151-Plastik
ve teneke ambalajlardaki tehlike
Plastik şişe ve
teneke kutuların yapımında kullanılan “Bisfenol A”
adlı kimyasalın insan sağlığı üzerindeki olumsuz
etkisi kanıtlandı. PET şişelerin, metal içecek
kutularının ve biberonların kalp hastalığı riskini
iki kat artırabileceği belirlendi.LONDRA - İngiltere
Exeter Üniversitesi’nde yaklaşık 1500 kişi üzerinde
yapılan araştırmaya göre, gıda sektöründe
paketlemede kullanılan Bisfenol A (BPA) adlı
maddenin çok uzun süreli kullanımı sonucunda kanda
normal seviyenin üzerinde bulunması, kalp ve şeker
hastalığı riskini artırıyor. Ancak, uzmanlar “çok
uzun süreli” tanımına vurgu yapıyor ve bu tip
ambalajların tamamen yasaklanması gerekmediğini
belirtiyorlar...
Kaynak;
ntvmsnbc.com
www.sufizmveinsan.com
19/09/2008
152-Bilgisayar
size zarar vermesin
Bilgisayar
karşısında uzun saatler geçiren kişilerde, vücudun
hatalı kullanımı ve yanlış oturma şekilleri
nedeniyle kas, iskelet ve sinir sistemini
ilgilendiren ciddi ve geri dönüşsüz sağlık
problemlerinin meydana gelebildiği
bildirilmektedir.Türkiye Fizyoterapistler Derneği
yetkilileri, bilgisayar kullanmayı sadece yazılım
bilgisi ile özdeşleştiren milyonlarca kişinin iş
yerinde, okulda ve evde bilgisayar başında saatlerce
vakit geçirdiğini vurguluyorlar. Çok sayıda kişinin
farkında olmadan bilgisayar karşısındaki yanlış
oturuşlar nedeniyle önemli rahatsızlıklar
yaşadığını, özellikle gençlerin ilerleyen yaşlarda
ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalabileceğini
belirtilmekte.Bilgisayar kullanımına bağlı olarak
sıklıkla bel-boyun -sırt ağrısı, omuz ve boyun
bölgesinde gerginlik, baş ağrısı, el bileği, el ve
parmaklarda uyuşma, yorgunluk, gözlerde yanma ve
kuruluk hissinin yaşanabileceğini ifade
edilmektedir. Bilgisayar kullanımı, her ne kadar
ağır işler sınıfında yer almasa da, kas
-iskelet-sinir sistemi açısından ciddi ve göz ardı
edilemez riskler içeriyor. Bilgisayar genellikle
oturma pozisyonunda, nadiren de ayakta durarak
kullanılıyor. Bilgisayarı kullanan kişi, sandalye,
masa, ekran, klavye ve mouse gibi temel ekipmanlarla
sürekli etkileşim halindedir. Bunlardan birinin
yanlış pozisyonlanması diğerlerini de olumsuz
etkiliyor. Masa yüksekliği bile çok önemli.
Kaynak;
hurriyetim.com
www.sufizmveinsan.com
20/09/2008
153-Ceviz
ağaçları aspirin üretiyor
Ceviz
ağaçlarının, kuraklığın ya da aşırı sıcakların
etkilerini en aza indirmek için aspirine benzer bir
"ilaç" salgıladığı ortaya çıktı.Amerikan Atmosfer
Araştırmaları Merkezinden Thomas Karl, ateş ya da
iltihaba karşı aspirin alan insanlardan farklı
olarak bitkilerin, biyokimyasal savunmayı
canlandıran ve zararları en aza indiren proteinlerin
oluşumunu sağlayarak, kendi aspirinlerini üretme
becerileri bulunduğunu belirtti.Karl, yapılan
ölçümlerin, ceviz ağaçlarının kuraklığa, aşırı
sıcaklara ya da başka stres etkenlerine tepki
verdiğinde büyük miktarda bu kimyasal maddeden
salgıladığını gösterdiğini ve bunun atmosferde
saptanabildiğini söyledi.Bilim adamları uzun
zamandır, bitkilerin laboratuvar ortamında,
aspirinin bir tür kimyasal şekli olan metil
salisilat üretebildiğini biliyordu. Ancak bugüne dek
ekosistemde bu madde saptanmamış ve bitkilerin
atmosfere metil salisilat yayıp yaymadığı
araştırılmamıştı. Böylece bitkilerin çevreye tepkisi
ve bitkilerin hava kalitesine etkisine ilişkin yeni
araştırmaların yolu açılmış oldu. Bu olayın, ayrıca
çiftçilere ürünleri konusunda da ipucu verebileceği
belirtildi.Ulusal Bilim Vakfının maddi destekte
bulunduğu araştırma, "Biogeoscience" dergisinin son
sayısında yayımlandı.
Kaynak;
timeturk.com
www.sufizmveinsan.com
22/09/2008
154-GÖRME
BOZUKLUĞUNA GEN TEDAVİSİ
Amerikalı bilim
adamları, kalıtsal bir görme rahatsızlığını gen
tedavisi yöntemiyle iyileştirdiler.
Amerikan Proceedings of the National Academy of
Sciences dergisinde yayımlanan araştırmaya göre,
Pennsylvania, Florida ve Cornell üniversitelerinden
araştırmacılar, kalıtsal bir görme bozukluğu olan
Leber congenital amaurosis (LCA) hastası 3 deneğin
gözlerine gen bozukluğu düzeltilmiş materyali
enjekte ettiler.
Bilimsel dergide yer alan makaleye göre, hastalığa
yol açan RPE65 geninin düzeltilmiş kopyası zerk
edilen hastaların görmelerinde sadece 30 gün içinde
"belirgin" bir düzelme olduğu tespit edildi.
İngiliz bilim adamlarının da üzerinde yıllardır
çalışmakta olduğu bu gen tedavisinin, her 10
çocuktan birinde ciddi görme sorununa neden olan
hastalığın tedavisinde gelecekte önemli bir ümit
ışığı olabileceği belirtildi.
Kaynak; A.A ajansı
www.sufizmveinsan.com
24/09/2008
155-KALP
SAĞLIĞI İÇİN BİR PARÇA SİYAH ÇİKOLATA
Haftada birkaç
parça siyah çikolata, iltihaplanma ve kalp-damar
hastalıklarından koruyabilir. İtalya'daki Campobasso
Üniversitesi'nden bilim adamlarının Milano Kanser
Enstitüsü ile ortaklaşa yaptığı araştırma, haftada
2-3 kez 1-2 parça siyah çikolatanın kronik
iltihaplanmaya karşı koruyabileceğini, kalp krizi ve
beyin kanaması riskini azaltabileceğini gösterdi.
Katılımcıların kanındaki, kalp-damar hastalıklarına
neden olabilen iltihaplanmanın göstergesi olan
C-reaktif protein (CRP) seviyesini ölçen
araştırmacılar çikolata yiyen gruptakilerin CRP
seviyesinin yüzde 17 düştüğünü belirledi. Bu da
çikolatanın kalp-damar hastalıklarına yakalanma
riskini kadınlarda üçte bir, erkeklerde dörtte bir
azaltabileceği anlamına geliyor.
Ancak en iyi koruyucu etkinin günde ortalama 6,7
gram siyah çikolatayla olduğunu vurgulayan
araştırmacılar, 6,7 gramın üzerine çıkıldığında
koruyucu etkinin kaybolduğuna dikkat çekti. Siyah
çikolatanın içindeki kakao tanecikleri önemli oranda
antioksidan içeriyor. Sütle karışınca bazı
maddelerin emiliminin azalması nedeniyle sütlü
çikolata siyah çikolatayla aynı koruyucu etkiyi
göstermiyor
Kaynak; A.A ajansı
www.sufizmveinsan.com
25/09/2008
156-BAYRAMDA
BESLENMEYE DİKKAT
VKV Amerikan
Hastanesinden Diyetisyen Zuhal Güler Çelik, midenin,
bayramda tatlı ve hamur işi yiyeceklerle yorulmaması
ve bayramın ilk günlerinde az ve sık aralıklarla
sebze ve meyveye ağırlık vererek beslenilmesi
gerektiğini bildirdi.
Çelik, Ramazanın ardından, bayramda aşırı miktarda
besin tüketiminin başladığını, özellikle tatlı ve et
tüketiminin arttığına işaret etti. Ramazan ayı
boyunca iki ya da üç öğünden oluşan farklı bir
beslenme tarzına alışan midenin ve metabolizmanın,
bir anda çok yoğun bir besin tüketimiyle
karşılaşınca, hemen tepki gösterdiğini vurgulayan
Çelik, bu durumun başta mide ve bağırsak
hastalıkları olmak üzere çeşitli sorunlara sebep
olabildiğine dikkati çekti.
