» 01-  50
» 51- 100
» 101-150
» 151-200
» 201-250
» 251-300

» 301-350
» 351-400
» 401-450
» 451- 500
 

Bunları Biliyor musunuz VIII


 

351-Sinek kovucular, merkezî sinir sistemine zarar verebilir

Yaz aylarında ortaya çıkan sivrisineklere karşı kullandığımız sprey, pomat ya da losyon şeklindeki sinek kovucuların içindeki bir maddenin, merkezî sinir sistemine zarar verebildiği bildirildi.
İtalyan haber ajansı ANSA'nın bildirdiğine göre, Fransa'daki Kalkınma Alanında Araştırma Enstitüsü'nde görev yapan Vincent Corbel ile Angers Üniversitesi'nden Bruno Lapied, birçok böcek kovucunun içinde mevcut olan "deet" adlı bir kimyasal maddenin nörotoksik (sinir hücreleri üzerine toksik etki gösteren madde) olduğunu ortaya çıkardı. Corbel, "Bu maddenin sadece davranış değişikliğine sebep olan basit bir kimyasal bileşim olmadığını, aynı zamanda merkezî sinir sistemi için çok önemli olan asetilkolinesteraz adlı bir enzimi engellediğini de tespit ettik." dedi.
Vincent Corbel, araştırma sonuçlarının, deet'in özellikle de diğer kimyasal maddelerle birlikte kullanımının ne kadar güvenli olduğunun sorgulanması gerektiğini ortaya koyduğunu söyledi. Verilen bilgiye göre 1953 yılında keşfedilen deet, halen böcek kovucularda en çok kullanılan maddelerin başında yer alıyor.

Kaynak; zaman.com.tr

www.sufizmveinsan.com
05/08/2009

353-DNA'da değişiklik evrim nedeni iddiası

İngiliz araştırmacılar, DNA'da minik bir değişikliğin, türlerin evrimine yol açabildiğini ileri sürdü.
American Naturalists'de yayımlanan bilimsel çalışmaya göre, Cambridge Üniversitesinden bir ekip, bu olasılığı, Solomon Adaları'nda birbiriyle çok yakın akraba iki ayrı sinekyutan kuşu cinsini incelerken buldu.
Aynı vücut şekline sahip, ancak değişik renkli ve farklı ötüşlü iki alt türü incelediklerini belirten bilim adamları, bu alt türlerden kuşların çiftleşebildiğini, ama alt türlerin farklılıklarının birbirlerini potansiyel cinsel partner olarak görmelerini engellediğini tespit etti.
İngiliz bilim adamları, bu kuşların eşleşebildiğini, ancak tanıma eksikliğinin yeni türlerin evriminin başlamasına işaret ettiğini belirterek, Papua Yeni Gine'nin doğusunda bulunan Solomon Adaları'ndaki diğer sinekyutan kuşlarının da tüy rengiyle ters düştüğünü, fakat genetik temelin tek bir DNA mutasyonundan kaynaklandığının her zaman açık olmadığını kaydetti.
Cambridge Üniversitesinden Rebecca Kilner, araştırmanın tek bir genin kuşlarda potansiyel cinsel partnerin seçimini etkileyerek nasıl renk değişikliğine yol açtığını gösterdiğini söyledi. Kilner, DNA değişikliğinin tecridi çoğalmaya ve sonuçta türleşmeye yol açabildiğini, ancak aslında bu işin önceden düşünülenden daha karmaşık olduğunu ifade etti

Kaynak; aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
07/08/2009

354-Sosyal stres şişmanlatıyor

Vücudun karın boşluğunda daha fazla yağ depolamasını sağlayarak kalp hastalığına neden olan sosyal stres, ayrıca damar sertliği oluşumunu da hızlandırıyor.
Obesity dergisinde yayınlanan çalışmada, dişi maymunlar yağ ve kolesterol içeren Batılı diyetiyle beslendi. Maymunlar gruplar halinde barındırıldı, böylece maymunlar doğal olarak kendi aralarında baskın olandan ikincil olana doğru resmi olmayan bir hiyerarşi oluşturdular.
Araştırmacılar, stres altındaki ikincil maymunların iç organlarında ya da karın boşluğunda daha fazla yağ oluştuğunu tespit ettiler. İç organlardaki yağ, başlıca ölüm nedenlerinden biri olan kalp hastalığına neden olan koroner damar sertliğini artırıyor.
Aşırı kilolu insanlarda yağların karın bölgesinde yerleştiğini ve bu yağların vücudun diğer bölgelerindeki yağlardan daha farklı olduğunu söyleyen araştırmacılar, bu yağların çok fazla olması durumunda sağlık üzerinde daha fazla zararlı etki yapacağını belirttiler.
Araştırmacılar, kadınların ve dişi maymunların kalp hastalığına karşı doğal bir korumaya sahip olduğunu buldular. Kadınlarda erkeklerden ortalama 10 yıl sonra kalp hastalığı geliştiğini kaydettiler. Ancak bu korumanın stres ve iç organlarda biriken yağlar arttığında kaybolduğunu tespit eden araştırmacılar, yüksek oranda sosyal stres ve daha fazla iç yağa sahip maymunlarda bu koruyucu hormonlardan daha az üretildiğini buldular.


Kaynak; aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
08/08/2009

355-Katillerin ve Psikopatların beyni herkesten farklı

Cinayet, ırza geçme ve benzeri gibi ağır suçları işleyen psikopatların beyin yapılarının biyolojik olarak, diğer insanlarınkinden farklı olduğu belirlendi.
Britanyalı bilimcilerin çalışmaları sonucunda, bu kişilerin beyinlerinin duygularla ilgili bölümüyle (amygdala), dürtüleri ve karar almayı yöneten bölümü (orbitofrontal cortex) arasındaki `bağlantıların` hatalı olduğu belirlendi.
Bu iki bölümün psikopatlarda farklı olduğu biliniyordu ancak aralarındaki bağlantının `hasarlı olduğu` ilk kez ortaya kondu. Bu da, (DT-MRI) adı verilen yeni bir tarama yöntemi sayesinde mümkün oldu.
Cinayet, seri ırza geçme, boğma gibi ağır suçları işleyen kişiler üzerinde yapılan araştırmalar, iki önemli beyin bölümünü birbirine bağlayan yollarda `çukurlar olduğunu,` psikopat olmayanlarda ise `bu yolların` iyi durumda olduğunu ortaya koydu. Çalışmaya ilişkin makale, Molecular Psychiatry adlı bilimsel dergide yayımlandı.
Craig Reuters`a yaptığı açıklamada, `beynin iki bölümü arasındaki bağlantının, psikopatlarda, diğer insanlar kadar iyi olmadığını belirledik. Bunu, iki bölge arasında uzanan bir yola benzetirsek, bu kişilerde yol çukurlu, iyi korunmamış durumda` dedi. Yaptıkları çalışmanın, beynin iki kısmı arasındaki bağlantıların nasıl, ne zaman ve neden tahrip olduğunu ortaya koymadığını da kaydeden Craig, `şimdi en ilginç soru, bu çukurların doğuştan mı geldiğinin, sonradan mı oluştuğu, veya belirli bir şeyin mi buna yol açtığı` diye konuştu.


Kaynak; aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
09/08/2009

356-Kaşıntınız varsa mutlaka okuyun!

Bilim adamları, kaşıntıdan sorumlu sinir hücrelerini buldu. Bilim adamlarının bu keşiflerinin cilt hastalıkları için daha etkili tedavi yöntemlerinin bulunmasına yardımcı olması bekleniyor.
Science dergisinde yayımlanan araştırmanın sonuçlarına göre, fareler üzerinde yapılan deneyler, bu hayvanların yalnızca kaşınma hissini ileten sinir hücreleri olduğunu gösterdi.
St Louis`deki Washington Üniversitesi ve Çin`in Pekin Üniversitesi`nden araştırmacılar, çalışmaları çerçevesinde kaşıntı sinir hücrelerini öldürerek, kaşınmayan fareler yarattılar.
Araştırmayı yürüten ekibin başkanı Washington Üniversitesi`nden Zhou-Feng Çen yaptığı açıklamada, bu buluşlarının tedavi yöntemleri açısından çok önemli etkilerinin olacağını kaydetti. Belirli sinir hücrelerinin, acı değil kaşıntı hissi için önemli olduğunu gösterdiklerini anlatan Çen, bu hücrelerin, gelecekte kaşıntı tedavisinde kullanılabilecek çok sayıda reseptör veya molekül içerebileceğini belirtti.
Araştırmacılar `GRPR` adı verilen ilk kaşıntı genini de 2007`de tanımlamıştı. Bu gen omurilikte bulunuyor.

Kaynak; aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
11/08/2009

357-Şimdi üzüm ye, geleceğini kurtar

Üzüm ve üzüm suyu tüketiminin vücudun savunma sistemini güçlendirdiği, bu mevsimde bol tüketilmesinde fayda olduğu bildirildi.
Prof. Dr. Necat Yılmaz düzenli üzüm suyu tüketen insanların kanında vücudu hastalıklara karşı koruyan gammadelta T hücrelerinin bulunduğunu belirtti. Yılmaz `Aslında çocukluk çağında başlayan kalp damar hastalıkları ancak ileri yaşlarda çıktığı için insanların yanlış bir düşünceyle ileri yaşta aniden kalp hastası olduğunu düşünüyor. Oysa önceki yıllarda edindiği beslenme alışkanlıkları kendisini hasta etmiştir`` dedi.
KALBiN DOSTU
Prof. Yılmaz ``İspanyol araştırmacılar üzümün damarların oksidasyonunu azalttığını saptadı. Kırmızı üzümdeki polifenoller çok faydalı, kronik hastalıkların oluşumu engeller. Kalp damar hastalıklarının oluşumunu engeller` dedi.

