351-Sinek kovucular, merkezî sinir sistemine zarar verebilir
Yaz aylarında ortaya çıkan sivrisineklere karşı kullandığımız
sprey, pomat ya da losyon şeklindeki sinek kovucuların içindeki
bir maddenin, merkezî sinir sistemine zarar verebildiği
bildirildi.
İtalyan haber ajansı ANSA'nın bildirdiğine göre, Fransa'daki
Kalkınma Alanında Araştırma Enstitüsü'nde görev yapan Vincent
Corbel ile Angers Üniversitesi'nden Bruno Lapied, birçok böcek
kovucunun içinde mevcut olan "deet" adlı bir kimyasal maddenin
nörotoksik (sinir hücreleri üzerine toksik etki gösteren madde)
olduğunu ortaya çıkardı. Corbel, "Bu maddenin sadece davranış
değişikliğine sebep olan basit bir kimyasal bileşim olmadığını,
aynı zamanda merkezî sinir sistemi için çok önemli olan
asetilkolinesteraz adlı bir enzimi engellediğini de tespit
ettik." dedi.
Vincent Corbel, araştırma sonuçlarının, deet'in özellikle de
diğer kimyasal maddelerle birlikte kullanımının ne kadar güvenli
olduğunun sorgulanması gerektiğini ortaya koyduğunu söyledi.
Verilen bilgiye göre 1953 yılında keşfedilen deet, halen böcek
kovucularda en çok kullanılan maddelerin başında yer alıyor.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
05/08/2009
353-DNA'da değişiklik evrim nedeni iddiası
İngiliz
araştırmacılar, DNA'da minik bir değişikliğin, türlerin evrimine
yol açabildiğini ileri sürdü.
American Naturalists'de yayımlanan bilimsel çalışmaya göre,
Cambridge Üniversitesinden bir ekip, bu olasılığı, Solomon
Adaları'nda birbiriyle çok yakın akraba iki ayrı sinekyutan kuşu
cinsini incelerken buldu.
Aynı vücut şekline sahip, ancak değişik renkli ve farklı ötüşlü
iki alt türü incelediklerini belirten bilim adamları, bu alt
türlerden kuşların çiftleşebildiğini, ama alt türlerin
farklılıklarının birbirlerini potansiyel cinsel partner olarak
görmelerini engellediğini tespit etti.
İngiliz bilim adamları, bu kuşların eşleşebildiğini, ancak
tanıma eksikliğinin yeni türlerin evriminin başlamasına işaret
ettiğini belirterek, Papua Yeni Gine'nin doğusunda bulunan
Solomon Adaları'ndaki diğer sinekyutan kuşlarının da tüy
rengiyle ters düştüğünü, fakat genetik temelin tek bir DNA
mutasyonundan kaynaklandığının her zaman açık olmadığını
kaydetti.
Cambridge Üniversitesinden Rebecca Kilner, araştırmanın tek bir
genin kuşlarda potansiyel cinsel partnerin seçimini etkileyerek
nasıl renk değişikliğine yol açtığını gösterdiğini söyledi.
Kilner, DNA değişikliğinin tecridi çoğalmaya ve sonuçta
türleşmeye yol açabildiğini, ancak aslında bu işin önceden
düşünülenden daha karmaşık olduğunu ifade etti
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
07/08/2009
354-Sosyal stres şişmanlatıyor
Vücudun karın boşluğunda daha fazla yağ depolamasını sağlayarak
kalp hastalığına neden olan sosyal stres, ayrıca damar sertliği
oluşumunu da hızlandırıyor.
Obesity dergisinde yayınlanan çalışmada, dişi maymunlar yağ ve
kolesterol içeren Batılı diyetiyle beslendi. Maymunlar gruplar
halinde barındırıldı, böylece maymunlar doğal olarak kendi
aralarında baskın olandan ikincil olana doğru resmi olmayan bir
hiyerarşi oluşturdular.
Araştırmacılar, stres altındaki ikincil maymunların iç
organlarında ya da karın boşluğunda daha fazla yağ oluştuğunu
tespit ettiler. İç organlardaki yağ, başlıca ölüm nedenlerinden
biri olan kalp hastalığına neden olan koroner damar sertliğini
artırıyor.
Aşırı kilolu insanlarda yağların karın bölgesinde yerleştiğini
ve bu yağların vücudun diğer bölgelerindeki yağlardan daha
farklı olduğunu söyleyen araştırmacılar, bu yağların çok fazla
olması durumunda sağlık üzerinde daha fazla zararlı etki
yapacağını belirttiler.
Araştırmacılar, kadınların ve dişi maymunların kalp hastalığına
karşı doğal bir korumaya sahip olduğunu buldular. Kadınlarda
erkeklerden ortalama 10 yıl sonra kalp hastalığı geliştiğini
kaydettiler. Ancak bu korumanın stres ve iç organlarda biriken
yağlar arttığında kaybolduğunu tespit eden araştırmacılar,
yüksek oranda sosyal stres ve daha fazla iç yağa sahip
maymunlarda bu koruyucu hormonlardan daha az üretildiğini
buldular.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
08/08/2009
355-Katillerin ve Psikopatların beyni
herkesten farklı
Cinayet,
ırza geçme ve benzeri gibi ağır suçları işleyen psikopatların
beyin yapılarının biyolojik olarak, diğer insanlarınkinden
farklı olduğu belirlendi.
Britanyalı bilimcilerin çalışmaları sonucunda, bu kişilerin
beyinlerinin duygularla ilgili bölümüyle (amygdala), dürtüleri
ve karar almayı yöneten bölümü (orbitofrontal cortex) arasındaki
`bağlantıların` hatalı olduğu belirlendi.
Bu iki bölümün psikopatlarda farklı olduğu biliniyordu ancak
aralarındaki bağlantının `hasarlı olduğu` ilk kez ortaya kondu.
Bu da, (DT-MRI) adı verilen yeni bir tarama yöntemi sayesinde
mümkün oldu.
Cinayet, seri ırza geçme, boğma gibi ağır suçları işleyen
kişiler üzerinde yapılan araştırmalar, iki önemli beyin bölümünü
birbirine bağlayan yollarda `çukurlar olduğunu,` psikopat
olmayanlarda ise `bu yolların` iyi durumda olduğunu ortaya
koydu. Çalışmaya ilişkin makale, Molecular Psychiatry adlı
bilimsel dergide yayımlandı.
Craig Reuters`a yaptığı açıklamada, `beynin iki bölümü
arasındaki bağlantının, psikopatlarda, diğer insanlar kadar iyi
olmadığını belirledik. Bunu, iki bölge arasında uzanan bir yola
benzetirsek, bu kişilerde yol çukurlu, iyi korunmamış durumda`
dedi. Yaptıkları çalışmanın, beynin iki kısmı arasındaki
bağlantıların nasıl, ne zaman ve neden tahrip olduğunu ortaya
koymadığını da kaydeden Craig, `şimdi en ilginç soru, bu
çukurların doğuştan mı geldiğinin, sonradan mı oluştuğu, veya
belirli bir şeyin mi buna yol açtığı` diye konuştu.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
09/08/2009
356-Kaşıntınız varsa mutlaka okuyun!
Bilim
adamları, kaşıntıdan sorumlu sinir hücrelerini buldu. Bilim
adamlarının bu keşiflerinin cilt hastalıkları için daha etkili
tedavi yöntemlerinin bulunmasına yardımcı olması bekleniyor.
Science dergisinde yayımlanan araştırmanın sonuçlarına göre,
fareler üzerinde yapılan deneyler, bu hayvanların yalnızca
kaşınma hissini ileten sinir hücreleri olduğunu gösterdi.
St Louis`deki Washington Üniversitesi ve Çin`in Pekin
Üniversitesi`nden araştırmacılar, çalışmaları çerçevesinde
kaşıntı sinir hücrelerini öldürerek, kaşınmayan fareler
yarattılar.
Araştırmayı yürüten ekibin başkanı Washington Üniversitesi`nden
Zhou-Feng Çen yaptığı açıklamada, bu buluşlarının tedavi
yöntemleri açısından çok önemli etkilerinin olacağını kaydetti.
Belirli sinir hücrelerinin, acı değil kaşıntı hissi için önemli
olduğunu gösterdiklerini anlatan Çen, bu hücrelerin, gelecekte
kaşıntı tedavisinde kullanılabilecek çok sayıda reseptör veya
molekül içerebileceğini belirtti.
Araştırmacılar `GRPR` adı verilen ilk kaşıntı genini de 2007`de
tanımlamıştı. Bu gen omurilikte bulunuyor.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
11/08/2009
357-Şimdi üzüm ye, geleceğini kurtar
Üzüm
ve üzüm suyu tüketiminin vücudun savunma sistemini
güçlendirdiği, bu mevsimde bol tüketilmesinde fayda olduğu
bildirildi.
Prof. Dr. Necat Yılmaz düzenli üzüm suyu tüketen insanların
kanında vücudu hastalıklara karşı koruyan gammadelta T
hücrelerinin bulunduğunu belirtti. Yılmaz `Aslında çocukluk
çağında başlayan kalp damar hastalıkları ancak ileri yaşlarda
çıktığı için insanların yanlış bir düşünceyle ileri yaşta aniden
kalp hastası olduğunu düşünüyor. Oysa önceki yıllarda edindiği
beslenme alışkanlıkları kendisini hasta etmiştir`` dedi.
KALBiN DOSTU
Prof. Yılmaz ``İspanyol araştırmacılar üzümün damarların
oksidasyonunu azalttığını saptadı. Kırmızı üzümdeki polifenoller
çok faydalı, kronik hastalıkların oluşumu engeller. Kalp damar
hastalıklarının oluşumunu engeller` dedi.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
12/08/2009
358-Sigara bunamayı artırıyor
Yeni
bir araştırma, sigara içen orta yaş grubunda bunama riskinin
içmeyenlere oranla, yüzde 70 daha fazla olduğunu gösterdi.
