uyarıları da olabilir. Farklı frekanslar
arasından yüksek frekanslı bir ses geldiğinde, alacağınız
sinyalle bir şeyleri idare edebilirsiniz`` diye konuştu.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
15/04/2010 |
Kalbin dostu çay |
Ülkemizde oldukça fazla tüketilen siyah çay, faydaları ve
zararları ile yine gündemde.
Son araştırmalara göre, günde iki bardak çay tüketmek, kalp
krizi ile ölüm riskini oldukça azaltıyor. Araştırmacılar, bu
şaşırtıcı sonuç karşısında çayın daha iyi incelenmesi
gerektiğini söyleyerek siyah ve yeşil çayda kalbi koruma
özelliğine sahip maddeler bulunabileceğini tahmin ettiklerini
vurguluyorlar. Dr. Kenneth Mukamal, sonuçların beklediğinden çok
daha şaşırtıcı olduğunu ve çay bitkisinin kalp sağlığı
üzerindeki gerçek etkisinin, araştırma sonucundan daha az olması
durumunda bile, kalp krizinden kurtulmak için hatırı sayılır bir
fayda oluşturabileceğini savunuyor.
Araştırmaya katılmış olan doktorlar; denek olarak alınan
kişilerin yeni bir kalp krizine ya da kalp rahatsızlıklarına
daha yatkın olan, yüksek risk grubundaki insanlardan seçildiğini
belirtiyorlar. `Flavonoidler`in (Bitkilerden elde edilen,
besinlerde doğal olarak bulunan antidoksidanlar) kan damarlarını
genişleterek kanın vücuttaki dolaşımını daha kolay sağladığını
ve böylece kalbi doğal yoldan korumanın mümkün olabildiğini
söylüyor Dr. Mukamal. Ayrıca `Flavonoidler`in, LDL
kolesterolünün daha kötü bir kolesterol haline dönüşmesini
önleyebileceğine dair kanıtlar da bulduklarını belirtiyorlar.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
16/04/2010 |
Kola ve cips bilgiyi akıldan uçuruyor |
Amerikan
Hastanesi Diyetisyeni Zuhal Güler Çelik, aşırı kola ve cips
tüketiminin bilgileri akılda tutmayı engellediğini söyledi.
Çelik, öğrencilerin bu dönemde süt, yoğurt, balık, badem,
fındık, tahıllar, yumurta, kırmızı et, pekmez ve yağlı
tohumlarca zengin besinleri tüketmelerini istedi. Havuç,
ısırganotu, yaban mersini, avokado ve limonun hafızaya katkı
sağladığı için sınav hazırlığı dönemlerinde tüketilebileceğini
kaydeden Çelik, bununla birlikte az ve sık yeme alışkanlığı
oluşturulması, aşırı basit şekerli ve yağlı besin tüketmemeye
özen gösterilmesi gerektiğini belirtti.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
17/04/2010 |
'Besinleri saklayayım' derken hasta olmayın |
Saklama
kapları, besinlerin muhafazasında ev hanımlarının
vazgeçilmezleri arasındadır. Bunun için genellikle plastik hazır
kaplar tercih edilir.
Bunların başında boşalan yoğurt ve dondurma kapları gelir.
Boşalan dondurma ve yoğurt kaplarını değerlendirmek isteyen ev
hanımları, bunları yiyecek saklamak için kullanır. Ancak boşalan
kapların tekrar kullanılması kapta kimyasal çözünme meydana
getirirken hastalıklara da davetiye çıkarıyor. Uzmanlar tek
kullanımlık kapları uzun süre kullanmanın kalp hastalıkları,
diyabet, üreme bozuklukları, anormal beyin gelişimi ve davranış
bozuklukları gibi birçok hastalığa neden olduğunu söylüyor.
Dondurma, yoğurt, neskafe gibi gıdaların tek kullanımlık kapları
genişletilmiş polisteren (EPS), polipropilen (PP), bisfenol A (BPA)
gibi kimyasal maddeler içerir. Boşalan kapların tekrar
kullanılması durumunda bu kimyasal maddeler zamanla gıdaya
geçer. Gıdada kullanılan plastik kapların tek kullanım için
tasarlandığını söyleyen Memorial Hastanesi Biyokimya Uzmanı Dr.
Nilgün Teşşekin, boşalan plastik kapların tekrar kullanılmaması
gerektiğini vurguladı. Teşşekin, "Yağlı gıda ile plastik bir
araya geldiğinde "dioksin" denilen kanserojenik bir etki yapar.
Bu kanserojenik etki özellikle yenidoğan ve gelişme evresindeki
çocuklar için tehlikelidir." dedi.
Tek kullanımlık plastik kapların bulaşık makinesinde yüksek ısı
ile yıkanması da içindeki kimyasal maddelerin dışarı daha hızlı
çıkmasına sebep olur. Böylece bulaşık makinesinden alınıp temiz
diye kullanılan plastik kaplar, yapısındaki kimyasal maddeleri
yiyeceklere bulaştırır. Özellikle diğer kimyasal maddelere göre
daha zararlı olan BPA, ciddi rahatsızlıklara sebep olur. Gıda ve
İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Derneği (GİMDES)
Genel Başkanı Gıda Mühendisi Hüseyin Büyüközer, BPA'nın prostat,
beyin gelişimi, kalp hastalıkları, karaciğerde enzim
bozuklukları ve diyabet hastalıklarına yol açtığını vurguluyor.
Büyüközer, BPA'ya maruz kalmış cenin, yeni doğmuş bebek ve
çocuklarda davranış bozukluklarının ortaya çıktığını dile
getirdi.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
19/04/2010 |
Enerjide devrim gibi buluş! |
Yayalar
yürürken çevrelerini aydınlatmaya yetecek kadar enerji
üretiyor...
Yaya özel olarak hazırlanmış kaldırımda yürürken 50 vat kadar
enerji üreterek, yerdeki minik lambaları ve sokak lambalarını
yakabiliyor. Üstelik bunu yaparken en ufak çevre kirliliğine
dahi yol açmıyor.
Yayalar, kaldırıma döşenen 65x65 boyutlarındaki pleksiglas
tabakalarına bastıklarında plakalar 1 cm kayıyor. Bu kayma
hareketi ve adım atılırken ortaya çıkan minik sarsıntılar,
jeneratör tarafından elektrik enerjisine çevriliyor, bu enerji
de aydınlatmada kullanılıyor.
Projeye öncülük eden Belediye Başkan Yardımcısı Alexandre
Marciel, `Birkaç hafta sürecek deney sırasında kaldırımlar temiz
enerji kaynakları olacak` dedi.
Kaldırımdaki özel düzeneği bir Hollanda firması hazırladı. Aynı
şirket, Rotterdam`da da daha önce pistte dans eden insanların
enerjisiyle üretilen elektrikle kısmen aydınlatılan gece kulübü
projesine imza atmıştı. Firma yetkilisi Jaap van den Braak, AFP
muhabirine, `Toulouse projesi, insan hareketlerinin sokakları
aydınlatabileceğini gösteriyor` dedi.
Şirket; bu sistemi havalimanları, garlar ve ticaret merkezleri
gibi kalabalık yerlerde öncelikle kurmayı tasarlıyor.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
20/04/2010 |
'Kedi beyinli' süper bilgisayar |
İnsan yüzünü hızlı tanıyan kedilerin beyin fonksiyonlarını bir
süper bilgisayara kopyalamaya çalışacaklar.
Kediler insan yüzünü en güçlü süper bilgisayardan 83 kat daha
hızlı tanıyor.
İnsan yüzünü bir süper bilgisayardan 83 kat daha hızlı
tanıyabilen kedilerden ilham alan bilim adamları, bu hayvanların
beyinlerinin model alındığı yeni bir bilgisayar yapabilmek için
kolları sıvadı.
Michigan Üniversitesinde görev yapan bilim adamları, normal
bilgisayarlara göre çok daha karmaşık kararlar alabilmenin ve
daha fazla işlevi aynı anda gerçekleştirebilmenin yanı sıra
öğrenebilme ve hatırlayabilme kapasitesinde olan bilgisayarlara
doğru ileri bir adım daha attı.
Geçmişte maruz kaldığı voltajları anımsayarak geleneksel bir
transistörün yerini alan ve biyolojik bir sinaps gibi hareket
eden "memristor" adlı bir aygıt geliştiren bilişim sistemleri
mühendisi Wei Lu, bu aletin, normal devrelere takılarak,
biyolojik sistemlerdeki hafıza ve öğrenmenin temeli olan bir
süreci destekleyebileceğini de gösterdi.
Bugünün en karmaşık süper bilgisayarının kedi beyninin
fonksiyonlarını kullanarak bazı işlemleri yapabildiklerini
belirten bilim adamları, ancak bu bilgisayarın 140 bin merkezi
işlem ünitesi ve özel bir güç kaynağı olan devasal bir makine
olduğunu söylediler. Bilim adamları, bu aletin hala bir kedi
beyninden 83 kat daha yavaş çalıştığını da vurguladılar.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
21/04/2010 |
Böcek sokmalarına dikkat! |
Böcek sokmaları özellikle ilkbahar ve sonbaharda
tarlada çalışan, tatil ve piknik yapan insanlar için keyif
kaçırıcı, bazen de yaşamı tehdit edici bir sorun olabiliyor.