Çelik, fazla miktarda ve yağlı besin tüketimiyle
kişilerde gaz, hazımsızlık, mide bulantısı gibi mide
ve bağırsak sistemi rahatsızlıklarının
görülebildiğini ifade ederek, özellikle bu dönemde
hamurlu tatlı tüketiminin kandaki yağ ve kolesterol
düzeyini yükseltebildiğini belirtti.
Bayram süresince ve sonrasında su ve asitsiz
içecekler içilerek, günlük sıvı ihtiyacı
karşılanmalıdır. Ayrıca çay, kahve gibi kafein
içeriği yüksek içecekler yerine bitkisel çaylar
tercih edilmelidir.''
Kaynak; A.A ajansı
www.sufizmveinsan.com
28/09/2008
157-OTOMOBİLLER MİKROP YUVASI
İngiltere'de
yapılan son araştırma, otomobillerin içinin ve
bagajlarının mikrop yuvası olduğunu ortaya koyuyor.
İngiltere'de faaliyet gösteren bir sigorta şirketi
için yapılan araştırmada, ortalama bir İngiliz
otomobilinde her santimetre karede 285 tür bakteri
tespit edildi. Bunların en az 10 tanesinin önde
gelen bakteri tiplerinden olduğu anlaşıldı.
Kaynak; A.A ajansı
www.sufizmveinsan.com
03/10/2008
158-C
Vitamini kanser tedavisinin etkisini azaltabilir
New York'taki
Memorial Sloan-Kettering Kanser Merkezinden Mark
Heaney ve ekibinin yaptığı araştırma, C vitamini
hapları kullanımının kanser tedavisinin olumlu
etkilerini azaltabileceğini gösterdi.
Heaney ve ekibi, laboratuvarda daha önce C vitamini
benzeri dehidroaskorbik asit verilen kanser
hücreleri üzerinde çeşitli kemoterapi ilaçlarını
denedi.
Aralarında en çok kullanılan Gleevec'in de bulunduğu
kanser ilaçlarının C vitamini verilen bu hücrelerde,
vitamin verilmeyenlerdeki kadar etkili olmaması
araştırmacıları şaşırttı. Kanser ilaçlarının daha
önce C vitamini verilen hücrelerdeki etkisinin yüzde
30 ile 70 arasında az olduğu görüldü.
Daha sonra bu kanserli hücreleri farelere
yerleştiren araştırmacılar, tümörlerin C vitamini
verilen kanserli hücrelere sahip farelerde daha
çabuk çoğaldığını gördü.
Araştırmacılar, C vitamininin, serbest radikallerin
kanserli hücrelerin mitokondrileri (hücrenin enerji
merkezi) üzerindeki yıkıcı etkiyi etkisiz hale
getirebileceğine işaret ettiler.
Bazı araştırmalar, tümörlere doğrudan yüksek dozda C
vitamini enjekte edilmesinin farelerdeki tümörlerin
boyutu ve artışını ortalama yüzde 50 oranında
azaltabileceği tezini ortaya koyuyor. Bazı
araştırmalar ise kemoterapide kullanılan bazı
ilaçların serbest radikallerin üretilmesine yol
açtığını, bunların oksijen moleküllerini
durdurabileceğini ve hücrenin ölümüne yol
açabileceğini gösteriyor.
Araştırma "Cancer Research" dergisinde yayımlandı.
C vitamininin kanserle mücadelede kullanılabileceği
tezi 1970'lerde, 1954'de Nobel Kimya Ödülünü alan
kimyager ve biyokimyager Amerikalı Linus Pauling
tarafından ortaya atılmıştı.
Kaynak; A.A ajansı
www.sufizmveinsan.com
05/10/2008
159-Kalsiyum
düzeyine dikkat
Kanındaki
kalsiyum seviyesi yüksek olan erkeklerin ölümcül
prostat kanserine yakalanma riskinin daha fazla
olduğu belirlendi.
ABD’nin Wake Forest Üniversitesi’nden Gary Schwartz
ve ekibinin yaptığı araştırma, kanında normalin
üzerinde kalsiyum birikimi olan erkeklerin ölümcül
prostat kanserine yakalanma riskinin yaklaşık 3 kat
fazla olduğunu gösterdi.
Schwartz ve ekibi, 2 bin 814 erkeğin tıbbi verileri
inceledi. Kanındaki kalsiyum seviyesi en yüksek
olanlarda (desilitrede 9,9-10,5 miligram) prostat
kanserinin ölümle sonuçlanma riskinin belirgin
biçimde fazla olduğu görüldü.
Kalsiyum ve paratiroid hormonunun kanser
hücrelerinin artmasına neden olduğunu belirten
araştırmacılar, basit bir kan testiyle hastanın
prostat kanserinin tehlikeli türüne yakalanma
riskinin fazla olacağının belirlenebileceğini,
ayrıca kandaki kalsiyum birimini azaltmaya yönelik
tedavilerin var olduğunu vurguladı.
Kandaki kalsiyum seviyesinin yetersiz olması
(desilitrede 7 miligramdan az) havaleye ya da
kaslarda kasılmalara, seviyenin fazla olması
(desilitrede 14 miligram) komaya neden olabiliyor.
Araştırma “Cancer Epidemiology, Biomarkers and
Prevention” dergisinin bu ayki sayısında yayımlandı.
Kaynak;
ntcmsnbc.com
www.sufizmveinsan.com
07/10/2008
160-Ceviz
beyni koruyor ve besliyor
Çukurova
Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi
diyetisyeni Özgen Arı, “cevizin fizyolojik yapısının
benzerliğinin yanı sıra içeriğindeki vitaminlerle de
beyin dostu olduğunu” söyledi.
Cevizin, dışındaki yeşil kabuğu ile kafa derisini,
sert kabuğu ile kafatasını, içindeki ince zar ile
beyin zarını, meyvesi ile de beynin şeklini adeta
birebir yansıttığını belirten Arı, “Bu benzerliğin
yanı sıra sağlık açısından da ceviz tam bir beyin
dostu” dedi.
Şekli ile beynin küçültülmüş bir modeli olan cevizin
Omega 3, Omega 6, A, B ve E vitaminleri ile lif
yönünden zengin olmasının yanı sıra, beyin için
gerekli gümüş iyonlarını da içerdiğini ifade eden
Arı, “Antibakteriyel özelliği olan gümüş iyonları
beyin sağlığının koruyucusudur. Ceviz, beynin
ihtiyacı olan gümüş iyonlarını içeren tek meyve”
dedi.
Cevizin beyin sağlığına olumlu katkı sağlamasının
yanı sıra kalp ve kolesterol için de vazgeçilmez bir
meyve olduğunu belirten Arı, “Ceviz sadece ileri
yaştaki bireyler için değil gelişme çağındaki
çocuklar için de tüketimi gerekli bir meyve. Cevizi,
zihin açıcı, dikkat toplayıcı özelliği nedeniyle
sınava giren öğrencilere hararetle öneriyoruz” dedi.
Cevizin kan kolesterolünü düşürücü etkisinin de
bilimsel olarak kanıtlandığına dikkati çeken Arı,
cevizin enerji içeriğinin oldukça yüksek olması
nedeniyle günde 30-45 gramdan fazla tüketilmesini
önermediklerini bildirdi.
Kaynak;
ntvmsnbc.com
www.sufizmveinsan.com
09/10/2008
161-Günde
3 elma mucizesi
BOLU İl Sağlık
Müdürü Dursun Koç, günde yenilecek 3 elmanın kötü
kolesterolü yüzde 10 oranında düşürdüğünü, iyi
kolesterolü de arttırdığını söyledi.Kabuğu ile yenen
bir elmanın insanın günlük C vitamini ihtiyacını
karşıladığını belirten Dr. Koç, “Elmanın içerdiği
organik asitler, soda ve fosfor yardımı ile beyin,
karaciğer ve mideye çok olumlu etkileri vardır”
dedi. Koç, içeriğinde yüzde 85 su, yüzde 12 şeker,
pektin, organik asitler, soda, fosfor, tanen,
vitamin A, B1, B2, B5, B6, C, E, ve PP bulunun
elmanın toksinlerin atılmasında vücuda yardımcı
olduğunu açıklayarak, şöyle konuştu:
“Elmanın kanı temizleyici, sindirim sistemini
uyarıcı özellikleri, damar sertliği, hemoroide,
egzama ve deri hastalıklarına iyi gelmektedir. Elma,
kandaki kolesterolü düşürerek damar sertliğini
önler.”Elmanın idrar söktürücü özelliği olması
nedeniyle böbrekleri çalıştırdığını da belirten Koç,
“Elma suyu sindirim sistemini uyararak, mide
mukozasını güçlendirir. Yatıştırıcı ve ateş düşürücü
olarak da kullanılan elmanın suyuyla silinen cilt,
taze ve canlı bir görünüme kavuşur. Açıkcası, günde
3 elma tüketiminin yüzde 10 oranında kötü kolesterol
düşmesine neden olurken, iyi kolesterol oranını da
arttırdığı saptanmıştır.”