"Britain's Journal of Neurology, Neurosurgery and Psychiatry"
isimli tıp dergisinde yer alan ve yaşları 46 ile 70 arasında
değişen 11 bin kişinin incelendiği çalışmada, sigara içen ve
yüksek kan basıncı ya da şeker hastalığı olanlarda bunama oluşma
riskinin artığı görüldü. 55 yaşın altındaki sigara içenlerde
risk içmeyenlere göre 5 kat artarken, 46-76 yaş arasındaki
sigara tiryakilerinde kronik hafıza kaybı gelişme riski yüzde 70
daha fazla olduğu görüldü. Araştırmacılar, şeker hastalarında
bunama gelişme riskinin ise 3 kattan daha fazla olduğunu
buldular.
Ayrıca, American Journal Neurology dergisinde yayınlanan bir
başka çalışma ise insanların kitap okuma, yazma ya da kart
oyunları oynama gibi günlük aktivitelerle beyni düzenli olarak
harekete geçirerek, bunama saldırısını önleyebileceğini
gösterdi.
İngiliz dergisinde yayanlanan bu sonuçlar, orta yaştaki
insanların sigarayı hemen bırakmalarını ve emekli olana kadar
beklemek yerine bunama riskini kontrol altına almaya yardımcı
olacak yaşam tarzı değişiklikleri yapmaları gerektiğini
açıkladı.
İngiltere'de sadece 700 bin insanda bunama şikayeti olduğunu
söyleyen araştırmacılar, 2025 yılına kadar bu sayının 1
milyondan fazla olacağını tahmin ediyorlar.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
13/08/2009
359-Rüyalar `resmedilebilecek`
Beyinde
ses ve görüntülerin aynı sinir hücresi koduna sahip olduğu
ortaya çıktı. Bilim adamları, uykudaki beyin faaliyetlerinin
kaydedilerek, rüyaların `resmedilebileceği` umudunu taşıyor.
Montreal Üniversitesi ve Montreal Nöroloji Enstitüsü`nden bilim
adamlarının yaptığı araştırma, beyinde aynı sinir hücresi
kodunun söz ve müzik gibi farklı sesler ile görüntüleri nasıl
ayırdığını gösterdi.
Bilim adamları, beynin farklı müzik aletlerinin sesini,
konuşmadaki kelimeleri ve çevredeki sesleri nasıl algıladığını
anlamak üzere 3 saat katılımcılar üzerinde fonksiyonel manyetik
rezonans görüntüleme (fMRI) sistemini kullandı.
Araştırmaya imza atanlardan Marc Schonwiesner, beynin sesleri ve
farklı görüntüleri kodlamak için aynı yöntemi kullandığını
belirtti.
Bilim adamları, onlarca yıllık çalışma gerekse de bu aşamanın da
tamamlanmasıyla bir gün fMRI`nin okunmasıyla kişinin duyduğu
şarkının yeniden `yazılabileceği` ve ardından uykudaki beyin
faaliyetlerinin kaydedilerek, rüyaların `resmedilebileceği`
umudunu taşıyor.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
14/08/2009
360-Aynı anda birkaç iş yapmak beyne zararlı
ABD`de
yapılan bir araştırma, birkaç işi aynı anda yapmanın, insanı
zihinsel olarak yorduğunu, strese ve öfkeye neden olabildiğini
ortaya koydu.
İtalyan La Stampa gazetesinde yayımlanan habere göre,
Massachussets Teknoloji Enstitüsü tarafından yapılan
araştırmanın başındaki Earl Miller, insan beyninin sadece tek
bir eylem üzerinde yoğunlaştığını belirterek, `Diğer eylemler
ise dikkatimizi dağıtıyor ve hızımızı kesiyor` dedi.
Bu konuda kendine güvenen insanların dahi bu nitelikte
olmadığını ifade eden Miller, insan beyninin bu şekilde
işlemediğini söyledi.
Miller, gerçekten de çok gerekli olmadığı sürece çok sayıda işin
bir arada yapılmaması gerektiğini vurgulayarak, `Bunun şart
olduğu durumlarda ise bu işleri öğleden sonra yapmaktan
kaçınmalıyız` diye konuştu.
Kaynak; aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
15/08/2009
361-Beynimizin Suyun İçinde Yüzdüğünü Biliyor muydunuz?
Beynin
küçük boşluklarında, kılcal kan damarları tarafından salgılanan,
su kıvamında berrak sıvıya beyin-omurilik sıvısı «cereoro spinal
fluid) denir. Araknoid zar (beyin ve omuriliği örten 3 zardan
ortada olanı) ve Pia mater (damarları örten iç beyin zarı)
arasındaki boşluğu doldurur. Beyin ve omuriliğe yastık vazifesi
görür ve aynı zamanda metabolizma artıklarını taşır
.Beyin-omurilik sıvısı doğal koşullarda berraktır ve içinde çok
az hücre, madensel tuzlar, .glikoz ve protein vardır. Yaklaşık
olarak miktarı 150 gr. kadardır.
Beyin yaklaşık 1,5 kg'lık bir ağırlığa sahiptir. Eğer beyin bir
sıvının içinde bulunmasaydı ve direkt olarak kafatasına temas
etseydi kendi ağırlığının altında ezilirdi. Bu da beyindeki
hayati merkezlerde bir baskı oluşmasına dolayısıyla ölüme
sebebiyet verebilirdi. Ancak böyle bir sorunla -hastalık halleri
dışında- karşılaşılmaz. Çünkü beynimizin kendi ağırlığı -yüzdüğü
sıvının içinde iken- 1400 kg'dan 50 gr'a kadar düşer. Yani
beyinde ağırlığı otuzda bire kadar düşüren bir sistem vardır. Bu
sistem şöyle çalışır: Beynin içinde birtakım boşluklar ve bu
boşlukların içinde de sadece beyinde bulunan özel damar
yığınları vardır. Bunların görevi vücuttan beyne taşınan kandaki
serumu süzmektir. Serum önce beynin içindeki boşlukları doldurur
ve sonra çeşitli yollardan beynin dışına çıkar. En sonunda da bu
sıvı beynin üst kısmında yer alan tek yönlü valf sistemi (araknoid
villus) sayesinde genel dolaşıma (kan dolaşımına) geri döner. Bu
valflerin çok önemli bir görevi vardır: Sıvının beyne yaptığı
basıncı ayarlamak.
Eğer bu ayarlama olmasaydı ve basınç çok yüksek bir seviyeye
çıksaydı, o zaman beyne olan baskı beynin fonksiyonlarını
etkilerdi. Ve bu durum pek çok hastalığın sebebi olurdu.
Buna örnek olarak "hidrosefali" denilen hastalığı verebiliriz.
Bu hastalık türünde dolaşımdaki herhangi bir aksaklıktan dolayı
beyindeki sıvı bir süre sonra birikmeye başlar ve oluşan basınç
beyin fonksiyonlarını etkiler. Eğer dışarıdan bir müdahale
yapılmazsa, yani ameliyatla bu sıvı boşaltılmazsa artan basınç;
zeka geriliği, hareket bozuklukları, körlük hatta ölümle
sonuçlanan rahatsızlıklara neden olur.
Beyindeki sıvının basıncı normalden daha az düzeylere indiği
zaman da dayanılmaz baş ağrıları olur ve beyin hasar görmeye
başlar.
www.sufizmveinsan.com
16/08/2009
362-'Bilimsel olarak' İslam en doğru din
Japon
bilimadamı İslam üzerine bir araştırma yaptı. Kuran
okunurken moleküllerin en doğru dizilime kavuştuğunu
gördü!
İslam'ın en mükemmel
ve doğru din olduğu "moleküler" olarak saptandı!
Japon bilim adamı Masaru Emoto, su molekülleri
üzerine yaptığı araştırmalarda Kuran okurken veya hoca
ezan okurken, sudaki moleküller meydana gelen titreşimle
mükemmel bir altıgen dizilime ulaştığını saptadı.
Emo kısa bir süre önce Mısır'a giderek Kahire
Üniversitesi'nde yaptığı araştırmanın sonuçlarını
meslektaşları ile paylaştı.
Mısır devlet televizyonunda Japon bilim adamının elde
ettiği bulgular profesörler tarafından tartışmaya
açıldı. Kuran okunurken suyun nasıl değiştiğini tartışan
bilim adamları, insan vücudunun yüzde 70'inin
sudan oluştuğundan yola çıkarak İslam'ın en doğru din
olduğu sonucuna vardı.
Ayrıca Kuran okuyan ve Allah'a duan eden
insanların huzur ve mutluluk duymasının sebebinin de bu
olduğu öne sürüldü.
Bu konuda daha fazla araştırmalar yapılması gerektiğine
işaret eden Mısırlı akademisyenler,
Kuran sesinin
su moleküllerini değiştirmesi ile ibadet edenlerin
şiddetten uzak durması arasında da bir bağlantı olduğunu
savundu.
Kaynak;
internethaber.com
www.sufizmveinsan.com
16/08/2009
363-Kahve ve çayın, Alzheimer hastalığı riskini azalttığı
bildirildi.
Reem
Nöroloji Merkezi kurucu doktoru nöroloji uzmanı Mehmet Yavuz
yaptığı yazılı açıklamada, günde 3-5 fincan kahve ve çay içen
insanların Alzheimer hastalığına yakalanma riskinin, içmeyen
kişilere göre yarıya düşebildiğini belirtti.
Dünyada yaklaşık 20 milyon, Türkiye'de ise yaklaşık 300 bin
Alzheimer hastası bulunduğunu bildiren Yavuz, bu hastalığın, tıp
dünyasının en çok bütçe ayırdığı hastalıkların başında geldiğini
kaydetti.
Yavuz, günlük yaşamın telaşı, internet, az kitap okumak,
teknolojinin gelişimi ile elektromanyetik kirlilik gibi
nedenlerin, insanlarda unutkanlığa yol açtığını ve Alzheimer
hastalığını tetiklediğini vurguladı.