Kaynak; aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
12/08/2009

358-Sigara bunamayı artırıyor

Yeni bir araştırma, sigara içen orta yaş grubunda bunama riskinin içmeyenlere oranla, yüzde 70 daha fazla olduğunu gösterdi.
"Britain's Journal of Neurology, Neurosurgery and Psychiatry" isimli tıp dergisinde yer alan ve yaşları 46 ile 70 arasında değişen 11 bin kişinin incelendiği çalışmada, sigara içen ve yüksek kan basıncı ya da şeker hastalığı olanlarda bunama oluşma riskinin artığı görüldü. 55 yaşın altındaki sigara içenlerde risk içmeyenlere göre 5 kat artarken, 46-76 yaş arasındaki sigara tiryakilerinde kronik hafıza kaybı gelişme riski yüzde 70 daha fazla olduğu görüldü. Araştırmacılar, şeker hastalarında bunama gelişme riskinin ise 3 kattan daha fazla olduğunu buldular.
Ayrıca, American Journal Neurology dergisinde yayınlanan bir başka çalışma ise insanların kitap okuma, yazma ya da kart oyunları oynama gibi günlük aktivitelerle beyni düzenli olarak harekete geçirerek, bunama saldırısını önleyebileceğini gösterdi.
İngiliz dergisinde yayanlanan bu sonuçlar, orta yaştaki insanların sigarayı hemen bırakmalarını ve emekli olana kadar beklemek yerine bunama riskini kontrol altına almaya yardımcı olacak yaşam tarzı değişiklikleri yapmaları gerektiğini açıkladı.
İngiltere'de sadece 700 bin insanda bunama şikayeti olduğunu söyleyen araştırmacılar, 2025 yılına kadar bu sayının 1 milyondan fazla olacağını tahmin ediyorlar.

Kaynak; zaman.com.tr

www.sufizmveinsan.com
13/08/2009

 

359-Rüyalar `resmedilebilecek`

Beyinde ses ve görüntülerin aynı sinir hücresi koduna sahip olduğu ortaya çıktı. Bilim adamları, uykudaki beyin faaliyetlerinin kaydedilerek, rüyaların `resmedilebileceği` umudunu taşıyor.
Montreal Üniversitesi ve Montreal Nöroloji Enstitüsü`nden bilim adamlarının yaptığı araştırma, beyinde aynı sinir hücresi kodunun söz ve müzik gibi farklı sesler ile görüntüleri nasıl ayırdığını gösterdi.
Bilim adamları, beynin farklı müzik aletlerinin sesini, konuşmadaki kelimeleri ve çevredeki sesleri nasıl algıladığını anlamak üzere 3 saat katılımcılar üzerinde fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) sistemini kullandı.
Araştırmaya imza atanlardan Marc Schonwiesner, beynin sesleri ve farklı görüntüleri kodlamak için aynı yöntemi kullandığını belirtti.
Bilim adamları, onlarca yıllık çalışma gerekse de bu aşamanın da tamamlanmasıyla bir gün fMRI`nin okunmasıyla kişinin duyduğu şarkının yeniden `yazılabileceği` ve ardından uykudaki beyin faaliyetlerinin kaydedilerek, rüyaların `resmedilebileceği` umudunu taşıyor.

Kaynak; aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
14/08/2009

360-Aynı anda birkaç iş yapmak beyne zararlı

ABD`de yapılan bir araştırma, birkaç işi aynı anda yapmanın, insanı zihinsel olarak yorduğunu, strese ve öfkeye neden olabildiğini ortaya koydu.
İtalyan La Stampa gazetesinde yayımlanan habere göre, Massachussets Teknoloji Enstitüsü tarafından yapılan araştırmanın başındaki Earl Miller, insan beyninin sadece tek bir eylem üzerinde yoğunlaştığını belirterek, `Diğer eylemler ise dikkatimizi dağıtıyor ve hızımızı kesiyor` dedi.
Bu konuda kendine güvenen insanların dahi bu nitelikte olmadığını ifade eden Miller, insan beyninin bu şekilde işlemediğini söyledi.
Miller, gerçekten de çok gerekli olmadığı sürece çok sayıda işin bir arada yapılmaması gerektiğini vurgulayarak, `Bunun şart olduğu durumlarda ise bu işleri öğleden sonra yapmaktan kaçınmalıyız` diye konuştu.

Kaynak; aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
15/08/2009

361-Beynimizin Suyun İçinde Yüzdüğünü Biliyor muydunuz?

Beynin küçük boşluklarında, kılcal kan damarları tarafından salgılanan, su kıvamında berrak sıvıya beyin-omurilik sıvısı «cereoro spinal fluid) denir. Araknoid zar (beyin ve omuriliği örten 3 zardan ortada olanı) ve Pia mater (damarları örten iç beyin zarı) arasındaki boşluğu doldurur. Beyin ve omuriliğe yastık vazifesi görür ve aynı zamanda metabolizma artıklarını taşır .Beyin-omurilik sıvısı doğal koşullarda berraktır ve içinde çok az hücre, madensel tuzlar, .glikoz ve protein vardır. Yaklaşık olarak miktarı 150 gr. kadardır.
Beyin yaklaşık 1,5 kg'lık bir ağırlığa sahiptir. Eğer beyin bir sıvının içinde bulunmasaydı ve direkt olarak kafatasına temas etseydi kendi ağırlığının altında ezilirdi. Bu da beyindeki hayati merkezlerde bir baskı oluşmasına dolayısıyla ölüme sebebiyet verebilirdi. Ancak böyle bir sorunla -hastalık halleri dışında- karşılaşılmaz. Çünkü beynimizin kendi ağırlığı -yüzdüğü sıvının içinde iken- 1400 kg'dan 50 gr'a kadar düşer. Yani beyinde ağırlığı otuzda bire kadar düşüren bir sistem vardır. Bu sistem şöyle çalışır: Beynin içinde birtakım boşluklar ve bu boşlukların içinde de sadece beyinde bulunan özel damar yığınları vardır. Bunların görevi vücuttan beyne taşınan kandaki serumu süzmektir. Serum önce beynin içindeki boşlukları doldurur ve sonra çeşitli yollardan beynin dışına çıkar. En sonunda da bu sıvı beynin üst kısmında yer alan tek yönlü valf sistemi (araknoid villus) sayesinde genel dolaşıma (kan dolaşımına) geri döner. Bu valflerin çok önemli bir görevi vardır: Sıvının beyne yaptığı basıncı ayarlamak.
Eğer bu ayarlama olmasaydı ve basınç çok yüksek bir seviyeye çıksaydı, o zaman beyne olan baskı beynin fonksiyonlarını etkilerdi. Ve bu durum pek çok hastalığın sebebi olurdu.
Buna örnek olarak "hidrosefali" denilen hastalığı verebiliriz. Bu hastalık türünde dolaşımdaki herhangi bir aksaklıktan dolayı beyindeki sıvı bir süre sonra birikmeye başlar ve oluşan basınç beyin fonksiyonlarını etkiler. Eğer dışarıdan bir müdahale yapılmazsa, yani ameliyatla bu sıvı boşaltılmazsa artan basınç; zeka geriliği, hareket bozuklukları, körlük hatta ölümle sonuçlanan rahatsızlıklara neden olur.
Beyindeki sıvının basıncı normalden daha az düzeylere indiği zaman da dayanılmaz baş ağrıları olur ve beyin hasar görmeye başlar.
 

www.sufizmveinsan.com
16/08/2009

362-'Bilimsel olarak' İslam en doğru din

Japon bilimadamı İslam üzerine bir araştırma yaptı. Kuran okunurken moleküllerin en doğru dizilime kavuştuğunu gördü!

İslam'ın en mükemmel ve doğru din olduğu "moleküler" olarak saptandı!
Japon bilim adamı Masaru Emoto, su molekülleri üzerine yaptığı araştırmalarda Kuran okurken veya hoca ezan okurken, sudaki moleküller meydana gelen titreşimle mükemmel bir altıgen dizilime ulaştığını saptadı.
Emo kısa bir süre önce Mısır'a giderek Kahire Üniversitesi'nde yaptığı araştırmanın sonuçlarını meslektaşları ile paylaştı.
Mısır devlet televizyonunda Japon bilim adamının elde ettiği bulgular profesörler tarafından tartışmaya açıldı. Kuran okunurken suyun nasıl değiştiğini tartışan bilim adamları, insan vücudunun yüzde 70'inin sudan oluştuğundan yola çıkarak İslam'ın en doğru din olduğu sonucuna vardı.
Ayrıca Kuran okuyan ve Allah'a duan eden insanların huzur ve mutluluk duymasının sebebinin de bu olduğu öne sürüldü.
Bu konuda daha fazla araştırmalar yapılması gerektiğine işaret eden Mısırlı akademisyenler,
Kuran sesinin su moleküllerini değiştirmesi ile ibadet edenlerin şiddetten uzak durması arasında da bir bağlantı olduğunu savundu.

Kaynak; internethaber.com

www.sufizmveinsan.com
16/08/2009

363-Kahve ve çayın, Alzheimer hastalığı riskini azalttığı bildirildi.

Reem Nöroloji Merkezi kurucu doktoru nöroloji uzmanı Mehmet Yavuz yaptığı yazılı açıklamada, günde 3-5 fincan kahve ve çay içen insanların Alzheimer hastalığına yakalanma riskinin, içmeyen kişilere göre yarıya düşebildiğini belirtti.
Dünyada yaklaşık 20 milyon, Türkiye'de ise yaklaşık 300 bin Alzheimer hastası bulunduğunu bildiren Yavuz, bu hastalığın, tıp dünyasının en çok bütçe ayırdığı hastalıkların başında geldiğini kaydetti.
Yavuz, günlük yaşamın telaşı, internet, az kitap okumak, teknolojinin gelişimi ile elektromanyetik kirlilik gibi nedenlerin, insanlarda unutkanlığa yol açtığını ve Alzheimer hastalığını tetiklediğini vurguladı.
Alzheimer'ın ilk aşamasında önce hafıza ve bellek fonksiyonlarında dejenerasyon oluştuğunu, hastalığın daha sonra beyin fonksiyonlarına da sıçrayarak kişinin tüm kişisel ve sosyal faaliyetleri bozduğunu anlatan Yavuz, İsveçli ve Finli nörologların yaptıkları çalışmalar hakkında da bilgi verdi. Yavuz, bu çalışmalar sonucu, kahvenin içerdiği kafein maddesinin, Alzheimer oluşumunda rol oynayan "beta amiloid" birikimini önemli ölçüde azalttığının, ayrıca yeşil çayın da Alzheimer'ı önleyici etkisinin bulunduğunun ortaya çıktığını ifade etti.