Kaynak;
hurriyetim.com
www.sufizmveinsan.com
11/10/2008
162-Reçeldeki
pektin kanser hücrelerini öldürüyor
İngiliz bilim
adamları reçel ve jöle yapımında kullanılan pektin
maddesinin pek çok kanser türünün ilerlemesine engel
olduğunu ortaya çıkardı. İngiliz Gıda Araştırması
Enstitüsü’nün gerçekleştirdiği çalışmaya göre
pektin, vücuda prostat, kolon ve akciğer kanser
hücrelerini büyük oranda öldüren moleküler
parçacıklar salıyor.
Pektin bu sayede kanserin vücutta ilerlemesine de
engel oluyor. Uzmanlar bol şekerli olduğu için reçel
ve jöle tüketiminde dikkatli olunması uyarısında da
buluyor. Pektin’in ayva gibi bazı meyvelerde de
bulunduğuna dikkat çekiliyor.
Kaynak; ntvmsnbc.com
www.sufizmveinsan.com
13/10/2008
163-Zencefil
ve bal, soğuk algınlığının gerçek ilacı
Soğuk
algınlığı, nezle, grip gibi rahatsızlıkları en iyi
tedavi eden doğal ürünlerden biri zencefildir.
Binlerce yıldır Çin, Hindistan ve diğer Asya
ülkelerinde, birçok hastalığın tedavisinde
kullanılan bu baharat, aynı zamanda soframızda güzel
bir lezzet kaynağıdır. Soğuk algınlığı, grip gibi
hastalıklarda bir çay kaşığı toz zencefil bir tatlı
kaşığı bal ile karıştırıp macun yapılarak yenildiği
zaman insanın içini ısıtarak bronşlarını açar ve
temizler. Balgamı söktürür, öksürüğü keser. Zencefil
aynı zamanda doğal bir aspirindir; kanı sulandırır,
damarları açar, pıhtılaşmayı önler. İyi bir zihin
açıcıdır, hafızayı güçlendirir. Zencefil yeni
projeler üretmek isteyen insanların ilacıdır, beyni
canlandırır. İlaçların mide ve bağırsaklara yaptığı
yan etkiyi yok eder. İyi bir bulantı ilacıdır.
Zencefilin doğum sonrasında annenin emzirme
döneminde, anne sütünü artırıcı ve bağışıklık
sistemini güçlendirici etkisi vardır.
Kaynak; zamangazetesi.com
www.sufizmveinsan.com
15/10/2008
164-Kaliteli
meyve ve sebze nasıl anlaşılır?
Tüm Sebze, Meyve
Komisyoncu ve Tüccarlar Federasyonu (TÜMESKOM)
Başkanı Burhan Er, taze ve kaliteli ürünleri
seçmenin basit yollarının bulunduğunu söyledi. Er,
bu konuda şu bilgileri verdi: Domates: Ağır,
kırmızı ve kabuğu ince olanı tercih edilmeli. En
lezzetli domates, güneşte olgunlaşan ve yaz
aylarında toplanan domatestir. Olgun ve iyi
domatesin tepe kısmının çevresinde hafif yeşil
çizgiler olur. Salatalık: İyisi kısa, parlak
ve kalem gibi dümdüz olmalıdır. Ne kadar büyürse o
kadar yumuşar, tatsızlaşır. Pütürlü salatalık iyi
değildir. Sapı yeşilse salatalık tazedir. Ayva:
Sapsarı olmalı ve kokusunu dışarıya vermeli.
Koklanarak seçilebilir. Patlıcan: Simsiyah
olmalı ve tutulduğunda ele renk vermemeli. Dışa renk
vereni ilaçlanmıştır. Üzüm: Sapı mutlaka
yeşil olmalı. Beyaz üzüm biraz sarımsı görünmeli,
siyah üzüm de simsiyah olmalı. Üzümün sapı yeşil
değilse taze değildir. Armut: İyi armudun
rengi tam sarıdır ve serttir.Kayısı: Kalitelisi
serttir, kızarıktır ve ele alındığında ağır olduğu
hissedilir. Çilek: Çileğin iyisi, düzgün
görünümü olanıdır. Olgunlaşmış çilek yenilmelidir.
Olgunlaşmamış çileğin aroması azdır ve serttir.
Çileğin güneşte az duranı makbuldür. Portakal:
Kabuğu ince ve parlak olanı tercih edilmelidir.
Kaynak; zamangazetesi.com
www.sufizmveinsan.com
17/10/2008
165-Beyindeki
yağ asidi seviyesiyle Alzheimer ilişkili
ABD’li bilim adamlarının yaptığı bir çalışma,
beyindeki yağ asidi seviyesini kontrol altında
tutmanın Alzheimer hastalığının tedavisinde yardımcı
olabileceğini ortaya koydu.Çalışmayı yapan araştırma
ekibi, Nature Neuroscience dergisinde yayımlanan
makalede, farelerde yapılan deneylerde, beyindeki
yağ asidi oranlarının düşürülmesinin hayvanların
hafıza sorunları ve davranış değişikliklerini
azalttığının ortaya çıktığını yazdı. Gladstone
Nörolojik Hastalıklar Enstitüsü ve California
Üniversitesi bilim adamları, yaptıkları deneylerde
normal farelerin beyinleriyle, Alzheimer’a benzer
durumları sağlamak için genetik müdahalede bulunulan
fareleri karşılaştırdı. Bilim adamları, Alzheimerlı
farelerin beyinlerinde araşidonik asit olarak
adlandırılan yağ asidi oranının yüksek olduğunu
saptadı.Bilim adamları daha sonra PLA2 enzimi
tarafından kontrol edilen yağ asidi oranını
azaltarak, Alzheimerlı farelerin hafıza sorunlarını
kısmen azaltmayı başardı.Araştırmaya başkanlık eden
Dr. Lennart Mucke, yağ asidi seviyesinin diyet ya da
ilaçlarla düzenlenebileceğini belirtti, ancak bu
yeni teravi stratejisini insanlarda denenmeden önce
daha çok çalışma yapılması gerektiğini kaydetti.
Kaynak; ntvmsnbc.com
www.sufizmveinsan.com
20/10/2008
166-Yüksek
zirveler beyni zorluyor
Yüksek zirvelerin
beyinde hafif tahribata yol açabildiği
belirtildi.İtalyan araştırmacılar, bir grup dağcının
beyinleri üzerinde tırmanıştan önce ve sonra
inceleme yaptı. Europian Journal of Neurology’de
yayımlanan araştırmada, yüksek irtifada beyin
dokusunda değişiklikler meydana geldiği, ancak bunun
aşikar bir nörolojik probleme yol açtığının
saptanmadığı belirtildi. Yüksek zirvelerde oksijen
seviyesinin düştüğü ve bunun vücut üzerindeki
olumsuz etkisi biliniyor.Araştırmaya katılan 9 erkek
dağcının beyin MR’ı tırmanış öncesinde çekildi ve
dağcılarda nörolojik bir hastalığı bulunup
bulunmadığına bakıldı. Bu grup daha önce hiç 3000
metrenin üzerinde tırmanmamış kontrol grubuyla
karşılaştırıldı. Gruptakilerin üçü 8000 metrelere
tırmanırken, diğerleri en az 7500 metrelik çıkışlar
yaptı ve 6500 metrenin üzerinde en az 15 gün
geçirdi.Dağdan döndükten 8 hafta sonra yine
incelemeye alınan dağcıların beyinlerinin iki
bölümünde beyin dokusunun hacmi ve yoğunluğunda
düşme saptandı.Ancak bu durumun, dağcıların
nörolojik performansında önemli bir değişikliğe yol
açmadığı belirlendi.Bununla birlikte, tırmanış
öncesi ve sonrası testlerdeki bazı anormal
bulguların, sık sık yüksek irtifalara çıkmanın küçük
fakat ilerleyen beyin tahribatının sonucu
olabileceği kaydedildi.
Kaynak; ntvmsnbc.com
www.sufizmveinsan.com
22/10/2008
168-İnsan
beyni 40’ından sonra yavaşlıyor
ABD’de yapılan
son araştırma, insan beyninin 39 yaşında azami hızla
çalıştığını, ancak 40’ından sonra yavaşladığını
ortaya koydu.Los Angeles’taki California
Üniversitesinden uzmanlar, bu yavaşlamanın nedenini,
nöron olarak bilinen sinir hücrelerini kaplayan
yağlı zırhın orta yaştan sonra hasar görmesine
bağlıyor. Elektrik tellerini kaplayan plastik
kabloya benzeyen ve sinyallerin vücut ile beyin
çevresinde hızlı gitmesini sağlayan bu zırh hasar
görmeye başladığı zaman, beyindeki nöronlardan geçen
bu sinyaller de hız kaybediyor. Bu durum, vücut
içindeki tepkilerin yavaşlaması anlamına da geliyor.