Alzheimer'ın ilk aşamasında önce hafıza ve bellek
fonksiyonlarında dejenerasyon oluştuğunu, hastalığın daha sonra
beyin fonksiyonlarına da sıçrayarak kişinin tüm kişisel ve
sosyal faaliyetleri bozduğunu anlatan Yavuz, İsveçli ve Finli
nörologların yaptıkları çalışmalar hakkında da bilgi verdi.
Yavuz, bu çalışmalar sonucu, kahvenin içerdiği kafein
maddesinin, Alzheimer oluşumunda rol oynayan "beta amiloid"
birikimini önemli ölçüde azalttığının, ayrıca yeşil çayın da
Alzheimer'ı önleyici etkisinin bulunduğunun ortaya çıktığını
ifade etti.
Kaynak;aa.com
www.sufizmveinsan.com
18/08/2009
364-C vitamininin fazlasına dikkat
Doktorlar,
fazla alınan C vitamini haplarının zararlığı olabileceğini
söylüyorlar. Peki fazla C vitamini almak, ne gibi sağlık
sorunlarına yol açıyor?
Mayo Clinic'te yer alan habere göre, C vitamini normal büyümeyi
ve gelişmeyi destekleyen suda eriyen vitamindir. Ayrıca, C
vitamini vücudunuzun demiri özümsemesine yardım ediyor. Çünkü,
vücut C vitamini üretemiyor ve depalayamıyor. Bu nedenle
beslenmede C vitamini çok önemli. Birçok insan için küçük bir
bardak portakal suyu ve bir kase çilek, bir orta boy portakal ya
da bir porsiyon brokoli, günlük ihtiyacınız olan C vitaminini
karşılıyor. Ancak fazladan içilen C vitamini, vücut tarafından
idrar yoluyla dışarı atılıyor.
Beslenme yoluyla aldığınız C vitamini size zarar vermezken, C
vitamini haplarının gereğinden fazla içilmesi bulantı, ishal,
böbrek taşı ve mide yanmasına neden olabiliyor. Ayrıca, çok
fazla miktarda alınan C vitamini nadiren solgunluk, baş dönmesi
ve bitkinliğe yol açabiliyor.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
19/08/2009
365-Hz. Muhammed (sav) in Özlü Duaları
Sevmesi ve Aişe’ye Bunları Öğretmesi
-
Allah’ın Rasûlü duaların özlü olanını severdi. Diğerlerini
bırakırdı.[1]
- Ebubekir, Hz. Peygamber’in yanına girdi. Aişe’den gizli olarak
bir şey hususunda Peygamber’le konuştu. Aişe de namaz kılıyordu.
Hz. Peygamber Aişe’ye
“Ey Aişe! Daima kamil dualara sarıl” dedi. Veya buna benzer bir
şey söyledi. Hz. Aişe namazı bitirdikten sonra Hz. Peygamber’den
bu durumu sordu. Hz. Peygamber ona
“şöyle de:
Ey Allah’ım! Ben hayrın
tamamını, acele gelenini, geç gelenini, bildiğimi ve bilmediğimi
senden istiyorum. Şerrin tamamından, acele geleninden, geç
geleninden, bildiğim ve bilmediğimden sana sığınıyorum. Cennet
ve cennete yaklaştıran söz ve amelleri senden isterim. Ateşten
ve ateşe yaklaştıran söz ve amellerden sana sığınırım. Kulun ve
Rasûlün olan Muhammed’in istediğinin hayırlısından senden
istiyorum. Kulun ve Rasûlün Muhammed’in sana sığındığı
nesnelerin şerrinden sana sığınıyorum. Bana yazdığın şeylerin
sonunu hayırlı kılmanı dilerim”[2]
- Hz. Peygamber hücreme girdi. Ben namaz kılıyordum. Onun
yapılması gereken bir işi vardı. Namazı geç bitirdim. Bana
“Ey Aişe! Duaların kısa ve özlü olanlarını tercih et” dedi. Ben
namazı bitirdikten sonra
“Ey Allah’ın Rasulü! Duanın kısa ve özlü olanı nasıl olur?” diye
sordum. Bana daha önceki duayı öğretti.[3]
[1] Kenz, I/191 (İbn Ebi Şeybe, Hz. Aişe’den).
[2] Kenz, I/306 (Hakim, Hz. Aişe’den).
[3] Buhari, Edeb, s. 94 (Hz. Aişe’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları:
3/116
www.sufizmveinsan.com
21/08/2009
366-
1.
Gecede öyle bir saat vardir ki, o
saatte bir müslüman dünya ve ahiret işlerinden ne dilek
dilerse Allah ona verir. Bu her gece böyledir.
Ravi:
Hz. Cabir (r.a.)
2.
Cuma gününde bir saat vardır.
Mümin kul o saatte bir şey isterse o müstecap olur. Hangi
saat olduğu soruldu: 'İkindi ile akşam arasıdır' buyurdu.
Ravi:
Hz. Ebu
Hureyre (r.a.)
3.
Gökte bir melek vardır ki, ismi
İsmail'dir. Emrinde yetmiş bin melek vardır. Onların her
birinin emrinde de yetmişer bin melek vardır.
Ravi:
Hz. Ebu
Said (r.a.)
4.
Cehennemde bir vadi vardır.
Cehennem günde dörtyüz defa o vadiden Allah'a sığınır.
Buraya ümmeti Muhammed ( s.a.v)'in muraileri girecektir.
Bunlar sunlardır:
Kur'anı ezberlemiş, öğrenmiş fakat riyakar olanlar; Sadakayı
Allah rızasından başka bir maksatla vermiş olanlar. Hacca
itibar kazanmak için gitmiş olanlar. Gazaya Allah rızasından
başka maksadla gitmiş olanlar.
Ravi:
Hz. Ibni
Abbas (r.anhuma)
5.
Adem oğlunda 360 mafsal vardır.
Her gün bunun için 360 sadaka vermesi lazımdır. Sormuşlar:
"Ya Resulallah, buna kim muktedir olabilir?" Buyurmuş ki:
Birine yol göstermek bir sadaka, zahmet veren bir şeyi
yoldan kaldırmak bir sadaka, ihtiyaçtan fazla elbiseyi
vermek de bir sadakadır. Yine sormuşlar: "Ya Resulallah bunu
da yapmazsak?" Buyurdular ki: Halka şerri dokunmaktan
çekinmek de kendisi için bir sadakadır. (Bir mu'min
kardeşine gülümsemek bile bir sadakadır)
Ravi: Hz. Ebu
Hureyre (r.a.)
Yukarıdaki
hadisleri nasıl değerlendiriyor sunuz?
www.sufizmveinsan.com
23/08/2009
367-İftara sigara ile başlamak zararlı
Gastroenteroloji
Uzmanı Dr. Ahmet Hamamcı, iftara sigara içerek başlamanın tüm
damar sisteminin dengesini bozacabileceğini belirtti.
Özel Selçuklu Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Ahmet
Hamamcı, ramazan ayında sigara içmenin irritabl bağırsak
sendromu olan kişilerde ciddi sorunlara yol açacağı uyarısında
bulundu. Sigaranın mideye de ciddi zararlar vereceğini
vurgulayan Hamamcı, özellikle reflü hastalığı olanların
kesinlikle sigaradan uzak durması gerektiğini kaydetti.
İftarını sigarayla açan kişilerin sağlıklarına kendi
istekleriyle büyük zarar vereceklerinin altını çizen
Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Hamamcı, gün boyu nikotin gibi
zararlı bir maddeyi almayan vücuda iftar öncesinde yapılan
nikotin yüklemesinin son derece zararlı olduğunu vurguladı. Gün
boyu aç kalan kişinin kan şekerinin önemli ölçüde düştüğünü
hatırlatan Dr. Ahmet Hamamcı, "Kan şekeri düşükken aniden içilen
sigara hızlı bir baş dönmesine neden olur. Nikotin ve diğer
zararlı maddelerin değerleri hızla yükselir ve tüm damar
sisteminin dengesini bozabilir" dedi.
Hamamcı, özellikle birçok reflü hastasının şikayetlerinin bu
ayda arttığına dikkat çekti. Oruç tutarken mide sağlığını
koruyabilmek için ağır yemeklerden, hamur işlerinden,
tatlılardan, çay, kahve tüketiminden ve yağlı gıdalardan uzak
durulmasını tavsiye eden Gastroenteroloji Uzmanı, ramazanda
hastalarının şikayetlerinin en çok mide yanması, mide ekşimesi,
gaz, kabızlık olduğunu belirtti.
Ramazan ayında 'gün boyu bir şey yemedim' düşüncesiyle iftarda
aşırı yüklenmenin doğru olmadığını bildiren Dr. Hamamcı, "Yavaş
yavaş hafif gıdalarla beslenilmeli, sahur kesinlikle atlanmamalı
ve sahur öğünü de hafif, gün boyu tokluk hissi verecek gıdalarla
geçirilmeli" tavsiyesinde bulundu.
Dr. Hamamcı, sigara tiryakilerine ramazanda dikkat etmeleri
gereken hususları şöyle sıraladı: "Sigaradan uzak durun ve
kesinlikle iftara sigarayla başlamayın. İftardan sonra en az
yarım saat sigara içmeyin. Birkaç kuru yemiş ya da bol meyve
veya meyve suyu tüketin. Bu durumu gidermek için kahve ve çaya
yönelmeyin. Baş ağrısı, baş dönmesi mide bulantısı gibi
şikayetlerle karşılaşabilirsiniz."
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
25/08/2009
368-Mitokondriyal DNA
Mitokondri
hücrenin enerjisini sağlamakla görevlidir ve çekirdek dışında
DNA'ya sahip tek organel olup, ilk kez 1981 yılında genom dizisi
tam olarak gösterilebilmiştir.
Mt.DNA'nın çekirdek DNA'sından bağımsız replikasyon ve
transkripsiyon sistemi vardır. (kendini yenileme ve
çoğalma)Ancak mt.DNA'nın replikasyon ve transkprisyonu için
gerekli enzimler, çekirdek DNA'sı tarafından sentezlendiğinden,
mt DNA tam bir otonomiye sahip değildir.