Kaynak;aa.com

www.sufizmveinsan.com
18/08/2009

364-C vitamininin fazlasına dikkat

Doktorlar, fazla alınan C vitamini haplarının zararlığı olabileceğini söylüyorlar. Peki fazla C vitamini almak, ne gibi sağlık sorunlarına yol açıyor?
Mayo Clinic'te yer alan habere göre, C vitamini normal büyümeyi ve gelişmeyi destekleyen suda eriyen vitamindir. Ayrıca, C vitamini vücudunuzun demiri özümsemesine yardım ediyor. Çünkü, vücut C vitamini üretemiyor ve depalayamıyor. Bu nedenle beslenmede C vitamini çok önemli. Birçok insan için küçük bir bardak portakal suyu ve bir kase çilek, bir orta boy portakal ya da bir porsiyon brokoli, günlük ihtiyacınız olan C vitaminini karşılıyor. Ancak fazladan içilen C vitamini, vücut tarafından idrar yoluyla dışarı atılıyor.
Beslenme yoluyla aldığınız C vitamini size zarar vermezken, C vitamini haplarının gereğinden fazla içilmesi bulantı, ishal, böbrek taşı ve mide yanmasına neden olabiliyor. Ayrıca, çok fazla miktarda alınan C vitamini nadiren solgunluk, baş dönmesi ve bitkinliğe yol açabiliyor.

Kaynak;zaman.com.tr

www.sufizmveinsan.com
19/08/2009

365-Hz. Muhammed (sav) in Özlü Duaları Sevmesi ve Aişe’ye Bunları Öğretmesi
 

- Allah’ın Rasûlü duaların özlü olanını severdi. Diğerlerini bırakırdı.[1]
- Ebubekir, Hz. Peygamber’in yanına girdi. Aişe’den gizli olarak bir şey hususunda Peygamber’le konuştu. Aişe de namaz kılıyordu. Hz. Peygamber Aişe’ye
“Ey Aişe! Daima kamil dualara sarıl” dedi. Veya buna benzer bir şey söyledi. Hz. Aişe namazı bitirdikten sonra Hz. Peygamber’den bu durumu sordu. Hz. Peygamber ona
“şöyle de:
Ey Allah’ım! Ben hayrın tamamını, acele gelenini, geç gelenini, bildiğimi ve bilmediğimi senden istiyorum. Şerrin tamamından, acele geleninden, geç geleninden, bildiğim ve bilmediğimden sana sığınıyorum. Cennet ve cennete yaklaştıran söz ve amelleri senden isterim. Ateşten ve ateşe yaklaştıran söz ve amellerden sana sığınırım. Kulun ve Rasûlün olan Muhammed’in istediğinin hayırlısından senden istiyorum. Kulun ve Rasûlün Muhammed’in sana sığındığı nesnelerin şerrinden sana sığınıyorum. Bana yazdığın şeylerin sonunu hayırlı kılmanı dilerim”[2]
 - Hz. Peygamber hücreme girdi. Ben namaz kılıyordum. Onun yapılması gereken bir işi vardı. Namazı geç bitirdim. Bana
“Ey Aişe! Duaların kısa ve özlü olanlarını tercih et” dedi. Ben namazı bitirdikten sonra
“Ey Allah’ın Rasulü! Duanın kısa ve özlü olanı nasıl olur?” diye sordum. Bana daha önceki duayı öğretti.[3]

[1] Kenz, I/191 (İbn Ebi Şeybe, Hz. Aişe’den).
[2] Kenz, I/306 (Hakim, Hz. Aişe’den).
[3] Buhari, Edeb, s. 94 (Hz. Aişe’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 3/116

www.sufizmveinsan.com
21/08/2009

366-

1. Gecede öyle bir saat vardir ki, o saatte bir müslüman dünya ve ahiret işlerinden ne dilek dilerse Allah ona verir. Bu her gece böyledir.
Ravi: Hz. Cabir (r.a.)

2. Cuma gününde bir saat vardır. Mümin kul o saatte bir şey isterse o müstecap olur. Hangi saat olduğu soruldu: 'İkindi ile akşam arasıdır' buyurdu.
Ravi: Hz. Ebu Hureyre (r.a.)

3. Gökte bir melek vardır ki, ismi İsmail'dir. Emrinde yetmiş bin melek vardır. Onların her birinin emrinde de yetmişer bin melek vardır.
Ravi: Hz. Ebu Said (r.a.)

4. Cehennemde bir vadi vardır. Cehennem günde dörtyüz defa o vadiden Allah'a sığınır. Buraya ümmeti Muhammed ( s.a.v)'in muraileri girecektir. Bunlar sunlardır: Kur'anı ezberlemiş, öğrenmiş fakat riyakar olanlar; Sadakayı Allah rızasından başka bir maksatla vermiş olanlar. Hacca itibar kazanmak için gitmiş olanlar. Gazaya Allah rızasından başka maksadla gitmiş olanlar.
Ravi: Hz. Ibni Abbas (r.anhuma)

5. Adem oğlunda 360 mafsal vardır. Her gün bunun için 360 sadaka vermesi lazımdır. Sormuşlar: "Ya Resulallah, buna kim muktedir olabilir?" Buyurmuş ki: Birine yol göstermek bir sadaka, zahmet veren bir şeyi yoldan kaldırmak bir sadaka, ihtiyaçtan fazla elbiseyi vermek de bir sadakadır. Yine sormuşlar: "Ya Resulallah bunu da yapmazsak?" Buyurdular ki: Halka şerri dokunmaktan çekinmek de kendisi için bir sadakadır. (Bir mu'min kardeşine gülümsemek bile bir sadakadır)
Ravi: Hz. Ebu Hureyre (r.a.)

Yukarıdaki hadisleri nasıl değerlendiriyor sunuz?

www.sufizmveinsan.com
23/08/2009

 

367-İftara sigara ile başlamak zararlı

Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Ahmet Hamamcı, iftara sigara içerek başlamanın tüm damar sisteminin dengesini bozacabileceğini belirtti.
Özel Selçuklu Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Ahmet Hamamcı, ramazan ayında sigara içmenin irritabl bağırsak sendromu olan kişilerde ciddi sorunlara yol açacağı uyarısında bulundu. Sigaranın mideye de ciddi zararlar vereceğini vurgulayan Hamamcı, özellikle reflü hastalığı olanların kesinlikle sigaradan uzak durması gerektiğini kaydetti.
İftarını sigarayla açan kişilerin sağlıklarına kendi istekleriyle büyük zarar vereceklerinin altını çizen Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Hamamcı, gün boyu nikotin gibi zararlı bir maddeyi almayan vücuda iftar öncesinde yapılan nikotin yüklemesinin son derece zararlı olduğunu vurguladı. Gün boyu aç kalan kişinin kan şekerinin önemli ölçüde düştüğünü hatırlatan Dr. Ahmet Hamamcı, "Kan şekeri düşükken aniden içilen sigara hızlı bir baş dönmesine neden olur. Nikotin ve diğer zararlı maddelerin değerleri hızla yükselir ve tüm damar sisteminin dengesini bozabilir" dedi.
Hamamcı, özellikle birçok reflü hastasının şikayetlerinin bu ayda arttığına dikkat çekti. Oruç tutarken mide sağlığını koruyabilmek için ağır yemeklerden, hamur işlerinden, tatlılardan, çay, kahve tüketiminden ve yağlı gıdalardan uzak durulmasını tavsiye eden Gastroenteroloji Uzmanı, ramazanda hastalarının şikayetlerinin en çok mide yanması, mide ekşimesi, gaz, kabızlık olduğunu belirtti.
Ramazan ayında 'gün boyu bir şey yemedim' düşüncesiyle iftarda aşırı yüklenmenin doğru olmadığını bildiren Dr. Hamamcı, "Yavaş yavaş hafif gıdalarla beslenilmeli, sahur kesinlikle atlanmamalı ve sahur öğünü de hafif, gün boyu tokluk hissi verecek gıdalarla geçirilmeli" tavsiyesinde bulundu.
Dr. Hamamcı, sigara tiryakilerine ramazanda dikkat etmeleri gereken hususları şöyle sıraladı: "Sigaradan uzak durun ve kesinlikle iftara sigarayla başlamayın. İftardan sonra en az yarım saat sigara içmeyin. Birkaç kuru yemiş ya da bol meyve veya meyve suyu tüketin. Bu durumu gidermek için kahve ve çaya yönelmeyin. Baş ağrısı, baş dönmesi mide bulantısı gibi şikayetlerle karşılaşabilirsiniz."

Kaynak;zaman.com.tr

www.sufizmveinsan.com
25/08/2009

368-Mitokondriyal DNA

Mitokondri hücrenin enerjisini sağlamakla görevlidir ve çekirdek dışında DNA'ya sahip tek organel olup, ilk kez 1981 yılında genom dizisi tam olarak gösterilebilmiştir.
Mt.DNA'nın çekirdek DNA'sından bağımsız replikasyon ve transkripsiyon sistemi vardır. (kendini yenileme ve çoğalma)Ancak mt.DNA'nın replikasyon ve transkprisyonu için gerekli enzimler, çekirdek DNA'sı tarafından sentezlendiğinden, mt DNA tam bir otonomiye sahip değildir.
Mitokondrial genom 37 gen içerir. Mitokondrial DNA çekirdek DNA’sına benzemekle birlikte belirgin farklılıklar da göstermektedir.
Boyut olarak küçüktür( 3.5 milyon kb'lik çekirdek DNA’sı yanında, 16.5 kb'lik mt-DNA çok küçük bir genoma sahiptir. )
İnsan mt-DNA’sı anneden geçer. Spermin sitoplazma içermemesi ve mitokondrilerinin fertilizasyona katılmayan kuyruk kısmında toplanması nedeniyle, zigotdaki mitokondriler sadece yumurtaya aittir.
Anne tüm çocuklarına mt DNA’sını aktarırken, sadece kız çocuklar bunu ikinci kuşağa aktarır.
Bölünme özelliğindeki farklılık nedeni ile geçirdiği mutasyonları eleyip saf hale geçebilir. Sonuçta tekrar tekrar bölünen hücreler, saf mutant veya saf normal mt DNA'lar içeren genotipe dönüşebilirler.
mt-DNA’nın evrim hızı nükleer DNA'ya göre 10-20 kat daha fazladır. Bunun nedeni, oksijen radikallerine daha fazla maruz kalması, koruyucu ve tamir sistemlerinin yokluğu dolayısıyladır. Bu yüzden mt-DNA mutasyonlara daha açıktır.
Mitokondrial DNAnın bir özelliği de evrimin aydınlatılmasında kullanılmasıdır. Nükleer DNA'ya göre daha fazla mutasyona uğrayan mt DNA mutasyonlarının hızı 1 milyon yıllık süreçte ortalama % 2-4 oranındadır: Eğer iki organizma arasında % 1 oranda mt.DNA farklılığı varsa bu 250.000-500.000 yıl önce bu iki organizmanın farklılaşmaya başladığını gösterir.
Mt.DNA bu özelliklerinden dolayı 1987 yılından itibaren, modern insanın filogenetik çalışmalarında kullanılmaya başlanmıştır.