40 yaşından sonra vücudun bu koruyucu zırhları
onarma mücadelesini kaybettiğini belirten uzmanların
bu sonuca, 23 ile 80 yaş arasındaki kişilerle
yaptıkları deneylerden sonra vardıkları belirtildi.
Bu kişilerin işaret parmaklarını 10 saniye içinde ne
kadar hızlı hareket ettiklerini ölçen uzmanlar, bu
ölçümleri, beynin ön loblarındaki zırhların
durumuyla karşılaştırdı.Uzmanlar, bu karşılaştırma
sonucunda, işaret parmağı ne kadar hızlı hareket
ettirilirse beyindeki nöronal hareket potansiyelinin
daha büyük olduğunu ve bu potansiyelin 40’ından
sonra yavaşladığını tespit etti.
Kaynak; ntvmsnbc.com
www.sufizmveinsan.com
25/10/2008
169-Hızlı
yemek şişmanlatıyor
Japon
araştırmacılar, yemeğini hızlı yiyenlerin şişmanlama
ihtimallerinin diğerlerine nazaran 3 kat fazla
olduğunu ortaya koydu. Günümüzde "fast food" gibi
beslenme tarzlarının artması ve geleneksel yemek
alışkanlıklarının azalmasıyla bir sorun halini alan
şişmanlığa, hızlı yemek yeme alışkanlığının katkıda
bulunduğuna ilişkin araştırma kapsamında 30 ile 69
yaşları arasındaki 3 binden fazla Japon'a nasıl
yemek yedikleri soruldu.Sonuçları İngiliz Tıp
Dergisi'nde yayımlanan araştırma, ne kadar ya da ne
yendiğinin değil yeme tarzlarının obeziteye nasıl
yol açtığına ışık tutuyor.Araştırmayı yapan Osaka
Üniversitesi'nden Hiroyasu ve meslektaşları, soru
sorulan 3 bin kişinin yarısından fazlasının hızlı
yemek yeme alışkanlığı olduğunu saptadı. Hızlı
yemeyenlerle karşılaştırıldığını hızlı yemek yiyen
erkeklerin şişmanlama ihtimalleri yüzde 84 çıkarken,
kadınlarda bu oran iki katını bulabiliyor.
Yemeklerini bir çırpıda yemelerinin yanı sıra tıka
basa doyana kadar yemeğe meyilli kişilerin
şişmanlama ihtimalleri ise 3 katı fazla oluyor.
Uzmanlar, "hızlı yenince mideden tokluk sinyali
beyne gidene kadar mide çoktan tıka basa doluyor, bu
yüzden de hızlı yemek şişmanlatıyor" diyor. Uzmanlar
bu nedenle eskilerin "her lokmanın 40 kez çiğnenmesi
gerektiği" sözünü hatırlatıyor.
Kaynak; hurriyetim.com
www.sufizmveinsan.com
27/10/2008
170-Maydanoz
mucizesi
Bir tutam
maydanoz günlük C vitamini ihtiyacını karşılarken,
toksinlerin vücuttan atılmasını sağlıyor, kanı
temizliyor, kansızlığa, böbrek ve karaciğer
rahatsızlıklarına iyi geliyor...Ege Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Dursun Eşiyok, maydanozun bir
vitamin kaynağı olduğunu belirterek, “Maydanozun
yaprakları A, C, K vitaminleri ve demir bakımından
zengindir. Ayrıca potasyum, kükürt, kalsiyum,
magnezyum ve klorin yönünden de zengindir” dedi. Bir
tutam maydanozun günlük C vitamini ihtiyacını
karşıladığını belirten Prof. Dr. Eşiyok, “Maydanoz,
toksinlerin vücuttan atılmasını sağlarken, kanı
temizler, kansızlığa, böbrek ve karaciğer
rahatsızlıklarına iyi gelir” diye konuştu.
Kaynak; hurriyetim.com
www.sufizmveinsan.com
29/10/2008
171-Meslek
seçimi Alzheimer'ı etkiliyor
Üniversiteye
gitmek, sonrasında zihinsel uğraş gerektiren bir
meslek dalı seçmek Alzheimerin hafıza üzerindeki
yıkıcı etkilerine karşı kalkan olabilir. Bilim
adamları düşük entelektüel uyarıma sahip kişilerde
doku hasarının çok daha hızlı bir şekilde hafıza
kaybına ilerlediğini saptadılar. Zihni yönden
uğraştırıcı işlerin veya eğitim ve kariyer
başarısına katkıda bulunan genlerin, beynin
Alzheimer hastalığını kompanse etmesine yardımcı
olabileceği ileri sürülüyor. San Raffaele
Üniversitesi'den araştırma ekibi 242 yaşlı kişide
Alzheimerin ayırt edici özelliklerinden "yumak" ve
protein depozitlerine bakmak amacıyla beyin
tarayıcısı kullandılar. Katılımcıların 72'sinde
hafif bilişsel bozukluk söz konusu iken, 144'ünde
her hangi bir hafıza problemi yoktu. 14 aylık bir
periyodun sonunda, hafif bilişsel bozukluğu olan
kişilerin 21'i Alzheimer tanısı aldı. Bununla
birlikte, eş düzeyde hafıza problemlerine sahip
kişilerin MRG taramaları karşılaştırıldığında,
üniversite eğitimi görmüş, sonrasında zihinsel uğraş
gerektiren kariyerler seçmiş kişilerde, hasar
anlamlı olarak daha yaygındı. Eğitim ve mesleki
zorlanmalar bu kişilerin beynini güçlendirmiş
olabilieceği veya insanların eğitim ve kariyer
başarılarında rol oynayan genetik faktörler beyin
rezerv miktarını belirlemede etkili olmuş
olabileceği saptandı.
Kaynak; hurriyetim.com
www.sufizmveinsan.com
30/10/2008
172-Çocuk
kalbinin en iyi ilacı; ılık süt
Bursa Dörtçelik
Çocuk Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Uz. Dr.
İsmail Özcan, çocuk kalbinin en iyi ilacının ılık
süt olduğunu söyledi. Dr. Özcan, bir yaşından
itibaren her gün yarım litre süt içen çocuklarda
kolesterol sorununun olmadığını kaydetti. Sütün
mutlaka ılık olması gerektiğine dikkat çeken Özcan,
"Çünkü soğuk süt demir eksikliği anemisine sebep
olabiliyor. Yapılan araştırmalar; anne karnındayken
çok yağlı diyetle beslenen bebeklerin ve gebenin
kolesterolü yüksek olması durumunda anne karnındaki
bebeğin damarlarında da 'aterom' plaklarının
oluşabildiğini gösteriyor." dedi. Özellikle anne
sütünün, dünyanın en hafif ve en özellikli gıdası
olduğunu ifade eden Özcan, "Bebek, anne sütüyle
beslendiği zaman her şeyi dengeli olarak alıyor ve
aynı zamanda organ ve damar koruyucu etkilerinden de
yararlanıyor." şeklinde konuştu. Ebeveynde ya da
ailede kalp hastalığı ve kolesterol varsa, bu
çocuğun 2 yaşından itibaren kolesterol ölçümlerinin
yapılması gerekiyor. Beslenme bozukluğu kalbi hasta
ediyor. Düşük ağırlıklı doğum ya da erken doğumun
kalp hastalığı riskini artırdığının belirlendiğini
aktaran Dr. İsmail Özcan, bu çocukların ileriki
yaşlarda obeziteye daha çok yatkın olduğunu
kaydetti. Özcan, şöyle devam etti: "Bu da obezitenin
getirdiği kalp damar hastalıklarına zemin
hazırlıyor. Unutmayın ki kilo aldırmaya çalışmak
doğru değil. Çünkü bu durumda çocuğun sağlıklı
beslenmesinde bozukluk oluyor. Aşırı derecede
karbonhidratlı ya da yağlı beslenebiliyor.
Çocuklarda yanlış beslenme erken yaşlardan itibaren
oluşursa, damarlarda meydana gelen değişiklikler
kronik bir süreç halinde yıllarca devam ediyor. Onun
için çocuğun beslenmesi hayati önem taşıyor. Yanlış
beslenen çocuğun dışarıdan bakınca kilolu
görünmesine aldanmamak gerekiyor. Çünkü damar
duvarında bu hatalı beslenmenin sinsi izleri
bulunuyor. Biz buna tıp dilinde 'kronik enflamatuvar
süreç' diyoruz. Bu durum çocuklarda sinsi sinsi
ilerleyen gizli bir düşman gibidir."