Mitokondrial genom 37 gen içerir. Mitokondrial DNA çekirdek
DNA’sına benzemekle birlikte belirgin farklılıklar da
göstermektedir.
Boyut olarak küçüktür( 3.5 milyon kb'lik çekirdek DNA’sı
yanında, 16.5 kb'lik mt-DNA çok küçük bir genoma sahiptir. )
İnsan mt-DNA’sı anneden geçer. Spermin sitoplazma içermemesi ve
mitokondrilerinin fertilizasyona katılmayan kuyruk kısmında
toplanması nedeniyle, zigotdaki mitokondriler sadece yumurtaya
aittir.
Anne tüm çocuklarına mt DNA’sını aktarırken, sadece kız çocuklar
bunu ikinci kuşağa aktarır.
Bölünme özelliğindeki farklılık nedeni ile geçirdiği
mutasyonları eleyip saf hale geçebilir. Sonuçta tekrar tekrar
bölünen hücreler, saf mutant veya saf normal mt DNA'lar içeren
genotipe dönüşebilirler.
mt-DNA’nın evrim hızı nükleer DNA'ya göre 10-20 kat daha
fazladır. Bunun nedeni, oksijen radikallerine daha fazla maruz
kalması, koruyucu ve tamir sistemlerinin yokluğu dolayısıyladır.
Bu yüzden mt-DNA mutasyonlara daha açıktır.
Mitokondrial DNAnın bir özelliği de evrimin aydınlatılmasında
kullanılmasıdır. Nükleer DNA'ya göre daha fazla mutasyona
uğrayan mt DNA mutasyonlarının hızı 1 milyon yıllık süreçte
ortalama % 2-4 oranındadır: Eğer iki organizma arasında % 1
oranda mt.DNA farklılığı varsa bu 250.000-500.000 yıl önce bu
iki organizmanın farklılaşmaya başladığını gösterir.
Mt.DNA bu özelliklerinden dolayı 1987 yılından itibaren, modern
insanın filogenetik çalışmalarında kullanılmaya başlanmıştır.
www.sufizmveinsan.com
26/08/2009
369-Vücut büyürse beyin
küçülür
`Human
Brain Mapping` adlı tıp dergisinde yayımlanan bir araştırmaya
göre, obez insanların beyin dokusu, normal kilodaki
insanlarınkinden yüzde 8 daha küçük ve obezlerin beyinleri 16
yaş daha büyük görünüyor. Aşırı kilolu sınıfına girenlerin
beyinleriyse yüzde 4 daha küçük ve beyinleri sekiz yaş daha
yaşlı görünüyor.
Sonuçlar, 70`li yaşlarındaki, ciddi beyin hasarı görülen 94
insanın beyin taramaları temel alınarak oluşturuldu. UCLA(Kaliforniya
Üniversitesi, Los Angeles) Nöroloji bölümünden Prof. Paul
Thompson, bu oranların ciddi bir doku kaybı anlamına geldiğini
belirterek bu kişilerin ayrıca Alzheimer ve beyni etkileyen
diğer hastalıklar konusunda da daha fazla risk altında
olduklarını söylüyor. Thompson, sağlıklı yiyip kiloyu dengede
tutarak Alzheimer`a yakalanma riskinin ciddi biçimde
azaltılabileceğini söylüyor.
Dünya Sağlık Örgütü`ne göre dünyada 300 milyon obez insan var.
Obezite kalp hastalıkları, tip 2 diyabet, hipertansiyon ve bazı
kanser türlerini tetiklerken, cinsel aktivitenin de azalmasına
neden oluyor. Hastalığın ana nedeniyse kötü beslenme...
Ön ve arka loptan kayıp
Araştırmayı kaleme alan uzmanlara göre obez insanlar, ön ve arka
loplarından beyin dokusu kaybediyor ki bu alanlar planlama ve
hafıza, dikkat, yönetici fonksiyonlar, hareket, uzun süreli
hafıza ve hareket konularında kritik rol oynuyor. Obezite vücut
kitle endeksiyle ölçülüyor. Çalışma Ulusal Yaşlanma Enstitüsü ve
Amerikan Kalp Vakfı ve Ulusal Araştırma Kaynakları Merkezi
tarafından desteklendi.
www.sufizmveinsan.com
28/08/2009
370-Allah için mi?
Din, Allah için sevmek, Allah için kızmaktı. Böyle dedi Allah
Rasulü s.a.v..
Sahabilerden Ebu İdris el-Havlânî r.a. bir gün Şam mescidine
gitmişti. Orada bir genç gördü ki, dişleri parlıyor, yüzü
gülümsüyor ve çevresinde kalabalık bir cemaat toplanıyor.
Cemaat herhangi bir konuda ihtilafa düştüğü zaman ona danışıyor,
onun görüşünü alıyorlardı. Gencin kim olduğunu sordu. Muaz b..
Cebel'dir, denildi.
Ebu İdris r.a. ertesi gün erkenden mescide gitti.. O genci
mescitte namaz kılar vaziyette buldu. Namazını bitirinceye kadar
bekledi. Sonra karşısına geçip selam verdi ve gence şöyle dedi:
- Seni Allah için seviyorum.
Muaz b. Cebel r.a.:
- Allah için mi? dedi. Ebu İdris r.a.:
- Allah için, dedi.
Muaz b. Cebel r.a. Ebu İdris r.a.' ın elbisesinin kuşağından
tutup kendine doğru çekti ve şöyle dedi:
- Müjdeler olsun sana! Çünkü ben Allah Rasulü'nden şöyle duydum:
Allah Tealâ buyuruyor ki: Benim rızam için birbirini sevenlere,
benim rızam için birlikte oturup sohbet edenlere, benim için
birbirlerini ziyaret edenlere ve benim rızam için malını ve
gücünü sarf edenlere muhabbetim vacip olmuştur...
www.sufizmveinsan.com
29/08/2009
371-Beynin Sınırları Çizildi
Beyinde, yazı yazmak için gerekli olan bölümü kesin olarak belirlendi.
Beynin sözü yazıya dönüştüren küçük bölümünü belirlemeyi başaran Fransız bilim adamları, bu bölümün bir soyut kodun (söz) somut koda dönüştürülmesinde bazı kasların hareket etmesini sağladığını bildirdi.
19. yüzyılda Avusturyalı bilim adamı Seigmund Exner'in yazının yazılmasına ilişkin beyindeki bölgeyi bulduğunu, ancak bu bölgenin sınırlarının belirlenemediğini ifade eden Jean-François Demonet ve ekibi, beynin bu bölümünü araştırmak üzere kolları sıvadı.
Kötü huylu beyin tümörünü alırken beyindeki konuşmaya ilişkin bölüme dokunmamak için hastalarını uyandıran, bu sırada konuşmadaki rolünü anlamak için bir elektrot yardımıyla beyin korteksindeki kimi belirli bölgeleri “devre dışı bırakan” beyin cerrahı Franck-Emmanuel Roux'dan da yardım aldı.
Hastaların onayı alındıktan sonra araştırmacılar bu yöntemi kullanarak yalnızca konuşma değil yazı yazma becerisini de inceledi. Bilim adamları, birkaç milimetrekarelik alanın, “devre dışı bırakıldığında”, hastaların ellerini oynatabilse de tek bir harf bile yazamadığını gördü.
Bununla birlikte araştırmacılar, 12 sağlak ve 12 solağın beyninin MR'ını çekti. Bu araştırma ve önceki araştırmanın verileri birbirini tuttu. Bilim adamları, sağ eliyle yazı yazanlarda alanın, beyindeki konuşma ve yazı yazılan eli kontrol eden bölgenin de bulunduğu beynin sol bölümünde bulunduğunu bildirdiler.
Bu sonuçlar disleksi (dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme ile matematik yeteneklerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle kendini gösteren öğrenme bozukluğu) uzmanları olan bilim adamlarına yeni bir araştırmanın da yolunu açtı.
Disleksik yetişkinlerin katıldığı araştırmanın sonuçları, belirlenen küçük bölümün işlevinin sınırlı olduğunu da gösterdi.
Konuya ilişkin makale Fransız Le Nouvel Observateur dergisinin internet sitesinde yayımlandı.
Kaynak;hurriyet.com.tr
www.sufizmveinsan.com
30/08/2009
372- Sahura
mutlaka kalkın ağır yemeklerden kaçının
Sağlık
Bakanlığı, Ramazan'da oruç tutanlar için sağlıklı beslenme
önerilerinde bulundu. Oruç tutanların, imsak saatine yakın bir
zamanda sahur yapmalarının sağlığın korunması açısından önemli
olduğunu vurgulayan Bakanlık, sahurda sadece su içerek
niyetlenmenin veya gece yatmadan önce sahur yapmanın zararlı
olduğunu bildirdi.
Sağlık Bakanlığı, Ramazan ayında beslenme düzeninde önemli
değişiklikler yaşandığına dikkat çekti.
Bakanlık, oruç tutan kişilerin günlük beslenme alışkanlıklarının
değiştiğini, öğün sayısı ve sıvı tüketiminin azaldığını, iftar
saatine kadar açlık hissetmemek amacıyla yüksek enerji içeren
şekerli, unlu ve yağlı besinlere yönelindiğini belirtti.
Ramazan ayında bireylerin yaş, cinsiyet ve fiziksel
aktivitelerine göre günlük almaları gereken enerji, protein,
karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineral oranlarının değişmediğini
hatırlatan Bakanlık, Ramazan ayı boyunca sağlığın korunması
açısından yeterli ve dengeli beslenmeye devam edilmesi
gerektiğini vurguladı.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
31/08/2009
373-
Gazlı içeçekler en az alkol kadar zararlı
İsveç`te
yapılan bir araştırmaya göre gazlı ve şekerli içeceklerin
karaciğere alkol kadar zarar verdiğini ortaya çıkardı.