www.sufizmveinsan.com
26/08/2009

369-Vücut büyürse beyin küçülür

`Human Brain Mapping` adlı tıp dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, obez insanların beyin dokusu, normal kilodaki insanlarınkinden yüzde 8 daha küçük ve obezlerin beyinleri 16 yaş daha büyük görünüyor. Aşırı kilolu sınıfına girenlerin beyinleriyse yüzde 4 daha küçük ve beyinleri sekiz yaş daha yaşlı görünüyor.
Sonuçlar, 70`li yaşlarındaki, ciddi beyin hasarı görülen 94 insanın beyin taramaları temel alınarak oluşturuldu. UCLA(Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles) Nöroloji bölümünden Prof. Paul Thompson, bu oranların ciddi bir doku kaybı anlamına geldiğini belirterek bu kişilerin ayrıca Alzheimer ve beyni etkileyen diğer hastalıklar konusunda da daha fazla risk altında olduklarını söylüyor. Thompson, sağlıklı yiyip kiloyu dengede tutarak Alzheimer`a yakalanma riskinin ciddi biçimde azaltılabileceğini söylüyor.
Dünya Sağlık Örgütü`ne göre dünyada 300 milyon obez insan var. Obezite kalp hastalıkları, tip 2 diyabet, hipertansiyon ve bazı kanser türlerini tetiklerken, cinsel aktivitenin de azalmasına neden oluyor. Hastalığın ana nedeniyse kötü beslenme...
Ön ve arka loptan kayıp
Araştırmayı kaleme alan uzmanlara göre obez insanlar, ön ve arka loplarından beyin dokusu kaybediyor ki bu alanlar planlama ve hafıza, dikkat, yönetici fonksiyonlar, hareket, uzun süreli hafıza ve hareket konularında kritik rol oynuyor. Obezite vücut kitle endeksiyle ölçülüyor. Çalışma Ulusal Yaşlanma Enstitüsü ve Amerikan Kalp Vakfı ve Ulusal Araştırma Kaynakları Merkezi tarafından desteklendi.

www.sufizmveinsan.com
28/08/2009

370-Allah için mi?

Din, Allah için sevmek, Allah için kızmaktı. Böyle dedi Allah Rasulü s.a.v..
Sahabilerden Ebu İdris el-Havlânî r.a. bir gün Şam mescidine gitmişti. Orada bir genç gördü ki, dişleri parlıyor, yüzü gülümsüyor ve çevresinde kalabalık bir cemaat toplanıyor.
Cemaat herhangi bir konuda ihtilafa düştüğü zaman ona danışıyor, onun görüşünü alıyorlardı. Gencin kim olduğunu sordu. Muaz b.. Cebel'dir, denildi.
Ebu İdris r.a. ertesi gün erkenden mescide gitti.. O genci mescitte namaz kılar vaziyette buldu. Namazını bitirinceye kadar bekledi. Sonra karşısına geçip selam verdi ve gence şöyle dedi:
- Seni Allah için seviyorum.
Muaz b. Cebel r.a.:
- Allah için mi? dedi. Ebu İdris r.a.:
- Allah için, dedi.
Muaz b. Cebel r.a. Ebu İdris r.a.' ın elbisesinin kuşağından tutup kendine doğru çekti ve şöyle dedi:
- Müjdeler olsun sana! Çünkü ben Allah Rasulü'nden şöyle duydum: Allah Tealâ buyuruyor ki: Benim rızam için birbirini sevenlere, benim rızam için birlikte oturup sohbet edenlere, benim için birbirlerini ziyaret edenlere ve benim rızam için malını ve gücünü sarf edenlere muhabbetim vacip olmuştur...

www.sufizmveinsan.com
29/08/2009

371-Beynin Sınırları Çizildi

Beyinde, yazı yazmak için gerekli olan bölümü kesin olarak belirlendi.
Beynin sözü yazıya dönüştüren küçük bölümünü belirlemeyi başaran Fransız bilim adamları, bu bölümün bir soyut kodun (söz) somut koda dönüştürülmesinde bazı kasların hareket etmesini sağladığını bildirdi.            
19. yüzyılda Avusturyalı bilim adamı Seigmund Exner'in yazının yazılmasına ilişkin beyindeki bölgeyi bulduğunu, ancak bu bölgenin sınırlarının belirlenemediğini ifade eden Jean-François Demonet ve ekibi, beynin bu bölümünü araştırmak üzere kolları sıvadı.
Kötü huylu beyin tümörünü alırken beyindeki konuşmaya ilişkin bölüme dokunmamak için hastalarını uyandıran, bu sırada konuşmadaki rolünü anlamak için bir elektrot yardımıyla beyin korteksindeki kimi belirli bölgeleri “devre dışı bırakan” beyin cerrahı Franck-Emmanuel Roux'dan da yardım aldı.
Hastaların onayı alındıktan sonra araştırmacılar bu yöntemi kullanarak yalnızca konuşma değil yazı yazma becerisini de inceledi. Bilim adamları, birkaç milimetrekarelik alanın, “devre dışı bırakıldığında”, hastaların ellerini oynatabilse de tek bir harf bile yazamadığını gördü.
Bununla birlikte araştırmacılar, 12 sağlak ve 12 solağın beyninin MR'ını çekti. Bu araştırma ve önceki araştırmanın verileri birbirini tuttu. Bilim adamları, sağ eliyle yazı yazanlarda alanın, beyindeki konuşma ve yazı yazılan eli kontrol eden bölgenin de bulunduğu beynin sol bölümünde bulunduğunu bildirdiler.
Bu sonuçlar disleksi (dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme ile matematik yeteneklerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle kendini gösteren öğrenme bozukluğu) uzmanları olan bilim adamlarına yeni bir araştırmanın da yolunu açtı.
Disleksik yetişkinlerin katıldığı araştırmanın sonuçları, belirlenen küçük bölümün işlevinin sınırlı olduğunu da gösterdi.
Konuya ilişkin makale Fransız Le Nouvel Observateur dergisinin internet sitesinde yayımlandı.

Kaynak;hurriyet.com.tr

www.sufizmveinsan.com
30/08/2009

372- Sahura mutlaka kalkın ağır yemeklerden kaçının

Sağlık Bakanlığı, Ramazan'da oruç tutanlar için sağlıklı beslenme önerilerinde bulundu. Oruç tutanların, imsak saatine yakın bir zamanda sahur yapmalarının sağlığın korunması açısından önemli olduğunu vurgulayan Bakanlık, sahurda sadece su içerek niyetlenmenin veya gece yatmadan önce sahur yapmanın zararlı olduğunu bildirdi.
Sağlık Bakanlığı, Ramazan ayında beslenme düzeninde önemli değişiklikler yaşandığına dikkat çekti.
Bakanlık, oruç tutan kişilerin günlük beslenme alışkanlıklarının değiştiğini, öğün sayısı ve sıvı tüketiminin azaldığını, iftar saatine kadar açlık hissetmemek amacıyla yüksek enerji içeren şekerli, unlu ve yağlı besinlere yönelindiğini belirtti.
Ramazan ayında bireylerin yaş, cinsiyet ve fiziksel aktivitelerine göre günlük almaları gereken enerji, protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineral oranlarının değişmediğini hatırlatan Bakanlık, Ramazan ayı boyunca sağlığın korunması açısından yeterli ve dengeli beslenmeye devam edilmesi gerektiğini vurguladı.


Kaynak;zaman.com.tr

www.sufizmveinsan.com
31/08/2009

373- Gazlı içeçekler en az alkol kadar zararlı

İsveç`te yapılan bir araştırmaya göre gazlı ve şekerli içeceklerin karaciğere alkol kadar zarar verdiğini ortaya çıkardı.
Linköping Üniversitesi Hastanesi Karaciğer Hastalıkları Uzmanı Stergios Kechagias, içeceklerde bulunan früktozun karaciğer yağlanmasına neden olduğunu ve bunun da siroz ve kansere yol açtığını söyledi. Kechagias, gazlı ve şekerli içeceklerin yanı sıra meyve şekerleri ile tatlandırılmış meyve suları ve enerji içeceklerinin de siroz hastalığı riskini yüzde 10 oranında artırdığını açıkladı. İçeceklerde şeker yerine kullanılan mısır şurubu, früktoz ve kimyasal tatlandırıcıların karaciğere alkolün verdiği kadar zarar verdiği belirtildi.
Gazlı içeceklerin obezite, diyabet, diş çürümesi, kemik sorunları, beslenme bozuklukları, kalp hastalığı, gıda bağımlılığı ve nörolojik sorunlar gibi rahatsızlıklara da yol açtığı ifade edildi. Vücuttaki yüksek asit oranının en çok diş ve kemiklere zarar verdiğini belirten İsveçli uzmanlar, diş problemlerinin dolaşım ve sindirim sistemlerindeki birçok sorunun kaynağı olduğunu kaydetti.

Kaynak;haber7.com.tr

www.sufizmveinsan.com
01/09/2009

374- Yüksek tansiyonun hafızaya zararı

Amerikalı araştırmacılar, yüksek tansiyonu olan kişilerin hafıza problemlerine daha yatkın olduğunu ortaya çıkardı.
Amerikalı araştırmacılar, yüksek tansiyonu olan kişilerin hafıza problemlerine daha yatkın olduğunu ortaya çıkardı.
Nöroloji isimli tıp dergisinde yayınlanan çalışmaya göre, araştırmacılar yüksek tansiyonu olan kişilerin hafızayla ilgili problemleri olduğunu ve bunun zihinsel değerin düşüklüğü olarak isimlendirilebileceğini açıkladılar. Bu çalışmanın yüksek kan basıncı ve hafıza problemleri arasındaki ilişkinin incelendiği, bugüne kadar yapılan en kapsamlı araştırma olduğu belirtildi.
Yüksek tansiyonun önlenebildiğini ya da tedavi edilebildğini belirten Alabama Üniversitesi`nden araştırmacılar, bunamanın habercisi olabilen zihinsel değer düşüklüğünü de potansiyel olarak önleyebileceklerini söylediler.
Yüksek tansiyon değerlerinin 14/9 olduğunu belirten araştırmacılar, bu verilerin yüksek tansiyonun zihinsel düşüş için risk faktörü olduğunu, ancak neden-sonuç ilişkisini anlamak için daha fazla araştırmanın gerekli olduğunu da sözlerine eklediler.
Amerikan Kalp Derneği`ne göre Amerika`da her üç kişiden birinde yüksek tansiyon var. Belirti vermediği için, birçok insanın farkında olmadan yüksek tansiyonla yaşadığı belirtiliyor. Araştırmacılar, kontrol altına alınmayan yüksek tansiyonun felç, kalp krizi, kalp ya da böbrek yetmezliğine yol açabileceğini söylediler.