Kaynak; zaman.com
www.sufizmveinsan.com
31/10/2008
173-Düzenli
temizlenmeyen ev eşyaları virüs saçıyor
Televizyon
kumandası, banyo muslukları ve buzdolabı kapakları
gibi yaygın kullanılan eşyalar virüs bulaştırıyor.
Virginia Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, 30 evde
yaygın olarak kullanılan ev eşyalarının yüzeyini
temizlediler ve yüzde 42'sinde nezleye yol açan
rinovirüs kalıntısı buldular. Soğuk algınlığı ve
nezle bulaşıcı olduğu için evde kullanılan eşyaların
her gün düzenli olarak temizlenmesi gerektiğini
söyleyen araştırmacılar, kışın her hafta İngiliz
nüfusunun beşte birinin soğuk algınlığına
yakalandığını belirttiler.
Virüsün eşyalar üzerinde 2 günden fazla canlı
kalabildiğini ifade eden uzmanlar, "Tek bir aile
üyesi ya da misafir kapı kollarına, musluklara
dokunarak virüsü diğer aile üyelerine de yayabilir.
Virüs bulaşmış ev eşyasına dokunduktan 1 saat sonra
o kişinin parmak uçlarının dörtte birinde enfeksiyoz
rinovirüs tespit edildi. Baş araştırmacı Dr. Birgit
Winther, "Kamuoyu virüsün bu şekilde bulaşabileceği
konusunda bilgilendirilmeli. Bazı insanlar halen
havaya dezenfektan sıkıyor. Fakat, rinovirüs havada
uçmaz. Bu nedenle evde dokunduğumuz tüm yüzeyleri
detaylı bir şekilde temizlemeliyiz " dedi. Soğuk
algınlığı virüsünün yüzeyler üzerinde uzun süre
yaşayan dayanıklı bir virüs olduğunu belirterek, "Bu
virüs tüm aileyi enfeksiyon riski altında bırakıyor.
Ev hijyeni soğuk algınlığına karşı savaşmada anahtar
rol oynuyor" dedi.
Kaynak; zaman.com
www.sufizmveinsan.com
02/11/2008
174-Güne
nane ile başlayın
Araştırmalara
göre nane kokusunun olduğu yerlerde çalışanlar,
sıkıcı ama yapılması şart olan işlere daha fazla
yoğunlaşabilmektedirler. Zihinsel olarak
tembelleştiğinizi hissettiğinizde naneli bir sakız
çiğneyin, şeker yiyin ya da nane kokusunu içinize
çekin. Böylece beyninizin “Yapabilirim!” dediğinizi
duyabilirsiniz. Nane kokulu yerlerde titizlik
gerektiren işlerde çalışan insanların daha iyi
performans gösterdikleri bilimsel olarak da
kanıtlanmıştır. Araştırmaya katılanlar arasından
nane kokulu yerlerde çalışanların, kokusuz yerlerde
çalışanlara göre, daha az yazım hatası yaptıkları ve
alfabetik işlemleri daha çabuk gerçekleştirdikleri
görülmüştür.Tedavi amacıyla; detaylara olan
dikkatinizi arttırmak için, zihninizi dinlendirmek
için ya da kilo vermenize yardımcı olması için
kokuların kullanılması, aromaterapinin uygulama
alanına girer. Aromaterapi, güzel kokuların
ciğerlere çekilmesi ya da cilde sürülmesiyle
uygulanabilir.Bazı esanslar, gevşeme ve zihinsel
rahatlama gibi biyolojik tepkilerin oluşmasını
sağlayan beyin aktivitelerini uyarır. Yakın zamana
kadar aromaterapinin yararlarını destekleyen fazla
kanıt bulunmuyordu. Ancak yapılan araştırmalar
sonucunda, artık aromaterapinin psikolojik ve
fiziksel sağlık için gerçekten faydalı olabileceği
görülmüştür.
Kaynak; milliyet.com.tr
www.sufizmveinsan.com
03/11/2008
175-
Dişlere elmayla doğal koruma
Gün
içerisinde tükettiğimiz bazı gıdalar aslında
dişlerimizin dostu. Doğal yöntemlerle dişlere koruma
sağlayan yiyeceklerin başında elma, yoğurt ve peynir
geliyor. Bu besinlerin yanı sıra kereviz, kivi,
maydanoz, kuruyemişler ve balık da önemli katkılar
sağlıyor. Diş Hekimi Tülay Tacettinoğlu'nun verdiği
bilgiye göre kabuklu yenen elma bir yandan dişlerin
kuvvetini artırıyor diğer yandan içerindeki maddeler
aracılığıyla dişleri temizliyor. Peynir çürüklere
karşı koruyup, yeni çürüklerin oluşmasını
engelliyor. Şekerli gıda tüketildikten sonra yenen
bir dilim peynir, şekerin dişleri çürütme etkisini
gideriyor. Özellikle kalsiyum zengini yoğurt,
periodontal rahatsızlığı olanlarda diş köklerinde
iltihaplı cep sayısını azaltıyor. Bu rahatsızlıktan
dolayı dişlerde oluşmuş sallantı ve gevşek dişlerin
iyileşmesine yardımcı oluyor. Tacettinoğlu, C
vitamini eksikliğinin dişetlerini hassaslaştırdığına
ve bakterilere karşı direncini azalttığına dikkat
çekerek, kivi ile alınacak C vitamininin bu
rahatsızlığın önüne geçtiğine işaret ediyor. Çilek
de diş taşlarının oluşmasına mani oluyor.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
05/11/2008
176-
Beyin ve omurilik tedavisinde yeni umut
Bilim adamları, beyin
hücrelerinin yenilenmesinin mümkün olmaması
nedeniyle beyin ve omurilik hasarlarında
karşılaşılan çaresizliği giderecek bir yol buldu.
Boston Çocuk Hastanesi doktoru Jigang He, fare
beyninde hasar görmüş olan sinir hücrelerinin
kendilerini yeniden üretmesini sağlayan yönteme imza
attı. Doktor Jiang'in bu çalışmayla ilgili kaleme
aldığı makalesi, önde gelen bilim dergilerinden
Science'da yayımlandı. Çalışma sırasında, sinir
hücresinin gelişmesini engelleyen bir protein bloke
edildi ve bunun, hasarlı ''optik sinirlerin'' yerine
yeni hücrelerin gelişmesini teşvik ettiği
belirlendi.
Kol ve bacaklardaki sinir lifleri tahrip olduktan
sonra kendisini yenileyebildiği halde, beyin ve
omurilikteki sinir hücreleri bunu başaramıyor.
Çalışmaya katılan, Genentech Inc. firmasından ilaç
ve biyoteknolojiden sorumlu başkan yardımcısı Marc
Tessier-Lavigne de açıklamasında, ''omurilik
zedelenmelerinde hasta genellikle iyileşemiyor''
derken, bu çalışmanın hedefinin, bunun nedenini
ortaya koymak olduğunu belirtti. Çalışma sırasında,
PTEN ve TSC1 adlı proteinler bloke edildi ve söz
konusu hücrelerin (axon) hızla kendini yenilediği
görüldü.
Verilen bilgiye göre ekip, şimdi bu proteinleri
bloke edecek bir ilaç üretmek amacıyla çalışmalarını
sürdürüyor.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
07/11/2008
177-Saçı
yıkayıp yatmak sinüzite davetiye çıkarıyor
Kulak burun boğaz uzmanı Opr.
Dr. Mehmet Kale, sinüzitin kafatası içindeki burun
boşluğuna açılan hava boşluklarının yüzeyindeki
zarın iltihabı şeklinde tanımlanabileceğini söyledi.
Sinüzitin önemli bir sebebinin de saçları yıkar
yıkamaz yatmak olduğunu belirten Kale, "Saçlar
yıkandıktan sonra en az 45 dakika ya da 1 saat
boyunca yatmamak sinüzitten koruyucu bir etkendir."
dedi. Saçların havlu ya da saç kurutma makinesiyle
iyice kurutulması gerektiğini vurgulayan Kale şu
uyarılarda bulundu: "Saç iyice kurutulsa bile yatmak
için acele edilmemeli. Kişi yattıktan sonra beden
fonksiyonları zayıflar. Vücut ısısı ve bedenin
savunması azalır. Bu sebeple saçları yıkayıp
özellikle ıslak ya da nemli bir şekilde hemen uykuya
dalmak sinüzite davetiye çıkarır. Saçın hafif nemli
kalması bile uyku halinde kafa bölgesinde üşümeye
sebep olur. Bu sebeple atalarımız 'Uyuyan kişinin
üzerine kar yağmış gibi olur' demişler ve kişinin
üzerini mutlaka mevsimine göre kalın ya da ince bir
örtü ile örtmüşlerdir." Serin havalarda sık görülen
üst solunum yolları enfeksiyonları, sigara, havadaki
zararlı gazlar, alerjik durumlar da sinüzite yol
açabiliyor.