Linköping Üniversitesi Hastanesi Karaciğer Hastalıkları Uzmanı
Stergios Kechagias, içeceklerde bulunan früktozun karaciğer
yağlanmasına neden olduğunu ve bunun da siroz ve kansere yol
açtığını söyledi. Kechagias, gazlı ve şekerli içeceklerin yanı
sıra meyve şekerleri ile tatlandırılmış meyve suları ve enerji
içeceklerinin de siroz hastalığı riskini yüzde 10 oranında
artırdığını açıkladı. İçeceklerde şeker yerine kullanılan mısır
şurubu, früktoz ve kimyasal tatlandırıcıların karaciğere alkolün
verdiği kadar zarar verdiği belirtildi.
Gazlı içeceklerin obezite, diyabet, diş çürümesi, kemik
sorunları, beslenme bozuklukları, kalp hastalığı, gıda
bağımlılığı ve nörolojik sorunlar gibi rahatsızlıklara da yol
açtığı ifade edildi. Vücuttaki yüksek asit oranının en çok diş
ve kemiklere zarar verdiğini belirten İsveçli uzmanlar, diş
problemlerinin dolaşım ve sindirim sistemlerindeki birçok
sorunun kaynağı olduğunu kaydetti.
Kaynak;haber7.com.tr
www.sufizmveinsan.com
01/09/2009
374-
Yüksek tansiyonun hafızaya zararı
Amerikalı
araştırmacılar, yüksek tansiyonu olan kişilerin hafıza
problemlerine daha yatkın olduğunu ortaya çıkardı.
Amerikalı araştırmacılar, yüksek tansiyonu olan kişilerin hafıza
problemlerine daha yatkın olduğunu ortaya çıkardı.
Nöroloji isimli tıp dergisinde yayınlanan çalışmaya göre,
araştırmacılar yüksek tansiyonu olan kişilerin hafızayla ilgili
problemleri olduğunu ve bunun zihinsel değerin düşüklüğü olarak
isimlendirilebileceğini açıkladılar. Bu çalışmanın yüksek kan
basıncı ve hafıza problemleri arasındaki ilişkinin incelendiği,
bugüne kadar yapılan en kapsamlı araştırma olduğu belirtildi.
Yüksek tansiyonun önlenebildiğini ya da tedavi edilebildğini
belirten Alabama Üniversitesi`nden araştırmacılar, bunamanın
habercisi olabilen zihinsel değer düşüklüğünü de potansiyel
olarak önleyebileceklerini söylediler.
Yüksek tansiyon değerlerinin 14/9 olduğunu belirten
araştırmacılar, bu verilerin yüksek tansiyonun zihinsel düşüş
için risk faktörü olduğunu, ancak neden-sonuç ilişkisini anlamak
için daha fazla araştırmanın gerekli olduğunu da sözlerine
eklediler.
Amerikan Kalp Derneği`ne göre Amerika`da her üç kişiden birinde
yüksek tansiyon var. Belirti vermediği için, birçok insanın
farkında olmadan yüksek tansiyonla yaşadığı belirtiliyor.
Araştırmacılar, kontrol altına alınmayan yüksek tansiyonun felç,
kalp krizi, kalp ya da böbrek yetmezliğine yol açabileceğini
söylediler.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
02/09/2009
374-
Niçin su
içmeliyiz?
`Her
gün 8 bardak, 10 bardak ve hatta daha fazla su için` sözlerini
her zaman her yerde duymuşsunuzdur. Peki neden bu kadar su
içmeliyiz? Yeteri kadar su içmezsek ne olur?
Vücudumuzun üçte ikisinin sudan oluştuğunu söyleyen Amerikan
Ulusal Tıp Kütüphanesi yetkilileri, suyun vücudu yağladığını,
tükürük oluşturmaya, vücudu sağlıklı bir sıcaklıkta tutmaya ve
kabızlığı önlemeye yardımcı olduğunu belirtti.
Vücut, yediğimiz ve içtiklerimizden suyu metabolizmanın yan
ürünü olarak temin ediyor.
Sade su içmek, şüphesiz en iyi seçenektir. Meyve suyu, süt ve
çorba gibi içecekler bir miktar su sağlarken, kafeinli içecekler
ve alkol ise idrar söktürü olduğu için vücudumuzdan sıvıyı atar,
bu nedenle bu içecekler tercih edilmez.
Günde en az 150-250 gram su içilmesini öneren yetkililer,
yeterince su içilmediği takdirde dehidrasyon oluşabileceğini,
bunun da hayatınızı tehlikeye atacak boyutlara ulaşabileceğini
belirtiyorlar.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
03/09/2009
375-
Körlüğü tarihe gömecek buluş
Bu
olağanüstü teknoloji, küçük bir kamera tarafından çekilmiş
resimleri alıyor ve bilgiyi dil üzerinde hissedilebilen
elektrik titreşimlerine dönüştürüyor.
Yapılan deneyler, sinirlerin mesjları beyine gönderdiğini ve
beynin de bu ufak karıncalanmaları resim olarak yolladığı
belirtiliyor. Plastik bir lolipopa kablo ile bağlı olan güneş
gözlüğünden oluşan aleti kullananlar, 20 saatten az bir süre
alıştırma yaptıktan sonra şekilleri çıkarabildiklerini ve hatta
işaretleri okuyabildiklerini belirtiyorlar.
Bilim insanları, dil üzerinde hissederek görüntüleri kafada
canlandırmayı öğrenmenin, bisiklete binmeyi öğrenmeye
benzediğini söylüyor. BrainPort görme cihazının gelecek yıl
piyasaya sürülmesi bekleniyor.
Cihaz, kullanıcı tarafından takılan güneş gözlüklerinin ortasına
yerleştirilmiş olan 2,5 santimetre çapında küçük bir dijital
kamera aracılığıyla görsel verileri topluyor.
Bu veriler, elde tutulan bir kontrol birimine ulaştırılıyor. Bir
cep telefonu büyüklüğünde olan bu birim, dijital sinyalleri
elektrik titreşimlerine dönüştürüyor ve bunu dil üzerinde
tutulan lolipop aracılığıyla dile gönderiyor.
Lolipop, 600 elektrotun bulunduğu ızgara gibi bir bölge
içeriyor. Bu elektrotlar resim alanında bulunan ışığa göre
titreşiyorlar. Beyaz pikseller güçlü titreşim gönderirken, siyah
pikseller ise sinyal göndermiyor. Dilin üzerindeki sinirler
gelen eleltrik sinyallerini alıyor. Bu elektrik titreşimleri
şampanya köpüklerinin dil üzerinde yarattığı hisse benziyor.
Kullanıcılar ellerindeki birimi kullanarak istedikleri gibi
uzaklaşıp yakınlaşabiliyor ve ışık ayarlarını ve elektrik
titreşimlerinin yoğunluğunu ayarlayabiliyor.
İnsanlar BrainPort cihazını kullanarak 15 dakika içinde
görüntüleri canlandırabiliyorlar.
Araştırma ekibinin başındaki William Seiple deney aşamasında
bulunan hastaların haftada bir alıştırma yaparak hızla cihazı
öğrendiklerini ve kapıları hızla bulmayı, mektupları ve sayıları
okumayı başardıklarını anlatıyor. Hastaların yemek masası
üzerindeki fincanları, çatalı ve kaşığı ellerine alırken el
yordamına gerek duymadıklarını belirtiyor.
Kaynak;stargazete.com
www.sufizmveinsan.com
04/09/2009
376-
İşte Samanyolu galaksisinin şekli
Dünya`nın
da içinde yer aldığı Samanyolu Galaksisi`nin sarmal yapısı,
astronomlarca uzay haritası kaydına geçiriliyor.
Amerikan Uzay ve Havacılık Kurumu NASA`nın Spitzer Uzay
Teleskobu`ndan alınan kızılötesi görüntülerle, Samanyolu
Galaksisi`nin o zarif sarmal yapısı yeniden keşfedildi.
Andromeda galaksisinin sürekli
genişlemesinin sebebi bulundu.
Andromeda genişlerken, civarındaki cüce galaksileri kendi
bünyesi içine alıyor ve sürekli olarak daha da genişliyor. Bilim
adamları Andromeda`nın Dünya`ya oldukça yakın olması sayesinde
bu süreci rahatlıkla gözlemleyebildiklerini açıkladılar.
Dünya`ya yaklaşık 2,5 milyon ışık yılı uzakta bulunan Andromeda`nın
diğer galaksilere karşı sürdürdüğü yamyamlığının ise, galaksinin
içerisinde bulunması mümkün olmayan özelliklere sahip
gezegenlerin tespit edilmesi sayesinde ispatlanabildi.
Andromeda`nın yakının bulunan Triangulum adlı diğer bir
galaksinin yapısının ise Andromeda`ya doğru uzuyor olmasının,
yamyam galaksinin yeni hedefinin Triangulum olduğunu ortaya
koyuyor. Bilim adamları eğer bu yakınlaşma devam ederse bir süre
sonra iki galaksinin tamamen birleşmesinin mümkün olacağını
iddia ediyorlar.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
06/09/2009
377-
Geç vakitte yemek obezite nedeni
Gece
geç vakitte yemek yemek obeziteye davetiye çıkarıyor.
ABD’nin Chicago Üniversitesi’nden Fred Turek ve ekibinin yaptığı
araştırma, "kahvaltı altın, öğle yemeği gümüş, akşam yemeği
bakırdır" sözünü bir kez daha kanıtladı.
Bilim adamları, 4 yıl önce saat adı verilen bir genin değişime
uğramasına bağlı olarak biyolojik saatin ritminin bozulduğu
farelerin düzensiz saatlerde beslenmeye ve şişmanlamaya meyilli
olduğunu gösteren Turek’in araştırmasından yola çıktı.