Seyrek de olsa böcek sokmasında insanlarda 1 veya 2 hafta sonra
serum hastalığı veya anafilaksi (alerji) ortaya çıktığını ifade
eden Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana
Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adnan Görgülü, böcek sokmasından
sonra ortaya çıkan reaksiyonun kişiden kişiye ve hangi böceğin
soktuğuna göre değişiklik gösterdiğini söyledi.
Bebeklerin ısırıklara genellikle reaksiyon göstermediğini ancak
çocukların aşırı duyarlılık reaksiyonu gösterdiğini belirten
Görgülü, şöyle konuştu:
''Olağan reaksiyon, ağrı, şişme ve sokulan bölgenin etrafında
oluşan renk değişikliğidir. Böcek sokması olan bölgeden uzakta
şişme, kızartı, ürtiker, kaşıntı, kolik şeklinde karın ağrısı,
kusma, ishal, göğüste sıkışma hissi, nefes almada zorluk,
hırıltılı solunum, dilde şişme olabilir. Bunlar ciddi alerjik
reaksiyon ve anafilaksi bulgularıdır ve birkaç dakika içinde
ortaya çıkar. Nabzın alınamaması ve kan basıncının düşmesi,
bilinç bulanıklığı ve kalp durması yaşamı tehdit eden
bulgulardır.''
BÖCEK SOKMALARINDAN KORUNMAK İÇİN
Böcek sokmalarından korunmak için otların üzerinde açık ayakkabı
ve çıplak ayakla yürünmemesi gerektiğini kaydeden Görgülü,
şunları söyledi:
''Pikniğe, çocuk bahçesine giderken parlak renkli, kol ve bacağı
açıkta bırakan giyecekler giyilmemeli. Yakında uçuşan arı
görüldüğünde panik yaratıp kaçması için saldırıya geçilmemeli.
Yaban arıları kendilerine saldırıldığında sokmaktadır. Bir
yüzeye yapışmışsa yavaşça kaldırılmalıdır. Ağzı açık kalmış
tatlı içecekler yeniden içilmemelidir. Çöp tenekelerinin ağzı
sıkıca kapalı tutulmalıdır. Ev dışında yenilen yiyeceklerin
paketleri sıkıca kapatılmalı, uzun süre ağzı açık
bırakılmamalıdır. Pikniğe, parka giderken tatlı ve bitki kokulu
parfümler sıkılmamalıdır. Evlerin ve arabaların camları kapalı
olmalıdır.'' 'Böceğin soktuğu yerde küçük bir şişlik oluştuysa
buzla kompres yapmalı. Sabunlu suyla yıkamak veya antihistaminik
pomat sürmek yeterlidir. Sokulan bölgenin çevresinde daha geniş
bir şişme olursa veya yaygın kaşıntı görülürse yine normal
tedavi uygulanabilir. Ağızdan alınan bazı ilaçlar da şikayetleri
giderebilir. Bilinen ciddi alerjik reaksiyon riski varsa
doktorunuzun önereceği hazır epinefrin enjektörlerini yanınızda
taşımalı, uyguladıktan sonra en yakın hastaneye gitmelisiniz.''
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
23/04/2010 |
Agave bitkisinin özünün şeker hastalığı ve kemik erimesini
önleyebileceği bildirildi. |
Meksika'da fareler üzerinde yapılan araştırmaya imza atanlardan
Dr. Mercedes Lopez ve ekibi, Agave nektarının kireçlenmeyi
önleyebileceği, kemik dokularının oluşumunu büyük ölçüde
iyeleştirebileceği, ensülin üretimini artıran GLP-1 hormonunu da
harekete geçirebileceği sonucuna vardı.
Lopez, Agave bitkisinin göbeğinden elde edilen sıvının
damıtılmasıyla yapılan Meksika içkisi tekilada ise damıtılma
nedeniyle bu faydalı etkilere rastlanmadığına dikkati çekti.
İnsanların katıldığı araştırmalardan önce bilim adamları bir kez
daha hayvanlar üzerinde araştırmalar yapacak.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
24/04/2010 |
Bilgisayar beyin için bir model olabilir mi? |
Bilgisayarlar birçok işi çok iyi yaparken,
insanlar gibi mutluluk, üzüntü, keder, heyecan gibi duyguları
yaşayamıyorlar. Bu nedenle, bilgisayarın beyin için model olup
olamayacağı tartışmalı bir konu.
HowStuffWorks isimli internet sitesinde yer alan habere göre,
karmaşık hesaplamaları gerçekleştiriyor ve en hızlı
bilgisayarlar trilyonlarca sayıyı saniyesinde hesaplıyor.
İnsanlar ise dijital bilgisayarlara benzer şekilde hesaplama
yapıyor. İnsanların prefrontal (Beyinde frontal lob önünde
bulunan) korteks ve bazal gangliyaları bilgisayarlardaki ikili
sisteme (yalnızca 0 ve 1 rakamlarını kullanan) benzer şekilde 2
duruma sahip.
Bilgisayarlar bilgiyi depolama ve bulup getirme konusunda da
iyidir. Bilgisayarın ve bileşenlerinin hasar görmediğini ve
bozulmadığını varsaydığınızda, hiçbir veri kaybı olmadan yıllar
sonra bile bilgiye ulaşabilirsiniz.
İnsanlar gözlemlemeyi ve deneyimi öğrenme de daha iyiler. Bu
yeteneği taklit edebilen bilgisayarlar ve yazılımlar var. Ancak,
genelde makinenin deneyimi öğrenmesine imkân tanıyan bilgisayar
ve yazılım yapmak çok zor. İnsanlar çoklu disiplinleri öğrenmede
yeteneklidir.
Bilgisayar bilimcilerine göre, beynin diğer elementleri kolay
bulunmuyor. Duygu, kendini bilme, hırs ve nefsini koruma gibi
şeyler beyninizde oluşuyor. Bilgisayarlar bu kavramları
yaşayamıyor. Sıcak ya da basınç gibi stimulilere karşı insan
cevaplarını taklit eden programlar oluşturabilirken,
bilgisayarlar hiçbir şey hissetmiyor.
Bilgisayar beyin için iyi bir model olmamasına rağmen, bu
bilgisayar bilimcilerini ve nörobilimcileri elektronik beyin
simülasyonu geliştirmekten alıkoymuyor. Blue Brain projesinde
çalışan bilim adamları, insan beyninin modeli olabilecek
bilgisayar oluşturmaya çalışıyorlar. Çalışan simülasyon
nörobilimcilere çeşitli hastalıkların ve durumların nasıl tedavi
edileceği konusunda bilgi sağlayabilir.
Taklit beyin düşünmeye, hissetmeye ve dünyayı tatmaya
başlayabilecek mi? Bunu söylemek, muhakkak imkânsız. Beyin
karmaşık bir organ olduğu için bu kolay olmayacak.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
25/04/2010 |
GDO'lu ürün, üreme özelliğini yok ediyor |
Rusya'da yapılan ve sonuçları raporlarla kayıt
altına alınan bir deneye göre, GDO'lu (Genetiği Değiştirilmiş
Organizma) mısır yedirilen fareler 3-4 nesil sonra üreme
yeteneklerini kaybetti.
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Marmara Bölge Şube Başkanı Bilge
Ölmez, Gıda Mühendisleri Odası Bursa Şubesi'nce düzenlenen ''9.
Gıda ve Gıda Ürünleri Fuarı'' çerçevesinde organize edilen ''GDO
ve Biyogüvenlik Yasası'' konulu seminerde, Türkiye'nin 1998
yılından itibaren ciddi bir GDO tehdidi altında olduğunu
belirtti.
TBMM'den geçen Biyogüvenlik Yasası'nın bazı maddelerinin eksik
ve hatalı olduğunu ve bu maddelerin bir an evvel gözden
geçirilerek düzeltilmesi gerektiğini vurgulayan Bilge Ölmez,
yeni yasaya göre Türkiye'nin ithal ettiği GDO'lu ürünleri
marketlerde satarken üzerine ''GDO'ludur'' ibaresini koyma
zorunluluğu getirildiğini hatırlattı.
''FARELER ÜREME YETENEKLERİNİ KAYBEDİYOR''
Dünya üzerinde GDO'nun zararlarını kanıtlayan çok sayıda deney
yapıldığına dikkati çeken Ölmez, ''En son Rusya'da yapılan ve
sonuçları raporlar ile kayıt altına alınan deneye göre,
farelerin 3-4 nesil sonra üreme yeteneklerini kaybettikleri
tespit edildi'' dedi.
Ölmez, GDO'lu mısır yedirilen farelerin biyolojik olarak bir
değişim yaşamadıklarını, ancak yavrularının cinsel isteksizlik
ve ürememe sorunu ile karşılaştığı bildirerek, şunları kaydetti:
''GDO'lu mısır ile beslenen ve kontrol altında takip edilen
farelerde, 3 nesil sonra sindirim sistemlerinde bozulma,
bağışıklık sistemlerinde çökme, kan yapılarında bozulma, tüm iç
organlarında küçülme belirlenmiştir. Doğan yavruların normal
ağırlıklarından daha az olduğu, doğumdan sonraki ölümlerde çok
ciddi artış olduğu ve üreme yeteneklerinin durduğu tespit
edilmiş. Tüm tıbbi deneyler önce fareler üzerinde
uygulanmaktadır, çünkü insanın genetik yapısına en çok benzeyen
hayvan faredir. O yüzden GDO'lu ürünlerle beslenen bir insanın
hangi etkilere maruz kaldığı kanıtlanamamış olsa da farelerle
yapılan bu deneyler ne gibi sonuçlarla karşı karşıya
kalacağımızı gayet iyi özetliyor.''