Kaynak;zaman.com.tr

www.sufizmveinsan.com
02/09/2009

374- Niçin su içmeliyiz?

`Her gün 8 bardak, 10 bardak ve hatta daha fazla su için` sözlerini her zaman her yerde duymuşsunuzdur. Peki neden bu kadar su içmeliyiz? Yeteri kadar su içmezsek ne olur?
Vücudumuzun üçte ikisinin sudan oluştuğunu söyleyen Amerikan Ulusal Tıp Kütüphanesi yetkilileri, suyun vücudu yağladığını, tükürük oluşturmaya, vücudu sağlıklı bir sıcaklıkta tutmaya ve kabızlığı önlemeye yardımcı olduğunu belirtti.
Vücut, yediğimiz ve içtiklerimizden suyu metabolizmanın yan ürünü olarak temin ediyor.
Sade su içmek, şüphesiz en iyi seçenektir. Meyve suyu, süt ve çorba gibi içecekler bir miktar su sağlarken, kafeinli içecekler ve alkol ise idrar söktürü olduğu için vücudumuzdan sıvıyı atar, bu nedenle bu içecekler tercih edilmez.
Günde en az 150-250 gram su içilmesini öneren yetkililer, yeterince su içilmediği takdirde dehidrasyon oluşabileceğini, bunun da hayatınızı tehlikeye atacak boyutlara ulaşabileceğini belirtiyorlar.


Kaynak;zaman.com.tr

www.sufizmveinsan.com
03/09/2009

375- Körlüğü tarihe gömecek buluş

Bu olağanüstü teknoloji, küçük bir kamera tarafından çekilmiş resimleri alıyor ve bilgiyi dil üzerinde hissedilebilen elektrik titreşimlerine dönüştürüyor.
Yapılan deneyler, sinirlerin mesjları beyine gönderdiğini ve beynin de bu ufak karıncalanmaları resim olarak yolladığı belirtiliyor. Plastik bir lolipopa kablo ile bağlı olan güneş gözlüğünden oluşan aleti kullananlar, 20 saatten az bir süre alıştırma yaptıktan sonra şekilleri çıkarabildiklerini ve hatta işaretleri okuyabildiklerini belirtiyorlar.
Bilim insanları, dil üzerinde hissederek görüntüleri kafada canlandırmayı öğrenmenin, bisiklete binmeyi öğrenmeye benzediğini söylüyor. BrainPort görme cihazının gelecek yıl piyasaya sürülmesi bekleniyor.
Cihaz, kullanıcı tarafından takılan güneş gözlüklerinin ortasına yerleştirilmiş olan 2,5 santimetre çapında küçük bir dijital kamera aracılığıyla görsel verileri topluyor.
Bu veriler, elde tutulan bir kontrol birimine ulaştırılıyor. Bir cep telefonu büyüklüğünde olan bu birim, dijital sinyalleri elektrik titreşimlerine dönüştürüyor ve bunu dil üzerinde tutulan lolipop aracılığıyla dile gönderiyor.
Lolipop, 600 elektrotun bulunduğu ızgara gibi bir bölge içeriyor. Bu elektrotlar resim alanında bulunan ışığa göre titreşiyorlar. Beyaz pikseller güçlü titreşim gönderirken, siyah pikseller ise sinyal göndermiyor. Dilin üzerindeki sinirler gelen eleltrik sinyallerini alıyor. Bu elektrik titreşimleri şampanya köpüklerinin dil üzerinde yarattığı hisse benziyor.
Kullanıcılar ellerindeki birimi kullanarak istedikleri gibi uzaklaşıp yakınlaşabiliyor ve ışık ayarlarını ve elektrik titreşimlerinin yoğunluğunu ayarlayabiliyor.
İnsanlar BrainPort cihazını kullanarak 15 dakika içinde görüntüleri canlandırabiliyorlar.
Araştırma ekibinin başındaki William Seiple deney aşamasında bulunan hastaların haftada bir alıştırma yaparak hızla cihazı öğrendiklerini ve kapıları hızla bulmayı, mektupları ve sayıları okumayı başardıklarını anlatıyor. Hastaların yemek masası üzerindeki fincanları, çatalı ve kaşığı ellerine alırken el yordamına gerek duymadıklarını belirtiyor.

Kaynak;stargazete.com

www.sufizmveinsan.com
04/09/2009

376- İşte Samanyolu galaksisinin şekli

Dünya`nın da içinde yer aldığı Samanyolu Galaksisi`nin sarmal yapısı, astronomlarca uzay haritası kaydına geçiriliyor.
Amerikan Uzay ve Havacılık Kurumu NASA`nın Spitzer Uzay Teleskobu`ndan alınan kızılötesi görüntülerle, Samanyolu Galaksisi`nin o zarif sarmal yapısı yeniden keşfedildi.


Andromeda galaksisinin sürekli genişlemesinin sebebi bulundu.

Andromeda genişlerken, civarındaki cüce galaksileri kendi bünyesi içine alıyor ve sürekli olarak daha da genişliyor. Bilim adamları Andromeda`nın Dünya`ya oldukça yakın olması sayesinde bu süreci rahatlıkla gözlemleyebildiklerini açıkladılar.
Dünya`ya yaklaşık 2,5 milyon ışık yılı uzakta bulunan Andromeda`nın diğer galaksilere karşı sürdürdüğü yamyamlığının ise, galaksinin içerisinde bulunması mümkün olmayan özelliklere sahip gezegenlerin tespit edilmesi sayesinde ispatlanabildi.
Andromeda`nın yakının bulunan Triangulum adlı diğer bir galaksinin yapısının ise Andromeda`ya doğru uzuyor olmasının, yamyam galaksinin yeni hedefinin Triangulum olduğunu ortaya koyuyor. Bilim adamları eğer bu yakınlaşma devam ederse bir süre sonra iki galaksinin tamamen birleşmesinin mümkün olacağını iddia ediyorlar.

Kaynak;aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
06/09/2009

377- Geç vakitte yemek obezite nedeni

Gece geç vakitte yemek yemek obeziteye davetiye çıkarıyor.
ABD’nin Chicago Üniversitesi’nden Fred Turek ve ekibinin yaptığı araştırma, "kahvaltı altın, öğle yemeği gümüş, akşam yemeği bakırdır" sözünü bir kez daha kanıtladı.
Bilim adamları, 4 yıl önce saat adı verilen bir genin değişime uğramasına bağlı olarak biyolojik saatin ritminin bozulduğu farelerin düzensiz saatlerde beslenmeye ve şişmanlamaya meyilli olduğunu gösteren Turek’in araştırmasından yola çıktı.
Yemek yeme saatleri ve kilo arasındaki ilişkiye yoğunlaşan araştırmacılardan Deanna Arble, fazla kilolu olma eğilimi gösteren gece çalışanlar örneği üzerinde durduklarını ve işlerinin bu kişileri vücudun doğal ritmine aykırı saatlerde yemek yemeye zorladığını, dolayısıyla bu durumun kendilerine, yanlış saatte yemek yemenin şişmanlamayı kolaylaştırıyor olabileceğini düşündürdüğünü belirtti.
Bunu kanıtlamak üzere bilim adamlarının fareler üzerinde yaptığı araştırmada, geç vakitte (uyuma zamanı) yemek yemenin kilo aldırabileceği ortaya çıktı.
Aşırı kilolu olmaktan kaçınmak için sağlıklı beslenmek gerektiğini ancak doğru zamanda yemek yemenin de çok önemli olduğunu vurgulayan araştırmacılar aşırı kilolu olmak istemeyenlere gece yarısı değil de akşam 18.00’de akşam yemeğini yeme önerisinde bulundular.
 

Kaynak;aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
07/09/2009

378-Merkür Rötarı

7 Eylül tarihinde saat 05:46 itibariyle 6 derece terazi burcunda merkür retro harekete geçmektedir. 29 Eylül saat 13:15 de 21 derece Başak burcunda merkür tekrar düz harekte geçmeye başlayacaktır. Bu tarihlerin başına ve sonuna en az 5 gün ilave etmekte yarar vardır. Bu dönemde hukuki konular, ilişkiler, iletişim ve sağlık ile ilgili konulara dikkat etmemiz gerekebilir. Yeni kararlar almamaya, sözleşme imzalamamaya ve konuşmadan önce düşünmeye özen gösterelim.

www.sufizmveinsan.com
07/09/2009

379-İnternet bizi daha akıllı yapıyor

İnternette sörf yapmak, araştırma yapmak beynimizin daha iyi çalışmasını sağlıyor ve bizi daha akıllı yapıyor. Popular Science dergisinde yer alan araştırmada, California Üniversitesi Nörobilim ve İnsan Davranışları Semel Enstitüsü’nden Gary Small, Google’ın bizi daha akıllı yaptığını söylüyor. Geçtiğimiz günlerde Small’un yayınladığı araştırma sonuçları, internette arama yapmanın yaşlı kişilerin beyinlerinin faaliyetini arttırdığı ortaya çıkardı. Small, bunu katılımcıların beyin faaliyetlerinin MR görüntüleriyle gösterdi. 24 katılımcının yarısı, her gün internet kullanırken, diğer yarısı ise çok az internete girdi. Small’un 55 ile 76 yaşlarında, benzer eğitim seviyesindeki denekler üzerinde 9 aylık araştırmasına göre, internet araması yapanlar, bilgisayarda kitap benzeri metinlere göre daha zengin duyumsal deneyim ve daha yüksek dikkat gösterdiler.
Araştırmacılar, sonraki çalışmalarında, internette daha fazla zaman geçirmeyle artan sinirsel aktivitelerin ne kadar geliştiğini tetkik edecekler.