Yemek yeme saatleri ve kilo arasındaki ilişkiye yoğunlaşan
araştırmacılardan Deanna Arble, fazla kilolu olma eğilimi
gösteren gece çalışanlar örneği üzerinde durduklarını ve
işlerinin bu kişileri vücudun doğal ritmine aykırı saatlerde
yemek yemeye zorladığını, dolayısıyla bu durumun kendilerine,
yanlış saatte yemek yemenin şişmanlamayı kolaylaştırıyor
olabileceğini düşündürdüğünü belirtti.
Bunu kanıtlamak üzere bilim adamlarının fareler üzerinde yaptığı
araştırmada, geç vakitte (uyuma zamanı) yemek yemenin kilo
aldırabileceği ortaya çıktı.
Aşırı kilolu olmaktan kaçınmak için sağlıklı beslenmek
gerektiğini ancak doğru zamanda yemek yemenin de çok önemli
olduğunu vurgulayan araştırmacılar aşırı kilolu olmak
istemeyenlere gece yarısı değil de akşam 18.00’de akşam yemeğini
yeme önerisinde bulundular.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
07/09/2009
378-Merkür Rötarı
7 Eylül tarihinde saat 05:46
itibariyle 6 derece terazi burcunda merkür retro harekete
geçmektedir. 29 Eylül saat 13:15 de 21 derece Başak burcunda
merkür tekrar düz harekte geçmeye başlayacaktır. Bu tarihlerin
başına ve sonuna en az 5 gün ilave etmekte yarar vardır. Bu
dönemde hukuki konular, ilişkiler, iletişim ve sağlık ile ilgili
konulara dikkat etmemiz gerekebilir. Yeni kararlar almamaya,
sözleşme imzalamamaya ve konuşmadan önce düşünmeye özen
gösterelim.
www.sufizmveinsan.com
07/09/2009
379-İnternet
bizi daha akıllı yapıyor
İnternette
sörf yapmak, araştırma yapmak beynimizin daha iyi çalışmasını
sağlıyor ve bizi daha akıllı yapıyor. Popular Science dergisinde
yer alan araştırmada, California Üniversitesi Nörobilim ve İnsan
Davranışları Semel Enstitüsü’nden Gary Small, Google’ın bizi
daha akıllı yaptığını söylüyor. Geçtiğimiz günlerde Small’un
yayınladığı araştırma sonuçları, internette arama yapmanın yaşlı
kişilerin beyinlerinin faaliyetini arttırdığı ortaya çıkardı.
Small, bunu katılımcıların beyin faaliyetlerinin MR
görüntüleriyle gösterdi. 24 katılımcının yarısı, her gün
internet kullanırken, diğer yarısı ise çok az internete girdi.
Small’un 55 ile 76 yaşlarında, benzer eğitim seviyesindeki
denekler üzerinde 9 aylık araştırmasına göre, internet araması
yapanlar, bilgisayarda kitap benzeri metinlere göre daha zengin
duyumsal deneyim ve daha yüksek dikkat gösterdiler.
Araştırmacılar, sonraki çalışmalarında, internette daha fazla
zaman geçirmeyle artan sinirsel aktivitelerin ne kadar
geliştiğini tetkik edecekler.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
08/09/2009
380-Bu
çiçekleri evinizde büyütmeyin
Saksınızdaki
çiçekler, evinize güzellik ve estetik kattığını söyleyen
uzmanlar, bu çiçeklerin aynı zamanda sağlığınızı olumsuz
etkileyebildiğini belirtiyor.
Stanley J. Kays Üniversitesi Georgia`s Bahçecilik bölümünde
görevli bir grup tarafından yürütülen araştırma, evin içinde
saksılarda yetiştirilen çiçeklerin ve bitkilerin çevreye uçucu
organik bileşenler saldığını ortaya çıkardı.
Çalışma süresince, araştırmacılar evde yetiştirilen Barış
Çiçeği, Paşa Kılıcı, Sarkık İncir ve Areca Palm(tropik bir
bitki) gibi 4 çiçek tarafından dışarı verilen uçucu organik
bileşenlerin (VOCs) miktarını tespit edip ölçtüler.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
10/09/2009
381-
Sağlığınız için bunları yapın
Telefona
SOL kulağınızla cevap verin
Günde İKİ kere kahve içmeyin
Akşam 7'den sonra YEMEK yemeyin
SOĞUK su ile hap almayın
Tükettiğiniz YAĞLI gidaların miktarını azaltın
Sabahları daha çok akşamları daha az SU için
Cep telefonu BATARYA'ları ile mesafenizi uzak tutun
UZUN süre kulaklık takmayın
Gece 10 sabah 6 en ideal uyuma saatleridir
Uyku öncesi İLAÇ aldıktan sonra hemen uzanmayın
Şarjınız SON çizgiye inmiş kadar az olduğunda telefona cevap
vermeyin, radyasyon 1000 kat fazladır
www.sufizmveinsan.com
11/09/2009
382-Asitli içecekler hızlı yaşlandırıyor
Özel
Konya Farabi Hastanesi dahiliye uzmanı Uzm. Dr. İsmail Güner,
asitli içeceklerin DNA`ya verdiği zararla parkinson, sinir
sistemi bozukluğu ve hızlı yaşlanma gibi hastalıklara davetiye
çıkardığını dile getirdi.
Güner, `Yapılan araştırmalar, asitli içeceklerde bulunan sodyum
benzoat (E211) adlı koruyucu maddenin, hücrelerin `güç
istasyonu` olarak tanımlanan mitokondride DNA hasarına yol
açtığını gösteriyor. Bu kimyasal maddeler de zamanla DNA`yı
devre dışı bırakıyor.` dedi. Asitli içeceklerin açlığı
bastırmadığını, tersine ek gıda alımını körüklediğini, bunun da
obeziteye yol açtığını ifade eden uzman Dr. İsmail Güner, `Bu
tür içeceklerin içersinde yer alan fruktoz ve glikoz maddeleri,
obeziteyi birinci derecede tetikleyen güçlü insülin salgısına
sebep oluyor. Ayrıca kafein ve fosforik asit kemik matriks
proteinlerine bağlanarak çocuk ve yaşlılarda özellikle kemik
döngüsünü engelleyerek osteoporoza sebep oluyor.` dedi.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
12/09/2009
383-Bakterilerin
`direnci` çözüldü
Bakterilerin
antibiyotiklere direnç kazanmalarının sırrı çözüldü ve böylece
sürekli yeni antibiyotik keşfedilmesi zorunluluğunun ortadan
kalkmasının da yolu açıldı.
Ünlü bilim dergisi Science`da yayımlanan çalışmaya göre
bakterilerin, antibiyotiklere karşı direncinin bloke edilmesi
sayesinde, tehlikeli enfeksiyonlara karşı daha etkili mücadele
edilmesinin de yolu açılacak.
Bilimciler, bakterilerin, nitrik oksit ürünü belirli enzimler
üreterek antibiyotiklere direnç kazandığını ortaya çıkardı. Bu
enzimleri engelleyen ilaçlar kullanılması, antibiyotikleri daha
etkili hale getirecek. Hatta, çok tehlikeli olan ve süper
bakteri olarak da adlandırılan, Methicillin adlı antibiyotiğe
dirençli "Staphylococcus aureus (MRSA)" gibi ölümcül
bakterilerle daha etkili mücadele edilebilecek.
Çalışmaya katılan bilimcilerden Evgeny Nudler, "Artık yeni
antibiyotikler keşfetmemiz gerekmeyecek. Bunun yerine, zaten iyi
olan antibiyotiklerin aktivitesini arttırabileceğiz, daha az
dozlarda, daha etkili hale getirebileceğiz" dedi.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
384-Sebze
suyu zayıflatıyor
Reader's
Digest Dergisi’nde yer alan habere göre, her gün içeceğiniz
1 bardak taze sebze suyunun kilo vermeye yardımcı olduğu
belirtildi.
Kalp sağlığı ve diyabet riski olan
aşırı kilolu 81 yetişkinin katıldığı çalışmada, her gün en
az bir fincan az tuzlu sebze suyu içenlerin 12 haftada 2 kg
verdikleri görüldü.
Buna karşılık, yağı azaltılmış diyet uygulayan ancak sebze
suyu içmeyenlerin ise sadece 500 gram verdikleri saptandı.
Houston'da Baylor Tıp Koleji'nde görevli araştırma lideri
John Foreyt, "Araştırmaya katılanların çoğu sebze suyu
içtikten sonra kendilerini daha tok hissettiklerini
belirtiyorlar. Bu nedenle sebze suyu kilo vermeye yardım
ediyor" dedi.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
16/09/2009
385-
Uyku hafızadaki hataları gideriyor
Yeni
yapılan bir araştırmaya göre uykunun hafızadaki hataları
azalttığı tespit edildi.
Learning& Memory isimli dergide yayınlanan çalışma, Michigan
Eyalet Üniversitesi`nden bilişsel sinirbilimciler tarafından
gerçekleştirildi. Doç. Dr. Kimberly Fenn ile Chicago ve
Washington Üniversitesi`nden meslektaşları, bir grup kolej
öğrencisinde hafızadaki hatalar üzerinde çalıştılar. Önceki
araştırmalar, uykunun hafızayı geliştirdiğini gösterirken, bu
araştırma ilk kez hafızadaki hataları adres gösteriyor.
Katılımcılara öncelikle kelime listesi okutuldu, 12 saat sonra
ise bireysel sözler dinletildi. Katılımcılara daha erken devrede
hangi kelimeleri gördüklerini ya da duyduklarını tespit etmek
için sorular soruldu. Bir grup öğrenci sabah saat 10`da eğitildi
ve akşam saat 10`da teste tabi tutuldular. Diğer grup ise gece
eğitildi ve en az 6 saatlik uykunun ardından, yaklaşık 12 saat
sonra sabah test uygulandı.
Farklı uyarıcılar kullanılarak, 3 deney gerçekleştirildi. Her
birinde, gece uyuyan öğrencilerin daha az yanlış kelime
seçtikleri, hafızayla ilgili daha az hata yaptıkları görüldü.
www.sufizmveinsan.com
17/09/2009
386-
Cuma yiyorsun pazartesi acıktırıyor!