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
26/04/2010 |
Göz sağlığı için mutlaka için... |
Bugüne
kadar antioksidan etkisi ve hastalıklarla savaşma özelliği
biliniyordu. Şimdi de gözlere faydası olduğu bulundu.
The Telegraph`ta yer alan habere göre, Hong Kong Chinese
Üniversitesi ve Hong Kong Göz Hastanesi`nde görevli
araştırmacıların sunduğu raporda, çalışmanın ilk kez mercek,
retina ve diğer göz dokularının bu maddeleri nasıl absorbe
ettiğini bulmaya yönelik olduğu belirtildi. Raporda, yeşil çayın
glokom (göz tansiyonu) ve diğer yaygın göz hastalıklarını
önlemeye yardımcı olabileceği açıklanıyor.
Journal of Agricultural and Food Chemistry isimli tıp dergisinde
yayınlanan araştırmada, araştırmacılar yeşil çayda bulunan
catechins (kateşin) isimli antioksidan türünün mideden gözdeki
dokulara geçebildiğini söylüyorlar.
C ve E vitamini içeren kateşinlerin görmeye yardımcı olup
olmadığı henüz bilinmiyor. Fakat araştırmacılar yeşil çay
içirilen kobayların gözlerinin kateşinlerden yararlandığını
buldular. Çalışmanın sonuçları, yeşil çay tüketiminin oksidatif
strese karşı gözlere yararlı olabileceğini işaret ediyor.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
27/04/2010 |
Marifetname'den rüya tabiri |
Gıdanın
buharı beyne geldiğinde, önce burun hislerine hail olur.
Hayvanî ruh o zaman ne eder? Vücudun dışını bırakıp, içine
gider, O an burun hisleri muattal olur. Uyku halini cisim,
onunla bulur. Beynin hisleri kalbe indiğinde, kalb o an ruhun
içine döner. Kalbe işaretler ilham olur. Asıldan kalb muştular
alır. Vasıtasız bulursa faydalıdır. Aynısı çıkarsa vakıadır.
Kalb eğer vasıta ile haberdar olsa, gördüğü düşten tabir
olunur. O an gelir kalbe gördüğü rüya; ona ya işaret veya
müjdedir. Rüyada görülen şeyin arapça isminin ilk harfi alınır.
Ne ise o harflerle bilinir.
Elif, ululuğa işaret olur. kadrinin yükseleceğine müjde olur. Be
ise, cisim ve cana rahattır. Te ise, hacetin elde
edilmesidir. Se ise, düşman üzere yardımdır. Cim ise, fırsat ve
ganimettir. Ha ise, izzet ve saadettir.
Hı ise, her murada kavuşmaktır. Dal ise, zahmet ve meşakkattir.
Zel ise mal, mülk ve devlettir. Rı ise, devlete delalettir. Zı,
metin itikade kalbe yeder. Sin, emin olmağa alâmettir. Şin,
yaptığına nedâmettir. Sad, kâm almağa müjdedir. Dad, mal bulmağ
işarettir. Tı ise, düşmanı helak olacak.
Zı ise, kalbi hüzün ile dolacak. Ayn ise, gönülde karışıklık
bula. Gayn ise, nefsine zulüm olur işi. Fe ise, rütbesi
yükselir. Kaf ise, devlet ve malı bula. Kef ise, kaybettiği
sevinçli gelir. Lem ise, o emin olur hoş dem. Mim olursa,
muradını alacak. Nun ise, hatırı melûl olacak. Vav ise, işleri
kolay olur. He ise, hüzün ile gözyaşı döker. Ye ise, taate
muvaffak olur. Bu tabirler hep, muhakkak olur.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
28/04/2010 |
1 Bardak KOLA lütfen! |
İç ve Kalp Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, bir
bardak Cola’ nın 60 dakikada vücuda verdiği zararları anlattı.
İşte felakete götüren kısır döngü.
www.barsakforum. com sitesinde yazan Prof. Dr. Karatay ,
1. İlk 10 dakikada: Kanınıza hemen 10 çay kaşığı kadar şeker
girer. Bu normal günlük dozun 100 katı kadardır. Bulantınızın
olmamasının nedeni içinde bulunan ’fosforik asiddir’.
2. İlk 20 dakikada: Kan şekeriniz aşırı şekilde yükselir. Bunun
sonucu pankreasınızda aşırı derecede insülin salgılanır ve kan
şekerinin fazlası karaciğerde yağ olarak depolanmaya başlar.
3. 40 dakika içinde: Kafeinin tamamı dolaşıma girmiş olur. Kan
basıncı yükselir, karaciğerden daha fazla şeker yapılarak kana
geçer ve kan şekeri tekrar yükselir.
4. 45 dakika içinde: Beyinde dopamin yapımı artar, mutluluk
hissi
başlar (eroinin etkisine benzer bir etki meydana gelir.)
5. 60 dakika içinde: Ani açlık hissi oluşur.
6. Tekrar kolaya ve tatlılara saldırısınız.
7. Bu kısır döngü devam ettiği süre karaciğer ve göbek
yağlanması artar, vücudun tüm hücrelerinde LEPTİN ve İNSÜLİN
DİRENCİ gelişir.
8. Şişmanlık hastalığını başlatmıştır ve bütün dejeneratif
hastalıkların nedenidir.
Hala cola içmek ister misiniz? Yoksa taze sıkma portakal ve nar
suyumu sıktırırsınız gittiğiniz restaurantlarda?
Maalesef sıkma portakal suyu yok!! Diyen lokantaları protesto
edin.
20 liraya bir meyve sıkma makinası aldırın. Aksi halde bir daha
gelmeyeceğinizi söyleyin..
Sağlığımıza dikkat edelim. Restaurantlarda Cola, Fanta, Zero
varsa, sıkma taze portakal, mandalina, kivi suları da olsun.
Kaynak;
www.sufizmveinsan.com
30/04/2010 |
Kablosuz
internet 50 kilometreye uzandı |
DataStar`ın pazara sunduğu TP-Link WA5110G erişim noktası
cihazı, uzak mesafe kablosuz internet kullanımlarında 50 km
uzağa kadar veri transferine olanak sağlıyor. TP-WA5110G model
ürün, geniş bir alanda kablosuz internet kullananları
hedefliyor.
DataStar`ın pazara sunduğu TP-Link WA5110G erişim noktası
cihazı, uzak mesafe kablosuz internet kullanımlarında 50 km
uzağa kadar veri transferine olanak sağlıyor. TP-WA5110G model
ürün, geniş bir alanda kablosuz internet kullananları
hedefliyor. DataStar Ürün Müdürü Ali Dinçer, uygun fiyatlı olan
bu yeni ürünün özellikle küçük işletmelere yönelik olduğunu
belirterek, `Geniş alanda hizmet veren cafe-restorandan motel-
pansiyon gibi turizm işletmelerine, fabrikalara değin çok
çeşitli sektörlerdeki kurumlar için ideal bir ürün. Uygun anten
ile 50 km uzağa kadar veri transferi yapılabiliyor ve bu ürünün
fiyatı sadece 59 dolar` diyor. (www.datastar.com.tr)
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
01/05/2010 |
Kopan
organ yeniden çıkacak |
İngiltere Nottingham Üniversitesi Genetik Enstitüsü Queen's Tıp
Merkezinden Dr. Aziz Aboobaker ve lisansüstü öğrencisi Daniel
Felix'in beraber yürüttüğü gen araştırma projesinde nihayete
ulaşıldı. Araştırmacılar Planaria'da rejenerasyon'a sebep olan
genleri bulduklarını ve işleyişleri hakkında da çalışmalarının
devam ettiğini açıkladılar.
Dr.Aziz Aboobaker, "Bu bilimsel buluş; kas, bağırsak ve beyin
hücrelerinin kendilerini yenilemesini sağlayacak müthiş
derecede önemli bir adımdır. Bu sayede önümüzdeki yıllarda,
olması imkansız denebilecek gelişmelerin olması beklenmekte..."
diye konuştu.
Dr.Aziz Aboobaker'in açıklamasına göre bu buluş gelecekte, yeni
organ üretiminde, yaraların tedavisinde kullanılabilecek. Hatta
hasarlı olan beyinlerin dahi yerinde kendi kendini tamir
edebilmesi mümkün olacak...
Rejenerasyon:
Bizlerdeki yaranın iyileşme durumudur. Lakin organizma komplike
hale geldikçe bu yenilenme olayı da azalır. Mesela insanda sinir
hücreleri yenilenemez iken deniz yıldızında kesilen yerler yeni
birer deniz yıldızı olarak hayatına devam edebilirler.