Kaynak;aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
08/09/2009

380-Bu çiçekleri evinizde büyütmeyin

Saksınızdaki çiçekler, evinize güzellik ve estetik kattığını söyleyen uzmanlar, bu çiçeklerin aynı zamanda sağlığınızı olumsuz etkileyebildiğini belirtiyor.
Stanley J. Kays Üniversitesi Georgia`s Bahçecilik bölümünde görevli bir grup tarafından yürütülen araştırma, evin içinde saksılarda yetiştirilen çiçeklerin ve bitkilerin çevreye uçucu organik bileşenler saldığını ortaya çıkardı.
Çalışma süresince, araştırmacılar evde yetiştirilen Barış Çiçeği, Paşa Kılıcı, Sarkık İncir ve Areca Palm(tropik bir bitki) gibi 4 çiçek tarafından dışarı verilen uçucu organik bileşenlerin (VOCs) miktarını tespit edip ölçtüler.


Kaynak;aa.com
.tr

www.sufizmveinsan.com
10/09/2009

 

 

 

381- Sağlığınız için bunları yapın

Telefona SOL kulağınızla cevap verin
Günde İKİ kere kahve içmeyin
Akşam 7'den sonra YEMEK yemeyin
SOĞUK su ile hap almayın
Tükettiğiniz YAĞLI gidaların miktarını azaltın
Sabahları daha çok akşamları daha az SU için
Cep telefonu BATARYA'ları ile mesafenizi uzak tutun
UZUN süre kulaklık takmayın
Gece 10 sabah 6 en ideal uyuma saatleridir
Uyku öncesi İLAÇ aldıktan sonra hemen uzanmayın
Şarjınız SON çizgiye inmiş kadar az olduğunda telefona cevap vermeyin, radyasyon 1000 kat fazladır
 

www.sufizmveinsan.com
11/09/2009

382-Asitli içecekler hızlı yaşlandırıyor

Özel Konya Farabi Hastanesi dahiliye uzmanı Uzm. Dr. İsmail Güner, asitli içeceklerin DNA`ya verdiği zararla parkinson, sinir sistemi bozukluğu ve hızlı yaşlanma gibi hastalıklara davetiye çıkardığını dile getirdi.
Güner, `Yapılan araştırmalar, asitli içeceklerde bulunan sodyum benzoat (E211) adlı koruyucu maddenin, hücrelerin `güç istasyonu` olarak tanımlanan mitokondride DNA hasarına yol açtığını gösteriyor. Bu kimyasal maddeler de zamanla DNA`yı devre dışı bırakıyor.` dedi. Asitli içeceklerin açlığı bastırmadığını, tersine ek gıda alımını körüklediğini, bunun da obeziteye yol açtığını ifade eden uzman Dr. İsmail Güner, `Bu tür içeceklerin içersinde yer alan fruktoz ve glikoz maddeleri, obeziteyi birinci derecede tetikleyen güçlü insülin salgısına sebep oluyor. Ayrıca kafein ve fosforik asit kemik matriks proteinlerine bağlanarak çocuk ve yaşlılarda özellikle kemik döngüsünü engelleyerek osteoporoza sebep oluyor.` dedi.

Kaynak;aa.com.tr
 

www.sufizmveinsan.com
12/09/2009

383-Bakterilerin `direnci` çözüldü

Bakterilerin antibiyotiklere direnç kazanmalarının sırrı çözüldü ve böylece sürekli yeni antibiyotik keşfedilmesi zorunluluğunun ortadan kalkmasının da yolu açıldı.
Ünlü bilim dergisi Science`da yayımlanan çalışmaya göre bakterilerin, antibiyotiklere karşı direncinin bloke edilmesi sayesinde, tehlikeli enfeksiyonlara karşı daha etkili mücadele edilmesinin de yolu açılacak.
Bilimciler, bakterilerin, nitrik oksit ürünü belirli enzimler üreterek antibiyotiklere direnç kazandığını ortaya çıkardı. Bu enzimleri engelleyen ilaçlar kullanılması, antibiyotikleri daha etkili hale getirecek. Hatta, çok tehlikeli olan ve süper bakteri olarak da adlandırılan, Methicillin adlı antibiyotiğe dirençli "Staphylococcus aureus (MRSA)" gibi ölümcül bakterilerle daha etkili mücadele edilebilecek.
Çalışmaya katılan bilimcilerden Evgeny Nudler, "Artık yeni antibiyotikler keşfetmemiz gerekmeyecek. Bunun yerine, zaten iyi olan antibiyotiklerin aktivitesini arttırabileceğiz, daha az dozlarda, daha etkili hale getirebileceğiz" dedi.

Kaynak;aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com

384-Sebze suyu zayıflatıyor
Reader's Digest Dergisi’nde yer alan habere göre, her gün içeceğiniz 1 bardak taze sebze suyunun kilo vermeye yardımcı olduğu belirtildi.
Kalp sağlığı ve diyabet riski olan aşırı kilolu 81 yetişkinin katıldığı çalışmada, her gün en az bir fincan az tuzlu sebze suyu içenlerin 12 haftada 2 kg verdikleri görüldü.
Buna karşılık, yağı azaltılmış diyet uygulayan ancak sebze suyu içmeyenlerin ise sadece 500 gram verdikleri saptandı.
Houston'da Baylor Tıp Koleji'nde görevli araştırma lideri John Foreyt, "Araştırmaya katılanların çoğu sebze suyu içtikten sonra kendilerini daha tok hissettiklerini belirtiyorlar. Bu nedenle sebze suyu kilo vermeye yardım ediyor" dedi.

Kaynak;aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
16/09/2009

385- Uyku hafızadaki hataları gideriyor

Yeni yapılan bir araştırmaya göre uykunun hafızadaki hataları azalttığı tespit edildi.
Learning& Memory isimli dergide yayınlanan çalışma, Michigan Eyalet Üniversitesi`nden bilişsel sinirbilimciler tarafından gerçekleştirildi. Doç. Dr. Kimberly Fenn ile Chicago ve Washington Üniversitesi`nden meslektaşları, bir grup kolej öğrencisinde hafızadaki hatalar üzerinde çalıştılar. Önceki araştırmalar, uykunun hafızayı geliştirdiğini gösterirken, bu araştırma ilk kez hafızadaki hataları adres gösteriyor.
Katılımcılara öncelikle kelime listesi okutuldu, 12 saat sonra ise bireysel sözler dinletildi. Katılımcılara daha erken devrede hangi kelimeleri gördüklerini ya da duyduklarını tespit etmek için sorular soruldu. Bir grup öğrenci sabah saat 10`da eğitildi ve akşam saat 10`da teste tabi tutuldular. Diğer grup ise gece eğitildi ve en az 6 saatlik uykunun ardından, yaklaşık 12 saat sonra sabah test uygulandı.
Farklı uyarıcılar kullanılarak, 3 deney gerçekleştirildi. Her birinde, gece uyuyan öğrencilerin daha az yanlış kelime seçtikleri, hafızayla ilgili daha az hata yaptıkları görüldü.

Kaynak;zaman.com.tr

www.sufizmveinsan.com
17/09/2009

386- Cuma yiyorsun pazartesi acıktırıyor!

Bilim adamları, içerdiği yağlar yüzünden `cuma günü yenilen bir hamburgerin pazartesi günü acıktırabildiğini` bildirdiler.
Araştırmacılar, hamburger gibi sağlıksız yağları ihtiva eden yiyeceklerin doğrudan beyni uyararak, `bize yeteri kadar yediğimizi söyleyen alarm sistemini kapattığını` gösterdiler.
Journal of Clinical Investigation dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, bunun sonucunda açlığımız yatışmıyor ve daha da fazlasını yeme hissine kapılıyoruz.
Bunun etkisi o kadar güçlü ki, cuma günü yenilen bir hamburger üç gün sonraki açlık hissinin sorumlusu olabiliyor.
Araştırmayı yapan Dr. Deborah Clegg, `Normalde vücudumuz yeteri kadar doyduğumuzu bize söyler, ancak bu her zaman, iyi bir şeyler yediğimizde geçerli değildir. Bu araştırmada, bir kişinin tüm beyin kimyasının çok kısa bir zamada değişebileceğini gösterdik` dedi.
Teksas Üniversitesinden Dr. Clegg, yaptığı bir dizi deneyde, doymuş yağların, vücudun bize ne kadar aç olduğumuzu ve yeteri kadar yeyip yemediğimizi söyleyen sistemini kapattığını belirledi.
Bu yağların, beynin vücuda, iştahı düzenleyen leptin ve insülin hormonlarından gelen bilgiyi gözardı etmesi yönünde mesaj gönderdiği belirtildi.
Dr. Clegg, `Bulgularımız şunu gösteriyor: Yağ oranı yüksek bir şey yediğinizde insülin ve leptine dirençli hale gelirsiniz ve beyniniz size yemek yemeyi durdurmayı söylemediği için de çok fazla yersiniz` dedi.
Fareler üzerinde yapılan deneylerde bu etkinin üç gün sürdüğünün saptandığı belirtildi.
Araştırmacılar, palmitik asid adlı yağ türünün beyni aldatmada özellikle usta olduğunu belirttiler. Tereyağı, peynir, süt ve sığır eti bu asidin bulunduğu gıdalardan bazıları.