Bilim
adamları, içerdiği yağlar yüzünden `cuma günü yenilen bir
hamburgerin pazartesi günü acıktırabildiğini` bildirdiler.
Araştırmacılar, hamburger gibi sağlıksız yağları ihtiva
eden yiyeceklerin doğrudan beyni uyararak, `bize yeteri
kadar yediğimizi söyleyen alarm sistemini kapattığını`
gösterdiler.
Journal of Clinical Investigation dergisinde yayınlanan
araştırmaya göre, bunun sonucunda açlığımız yatışmıyor ve
daha da fazlasını yeme hissine kapılıyoruz.
Bunun etkisi o kadar güçlü ki, cuma günü yenilen bir
hamburger üç gün sonraki açlık hissinin sorumlusu
olabiliyor.
Araştırmayı yapan Dr. Deborah Clegg, `Normalde vücudumuz
yeteri kadar doyduğumuzu bize söyler, ancak bu her zaman,
iyi bir şeyler yediğimizde geçerli değildir. Bu araştırmada,
bir kişinin tüm beyin kimyasının çok kısa bir zamada
değişebileceğini gösterdik` dedi.
Teksas Üniversitesinden Dr. Clegg, yaptığı bir dizi deneyde,
doymuş yağların, vücudun bize ne kadar aç olduğumuzu ve
yeteri kadar yeyip yemediğimizi söyleyen sistemini
kapattığını belirledi.
Bu yağların, beynin vücuda, iştahı düzenleyen leptin ve
insülin hormonlarından gelen bilgiyi gözardı etmesi yönünde
mesaj gönderdiği belirtildi.
Dr. Clegg, `Bulgularımız şunu gösteriyor: Yağ oranı yüksek
bir şey yediğinizde insülin ve leptine dirençli hale
gelirsiniz ve beyniniz size yemek yemeyi durdurmayı
söylemediği için de çok fazla yersiniz` dedi.
Fareler üzerinde yapılan deneylerde bu etkinin üç gün
sürdüğünün saptandığı belirtildi.
Araştırmacılar, palmitik asid adlı yağ türünün beyni
aldatmada özellikle usta olduğunu belirttiler. Tereyağı,
peynir, süt ve sığır eti bu asidin bulunduğu gıdalardan
bazıları.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
18/09/2009
387-
Çaya şeker
yerine bu bitkiyi katın
Çaya
şeker yerine bu bitkiyi katın. Hem çaya lezzet katmış hem de
şekeri azaltmış olursunuz.
Ramazan`da yavaşlayan metabolizma Şeker Bayramı`nda yapılan
ikramlarla şoka girebilir. Bayramlarda şeker kullanımına
daha fazla dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen Diyet Uzmanı
Gizem Keservuran, `Çayı demlerken tarçın ekleyin. Hem
çaya lezzet katmış hem de şekeri azaltmış olursunuz`
dedi.
kaynak:
zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
21/09/2009
388-
Sonbahar da Gripten korunmanın 8 yolu
Grip,
soğuk havalarda en sık rastlanan üst solunum yolu
enfeksiyonu. Eylül ve ekim gibi mevsim geçişlerinin
yaşandığı aylarda yaygınlaşıp okulların açıldığı sırada
özellikle öğrencilerde artış gösteriyor. Dr. Erol Sevim
özellikle okul ve kreş çalışanları, sağlık personeli, astım,
siroz ve şeker hastalarının grip aşısı yaptırması
gerektiğini belirterek korunmak için 8 etkili yol önerdi.
1-Ellerinizi sık sık yıkayın.
2-Burun ve gözlerinize dokunmayın.
3-Havlu, yemek tabağı ve benzeri eşyalarınızı ayırın.
4-Dengeli beslenin.
5-Yeterli miktarda su için.
6-Hasta kişilerle temas etmeyin. Hastaysanız toplu yerlere
gitmeyin.
7-Sıkıntıdan uzak durmaya çalışın.
8-Düzenli spor yapın.
kaynak:
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
23/09/2009
389-
D vitamini eksikliği kalbe zararlı
D
vitamini eksikliğinin özellikle ileri yaşlarda kalp
hastalıklarında ölüm riskini artırdığı belirlendi.
İtalyan La Stampa gazetesinde yayımlanan habere göre, ABD`deki
Colorado Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Massachusetts Hastanesi
tarafından yapılan araştırma sırasında, kandaki D vitamini
düzeyi ile 65 yaş üstü ölüm oranı arasındaki ilişki inceledi.
Araştırmacılar, 3 bin 400 kişinin kan örneklerini analizi
sonucunda, D vitamini oranı düşük olanların kalp
hastalıklarından ölme riskinin diğerlerinden üç kat fazla
olduğunu tespit etti.
Araştırma ekibinde yer alan Doktor Adit Ginde, D vitamini
takviyesinin kolaylığına dikkati çekerek, bu şekilde daha
sağlıklı bir yaşam sürülebileceğini söyledi.
kaynak:
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
24/09/2009
390-
Öksürüğün bir numaralı ilacı
Yüzyıllardır
gıda olarak da kullanılan keten tohumu bitkisi, etkili bir
gençlik, sağlık ve güzellik kaynağı. Gribin kol gezdiği bu
dönemde, üst solunum yolları enfeksiyonları ve öksürüğün de
arttığını belirten uzmanlar, keten tohumu bitkisinin
kaynatılarak içilmesinin öksüğün en etkili ilacı olduğunu
belirtiyor. Kaynatılarak içilen keten tohumu göğsü yumuşatıp,
kişiyi rahatlatıp, solunuma da destek veriyor. Keten tohumunun
etkisi sadece öksürükle sınırlı değil. Kolesterolü düşürüyor,
tansiyona iyi geliyor, sinir sistemini ve hafızayı güçlendirip,
romatizmal hastalıkları önlüyor.
kaynak:
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
25/09/2009
391-
Bilgisayar gözleri bozmuyor
Bilgisayar
kullanımının yaygınlaşmasıyla monitör karşısında fazla kalan
insanların gözlerinin bozulacağı inancının yanlış olduğu
belirtildi. Uzmanlar, bilgisayar monitörlerinin gözleri
bozmazdığını, sadece var olan göz hastalıklarını açığa
çıkardığını ifade ediyor.
Göz Hastalıkları Uzmanı Operatör Dr. Ali Karataş, bilgisayar
kullanımı sırasında gözlerin; monitör özelliği, kullanıcının
pozisyonu, odanın aydınlatması, ekrandaki ışık yansımaları gibi
etkenlere bağlı olarak az ya da çok etkilendiğini söyledi.
Dr. Karataş, ev ve ofiste yaygın olarak kullanılan bilgisayar
monitörlerinin pek çok kişide göz yorgunluğu, göz ve çevresinde
yanma, ağrı, batma, kuruluk hissi, kaşıntı, kızarıklık, sulanma,
bulanık görme, odaklanma zorluğu, kısık bakma, ışığa duyarlılık,
göz kapaklarında iltihap, kepeklenme, baş ağrısı gibi
rahatsızlıklara yol açtığını belirtti.
Bilgisayar monitörüne bakmanın gözü bozacağı inancının yanlış
olduğunu vurgulayan Karataş, `Bilgisayar monitörleri gözleri
bozmaz, sadece var olan göz hastalıklarını açığa çıkarır. Bu
kusurlar, özellikle yakın mesafeden ve uzun saatler boyu çalışan
kişilerde kendini daha çabuk gösterir.` dedi.
Karataş, bilgisayar kullanıcılarının göz rahatsızlıklarından
korunmaları için birtakım önlemler alabileceğini belirtti.
Yüksek çözünürlüklü ve yüksek tarama hızlı monitör kullanımının
bu önlemlerden birisi olduğunu ifade eden Karataş, özellikle
yazı yazarken iri puntolu ve gözü yormayan karakterler seçmenin
gözü korumak açısından önemli olduğunu vurguladı. Karataş,
çalışırken 45- 50 dk`da bir 5-10 dakika ara verip gözü
dinlendirmek gerektiğini sözlerine ekledi.
kaynak:
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
26/09/2009
392-Tuz 1 numaralı halk sağlığı düşmanı
Kanadalı
doktorlar tuzu, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri
nedeniyle `1 numaralı halk sağlığı düşmanı` ilan etti.AA - Halk
İçin Bilim Merkezi isimli sivil toplum kuruluşuna üye
doktorlarca yapılan Tuzlu Bir Hata isimli araştırmaya göre,
tuzun ve içeriğindeki sodyumun neden olduğu ölümler, diğer
kimyasallara oranla daha yüksek.
Halk İçin Bilim Merkezi Ulusal Koordinatörü Bill Jeffery,
hükümeti ve gıda üreticilerini aşırı sodyum tüketimini
dizginlemede daha etkin hareket etmeye çağırdıklarını
belirterek, `Gıdalardaki tuz oranını yüzde 75 azaltmak, sağlık
sisteminde yıllık 2 milyar dolar daha az harcama ile eşdeğerdir.
Tuzun ve başka gıdalarla alınan ilave sodyumun, kardiyovasküler
sistem üzerindeki olumsuz etkileri bilinenden daha fazladır.
Yüksek tansiyon hastalarının üçte birinin hastalık nedeni tuz ve
sodyumdur. İşte biz bu ve daha birçok nedenden ötürü tuzu 1
numaralı halk sağlığı düşmanı olarak ilan ediyoruz` dedi.
kaynak:
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
27/09/2009
393- Gribe
sütle savaş açın
Gribal
enfeksiyonlarda çay kahve yerine bolca süt için. Bu süreçte yağ
ve sindirim bozukluğundaki ağırlık kaybının önüne geçmek için
çorbaları bile sütle hazırlayabilirsiniz
Enfeksiyonda görülen ağırlık kaybı birçok problemin sonucudur.