Sinüzitin belirtileri; kulaklarda basınç ve ağrı
hissi. Aşağıya eğildiğinde artan baş ağrısı. Koyu
sarı-yeşile dönük burun akıntısı. Geniz akıntısı,
alın, göz çevresinde dolgunluk hissi ve ağrı. Koku
ve tat alma duyusunun azalması. Zaman zaman görülen
ateş, halsizlik, öksürük, ağız kokusu.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
09/11/2008
178-Beynimiz
yeterli yakıt ve oksijen alıyor mu?
Beynimiz vücudun en fazla enerji
tüketen organıdır.Vücudumuzdaki mükemmel
faaliyetlerin beyin tarafından idare edildiğini
düşündüğümüzde bunu normal karşılamamız icap eder.
Yediğimiz yiyeceklerle beşlenen hücrelerimizdeki
enerji ocakları (mitokondriler) aldığımız oksijenle
adeta körüğün ateşi canlandırdığı gibi harekete
geçerek yiyecekleri enerjiye dönüştürmekle
görevlendirilmiştir. Endüstrileşme, şehir hayatı ve
hava kirliliği stresli hayatla iç içedir. Yapılan
çalışmalar Amerika gibi sanayide ileri ülkelerde ve
büyük şehirlerde in-sanların akciğerlerini tam
kapasite doldurmadıklarını ve doğru nefes
alamadıklarını gösteriyor. Bu ülkelerde panik atak
gibi hastalıklar da doğal ortamlarda yaşayan
kişilere göre daha fazla görülüyor. Stres, beden
kimyasında meydana gelen değişiklikle damarları
sıkar ve kılcal damarlarımızın hücrelerimize oksijen
götürmesini engeller, buna bağlı olarak düşünme
bozuklukları, vücudumuzda karıncalanmalar,
uyuşmalar, ağrılar ortaya çıkar.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
15/11/2008
179-Beyindeki
oksijeni neler bloke eder?
Yeme bozuklukları, diyabet, demir
eksikliği, tiroid problemleri, damar hastalıkları
gibi organik problemler sebebiyle beyine yeterli
oksijen ve glikoz gitmemesi de zaman içinde düşünce
bozukluklarına yol açmaktadır.Psikolojik
problemlerin büyük bir kısmı beyne ye-terli oksijen
gitmemesinden ve glikozun uygun seviyede
alınmamasından kaynaklanmaktadır. Doğru nefes alma
ve dengeli beslenme bu sebeple çok önemlidir.
Beyinde bazı bölgelerin düşme, yaralanma ve doğum
esnasında yeterli oksijen alamama gibi sebeplerle
hasar görmesinin ve geçirilen streslerin beden
kimyasına etki etmesinin (travma sonrası stres
bozuklukları) öğrenme güçlükleri ve davranış
bozukluklarına yol açtığı bilinmektedir.Takıntılı
düşüncelerle kendisini ortaya koyan obsessif
kompulsif bozukluk diye bilinen psikolojik problem
bu tür nedenlerle de ilişkili olan bir düşünce
bozukluğudur. Panik atak, konuşma problemleri,
konsantrasyon ve motivasyon problemlerinde de
stresin etkisiyle doğru solunum yapılmadığı
görülmektedir.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
17/11/2008
180-Beyin
oksijeni nasıl kullanır?
Verimli düşünebilme konuşunda yapılan
çalışmalar göstermektedir ki beyne uygun şekilde
daha fazla oksijen gitmesi, motivasyon, ezberleme,
öğrenme, anlama gibi zihinsel faaliyetlerin verimini
artırmaktadır. Beynin ihtiyacı olan enerjiyi
sağlayan adeta beynin yakıtı durumundaki glikozun
uygun şekilde, (ne fazla ne de eksik) alınması da
verimi artırmaktadır. Zira beyin glikozu
depolayarak, sürekli kan dolaşımı yoluyla kandan
sağlamaktadır.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
19/11/2008
181-
Obez çocukların atardamarları yaşlılarınki gibi
Obez bir
çocuğun atardamarının, orta yaşlı birininki gibi
tıkalı olabileceği belirlendi. ABD’li
araştırmacılar, yaşları ortalama 13 olan 40’ı obez
70 çocuğun boyun atardamarlarının iç duvarlarının
kalınlığını ultrasonla ölçtü ve obez çocukların
atardamarlarının daha çok 45 yaşındaki birininkine
benzediğini gördü. yapılan araştırma bu çocukların
en erken 30 yaşında kalp krizi ya da felç geçirme
olasılıklarını artırdığını gösterdi.
İncelenen çocuklarda “kötü kolesterol” seviyelerinin
yüksek, “iyi kolesterol” seviyelerinin düşük çıktığı
da gözlendi.
Kaynak; ntvmsnbc.com
www.sufizmveinsan.com
21/11/2008
182-
Çocukları elektromanyetik etkiden korumak için ne
yapmalı?
Bebeklerin ve gelişmekte olan
çocukların, vücutlarındaki su oranının yüksek olması
nedeniyle günlük hayatta kullanılan elektronik
cihazlar ile baz istasyonları, yüksek gerilim
hatları, uydu haberleşme sistemleri ve radyo ve
televizyon vericilerinin yaydığı elektromanyetik
radyasyondan yetişkinlere oranla çok daha fazla
etkilendiği belirtildi. En önemli risk kitlesinin
çocuklar olduğu ve radyasyonun çocukların bağışıklık
sisteminde birtakım bozulmalara neden olabileceği
uyarısında bulunuldu. Elektromanyetik
radyasyonun etkileri 10-12 yıl içinde çıktığı ve
konsantrasyon bozukluğu, yaşam kalitesinde
düzensizlik, uyku bozukluğu, huysuzluk, sinirlilik
ve halsizlik yaptığı vurgulandı.
Kaynak; zaman.com
www.sufizmveinsan.com
24/11/2008
183-C
vitamini ihtiyacına günde bir kivi yeter
1 adet kivinin yetişkin bir insanın
günlük C vitamini ihtiyacını karşılamaya yetteceği
bildirildi. Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turan Karadeniz, "100 gram
kivi meyvesinde 400 miligrama kadar varan C vitamini
bulunur.
Ayrıca, bir insanın günlük A vitamini ihtiyacı 1,75
gram olup, yaklaşık 70 gram kivi meyvesinde bu
miktar vardır. Kivi, turunçgillerden 4-6 kat,
elmadan ise 40-50 kat daha fazla C vitamini içerir.
Yetişkin bir insanın günlük C vitamini ihtiyacı 60
miligram olduğu düşünüldüğünde, bir adet kivi bu
ihtiyacı rahatlıkla karşılamaktadır.'' dedi.
Kaynak; zaman.com
www.sufizmveinsan.com
27/11/2008
184-Depresyonla
ilaçsız savaşın!
Uzmanlar, günümüzde birçok insanı
etkisi altına alan depresyonun tedavisinde ilaç
kullanımının doğru bir yaklaşım olmadığı görüşünde
birleşiyor.Women's Health Dergisi'nin kasım ayı
sayısında yer alan bir araştırmaya göre; anti
depresan hap kullanan her dört kişiden biri, aslında
sadece moral bozukluğu yaşıyor ve ihtiyacı yokken
ilaç alıyor. Araştırmayı yapan ekipten Dr. Jerome
Wakefield; hastalarına antidepresan veren
doktorların çoğunun sadece genel semptomlara bakarak
hareket ettiğini, hastanın ruhsal durumunu dikkate
almadığını söylüyor. Wakefield, yakın zamanda çok
sevdikleri birini kaybeden insanlara bu tür haplar
vermenin doğal olduğunu ancak ayrılık ya da boşanma
gibi bir sıkıntısı olanlara ilaç yerine duygusal
destek vermek gerektiğini dile getiriyor. Dr.
Wakefield, moral bozukluğu yaşayanlara ilaç almadan
önce bir terapistle konuşmalarını öneriyor.
Kaynak; timeturk.com
www.sufizmveinsan.com
29/11/2008
185-Âlemlerin
6 günde yaratılışı
"O
(Allah’dır) ki, Semavat ve Arz’ı altı gün
içinde halk etmiştir... Ve O’nun Arşı da Su üzerinde
idi..."