Kaynak;zaman.com.tr

www.sufizmveinsan.com
18/09/2009

387- Çaya şeker yerine bu bitkiyi katın

Çaya şeker yerine bu bitkiyi katın. Hem çaya lezzet katmış hem de şekeri azaltmış olursunuz.
Ramazan`da yavaşlayan metabolizma Şeker Bayramı`nda yapılan ikramlarla şoka girebilir. Bayramlarda şeker kullanımına daha fazla dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen Diyet Uzmanı Gizem Keservuran, `Çayı demlerken tarçın ekleyin. Hem çaya lezzet katmış hem de şekeri azaltmış olursunuz` dedi.

kaynak: zaman.com.tr

www.sufizmveinsan.com
21/09/2009

388- Sonbahar da Gripten korunmanın 8 yolu

Grip, soğuk havalarda en sık rastlanan üst solunum yolu enfeksiyonu. Eylül ve ekim gibi mevsim geçişlerinin yaşandığı aylarda yaygınlaşıp okulların açıldığı sırada özellikle öğrencilerde artış gösteriyor. Dr. Erol Sevim özellikle okul ve kreş çalışanları, sağlık personeli, astım, siroz ve şeker hastalarının grip aşısı yaptırması gerektiğini belirterek korunmak için 8 etkili yol önerdi.
1-Ellerinizi sık sık yıkayın.
2-Burun ve gözlerinize dokunmayın.
3-Havlu, yemek tabağı ve benzeri eşyalarınızı ayırın.
4-Dengeli beslenin.
5-Yeterli miktarda su için.
6-Hasta kişilerle temas etmeyin. Hastaysanız toplu yerlere gitmeyin.
7-Sıkıntıdan uzak durmaya çalışın.
8-Düzenli spor yapın.

kaynak: aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
23/09/2009

389- D vitamini eksikliği kalbe zararlı

D vitamini eksikliğinin özellikle ileri yaşlarda kalp hastalıklarında ölüm riskini artırdığı belirlendi.
İtalyan La Stampa gazetesinde yayımlanan habere göre, ABD`deki Colorado Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Massachusetts Hastanesi tarafından yapılan araştırma sırasında, kandaki D vitamini düzeyi ile 65 yaş üstü ölüm oranı arasındaki ilişki inceledi.
Araştırmacılar, 3 bin 400 kişinin kan örneklerini analizi sonucunda, D vitamini oranı düşük olanların kalp hastalıklarından ölme riskinin diğerlerinden üç kat fazla olduğunu tespit etti.
Araştırma ekibinde yer alan Doktor Adit Ginde, D vitamini takviyesinin kolaylığına dikkati çekerek, bu şekilde daha sağlıklı bir yaşam sürülebileceğini söyledi.

kaynak: aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
24/09/2009

390- Öksürüğün bir numaralı ilacı

Yüzyıllardır gıda olarak da kullanılan keten tohumu bitkisi, etkili bir gençlik, sağlık ve güzellik kaynağı. Gribin kol gezdiği bu dönemde, üst solunum yolları enfeksiyonları ve öksürüğün de arttığını belirten uzmanlar, keten tohumu bitkisinin kaynatılarak içilmesinin öksüğün en etkili ilacı olduğunu belirtiyor. Kaynatılarak içilen keten tohumu göğsü yumuşatıp, kişiyi rahatlatıp, solunuma da destek veriyor. Keten tohumunun etkisi sadece öksürükle sınırlı değil. Kolesterolü düşürüyor, tansiyona iyi geliyor, sinir sistemini ve hafızayı güçlendirip, romatizmal hastalıkları önlüyor.

kaynak: aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
25/09/2009

391- Bilgisayar gözleri bozmuyor

Bilgisayar kullanımının yaygınlaşmasıyla monitör karşısında fazla kalan insanların gözlerinin bozulacağı inancının yanlış olduğu belirtildi. Uzmanlar, bilgisayar monitörlerinin gözleri bozmazdığını, sadece var olan göz hastalıklarını açığa çıkardığını ifade ediyor.
Göz Hastalıkları Uzmanı Operatör Dr. Ali Karataş, bilgisayar kullanımı sırasında gözlerin; monitör özelliği, kullanıcının pozisyonu, odanın aydınlatması, ekrandaki ışık yansımaları gibi etkenlere bağlı olarak az ya da çok etkilendiğini söyledi.
Dr. Karataş, ev ve ofiste yaygın olarak kullanılan bilgisayar monitörlerinin pek çok kişide göz yorgunluğu, göz ve çevresinde yanma, ağrı, batma, kuruluk hissi, kaşıntı, kızarıklık, sulanma, bulanık görme, odaklanma zorluğu, kısık bakma, ışığa duyarlılık, göz kapaklarında iltihap, kepeklenme, baş ağrısı gibi rahatsızlıklara yol açtığını belirtti.
Bilgisayar monitörüne bakmanın gözü bozacağı inancının yanlış olduğunu vurgulayan Karataş, `Bilgisayar monitörleri gözleri bozmaz, sadece var olan göz hastalıklarını açığa çıkarır. Bu kusurlar, özellikle yakın mesafeden ve uzun saatler boyu çalışan kişilerde kendini daha çabuk gösterir.` dedi.
Karataş, bilgisayar kullanıcılarının göz rahatsızlıklarından korunmaları için birtakım önlemler alabileceğini belirtti. Yüksek çözünürlüklü ve yüksek tarama hızlı monitör kullanımının bu önlemlerden birisi olduğunu ifade eden Karataş, özellikle yazı yazarken iri puntolu ve gözü yormayan karakterler seçmenin gözü korumak açısından önemli olduğunu vurguladı. Karataş, çalışırken 45- 50 dk`da bir 5-10 dakika ara verip gözü dinlendirmek gerektiğini sözlerine ekledi.

kaynak: aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
26/09/2009

392-Tuz 1 numaralı halk sağlığı düşmanı

Kanadalı doktorlar tuzu, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle `1 numaralı halk sağlığı düşmanı` ilan etti.AA - Halk İçin Bilim Merkezi isimli sivil toplum kuruluşuna üye doktorlarca yapılan Tuzlu Bir Hata isimli araştırmaya göre, tuzun ve içeriğindeki sodyumun neden olduğu ölümler, diğer kimyasallara oranla daha yüksek.
Halk İçin Bilim Merkezi Ulusal Koordinatörü Bill Jeffery, hükümeti ve gıda üreticilerini aşırı sodyum tüketimini dizginlemede daha etkin hareket etmeye çağırdıklarını belirterek, `Gıdalardaki tuz oranını yüzde 75 azaltmak, sağlık sisteminde yıllık 2 milyar dolar daha az harcama ile eşdeğerdir. Tuzun ve başka gıdalarla alınan ilave sodyumun, kardiyovasküler sistem üzerindeki olumsuz etkileri bilinenden daha fazladır. Yüksek tansiyon hastalarının üçte birinin hastalık nedeni tuz ve sodyumdur. İşte biz bu ve daha birçok nedenden ötürü tuzu 1 numaralı halk sağlığı düşmanı olarak ilan ediyoruz` dedi.

kaynak: aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
27/09/2009

393- Gribe sütle savaş açın

Gribal enfeksiyonlarda çay kahve yerine bolca süt için. Bu süreçte yağ ve sindirim bozukluğundaki ağırlık kaybının önüne geçmek için çorbaları bile sütle hazırlayabilirsiniz
Enfeksiyonda görülen ağırlık kaybı birçok problemin sonucudur. Yiyecek tüketimi arttırılarak tekrar ağırlık kazanılır veya mevcut ağırlık korunur. Dolayısıyla diyetin enerjisi doğru hesaplanmalıdır. Diyete zenginleştirilmiş gıdalar, süt tozu, yumurta, yağ, şeker eklenir. Bir fincan çay veya kahve yerine, bir bardak süt önerilir. Karbonhidratlı içecekler uygun değildir. Süt her çeşit hazırlamada kullanılabilir veya süt tozu bir litre süte 6-10 yemek kaşığı eklenerek zenginleştirme yapılır. Yumurta, yumurta tozu, tereyağı, krema, süt tozu, süt, çorbalara, soslara, yemek sularına ve tatlılara eklenebilir. Bunlar lezzeti fazla değiştirmeden enerjiyi arttırırlar. Ayrıca şeker, bal, pekmez, konsantre meyve suları, glucodin veya glikoz polimerleri içeceklere, tatlılara katılır. Ara öğünlerde iştahı azaltmayan, çabuk sindirilebilen, az yağlı, bol karbonhidratlı yiyecekler verilir. Yağlı etler, balıklar, kızartmalar, kuru yemişler hem daha lezzetli hem de kalori değerleri yüksektir.


kaynak: aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
28/09/2009

394-Karıncalar antivirüs yazılımına ilham verdi

Araştırmacılar, yeni nesil bilgisayar antivirüs yazılımını geliştirmek için karıncaların davranış biçiminden yararlanıyor.
Kolonileri tehdit altındayken karıncaların verdiği savunma tepkisi, programcılara bilgisayar virüslerine karşı yeni silah geliştirmede ilham kaynağı oldu.
Karıncalardan biri herhangi bir tehdit tespit ettiğinde, düşmanı yenmek için diğerleri hemen bir araya toplaşıyor. ABD`deki Wake Forest Üniversitesinden bir ekip, karıncaların bu stratejisini deneme halindeki bir güvenlik yazılımına adapte ediyor.
Daily Telegraph`taki habere göre, bu çerçevede `dijital karıncalar` bilgisayar ağlarında dolaşarak, `işgalci` olup olmadığına bakacak. Bir karınca herhangi bir işgalci belirlediğinde savaşa katılması için takviye `asker` çağıracak.
Araştırmacılar, bu yeni karınca temelli sistemin, yeni virüsleri tespit etmek için sürekli güncelleştirme gerektiren geleneksel güvenlik programlarından daha hızlı çalışacağını düşünüyor.
Araştırmacı Glenn Fink, `Düşüncemiz, her biri bir tehdit olup olmadığını araştıran 3 bin farklı türde dijital karınca oluşturmak. Bunlar şebekede dolaşırken, doğadaki karıncaların diğerlerini yönlendirmek için arkalarında koku bırakmasına benzer şekilde dijital izler bırakacak. Dijital karınca, tehdit belirlediğinde arkasında güçlü bir iz bırakacak şekilde programlandı` dedi.


kaynak: aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
29/09/2009

395 -Bela Ve Musibet Sebebi 15 Şey

Hz. Ali (ra) anlatıyor: Resûlullah Efendimiz(aleyhissalatu vesselam) (SAV) bir gün:
“Ümmetim on beş şeyi yapmaya başlayınca ona büyük belâlar iner!” buyurdu. Yanındakiler:
“Ey ALLAH(celle celalüh)’ın Resûlü! Bunlar nelerdir?” diye sordular.
Resûlullah Efendimiz(aleyhissalatu vesselam) (SAV) şöyle buyurdu:

1- Millî servet, fakir fukaraya uğramadan sadece zengin ve mevki sahibi kimseler arasında gidip gelen bir metâ haline gelirse,
2- Emanet ganimet ve fırsat bilinip hıyanet edildiği zaman,
3- Zekât (ödemeyi ibadet bilmeyip bir angarya ve) ceza telâkki ettikleri zaman.
4- Kişinin karısının kötü emirlerine itaat ettiği zaman,
5- Anne hukuku sıkça çiğnendiği zaman,
6- Baba hukuku sıkça çiğnendiği zaman.
7- Arkadaşın kötü emirlerine itaat arttığı zaman,
8- Mescitlerde (rızay-ı İlâhî gözetmeyen husûmet, alış-veriş, eğlence ve siyaset vs. ile ilgili sesler yükseldiği zaman.)
9- Kavme, onların en alçağı reis olduğu zaman;
10- Zorba kişiye zararı dokunmasın diye hürmet edildiği zaman;
11- Şarap meşrû sayılarak içildiği zaman,
12- İpek (haram bilinmeyip erkekler tarafından) giyildiği zaman;
13- Şarkıcı kadınlar arttığı zaman;
14- Türlü çalgı âletleri arttığı ve sıkça çalınır olduğu zaman,
15- Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere (çeşitli ithamlar ve bahanelerle) hakaret ettiği zaman.