Rejenerasyon doku kaybı ya da harabiyetine karşı gelişen
tamamlayıcı bir yanıttır. Çeşitli klinik durumlarda; trafik
kazasında gelişen kemik kırık ve parçalanmalarında oluşan kemik
kayıpları, sinir ezilmesi ya da kesilmesi, kas yaralanmaları,
karaciğer kanseri ve kistlerine uygulanan tedavide sıklıkla doku
kaybı gelişir. Bu kaybın erkenden giderilmesi hastanın sağlığı
açısından önemlidir.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
01/05/2010 |
Higgs parçacığını bulacağız! |
CERN'deki Atlas deneyi
başkanı, 'Tanrı Parçacığı' da denilen Higgs bozonunu birkaç yıl
sonra bulacaklarından emin.
Çok sayıda kıyamet teorisine konu olan Büyük Hadron
Çarpıştırıcısı yüzyılın en büyük deneyi olarak kabul ediliyor.
Bilimde yeni bir çağ başladı!
İlk önemli aşaması başarıyla tamamlanan CERN deneyi evrenin
sırlarını aydınlatabilir.
CERN'de 'büyük çarpışma' sevinci
Bugüne kadarki en şiddetli proton çarpışması, deneyi heyecanla
izleyen CERN bilim insanları tarafından alkışlarla karşılandı.
''Yüzyılın Deneyi'' olarak gösterilen ''Büyük Patlama''nın
yapıldığı Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi (CERN) ATLAS
Deneyi Grubu Başkanı Dr. Christoph Rembser, Ankara Üniversitesi
ile CERN arasındaki bilimsel işbirliği çerçevesinde Ankara
Üniversitesi'nde fizik öğrencilerine ''Journey to the Big Bang''
başlıklı bir konferans verdi.
Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nın 30 Mart'ta çalışmaya başladığını
anımsatan Rembser, ''Mart'ın 30'undan beri ilk yüksek enerji
çarpışmasının ışın demetini gördük ve bu manzara muhteşemdi''
diye konuştu.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
03/05/2010 |
Domates astımdan da koruyor |
Yaz aylarının en lezzetli
sebzelerinden olan domatesin, birçok yararının yanı sıra astım
riskini de azalatabileceği bildirildi.
İtalyan La
Stampa gazetesinde yayımlanan habere göre, İngiltere'deki
Newcastle Üniversitesinden bir grup bilim adamı, domatesin,
içerdiği likopen sayesinde akciğerdeki iltihaplanmayı
onarabildiğini ve astım riskini azaltabildiğini ortaya çıkardı.
Bilim adamları, fareler
üzerinde yaptıkları testlerde, bu hayvanları iki gruba ayırdı.
İlk gruptaki farelere, diğerlerine uyguladıkları diyete ilaveten
likopen de veren bilim adamları, bu gruptaki hayvanların
ciğerlerinde iltihaplanma ve astım gibi bulguların azaldığını
gözlemledi.
Uzmanlar, ciğerlerdeki
alerjik iltihabı azaltan likopenin astıma karşı koruyucu bir
etkisi olabileceğini vurguladı.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
04/05/2010 |
Yapay güneş mümkün mü? |
Bilim dünyası, yeni bir
keşfin eşiğinde.
Fosil yakıtların tükendiği şu günlerde gün geçmiyor ki yeni bir
enerji kaynağı dedikodusu çıkmasın. Şimdi de lazer sistemi
kullanarak suni bir güneş yaratılması hedefleniyor. İddialara
göre, lazer ışınlarını hidrojen moleküllerine yönlendirecek ve
nükleer füzyon yoluyla enerji sağlayacak bir yol bulmaya
çalışılıyor.
Bu olursa; Amerika'nın ürettiği yıllık enerjinin 1000 katı (500
trilyon watt) enerji sağlanacak. Büyük iyiliklere yarayabilecek
proje, büyük kötülüklere de(Einstein atomu bölmesi ve insanlığın
bomba yapması) neden olabilir.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
05/05/2010 |
Kuşkuları gidermek 'elinizde' |
Vicdanınız rahatlatmak için
suya sabuna dokunun. Yeni bir araştırma el yıkamanın “temiz bir
sayfa açma” çağrışımıyla geçmişin kalıntılarını da temizlediğini
gösteriyor.
Tercihim doğru mu? Yanındakini değil de bunu almakla doğru mu
yaptım? Bu sorular içinizi kemiriyor, kafanızı toplayamıyor
musunuz? Yapmanız gereken en yakın lavaboya yönelmek!
Çünkü Michigan Üniversitesi (ABD) psikologlarına göre elleri
yıkamak, zihindeki kuşkuları tereddütleri de yıkıyor. Bedeni
temizliğin, manevi temizlikle, saflıkla özdeştirilmesi yeni
değil. Michigan psikologlarının ortaya koyduğu yeni bulguysa, el
yıkamanın “temiz bir sayfa açma” çağrışımıyla geçmişin
kalıntılarını da temizlediği.
Aynı çekicilikte iki seçenekten birinin tercihi, bilinçaltında
bir çatışma duygusu, psikolojik bir rahatsızlık yaratıyor.
İnsanlar da tercihlerini haklı göstererek kendilerini
rahatlatmak için seçtikleri alternatifi başlangıçtakinden daha
çekici, reddetikleriniyse daha itici görmeye başlıyorlar.
Spike Lee ve Norbert Schwarz adlı psikologlar, bu klasik
“karar-sonrası çatışması”nın el yıkamakla azalıp azalmadığını
görmek için bir deney tasarlamışlar.
Üniversite öğrencilerinden seçilen ve “bir tüketici
araştırmasına yardımcı olmaları rica edilen” 40 deneğin her
birine ayrı ayrı uygulanan deneyde, bir müzik mağazasındaymış
gibi önlerine kolan 30 CD kapağı arasından beğendiklerini
seçmeleri istenmiş. Denekler istendiği gibi satın almak
isteyebilecekleri 10 CD’yi seçerek tercih sırasına koymuşlar.
Daha sonra deney yürütücüleri, “ürün sponsorunun” yardımlarına
karşılık kendilerine bir CD hediye edeceğini söylemiş, 5. ve 6.
sıraya koyduklarından birini seçmelerini istemiş. Denekler,
“hediyelerini seçtikten sonra kendilerinden başka bir tüketici
araştırmasına yardım için bir sıvı sabun markası konusundaki
değerlendirmeleri istenmiş. Deneklerin yarısı, ürünün etiketine
bakmakla yetinirken, öteki yarısı sabunu ellerini yıkayarak
denemeyi seçmiş.
Daha sonra deney yürütücüsü, “Sponsorun dükkandan çıktıktan
sonra müşterilerin ne düşündüğünü bilmek istediği” gerekçesiyle
CD sıralamasının bir kez daha yapılmasını istemiş. Etiket
okumakla yetinenlerin seçtikleri “hediyenin” sıralamadaki
yerini, ilk listedekine göre yükselttikleri, reddetiklerini de
yine ilkindekinden daha aşağıya kaydırdıkları görülmüş. El
yıkayanların tercih sıralamasında yaptıkları değişiklikse daha
az belirgin. Bu da el yıkamanın, geçmişteki davranışların
doğruluğunu sorgulama gereksinimini azalttığını gösteriyor.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
06/05/2010 |
Unutkanlar
bu haberi okusun |
Almanya`da fareler üzerinde
yapılan araştırmaya göre, beyindeki moleküler değişimler öğrenme
ve hafızaya ilişkin genlerin işleyişini engelliyor.
Almanya`daki Göttingen Avrupa Sinirbilimi Enstitüsünden Andre
Fischer ve ekibinin fareler üzerinde yaptığı araştırma,
beyindeki moleküler değişimlerin öğrenme ve hafızaya ilişkin
genlerin işleyişini engellediğini gösterdi.
Fischer ve ekibi, genç ve yaşlı farelerin bir yeri hatırlama
becerisini karşılaştırdı. Belli bir bölmeye geldiklerinde
farelere ayaklarından elektrik şoku verildi.
Bir saat sonra 3 aylık genç farelerin beynindeki hafıza ve yön
bulmadan önemli rol oynayan hipokampus bölümündeki yaklaşık 2
bin genin daha etkin olduğu görüldü. Yaşlı farelerde ise sadece
6 genin etkin olduğu belirlendi.
HAFIZA KAYBINI ÖNLEYEN İLAÇLAR İÇİN UMUT
Genç farelerde bölme ve elektrik şoku arasındaki bağlantının
asetilasyon adı verilen bir tür kimyasal değişime neden olduğunu
belirten bilim adamları, az olan asetilasyonu eski haline
getirmek için yaşlı farelerin beynine ilaç enjekte etti. İlaç
verilen farelerin genlerindeki etkinliğin de gençlerinkiyle
benzer olduğu görüldü.
Bilim adamları, bu sonuçların insanların katıldığı
araştırmalarda da doğrulanması halinde, bir gün yaşa bağlı
hafıza kaybını önleyebilecek ilaçların geliştirilebileceği
belirtti.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
07/05/2010 |
Kahve katarakttan koruyor |
Amerikalı bilim adamları,
zararları ve yararlarıyla sık sık gündeme gelen kahvenin
katarakt oluşumuna karşı koruyucu olabileceğini ortaya koydu.