Hûd suresi/7.ci ayet
Âlemlerin 6 günde yaratılışı
stringlerin 6 yönlü hareketi neticesinde 4
unsurun (Hava+su+ateş+toprak) meydana gelmesi ile
alâkalıdır. Arşın suyun üstüne oturması ise, tüm
canlılığı kapsamasıdır ve bu olgu da yine sembolik
şekilde izah edilmiştir.
www.sufizmveinsan.com
29/11/2008
186-Salam-sosis
tüketimini azaltın
Dünya Kanser Araştırma Fonu, geçen
yılki raporunda, günde 2 dilim pastırma ve 2 sosis
yemenin bağırsak kanseri riskini yüzde 63 artırdığı
belirtiliyordu. Bağırsak Kanseri Derneği de bağırsak
kanserine yol açan diğer faktörlerin sigara ve içki
olduğunu söyledi. Kanseri önleme raporu, işlenmiş
etin potansiyel tehlikelerinin altını çiziyor, fakat
aynı zamanda kanser riskini azaltan ya da artıran
diyet ve hayat tarzının diğer unsurlarını da
vurguluyor. Bilim adamları işlenmiş etteki
kimyasalların bağırsaklar için daha fazla tehdit
oluşturduğuna inanıyor.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
01/12/2008
187-AB
ampulü yasaklıyor
Bir asırdan uzun süredir odalarımızı
aydınlatan ampullerin enerji tasarrufu için Avrupa
Birliği (AB) ülkelerinde yasaklanması planlanıyor.
Uygulama kabul edilirse 2009'da yürürlüğe girecek.
Buna göre ilk önce 100 watt'lık ampuller
yasaklanacak. 2010'da 75'lik, 2011'de 60'lık,
2012'de 40'lık ve son olarak da 2013'de 25'lik ve
15'lik ampuller AB ülkelerinde tedavülden kalkacak.
Yetkililer düşük enerji harcayan ampullerin üretimi
için de firmalara zaman tanınmış olduğunu ifade
etti. AB ülkelerinde her yıl 2 milyar klasik ampul
satılırken, düşük enerjili ampullerden ise ancak 300
milyon satılıyor.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
02/12/2008
188-Kromozomlar
İnsanlarda 23
kromozom vardır. 22 tanesinin cinsellikle ilgisi
yok. 23´üncüsü de X ya da Y oluyor. XX olursa kadın,
XY olursa erkek demektir. Fakat yapılan incelemelere
göre anlaşılıyor ki Y kromozomu, evrim sürecinde
kendini yenilemekten giderek aciz hale geliyor. Y
kromozomu uzun yıllar içinde ufak bir kısmını yavaş
yavaş kaybediyor. Zaten X kromozomuna baktığınızda,
üzerinde yaklaşık 1800 gen olduğunu görüyorsunuz.
Y´de ise 300 civarında gen var. Eskiden bunlar aynı
boydaymış. Yani Y kromozomu küçülüyor.
Küçülse de işlevlerini diğer kromozomlara aktarmak
üzere evrimleşiyor. X üzerinde ve Y üzerinde
cinsiyet ile ilgili alanlar olmakla birlikte, beyin
işlevlerinde ve cinsiyetle geçen birtakım
hastalıklarda da etkili, yani sadece cinsiyet değil.
...Cinsiyetten sorumlu alanlar dışın da da işlevleri
var. Mitekondrial DNA da sadece xx kromozomu
bulunmaktadır.
Uz. Dr. Işıl YURDAIŞIK
www.sufizmveinsan.com
04/12/2008
189-Sigara
içen kadınların ömrü 14,5 yıl azalıyor
Amerikan Kadın
Hastalıkları ve Doğum Koleji (ACOG)'nin raporuna
göre, sigara, kadınların yaşamından 14,5 yıl
çalıyor.Amerika'daki her beş kadından birinin sigara
içtiği belirtilen raporda, Amerika'daki yaklaşık 438
bin kadın ve erkeğin, aktif ve pasif sigara
içmesinden dolayı erken öldüğü açıklandı. Dr. Sharon
Phelan, "Sigara içmek kadınların yaşam sürelerini
ortalama 14,5 yıl azaltıyor. Sigaranın kadınlar
üzerindeki kanıtlanmış hasar verici etkileri çok
kapsamlı." dedi.
www.sufizmveinsan.com
06/12/2008
190-Prematüre
ve ölü doğum riskini azaltan test bulundu
Avustralya'da Sydney's Royal North
Shore Hastanesi'nde görevli bilim adamları, erken ve
ölü doğum riskini azaltan bir test geliştirdiler.
Yeni Güney Wales Sağlık Bakanı John Della Bosca,
"Hamile kadınların kanında doğmamış bebeklerdeki
yetersiz beslenme riski olanları gösterebilen 'angiopoietin-2'
isimli bir protein buldular." dedi. Yeni bulgularla
doktorlar anne kanındaki protein seviyesini
hamileliğin 10. haftasında ölçebilecekler ve anneyi
tedavi edebilecekler.
kaynak:zaman.com
www.sufizmveinsan.com
09/12/2008
191-Eleştiriyi
şahsına değil, davranışına yapın
Her anne-baba için kendi evladı
biriciktir, kusursuzdur, her şeyin en iyisine
layıktır. Çocukların yetiştirilmesi ve geleceğe
hazırlanması anne-babalara, doğumla birlikte
verilmiş bir görevdir. Tüm ebeveynler çocuklarıyla
gurur duymak, onların mutluluğu ve başarılarıyla
sevinmek isterler. Çocukların eğitiminde ve onlarla
nitelikli iletişim kurmada "sevgi" tek başına
yeterli değildir. Çocuklarla sevgi ve zaman
paylaşımı çok önemli olmakla beraber, paylaşılan
zamanın içini doldurmak, sevginin olumlu ve kalıcı
etki bırakacak şekilde yansıtılması gereklidir.
Çocuklar, hayatın kesintisiz akışı içinde
eğitilmeli, hayatın her anında onlarla paylaşılan
zaman dilimlerinde doğru davranışlar
sergilenmelidir.
kaynak:zaman.com
12/12/2008
www.sufizmveinsan.com
192-Abartılı
harçlık, çocuğun sorumsuz olmasına yol açar
Psikolojik danışman Orhan Keskin,
birçok ebeveynin, 'ben çok çektim, çocuğum çekmesin'
diyerek gereğinden fazla harçlık verdiğini, bunun da
çocuğun gelişimi açısından son derece sakıncalı
olduğunu söyledi.
Harçlığın paranın değerini öğretmek ve sorumluluk
duygusu için verilmesi gerektiğini, "harcatmak" için
olmadığını ifade eden Keskin, anne ve babaların,
zamanında kendilerinin bazı imkânları elde
edememenin ezikliğiyle çocuklarına abartılı biçimde
harçlık verdiğini kaydetti. Her çocuğun temel
ihtiyaçlarının yanında, anne ve babanın hoş görüp
verdiği fırsatlar olmasının normal olduğunu söyleyen
Keskin, "Harçlıkla zamansız ve abartılı bir şekilde
tanışan çocuklarda, doyumsuzluk ve sorumsuzluk
duygusunun yanında bazı davranış bozuklukları da
görülmektedir." şeklinde konuştu. Çocuklara cep
harçlığının, küçük yaştan itibaren parayı
kullanabilme ve idare edebilme kabiliyetini
geliştirmek için verilmesi gerektiğini vurgulayan
Orhan Keskin, bunun ilköğretimden başladığını
kaydederek, "Harçlığın fazla verilmesi, çocuğun bunu
bir güç gösterisi olarak kullanmasına ve savurgan
olmasına, ilerleyen yaşlarda ise tatminsizlik ve
doyumsuzluk hislerine kapılmasına yol
açabilmektedir. Az verilmesi durumunda ise eziklik
yaşanabilir. Ayrıca kardeşler arasında da yaşa göre
dengeli olarak verilmelidir." dedi.
kaynak:zaman.com
15/12/2008
www.sufizmveinsan.com
193-Bakıcı
kadın sendromu
Son yıllarda derinlemesine büyüyen pedagoji
biliminde, ismine daha önce hiç rastlanmamış
birtakım yeni tanımlamalarla karşılaşıyoruz.
Bunlardan biri de "ilgisiz çocuk sendromu"dur.
Ülkemizde çocuk psikolojisi ile ilgilenen birtakım
uzmanlar tarafından "bakıcı kadın sendromu" olarak
da adlandırılan bu sendromu taşıyan çocukların
bulguları "otistik çocuk"larda görülen davranış
sapmaları ile hemen hemen aynı özellikler
göstermektedir. Ancak tedavide izlenilen yöntemler
birbirinden ayrıdır. İlgisiz çocuk sendromu, insan
yaşamında en hızlı gelişimlerin yaşandığı ilk dört
yaş döneminde, çocuk ile sosyal çevre arasında sözel
ve duygusal iletişimin sağlıklı yürümemesi sonucunda
oluşan bir bozukluktur.
kaynak:zaman.com
17/12/2008
www.sufizmveinsan.com
194-KOLA
KEMİĞİN DÜŞMANI
Erciyes Üniversitesi Atatürk Sağlık Yüksek Okulu
Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Prof. Dr.