Artık kızıl rüzgârı, zelzeleyi, yere batışı veya suret değiştirmeyi ya da gökten taş yağmasını bekleyin.”


www.sufizmveinsan.com
30/09/2009


396- Saksıda yetişen şifa kaynağı

Mis gibi aromatik kokusuyla tanığımız fesleğenin şifa kaynağı olduğu anlaşıldı.
İngiltere`de yapılan bir araştırmaya göre, fesleğen başta romatizma ve eklem ağrıları olmak üzere bronşit, astım ve cilt hastalıklarını gidermede çok etkili bulundu...
Türkiye ve Avrupa`da yüzyıllardır geleneksel tıpta kullanılan fesleğenin yararları üzerine araştırma yapan İngiliz bilim adamları fesleğenin güçlü bir anti-inflamatuar oluşunu bitkiye farklı kokusunu veren yağından kaynaklandığını belirttiler. Fesleğinin birkaç türü bulunduğunu vurgulayan araştırmacılar, aynı etkinin tüm türler için de geçerli olduğunun altını çizdiler.
DİYETTE DE FAYDALI
Manchester`daki İngiliz İlaç Konferans`nda sunulan araştırmaya göre romatizma hastalarına fesleğen yedirildi. Hastaların yüzde 73 gibi yüksek bir oranında şişme ve ağrıların azalıp, yok olduğu görüldü. Fesleğenin bronşit, astım gibi ödem yapan ve insanın yaşam kalitesini düşüren hastalıkları da etkili biçimde azalttığı saptandı.
Kan şekerini düzenlemeye yardımcı olduğu anlaşıldı. Şeker düzeyini azalttığı için şeker hastaları için de önerildi... `
Ne yazık ki henüz bir fesleğen hapı mevcut değil ama salata olarak yenmesi çok faydalı` diyen araştırmacılar diyetlerde de fesleğen kullanımının kilo vermede etkili olduğunu söyledi.
 

www.sufizmveinsan.com
01/10/2009

396- İyimserlik kilo vermeyi etkiliyor

İyimserliğin kilo verdirdiğine dikkat çeken araştırmacılar, çok fazla iyimser olmanın ise kilo verme girişimini engellediğini söylediler.
The Telegraph`ta yer alan haberde, bir grup Japon psikolog tarafından gerçekleştirilen ve sonuçları BioPsychoSocial Medicine isimli tıp dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, hem şişman hem de mutlu olanların zayıflama programlarına daha az cevap veriyorlar. Araştırmada, fazla iyimser olmanın kilo vermeyi güçleştirirdiği, sağlık durumuyla ilgili biraz kötümserlik ve endişenin ise zayıflamaya olumlu etkileri olduğu açıklandı.
Zayıflama programına katılan 101 erkek ve kadın üzerinde gerçekleştirilen araştırmada, hastalara altı aylık zayıflama programına başlamadan önce ve sonra sorular soruldu. Çalışma, zayıflama programının başında durumunun bilincinde olan ve halinden kısmen rahatsız olanların daha kolay kilo verdiğini gösteririrken, başlangıçta hallerinden memnun olanların kilo vermekte zorlandığı ortaya çıktı. Hallerinden memnun olan hastaların, girişkenlik ve iyimserlik özellikleri gösteren `özgür çocuk` (FC-free child) egosuna sahip oldukları ve bu grubun kilo vermede zorlandığı kaydediliyor. Rapora göre, `A` (adult) `yetişkin` egosuna sahip, yani sorumlu kişilerin ise daha kolay kilo verebildiği belirtiliyor.

Kaynak; zaman.com.tr
 

www.sufizmveinsan.com
02/10/2009

397- Zayıflamak için birebir

Öyle bir sebze ki iyi gelmediği hastalık yok gibi... Üstelik zayıflatıyor ve selülitleri de yok ediyor.
Uzmanlar, bitkisel yollarla, tıbbın dahi çare bulmakta zorlandığı kanser hastalığının vücutta yol açtığı tahribatların önüne geçilebileceğini, düzenli olarak faydalı bitkilerin tüketilmesi ile kansere yakalanma riskinin en aza indirilebileceğini belirtiyor.
Kozmik bilim uzmanı Prof. Dr. Ahmet Maranki, Anadolu’da yetişen lahananın kanseri önleme konusunda önemli bir bitki olduğunu belirtiyor.
İçerisinde bol miktarda potasyum, sodyum, kalsiyum, fosfor, magnezyum, demir, B, C, E ve U vitamini bulunur. Besin değeri çok yüksek olan bir sebzedir. Ortadaki beyaz ve gevrek yapraklarının çiğ olarak yenmesi çok faydalıdır.

Kaynak;zaman.com.tr
 

www.sufizmveinsan.com
03/10/2009

398-Ömrü Uzatan Protein

İngiliz bilim adamları S6K1 isimli proteinin vücutta bloke edilmesinin ömrü %20 oranında uzattığını keşfetti..
Sonsuz gençliğin anahtarı "S6K1" proteininde saklı. İngiltere'nin Londra Üniversitesi'ne bağlı bilim adamları tarafından farelerde yapılan araştırmada S6K1 isimli protein üzerinde oynanmasının ömrü %10 oranında uzattığı tespit edildi.
Az Kalori Etkisi
Araştırmaya başkanlık eden Prof. Dr. Dominic Withers, "S6K1 genini bloke ederek, vücutta az kalori alınmış etkisi yaratmayı başardık. Bu da yaşlılıkla ortaya çıkan hastalıkları engelliyor" dedi. Yapılan araştırmalar sonucunda insanlarda da proteinin bloke edilmesinin aynı etkiyi göstereceği düşünülüyor.
S6K1 proteinini üretmemesi için genleriyle oynanan dişi fareler ortalama 950 gün yaşadı. Proteinin engellendiği erkek farelerde ise ömür uzamadı, ancak bağışıklık sisteminin güçlendiği gözlemlendi.

Kaynak;aa.com.tr
 

www.sufizmveinsan.com
04/10/2009

399-Duvarın arkasını gösteren alet!

Bilim artık kapalı kapılar, hatta beton duvarlar ardındakileri de görüyor. Sistem duvarın arkasından birinin geçtiğini size haber veriyor.
Bilim adamları, kapalı kapılar, hatta beton duvarların arkasındaki insanların hareketlerini tespit edebilmek için bir kablosuz ağ şebekesinin radyo sinyallerinin kullanılabileceğini tespit etti.
İngiliz Telegraph gazetesinin teknoloji sayfasındaki habere göre, ABD’nin Utah Üniversitesi’nden araştırmacıların radyo tomografi görüntüleme temeline dayanan sistemi, kablosuz cihazların sinyallerinin birbirlerini kestiği noktalar arasındaki dalga karışımının ölçülmesine dayanıyor. Kablosuz cihazın kapsadığı alandan birisi geçtiğinde, cihaz sinyal seviyesindeki değişikliği kaydediyor ve bu bilgiyi bilgisayara iletiyor.
Sistemin şimdilik bir duvardan bir metre ötesini görebildiğini ve şu aşamada bir duvarın arkasındaki cismin gerçek görüntüsünü yeterince sağlayabilecek kadar gelişkin olmadığını belirten bilim adamları, bu sistemin zaman içinde mutlaka istenilen düzeye ulaşabileceğini kaydediyorlar.
Araştırmacılar, bu teknolojinin bir felaketten sonra arama ve kurtarma operasyonlarında kullanmak için ideal olacağının altını çiziyorlar.

Kaynak;aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
05/10/2009

 

400-Evrim `U dönüş` yapmıyor!

Oregon Üniversitesi`nden evrimsel biyologların yaptıkları yeni bir araştırma, `evrimde geri dönüş olmadığı` yönündeki tartışmalı biyolojik kuralı destekleyen sonuçlar verdi
Yapılan yeni bir çalışmaya göre, evrim U dönüş yapmıyor! Araştırma, evrimde geri dönüş olmadığı yönündeki tartışmalı biyolojik kuralı destekler nitelikte.
450 MİLYON YILLIK DEĞİŞİM
Oregon Üniversitesi`nden evrimsel biyolog Joseph Thornton ve meslektaşları, izini daha iyi sürebilecekleri bir şey, tek bir protein üzerinde çalışmaya karar vermişlerdir. Araştırma ekibi, stres hormonu olarak bilinen kortizolün bağlandığı glukokortikoid reseptör (GR) proteininin 450 milyon yıldan daha uzun bir geçmişe sahip evrimi üzerinde çalışmıştır. Bütün proteinler gibi GR proteini de aminoasitlerden oluşmaktadır. Canlı hayvanlardan GR ve GR ile ilişkili proteinlerin aminoasit dizilerini toplayan Thornton ve ekibi, GR`nün evrim ağacını ve GR`nün atalarının aminoasit dizilimlerini belirlemişlerdir. Bu çalışma GR`nün hormon tercihinin değiştiğini ortaya koymuştur.
DÖNÜŞÜN ÖNÜNÜ NE TIKIYOR?
Geriye dönüşün önünü tıkayan nedir? Araştırmacılar GR2 ve GR1 arasında beş farklı mutasyon daha olduğunu belirlemişlerdir. Bu değişiklikler olasılıkla X mutasyonlarından sonra rasgele meydana gelen değişimlerdir ve proteinin işlevleri üzerinde belirgin bir etkileri bulunmamaktadır. Fakat araştırmacılar GR2 proteininin yapısındaki kıvrımı düzeltmeye çalıştıklarında bu mutasyonlar protein parçalarının birbirine çarpmasına neden olmuştur.

Kaynak;aa.com.tr

www.sufizmveinsan.com
06/10/2009

 


Üst Ana sayfa e-mail