İtalyan La Stampa gazetesinde çıkan habere göre, Maryland
Üniversitesinden bir grup bilim adamı, kafeinin, göz merceğini
olası zararlardan ve dolayısıyla da katarakttan koruyabileceğini
ortaya çıkardı.
Araştırmanın sunumu, Oftalmoloji Araştırma Derneğinin
Florida'daki yıllık toplantısında yapıldı.
Fareler üzerinde yaptıkları çalışmada, kafeinin, kataraktın en
önemli nedenlerinden biri olan reaktif oksijen türlerinin (ROS)
zararlarına karşı koruyucu olduğunu gözlemleyen bilim adamları,
kahvenin bu etkisinin daha önce bilinmediğine dikkat çekti.
Uzmanlar, her şeyin olduğu gibi kahvenin de ölçülü tüketilmesi
gerektiğini de hatırlattı.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
10/05/2010 |
"Kahvaltıyı atlayan kilo alıyor" |
Tayvan'da yapılan bir
araştırma, güne zengin bir kahvaltıyla başlamanın önemini bir
kez daha teyit etti.
İtalyan La Stampa gazetesinde yayımlanan habere göre, Taipei
Üniversitesi'nden bir grup bilim adamı, kahvaltıyı atlamanın
kilo almaya ve obeziteye davetiye çıkardığını orta koydu.
Kahvaltı yapma alışkanlığıyla obezite arasında bir ilişki
bulunup bulunmadığını inceleyen uzmanlar, 2005 yılına ait bir
ulusal sağlık anketinden yararlandı.
Verilere göre kişileri, nadiren kahvaltı yapanlar ve kahvaltı
alışkanlığı olanlar şeklinde ikiye ayıran bilim adamları,
araştırmalarının sonucunda kahvaltıyı atlayanlarda obezite
riskinin çok daha fazla olduğunu gözlemledi.
Söz konusu verilerden yararlanılırken yaş, cinsiyet, medeni
durum, eğitim durumu, aylık gelir, sigara ve alkol alışkanlığı
ile fiziksel egzersiz gibi unsurları da göz önünde tutan bilim
adamları, elde edilen sonuçların kahvaltı alışkanlığı olmayan
kişilerin yaşam kalitesinin daha düşük olduğunu ve daha
sağlıksız yaşadıklarını gösterdiğini belirtti.
Daha sık kahvaltı yapmanın ise obezite riskini azalttığını
ortaya koyan bilim adamları, kilo almak istemeyenlere "kahvaltı
yapın" çağrısında bulundu.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
11/05/2010 |
Badem, fındık ve cevizin kolesterol oranının düşmesine
katkı sağladığı bildirildi. |
Archives of Internal Medicine
adlı tıp dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, içeriğinde
bitkisel protein, mineraller, çinko, kalsiyum, vitamin,
antioksidan ve magnezyum bulunan bu kabuklu 3 kuru yemiş insan
sağlığı için son derece faydalı.
Araştırma fındık, ceviz ve badem gibi kuru yemişlerin vücutta
yağ alımını artırdığını, ancak bu yağların diğer yağlardan
farklı olduğundan kolesterol içermediğini ve böylece vücuttaki
kolesterolün düşmesine de katkı sağladığını ifade ediyor.
Araştırma, 7 ülkede, kolesterolü yüksek veya düşük 583 kadın ve
erkekte yapılan deneyleri kapsıyor.
Araştırmaya göre, deneye tabi tutulan ve kolesterol düşürücü
statin grubundan ilaç almayan kişiler, ortalama 67 gram badem,
ceviz gibi kabuklu yemiş tükettiler.
Sonuçta, bu kişilerin kanındaki LDL veya "kötü kolesterol"
ortalama yüzde 7,4 azalırken, HDL veya "iyi kolesterolün" yüzde
8,3 artığı tespit edildi.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
12/05/2010 |
Televizyon matematik düşmanı! |
Küçük yaşta aşırı televizyon
izleyen çocukların daha sonraki yaşlarda matematikten kötü
notlar aldığı ve diğer çocuklar tarafından dışlandığı
bildirildi.
Kanada`nın Montreal Üniversitesi`nden bilim adamlarının "Archives
of Pediatrics & Adolescent Medicine" dergisinde yayımlanan
araştırması, katılımcılarının çok küçük yaştaki çocukların
olması ve televizyonun verdiği kesin zararları göstermesi
açısından ilk olma özelliği taşıyor.
29-53 aylık bin 314 çocuğun katıldığı araştırmada, 8 yıl boyunca
ebeveynler çocukların ne kadar süre televizyon izlediğini
belirlerken, öğretmenler de çocukların okuldaki başarısını,
sağlık ve psikososyal durumunu değerlendirdi. Araştırmanın
başındaki Linda S. Pagani, haftada ortalama 8 saat üzerinde
televizyon izlemenin çocuğun okulla bağlantısını yüzde 7
azalttığını belirtti.
Doğum ile 5 yaş arasındaki dönemde, tüm zihinsel süreçler için
çok önemli olan beyindeki sinir sisteminin olgunlaşmaya
başladığını, ekrana bakmanın ise pasif zihinsel bir eylem
olduğunu söyleyen Pagani, televizyonu diğer mobilyalarla bir
tutan ebeveynlerin bu durumu göz ardı ettiklerini vurguladı.
Araştırmaya göre, 2-4 yaşındaki çocuklarda aşırı televizyon
izlemek matematik dersindeki başarının yüzde 6, hafta sonu
fiziksel aktivitenin yüzde 13, genel fiziksel aktivitenin yüzde
9 azalmasına neden olurken, sınıftaki diğer çocuklar tarafından
dışlanma riskinin yüzde 10, şekerli gazlı içecekler tüketiminin
yüzde 9, atıştırmanın yüzde 10, 10 yılda vücut kitle indeksinin
ise yüzde 5 artmasına yol açıyor.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
14/05/2010 |
Neandertal geni taşıyoruz! |
Afrikalılar dışında tüm
insanların yüzde 1-4 arasında Neandertal geni taşıdığı, iki
insan soyunun Ortadoğu’da karıştığı ortaya çıktı.
Günümüz insan genomunun (kalıtım şifresi) çözülmesinden yalnızca
10 yıl sonra bilimciler, şifremizde soyu tükenmiş bir
akrabamızın, Neandertal insanının izlerini saptadılar.
Science dergisinin 7 Nisan tarihli sayısında yayımlanan
Neandertal genomu ön taslağının Dünyanın farklı bölgelerinden
insanların genomlarıyla karşılaştırılması, Afrikalılar dışında
tüm insanların yüzde 1 ile 4 arasında değişen oranlarda
Neandertal geni taşıdığını ortaya koydu.
ısa süre öncesine kadar bu iki insan türü arasında döl
(dolayısıyla gen) alışverişi olmadığına inanılıyordu.
Almanya’daki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü Evrimsel
Genetik Bölümü Direktörü Svante Paabo yönetimindeki ekibin
bulgularına göre, modern insanla Neandertaller arasındaki gen
karışımı, günümüzden 100.000 ile 50.000 yıl öncesini kaplayan
bir aralıkta ve büyük olasılıkla 80.000 yıl önce Ortadoğu’da
meydana gelmiş.
Bulgular, gen akışının Neandertaller'den modern insana olduğunu
gösteriyor.
Araştırmacılar, Neandertal gen haritasının büyük bölümünü
oluşturduktan sonra, aradaki farkları ortaya çıkarmak için bunu,
biri Güney Afrikalı, biri Batı Afrikalı, biri Pasifik’teki Papua
Yeni Gine yerlisi, biri Çinli biri de Fransız olan beş kişinin,
ayrıca da bir şempanzenin genomuyla karşılaştırmışlar.
Sonuçlar, Neandertal genomunun, öteki bölgelerden insanların
genomuna Afrikalılardan daha yakın olduğunu ortaya koyuyor.
Bunun da anlamı, modern insanın Afrika’dan Dünya’ya yayılırken
Mezopotamya ya da Bereketli Hilal diye de tanınan bölgede
Neandertallerle karşılaştıkları ve onlardan aldıkları genleri
daha sonra yayıldıkları dünyanın öteki bölgelerine taşımış
olmaları.
Araştırmacılar gen akışının Neandertallerden modern insana
olduğunu kaydediyorlar.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
15/05/2010 |
Yemekten sonra bunları yapmayın |
Yemekten sonra yaptığımız
bazı alışkanlıklar aslında çok zararlı.
Yemek yedikten sonra keyif olarak adlandırdığınız ritüeller var
mı? Bir sigara yakmak ya da kısık ateşte demlemeyi ihmal
etmediğiniz çay gibi... Peki bu alışkanlıkların ne kadar zararlı
olduğunu biliyor musunuz?
İşte yemekten sonra yapmamanız gerekenler:
1) Araştırmalar yemekten sonra içilen tek bir sigaranın 10
taneye bedel olduğu kanıtlıyor. (Kanser riski de doğru orantıda
artıyor)
2) Yemekten hemen sonra meyve yemek midenin hava ile dolmasına
sebep oluyor. O yüzden meyvenizi yemekten 1-2 saat önce ya da
sonra yemelisiniz.
3) Çay yaprakları yüksek oranda asit içerdiği için yemeklerden
aldığımız proteinleri sindirmemizi zorlaşır.