Neriman İnanç, içerisinde kafein bulunan kolanın
sodyum açısından da zengin olduğunu belirterek, bir
miktar kafein ve aşırı miktarda sodyumun kemik
kırılmalarına neden olduğunu bildirdi.
kaynak:aa.com.tr
20/12/2008
www.sufizmveinsan.com
195-Cep
telefonu, beyin tümörü riskini artırıyor
Sağlık Bakanlığı
Kanser Savaş Dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer,
cep telefonlarının beyin tümörü riskini iki kat,
işitme sinirine ait tümör riskini ise 2,4 kat
artırdığının bilimsel olarak kanıtlandığını
söyleyerek, "Özellikle çocuklar ve gençlerin cep
telefonu kullanımına çok dikkat etmeleri gerekiyor."
dedi. Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Dairesi Başkanı
Prof. Dr. Murat Tuncer, manyetik alanların kanser
yapıcı tehlikesine karşı uyarıda bulundu. Prof. Dr.
Tuncer, cep telefonlarının özellikle sıklıkla
kullanılan tarafta tümör riskini arttırdığını
söyledi.
Kaynak;
zaman.com
26/12/2008
www.sufizmveinsan.com
196-
İlginç Sorular
1) Merakla beklenen Kur’an’ın “B” Meali neden kitap
haline getirilmiyor?
2) Malik ile melik, melik ile Rab arasındaki fark
nedir?Neden önce Rab’ba arkasından Melik’e sığınmak
söz konusudur?
3) Yazılanların dışında kuantum felsefesi ile din
bilimini çakıştıran bir misal verebilir misiniz?
20/12/2008
197-
İlginç
Sorular
1.
Allah
ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için
bacağını açıp baldırını gösterir.” (Hadis) Müslim
İman 302, Buhari 97/24,10/29, Hanbel 3/1
2.
İrsal olunmak ile nuzul etmek arasındaki fark
nedir?
198-Tiroit
eksikliği zekâyı etkiliyor
Türkiye'de yılda 1 milyon 400 bin anne doğum
yapıyor. Gebelik sürecinde anne adayı birçok sorunla
karşı karşıya kalabiliyor. Gebelikte çok görülen
tiroit eksikliği de bu sorunlardan biri.
Uzmanlara göre Türkiye, dünyada hamileler arasında
tiroit sorununa en fazla rastlanan ülkeler arasında.
Bu yüzden önem verilmesi gereken bir konu. Annenin
tiroit hormonlarının normal olmasının özellikle
gebeliğin ilk 3 ayında bebeğin beyin gelişimi için
çok önemli bir unsur olduğunu aktaran Endokrinoloji
ve Tiroit Uzmanı Prof. Dr. Mete Özata, bebeğin beyin
gelişiminin bu ilk 3 ayda anneden göbek kordonu
yoluyla gelen tiroit hormonlarına bağlı olduğunu
söyledi. Prof. Dr. Özata, "Annede tiroit hormonları
az ise bebeğin beyin gelişimi iyi olmamaktadır.
Bebeğin vücudundaki tiroit salgısı 12. haftadan
sonra başladığından ilk 3 ay büyük önem
taşımaktadır." dedi. Yapılan bilimsel çalışmalarda
tiroit hormonları düşük bir anneden doğan çocuklarda
zeka seviyesinin yüzde 85'in altında olduğunu
anlatan Özata, bu çocukların okul başarıları ile
arkadaşlarıyla olan ilişkilerin çok düşük olduğunu
belirtti. Özata, "Bu nedenle hamile kaldığını
öğrenen tüm anne adayları vakit geçirmeden tiroit
hormon tetkiklerini yaptırmalıdırlar." ifadesini
kullandı.
Öte yandan gebe ve emziren kadınlar iyot ihtiyacını
iyotlu tuz yiyerek veya iyot içeren multivitaminler
alarak karşılayabiliyor. Bir gebenin günde 200
mikrogram iyot alması gerektiği belirtiliyor. Bu
miktardaki iyot multivitamin ilaçlarda bulunan iyot
ile sağlanabiliyor. Yine aynı şekilde emziren
kadınların ise günde 290 mikrogram iyot alması
gerekiyor.
Kaynak; zaman.com
01/01/2009
www.sufizmveinsan.com
199-
İlginç
Sorular
1.) Hz. Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
Resul Allah (s.a.s.) bir gün elimden
tuttu ve u açıklamayı yaptı:
Allah
toprağı Cumartesi günü yarattı.
Ondaki dağları Pazar günü yarattı.
Ağaçları Pazartesi günü yarattı.
Mekruhları Salı günü yarattı.
Nuru Çarşamba günü yarattı ve onda
hayvanları Perşembe günü yaydı.
Hz. Âdem (a.s.)'ı Cuma
günü ikindi vaktinden sonra, ikindi ile gece
arasındaki gündüz vaktinin en son saatinde en son
mahlûk olarak yarattı. (K.S. / 1664)
2.)Beden
kayıtlarından kurtulmak için bazı anlaşılmaz çabalar
içine girmek, gafletin perdeliliğin işaretidir. Bu
nokta dikkate alındığında Hz. Ali’nin yaşamında bir
kere dahi olsun aynada yüzünü görmek istemeyişini
nasıl izah edersiniz?
03/01/2009
www.sufizmveinsan.com
200
-
Karlı günleri hasta olmadan geçirmek için nasıl
giyinmeli?
Tek ve kalın bir kıyafet yerine üst
üste birkaç kat giyinmek hem yalıtım oluşturarak
üşümeyi engeller hem de terleme halinde üzerimizi
hafifletmemizi sağlar. Örneğin yetişkinler gömlek,
body üzerine hırka, süveter tercih edebilir.
Çocuklarda ise boyun bölgelerini de kapatan bir
kazak ve üzerine yelek giydirilebilir. Yine aynı
şekilde çocukların kot ve kadife pantolonlarının
içine çok kalın olmayan eşofman, tayt
giydirilebilir.
Yünlü ve pamukluları tercih edin
Sert ve karlı günlerde üşümeyi engellemek için
termal iç çamaşırlar tercih edilebilir. Yalnız
burada dikkat edilmesi gereken nokta cildin yüne
karşı hassas olup olmadığıdır. Isı tutma özelliği
yüksek olan yün lifi bazı ciltlerde kaşıntı
yapabilir. Bu durumda cilde direkt temas eden
kıyafetlerde yüzde 100 pamuklu olanlar tercih
edilmelidir. Sentetik elyaf karışımının çok olduğu
kıyafetler özellikle hareketli olan çocuklarda
terleme yapar, mekân değişikliğiyle beraber
normalden daha fazla üşümeye sebep olur. Vücut
ısısının en çok kaybedildiği bölge baş ve boyun
bölgesidir. Donma tehlikesine maruz kalan yüz
hatları bere, şapka ve atkı kullanılarak direkt
çarpan rüzgâra karşı mutlaka korunmalıdır. Çocuklar
için baş, boyun ve kulakları örten şapka modelleri
tercih edilebilir. Yüzü rahatsız etmeyecek orta
kalınlıkta atkılar da ağızdan soğuk hava girişini
engeller.
Ayakkabılar su geçirmemeli
Soğuk havalarda bayanlar ve çocuklar ayaklarını
üşütmemeye çok dikkat etmelidirler. Yalıtkan ve su
geçirmeyen botlar tercih edilmelidir. Ayakkabı içine
giyilen çorap çok kalın olup rahatsızlık
vermemelidir. En ideali yüzde 100 pamuklu,
terletmeyen çoraplardır. Çocuklara evde çorap
üzerine altı kaymayan dikişli patikler
giydirilebilir. Panduflar ayağı sıcak tutmakla
beraber zamanla terleme ve kokmaya sebep olabileceği
ve ev içinde çocuğun hareketini sınırladığından
dolayı uzun süre kullanımından kaçınılmalıdır.
Soğuk havalarda moraran parmaklar üşümekle kalmaz
hareketleri de sınırlar. Özellikle çocukların
ellerinin üşümemesi için hareketlerini sınırlamayan,
ele oturan, su geçirmeyen ve onların hoşuna
gidebilecek dekoratif eldivenler giydirilmelidir.
Aşırı ağır paltolar almayın
Hareketleri sınırlayan bir palto özellikle
çocukların hoşuna gitmez ve giymemek için
direnirler. Ağır, aşırı bol veya aşırı dar,
kaşındıran paltolar alınmamalı, hafif ve yalıtımlı
olanlar tercih edilmelidir.
Kalp hastaları da üşümeyecek şekilde giyinmelidir.
Soğuk hava damarların daralmasına ve kalbin daha çok
çalışmasına sebep olur.
Kaynak;
zaman.com
04/01/2009
|