4) Yemekten sonra kemer gevşetmek bağırsakların bükülmesine ve
bloke olmasına sebep.
5) İnsanlar genellikle yemek yedikten sonra yürümenin ömrü
uzattığına inanır. Halbuki bu doğru değil. Yürümek, sindirim
sisteminin yediğimiz yemeklerden nütrientleri özümsememesine
sebep olur. Yani yediğimiz yemeğin hiçbir anlamı kalmamasına...
6) Banyo yapmak kan akışını ellere, ayaklara doğru çoğaltır ve
bu da midenin etrafındaki kan miktarını azaltır. Sonuç olarak,
sindirim sistemini zayıflatır.
7) Yemekten hemen sonra uyuduğumuzda, yediklerimizi yeterince
sindiremeyiz. Bu da bağırsak iltihaplanmalarına ve mide
rahatsızlıklarına sebep olur.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
1705/2010 |
Beyniniz
dinç kalsın |
Vücudun tükettiği oksijen ve
enerjinin önemli bir kısmı beyin tarafından kullanılır.
Beyninizi dinç tutmak için bunları yapın...
Güçlü bir hafızaya sahip olabilmenin, unutkanlığı ortadan
kaldırmanın ve ileriki yaşlarda beyin sağlığını koruyabilmenin
de yolu beslenmeden geçiyor. Yapılan çalışmalar `kolin` adlı
maddenin hafıza üzerinde önemli rol oynadığını, eksikliğinde
unutkanlığın ortaya çıktığını gösteriyor, kolin açısından zengin
yeşil yapraklı sebze ağırlıklı beslenme unutkanlığın önüne
geçilmesinde yardımcı oluyor. Bununla birlikte hafızayı
güçlendirmek için vitamin B kompleks, lesitin ve kromdan zengin
beslenmek gerekmektedir.
Hafızayı koruyan ViTAMiNLER
En çok kullanılan hafıza güçlendiriciler; kolin, lesitin ve
fosfatidilkolindir. Öğrenme ve hafıza üzerinde önemli rol oynar.
Eksikliğinde unutkanlık, bunama ve felç görülebilir.
Ginkgo Biloba
Ginkgo Biloba`nın beyine giden kan dolaşımını arttırarak beyin
hücrelerine glukoz ve oksijen iletimini desteklediği ortaya
konulmuştur.
B12 vitamini
B12 vitamini asetilkolin sentezini artırarak hafızayı
güçlendirir. B12 eksikliğinde kansızlık, unutkanlık, kas
güçsüzlüğü, halsizlik ve uyuşmalar görülür. Vücutta hücrelere
oksijen taşınması için gerekli olan demirin eksikliği
unutkanlığa neden olmaktadır.
Omega-3
Hafızayı güçlendiren Omega-3 yağ asitleri daha çok balıkta
bulunur. Güçlü bir hafıza ve unutkanlığın önüne geçmek için bol
bol balık tüketmek alzheimer riskinin azaltılmasında faydalı
olacaktır.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
18/05/2010 |
Beyaz
peynir Sinir sistemine iyi geliyor |
Yapılan
araştırmalar sinir sisteminde oluşan hastalıkların tedavisinde
etkili olduğunu gösteriyor...
Uzmanların yaptığı araştırmaya göre, sofralarımızın vazgeçilmezi
peynir meğer gençlik iksiriymiş
Finlandiyalı uzmanların yaptığı araştırma, günde bir parça
peynir tüketmenin yaşlanmaya bağlı olarak sinir sisteminde
oluşan hastalıkların tedavisinde etkili olduğunu tespit etti.
Uzmanlar şöyle dedi: İyi bakteriler bakımından yoğun olan eski
peynirler (örneğin eski kaşar) probiyotik açıdan daha zengin.
Bu peynirlerin içindeki bakteriler yaşlanmayı geciktirici
özelliğe de sahip . Özellikle yaşlılar her gün mutlaka eski
peynir tüketmeli.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
19/05/2010 |
Yazılım
yüklendi, yapay canlı hayatta! |
Yapay DNA keşfinden sonra,
laboratuvar ortamında kimyasal maddelerle üretilen bu DNA, hücre
içine yerleştirildi ve hücre belirlenen genetik koda göre
davranış gösterdi.
Geriye sadece yapay DNA dizilimini bir hücreye nakletmek
kalmıştı ki o da oldu.
İnsanın genetik haritasını çıkaran ilk bilimadamı olan Amerikalı
Craig Venter, daha önce laboratuvar ortamında bakterilerin
DNA'sını kopyalayarak ilk yapay DNA'yı üretmiş ve durum bilim
dünyasında bomba etkisi yaratmıştı.
Yapay canlı organizmaların üretilmesinde atılan bu ilk adım
bilim çevrelerini ikiye bölmüş, bazı çevreler gelişmenin etiğe
aykırı olduğunu savunurken bazı çevreler de bunun bilim
açısından çığır açacak bir gelişme olduğunu iddia etmişti.
Maryland Enstitüsü’nde çalışan ekip, bir adım daha ileri gitti
ve canlı bir bakteri hücresine yapay DNA'yı nakletti. Yapay DNA
ile yaşayan hücrenin genetik kodu laboratuvarda nasıl
belirlendiyse, hücrenin o şekilde davrandığı görüldü.
Bu hücrelerin, bölünerek çoğalmasıyla da, her biri yapay DNA'ya
sahip milyarlarca bakteri ürediği görüldü. Yani ortaya tamamen
yapay DNA tarafından kontrol edilen ‘yapay bir canlı’ çıktı.
Craig Venter, yapay DNA’nın üretilmesinin ardından, “Bir hücreyi
bilgisayar olarak görürseniz, işletim sistemi (yazılımı) hazır.
Geriye sadece bu yazılımı yüklemek kalıyor”diye konuşmuştu;
şimdi yazılım da yüklendi.
Bazı çevreler, yapay bakterilerle hava kirliliğinin ortadan
kalkacağını, küresel ısınmayla mücadele edilebileceğini, yapay
canlıların insanlığın hayatını kolaylaştıracağı savunurken, bazı
kesimler ise, yapay canlıların biyolojik silah olarak
kullanılabileceğini ileri sürüyor. Ayrıca, bu canlıların dünyada
yeni hastalıklar üretilmesine neden olabileceği savunuluyor.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
21/05/2010 |
'Anti-madde'ye yeni kanıt |
Amerikalı fizikçiler, gözle
görülen cisimlerin neden normal maddeden oluşup da karşıtı
anti-maddeden yapılmadığına ilişkin yeni bir kanıt sundu.
ABD'nin Illinois eyaletindeki Fermilab atom çarpıştırıcısında
yapılan "DZero" deneyinde, evrendeki tüm anti-maddeye ne
olduğuna dair yeni bulgular elde edildi.
Laboratuvarda görevli bilim adamları, her temel madde parçacığı
için aynı fiziksel kütlede ancak ters elektrik yükünde
anti-parçacık mevcut olduğuna işaret ederek, negatif yüklü
elektronların, pozitron adı verilen pozitif yüklü
anti-parçacıkları bulunduğu örneğini verdiler.
Ancak bir parçacık, kendi anti-parçacığıyla çarpıştığında,
bunların bir enerji parlamasıyla ortadan kalktıklarını ve yeni
parçacıklar ve anti-parçacıklar ortaya çıktığını belirten
araştırmacılar, deneylerdeki çarpışmaların, ortaya çıkan
anti-madde parçacıklarından biraz daha fazla madde parçacık
çiftleri oluşmasına yol açtığını gördüler.
Araştırmacılar, yüksek enerjili çarpışmalarda madde parçacık
çiftlerinin anti-madde parçacık çiftlerinden yüzde 1 oranında
fazla olduğunu tespit ettiler.
Bilim adamları, bu asimetrik gelişimin maddenin evrendeki
egemenliğinin olası nedeni olabileceğine ve bu egemenliğin
parçacıkların ve anti-parçacıkların davranışlarındaki
farklılıklar olduğunda mümkün olabileceğine işaret ettiler.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
22/05/2010 |
Bu gıdalar gerçekten hasta ediyor |
Salam,
sosis ve sıcak sosisli sandviç gibi işlenmiş et yemenin kalp ve
şeker hastalığı riskini artırdığı belirlendi.
Harvard Halk Sağlığı Okulu`nda görevli araştırmacılar, salam,
sosis, pastırma, sıcak sosisli sandviç ya da çabuk hazırlanan
etlerin, kalp hastalığı riskini yüzde 42, tip 2 şeker hastalığı
riskini ise yüzde 19 oranında artırdığını buldular.
Circulation isimli tıp dergisinde yayınlanan araştırmaya göre,
işlenmemiş kırmızı et tüketen bireyler arasında herhangi bir
risk bulunmadığını belirten araştırmacılar, "Birçok beslenme
rehberinin kırmızı et tüketimini azaltılmasını önermesine
rağmen, önceki bireysel araştırmalar et tüketimiyle
kardiyovasküler ve şeker hastalığı arasında karışık sonuçlar
ortaya çıkarmıştı" dediler.
Araştırmacılar, daha önce yapılan yaklaşık bin 600 araştırmayı
değerlendirdiler ve bu araştırmalarda işlenmiş etlere karşı
işlenmemiş et yemenin sağlık üzerindeki etkileri göz önünde
bulundurulmadığını belirttiler.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
26/05/2010 |
Dişlerinizi fırçalamıyorsanız eğer dikkat! |
İngiltere'de
yapılan bir araştırmaya göre, ağız ve diş sağlığına dikkat
etmeyenlerde kalp krizi riskinin, dişlerini günde iki kez
fırçalayanlara oranla yüzde 70 fazla olduğu ortaya çıktı.
Kalp rahatsızlığı ile dişeti hastalıkları arasındaki ilişkiyi
incelemeye yönelik ilgi son 20 yılda önemli artış gösterirken,
Londra Üniversitesi Koleji'nde yapılan ve British Medical
Journal dergisinde yayınlanan son araştırmada, hekimler günlük
diş fırçalama sayısının, kalp hastalığına yakalanma riski
konusunda bir etkisi olup olmadığını göstermek istediler.
11 binden fazla İskoç yetişkinin tütün alışkanlığı, fiziksel
aktivite, ağız ve diş bakımı gibi yaşam tarzlarından ede edilen
verilerin analiz edildiği araştırmada, deneklerin vücutlarındaki
enflamasyon düzeylerinin belirlenmesi için kan tahlilleri de
yapıldı.
Bu veriler, hastaneye yatma ve İskoçya'da Aralık 2007'ye kadarki
ölüm rakamlarıyla da birleştirildi. Takip edilen 8 yıl içinde
555 kalp ve damar rahatsızlığı ve 170 ölüm vakası görüldü.
Sosyal sınıf, obezite, tütün alışkanlığı, genetik hastalık gibi
bilinen kalp ve damar risk faktörleri de hesaba katıldığında,
araştırmacılar, dişlerini günde iki kezden az fırçalayanların,
günlük iki kez diş fırçalayanlara göre yüzde 70 daha fazla kalp
rahatsızlığı riski taşıdığını ortaya koydular.
Araştırmada ayrıca, ağız ve diş bakımına yeterli özeni
gösteremeyenlerin kan tahlillerinde, reaktif protein C,
fibrinojen gibi enflamasyonlar da görüldü.
Hekimler, araştırma sonuçlarının ağız ve diş sağlığı ile kalp ve
damar rahatsızlığı riski arasında ilişki bulunduğu tezini
güçlendirdiğine işaret ettiler.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
29/05/2010 |
31 Mayıs Dünya Sigarayı Bırakma Günü |
31
Mayıs 'Dünya Sigara İçmeme Günü' nedeniyle bir açıklama yapan
Yeşilay Cemiyeti Rize Temsilcisi Bayram Ali Kavalcı, "31 Mayıs
her türlü kötülüğün başlangıcı olan sigaranın bırakılması
günüdür." dedi.
İnsan sağlığının ve gençliğin düşmanı, baş belası olan sigarayı
çağın nükleer bombası olarak ifade eden Kavalcı, "Anneler Günü,
Babalar Günü, Sevgililer Günü gibi anma günlerinin hepsi
insanlara mutluluk verir ancak Dünya Sigarayı Bırakma Günü
bildiğimiz günlere benzemez. 21. yüzyılın nükleer bombası ve
çağın vebası olan sigaranın, insan ömrünü her gün 15 dakika
kısalttığı kesinlik kazanmıştır. Günde 20 sigara içen bir
kimsenin 20 yıl sonra 7 kg is ve katran birikimine sebep
olmaktadır. Bir adet sigarada bulunan zararlı madde yani
nikotin, bir kişinin damarına zerk edilse o adamın birkaç
dakikada öldürülmesine sebep olur. Sigaradan çıkan zehirli
maddelerin pasif içiciye verdiği zarar, içenin kendisine verdiği
zarardan fazladır. Sigara içmediği halde içilen kapalı yerde 4
saat devamlı oturan kişi 10 adet sigara içmiş gibi zehirlenmiş
olur. Bütün uyuşturucuların arasında en fazla ölüme sebep olan
madde sigaradır. Sigara içen kadınların çocuklarındaki ihtimali
%65'dir. Ayrıca sigara içen kadınlar, diğerlerinden 10 yaş daha
fazla yaşlanmaktadır. Sigara içen annelerin çocuklarının beyin
gücü maalesef düşük olmaktadır. Sigara içen kadınlarda kısırlık
oranı %41.8 dır. Erken ve düşük doğum yapan kadınların %80’in
sigara içenler olduğu unutulmamalıdır.“ dedi.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
30/05/2010 |
Yüzlerce yıldır ayakta kalmayı başaran Çin Seddi'nin
sırrı çözüldü. |
Çinli
kimya profesörü Zhang Binjian, Çin seddinin Ming Hanedanlığı
dönemindeki kısımlarını 6 yüzyıl önce inşa eden işçilerin, taş
tuğlaları yapışkan pirinç unu ve sönmüş kireç tozunu
karıştırarak hazırladıkları harç ördüklerini kaydetti.
Yapışkan pirinç unu harcının taş tuğlaları son derece sağlam
biçimde tuttuğunu vurgulayan Zhang, duvarın çoğu bölümünde
yabani otların bile halen büyüyemediğini belirtti.
Zhejiang Üniversitesi Profesörü Zhang, Amerikan Kimya Cemiyeti
dergisinde yayımlanan makalesinde, "Harcın karışımı, organik ve
inorganik maddelerin özel bir bileşimden oluşuyor. Yapışkan
pirinç ununun içindeki amilopektin maddesi, karışımın organik
bileşenini oluşturuyor. Yapışkan pirinç unu ile hazırlanan sıvı,
kalsiyum karbonat içerikli harca katılıyor. Amilopektin maddesi
sayesinde taş tuğlaları tutan harç daha da sağlamlaşıyor. Set
duvarlarına daha büyük fiziksel güç veriyor" diyerek, harcın
sırrını açıkladı.
Doğu Asya'da en önemli temel besin maddelerinin başında gelen
yapışkan pirincin inşaat alanında kullanılması, dönemin en
önemli teknik buluşları arasında yer aldı. 1368-1644 yılları
arasında hüküm süren Ming Hanedanlığı tarafından inşa edilen
türbe mezar ve kule gibi anıt yapıların bu sayede deprem ve sel
gibi doğal felaketlere karşı dayandığı belirtiliyor.
Harcın hazırlanması ve binlerce işçinin beslenmesi için büyük
miktarlarda gerekli olan pirinç ihtiyacını karşılamak için
yayımlanan imparatorluk emirlerinin, ülkenin güneyindeki pirinç
üreticisi halk arasında yaygın kızgınlığa yol açtığı biliniyor.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
01/06/2010 |
Obezite beyin hacmini küçültüyor mu? |
Amerikalı
bilim adamları, obezitenin, beyin hacminin küçülmesiyle
bağlantılı olabileceğini bildirdi.
ABD'nin Boston Üniversitesinden Dr. Sudha Seshadri ve ekibinin
yaptığı araştırma, obezitenin beyin hacminin daha küçük
olmasıyla bağlantılı olabileceğini ve bu durumun sağlıklı, ancak
karın bölgesinde yağlanma bulunan kişilerin ilerleyen yaşlarda
bunama riskini de artırabileceğini gösterdi.
Yüzde 70'i kadın, ortalama 60 yaşındaki 733 kişinin vücut kitle
endeksi, bel çevresi, kalça bel oranı ve karındaki yağ oranını
hesaplayan bilim adamları, MR ile de bu kişilerin beyin hacmi ve
beyindeki beyaz maddenin yoğunluğunu belirledi.
Araştırmanın başındaki Seshadri sonuçların, yaşlı ve orta yaşlı
300'den az kişinin katıldığı ve vücut kitle endeksinin artması
ile beyin hacminin küçülmesi arasında bağlantı olduğunu gösteren
daha önce yapılan araştırmayı doğruladığına dikkati çekti.
Seshadri bu verilerin, özellikle iç organlarda aşırı yağlanmanın
olduğu durumlarda obezite ile bunama ve Alzheimer riskinin
arttığına dair bağlantıyı da ortaya koyduğunu vurguladı.
"Annals of Neurology" dergisinde yayımlanan araştırmada,
araştırma sonuçlarının obezitenin önlenmesine yönelik yeni
yöntemlerin geliştirilmesine katkıda bulunabileceği belirtildi.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
02/06/2010 |
Bol bol yiyin zayıf kalın |
Bilim
adamlarına göre, domateste bulunan likopen, iştah hormonlarını
azaltarak, insanlara tokluk hissi veriyor. University of Reading`in
araştırmacıları, domatesle zenginleştirilmiş ekmeği, 18-35 yaş
arasındaki 17 kişi üzerinde test ettiler. Normal
Bilim adamlarına göre, domateste bulunan likopen, iştah
hormonlarını azaltarak, insanlara tokluk hissi veriyor.
University of Reading`in araştırmacıları, domatesle
zenginleştirilmiş ekmeği, 18-35 yaş arasındaki 17 kişi üzerinde
test ettiler. Normal ve havuçlu ekmeğe nazaran, domatesli
ekmeğin daha doyurucu bir hissi verdiği ortaya çıktı.
Projenin lideri ve besinsel metabolizma uzmanı Doktor Julie
Lovegrove`a göre : `Bu sadece küçük bir araştırmaydı ve
domatesin içindeki asıl katkı maddesinin ne olduğunu daha tam
olarak söyleyemiyoruz. Ama sonuçlar istatistiki olarak önemli
bulundu.`
The Telegraph`a göre, domatese kırmızı rengini veren madde
likopen; kalp hastalıkları, diyabet, bunaklık ve bazı kanser
çeşitlerine yakalanma riskini azaltan Akdeniz diyetlerindeki
anahtar kelime.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
03/06/2010 |
Yeterince su içmemek aptallaştırıyor! |
Bir
araştırmaya göre yeterince su içmemek, beyindeki gri maddenin
azalmasına neden oluyor
İngiliz King's College Psikiyatri Enstitüsü'nün araştırmasına
göre; yeterince su içmemek, beyindeki gri maddenin azalmasına
neden oluyor.
Yeterince su içmemenin insanı aptallaştırdığı ortaya çıktı.
İngiliz King's College Psikiyatri Enstitüsü'nün araştırmasına
göre; yeterince su içmemek, beyindeki gri maddenin azalmasına
neden oluyor.
Gri maddenin azalması, sadece beyin ebatlarını değil, beynin
çalışmasını da etkiliyor . Düşünmeyi ve kavramayı zorlaştırıyor.
Buna göre 90 dakika süren bir terleme, beyinde bir yıllık
yaşlanma etkisi yapıyor. Bir iki bardak su içmek, beynin hemen
eski hale dönmesine yardımcı oluyor.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
04/06/2010 |
Kanser hücrelerini öldüren meyveler |
Araştırmacılar,
Şeftali ve erikte bu iki meyvede olan bileşimin kanser
hücrelerini kısa sürede öldürdüğünü ispatladılar.
Texas Agrilife Research Merkezi araştırmacıları, sadece
şeftali ve erikte çok yüksek oranda bulunan iki fenolik
bileşimin kanser hücrelerini kısa sürede öldürdüğünü
ispatladılar ve sonuçlarını Journal of Agriculture and Food
Chemistry Dergisi’nin son sayısında yayımladılar.
Araştırıcılardan Dr. David Bryne, “Kemoterapi tüm hücreleri
öldürebilirken meyve kökenli bileşimler sağlıklı hücreleri hiç
etkilemez, fakat kanser hücrelerine toksik yani öldürücü etki
yapar” dedi.
Meyvelerdeki antioksidan oranlarını da araştıran bilim adamları,
bilinen bütün meyveler içerisinde eriğin en yüksek oranı
taşıdığını görünce şaşırdılar. Dünyadaki kadın ölümlerinin %
16’sı meme kanserinden kaynaklanıyor. Bu yüzden özellikle
şeftali ve eriğin tedavi edici etkilerinin kadınlara tanıtılarak
tüketimlerinin artırılması öneriliyor.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
04/06/2010 |
Kore'den beyni geliştiren içecek |
Kuzey Kore, "beyin hücrelerini çoğaltan" bir içecek ürettiğini
açıkladı.
Moranbong meyve suyu şirketinin ürettiği, 30 bitki türünün
özlerinden elde edilen ve 60 tür "mikro element" içeren içeceği
tanıttı.
Haberde, "önleyici ve şifa verici etkisi bulunan içecek, beyin
hücrelerini çoğaltarak, zihinsel melekeleri geliştiriyor"
denildi.
İçeceğin ayrıca "cildi kırışıklıklara ve siyah noktalara karşı
koruduğu, beyin kanaması, kalp ve beyin enfarktüsü gibi yaşlılık
hastalıklarını önlediği" iddia edildi.
Ajansın haberinde, faydaları bunlarla bitmeyen içeceğin hiçbir
yan etkisinin bulunmadığı belirtildi.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
06/06/2010 |
Hurma karaciğeri kuvvetlendiriyor |
Vücudun
yaşlanma belirtilerini azaltıyor. Kansızlığa iyi gelip,
karaciğeri kuvvetlendiriyor...
``Hurma protein içeriyor. Protein, yağ ve karbonhidrat (üçünü
bir arada) içeren tek meyvedir. Vücudun yaşlanma belirtilerini
azaltır. Saf hurma cildi besler, hamilelik ve güneş lekelerini
yok eder. İçerdiği demir sayesinde, kansızlığa iyi gelir. B1, B2
vitaminlerinin bir arada bulunmasından ötürü karaciğeri
kuvvetlendirir. Boğaz ağrısına, öksürüğe iye gelir. Kansere ve
kalp damar hastalıklarına karşı koruyucudur. İçerdiği bol fosfor
ve kalsiyum ile kemik hastalıklarına karşı koruyucu özellik
taşır. Şeker hastaları için çok yararlı bir besindir. Hurma,
zihni ve sinir sistemini dinlendirici özelliğe de sahiptir.
Hurma çekirdeği karın şişliklerine ve bağırsak gazlarına ve
toksinlere karşı kullanılıyor. Çekirdeği parçalanarak su ile
iyice kaynatılıp içilirse, böbrek ve safra taşları olan
hastalara şifa veriyor.``
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
10/06/2010 |
Elektromanyetik dalgaları tutan perde |
İTÜ
tarafından geliştirilen, dokusu ve görünümü evdeki perdelere
benzeyen kumaşın üretimine başlandı.
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cevdet
Işık tarafından geliştirilen özel perdenin, baz istasyonları,
kablosuz internet modemi, telsiz ve cep telefonu gibi elektronik
aletlerin yaydığı elektromanyetik dalgaları büyük ölçüde emerek,
zararsız hale getirdiği bildirildi.
Sağlığa zararı olduğu bilinen elektromanyetik dalgaları
engellediği TÜBİTAK tarafından onaylandığı belirtilen perdenin
üretimine Bursa'da başlandı.
Görünüş itibarıyla evlerde kullanılan perdelerden hiçbir farkı
bulunmayan ürün, benzerlerinden özellikle dokumasında kullanılan
elektriksel iletkenliği olan özel ipliklerle ayrılıyor. Söz
konusu iplikler, baz istasyonu, kablosuz internet modemi, telsiz
ve cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgaları, sağlığa
zararı bulunmayan elektrik akımlarına dönüştürüyor.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
11/06/2010 |
Yorgunluk ve halsizliğin sebebi |
Demir
eksikliği ülkemizde sık rastlanan bir sağlık sorun. Yaklaşık her
100 kişiden 40`ında bu soruna rastlanıyor. Demir eksikliğine
bağlı olarak kansızlık gelişiyor. Kansızlık ise pek çok yeni
soruna zemin hazırlıyor.
Kadınlarda demirin vücuttan kaybolmasına yol açan en önemli
nedenler arasında adet kanamaları, sık doğumlar, demirden fakir
beslenmek, aşırı çay-kahve tüketmek, uzun süren ishaller, kronik
enfeksiyonlar, barsak parazitleri, reflü, özefajit gibi mide
hastalıkları yer alıyor.
Demir eksikliği bebek ve çocuklarda görülürse, büyüme-gelişmede
geriliklere, hastalıklara yakalanma sıklığında artışa, algılama
ve öğrenme geriliklerine ve okulda başarının düşmesine yol
açıyor. Çocuklarda yanlış beslenme, besinlerle ihtiyaç olan
demirin yeterince alınmaması, erken dönemde inek sütüne başlama
ve çok fazla inek sütü alımı nedeniyle kansızlık artıyor.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
12/06/2010 |
Belayı kokusundan tanıyan cihaz geliştiriliyor. |
İnsan
terini çözümleyerek tehlike algısına ulaşabilen “korku dedektörü”
çok yakında hazır...
İngiliz bilimciler, heyecan ve korku esnasında salgılanan
feromonu tespit eden tarayıcı geliştiriyor. Cihazın
havalimanlarındaki güvenlik noktalarında ‘korku dedektörü’
olarak kullanılarak aşırı heyecan duygusu yaşayan
‘terörist’lerin tespit edilmesi umuluyor. London City
University’den araştırma ekibi, henüz gelişme sürecindeki
projenin 18 aylık başlangıç aşamasını başarıyla tamamladı.
İnsanın ter salgısındaki feromonun derecesini algılayan dedektör,
bunu insandaki ortalama feromon derecesiyle karşılaştırıyor ve
büyük oranlı sapmaları anında rapor ediyor.
Ekip lideri Tong Tun, uyuşturucu kaçakçısı, terörist, kaçak
suçlular gibi insanların her durumda yakalanma korkusu
yaşadıklarını, ancak bunların mimik veya jestlerinden bunu
anlamanın zor olabileceğini söyledi. Ancak bu kişiler ne kadar
soğukkanlı davranmaya çalışsalar da korku ve endişe duygusu
feromon salgısında kişinin kontrolü dışında artışa neden oluyor.
Geçen yıl ABD’li bilimcilerin yürüttüğü araştırmalarda uçaktan
atlayış yapan 20 kişinin terlerindeki feromon düzeyinin çok
ciddi artış gösterdiği belirlenmişti. ‘Korkunun kokusu’nu tespit
eden cihazların iki üç yıllık süreç sonunda kullanılmaya
başlanması bekleniyor.
kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
25/06/2010
|
|
|