Yiyecek tüketimi arttırılarak tekrar ağırlık kazanılır veya
mevcut ağırlık korunur. Dolayısıyla diyetin enerjisi doğru
hesaplanmalıdır. Diyete zenginleştirilmiş gıdalar, süt tozu,
yumurta, yağ, şeker eklenir. Bir fincan çay veya kahve yerine,
bir bardak süt önerilir. Karbonhidratlı içecekler uygun
değildir. Süt her çeşit hazırlamada kullanılabilir veya süt tozu
bir litre süte 6-10 yemek kaşığı eklenerek zenginleştirme
yapılır. Yumurta, yumurta tozu, tereyağı, krema, süt tozu, süt,
çorbalara, soslara, yemek sularına ve tatlılara eklenebilir.
Bunlar lezzeti fazla değiştirmeden enerjiyi arttırırlar. Ayrıca
şeker, bal, pekmez, konsantre meyve suları, glucodin veya glikoz
polimerleri içeceklere, tatlılara katılır. Ara öğünlerde iştahı
azaltmayan, çabuk sindirilebilen, az yağlı, bol karbonhidratlı
yiyecekler verilir. Yağlı etler, balıklar, kızartmalar, kuru
yemişler hem daha lezzetli hem de kalori değerleri yüksektir.
kaynak:
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
28/09/2009
394-Karıncalar
antivirüs yazılımına ilham verdi
Araştırmacılar,
yeni nesil bilgisayar antivirüs yazılımını geliştirmek için
karıncaların davranış biçiminden yararlanıyor.
Kolonileri tehdit altındayken karıncaların verdiği savunma
tepkisi, programcılara bilgisayar virüslerine karşı yeni silah
geliştirmede ilham kaynağı oldu.
Karıncalardan biri herhangi bir tehdit tespit ettiğinde, düşmanı
yenmek için diğerleri hemen bir araya toplaşıyor. ABD`deki Wake
Forest Üniversitesinden bir ekip, karıncaların bu stratejisini
deneme halindeki bir güvenlik yazılımına adapte ediyor.
Daily Telegraph`taki habere göre, bu çerçevede `dijital
karıncalar` bilgisayar ağlarında dolaşarak, `işgalci` olup
olmadığına bakacak. Bir karınca herhangi bir işgalci
belirlediğinde savaşa katılması için takviye `asker` çağıracak.
Araştırmacılar, bu yeni karınca temelli sistemin, yeni virüsleri
tespit etmek için sürekli güncelleştirme gerektiren geleneksel
güvenlik programlarından daha hızlı çalışacağını düşünüyor.
Araştırmacı Glenn Fink, `Düşüncemiz, her biri bir tehdit olup
olmadığını araştıran 3 bin farklı türde dijital karınca
oluşturmak. Bunlar şebekede dolaşırken, doğadaki karıncaların
diğerlerini yönlendirmek için arkalarında koku bırakmasına
benzer şekilde dijital izler bırakacak. Dijital karınca, tehdit
belirlediğinde arkasında güçlü bir iz bırakacak şekilde
programlandı` dedi.
kaynak:
aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
29/09/2009
395 -Bela Ve Musibet
Sebebi 15 Şey
Hz. Ali (ra) anlatıyor: Resûlullah Efendimiz(aleyhissalatu
vesselam) (SAV) bir gün:
“Ümmetim on beş şeyi yapmaya başlayınca ona büyük belâlar iner!”
buyurdu. Yanındakiler:
“Ey ALLAH(celle celalüh)’ın Resûlü! Bunlar nelerdir?” diye
sordular.
Resûlullah Efendimiz(aleyhissalatu vesselam) (SAV) şöyle
buyurdu:
1- Millî servet, fakir fukaraya uğramadan sadece zengin ve mevki
sahibi kimseler arasında gidip gelen bir metâ haline gelirse,
2- Emanet ganimet ve fırsat bilinip hıyanet edildiği zaman,
3- Zekât (ödemeyi ibadet bilmeyip bir angarya ve) ceza telâkki
ettikleri zaman.
4- Kişinin karısının kötü emirlerine itaat ettiği zaman,
5- Anne hukuku sıkça çiğnendiği zaman,
6- Baba hukuku sıkça çiğnendiği zaman.
7- Arkadaşın kötü emirlerine itaat arttığı zaman,
8- Mescitlerde (rızay-ı İlâhî gözetmeyen husûmet, alış-veriş,
eğlence ve siyaset vs. ile ilgili sesler yükseldiği zaman.)
9- Kavme, onların en alçağı reis olduğu zaman;
10- Zorba kişiye zararı dokunmasın diye hürmet edildiği zaman;
11- Şarap meşrû sayılarak içildiği zaman,
12- İpek (haram bilinmeyip erkekler tarafından) giyildiği zaman;
13- Şarkıcı kadınlar arttığı zaman;
14- Türlü çalgı âletleri arttığı ve sıkça çalınır olduğu zaman,
15- Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere
(çeşitli ithamlar ve bahanelerle) hakaret ettiği zaman.
Artık kızıl rüzgârı, zelzeleyi, yere batışı veya suret
değiştirmeyi ya da gökten taş yağmasını bekleyin.”
www.sufizmveinsan.com
30/09/2009
396-
Saksıda yetişen şifa kaynağı
Mis
gibi aromatik kokusuyla tanığımız fesleğenin şifa kaynağı olduğu
anlaşıldı.
İngiltere`de yapılan bir araştırmaya göre, fesleğen başta
romatizma ve eklem ağrıları olmak üzere bronşit, astım ve cilt
hastalıklarını gidermede çok etkili bulundu...
Türkiye ve Avrupa`da yüzyıllardır geleneksel tıpta kullanılan
fesleğenin yararları üzerine araştırma yapan İngiliz bilim
adamları fesleğenin güçlü bir anti-inflamatuar oluşunu bitkiye
farklı kokusunu veren yağından kaynaklandığını belirttiler.
Fesleğinin birkaç türü bulunduğunu vurgulayan araştırmacılar,
aynı etkinin tüm türler için de geçerli olduğunun altını
çizdiler.
DİYETTE DE FAYDALI
Manchester`daki İngiliz İlaç Konferans`nda sunulan araştırmaya
göre romatizma hastalarına fesleğen yedirildi. Hastaların yüzde
73 gibi yüksek bir oranında şişme ve ağrıların azalıp, yok
olduğu görüldü. Fesleğenin bronşit, astım gibi ödem yapan ve
insanın yaşam kalitesini düşüren hastalıkları da etkili biçimde
azalttığı saptandı.
Kan şekerini düzenlemeye yardımcı olduğu anlaşıldı. Şeker
düzeyini azalttığı için şeker hastaları için de önerildi... `
Ne yazık ki henüz bir fesleğen hapı mevcut değil ama salata
olarak yenmesi çok faydalı` diyen araştırmacılar diyetlerde de
fesleğen kullanımının kilo vermede etkili olduğunu söyledi.
www.sufizmveinsan.com
01/10/2009
396-
İyimserlik kilo vermeyi etkiliyor
İyimserliğin
kilo verdirdiğine dikkat çeken araştırmacılar, çok fazla iyimser
olmanın ise kilo verme girişimini engellediğini söylediler.
The Telegraph`ta yer alan haberde, bir grup Japon psikolog
tarafından gerçekleştirilen ve sonuçları BioPsychoSocial
Medicine isimli tıp dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, hem
şişman hem de mutlu olanların zayıflama programlarına daha az
cevap veriyorlar. Araştırmada, fazla iyimser olmanın kilo
vermeyi güçleştirirdiği, sağlık durumuyla ilgili biraz
kötümserlik ve endişenin ise zayıflamaya olumlu etkileri olduğu
açıklandı.
Zayıflama programına katılan 101 erkek ve kadın üzerinde
gerçekleştirilen araştırmada, hastalara altı aylık zayıflama
programına başlamadan önce ve sonra sorular soruldu. Çalışma,
zayıflama programının başında durumunun bilincinde olan ve
halinden kısmen rahatsız olanların daha kolay kilo verdiğini
gösteririrken, başlangıçta hallerinden memnun olanların kilo
vermekte zorlandığı ortaya çıktı. Hallerinden memnun olan
hastaların, girişkenlik ve iyimserlik özellikleri gösteren
`özgür çocuk` (FC-free child) egosuna sahip oldukları ve bu
grubun kilo vermede zorlandığı kaydediliyor. Rapora göre, `A` (adult)
`yetişkin` egosuna sahip, yani sorumlu kişilerin ise daha kolay
kilo verebildiği belirtiliyor.
Kaynak; zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
02/10/2009
397-
Zayıflamak için
birebir
Öyle
bir sebze ki iyi gelmediği hastalık yok gibi... Üstelik
zayıflatıyor ve selülitleri de yok ediyor.
Uzmanlar, bitkisel yollarla, tıbbın dahi çare bulmakta
zorlandığı kanser hastalığının vücutta yol açtığı tahribatların
önüne geçilebileceğini, düzenli olarak faydalı bitkilerin
tüketilmesi ile kansere yakalanma riskinin en aza
indirilebileceğini belirtiyor.
Kozmik bilim uzmanı Prof. Dr. Ahmet Maranki, Anadolu’da yetişen
lahananın kanseri önleme konusunda önemli bir bitki olduğunu
belirtiyor.
İçerisinde bol miktarda potasyum, sodyum, kalsiyum, fosfor,
magnezyum, demir, B, C, E ve U vitamini bulunur. Besin değeri
çok yüksek olan bir sebzedir. Ortadaki beyaz ve gevrek
yapraklarının çiğ olarak yenmesi çok faydalıdır.
Kaynak;zaman.com.tr
www.sufizmveinsan.com
03/10/2009
398-Ömrü
Uzatan Protein
İngiliz
bilim adamları S6K1 isimli proteinin vücutta bloke edilmesinin
ömrü %20 oranında uzattığını keşfetti..
Sonsuz gençliğin anahtarı "S6K1" proteininde saklı.
İngiltere'nin Londra Üniversitesi'ne bağlı bilim adamları
tarafından farelerde yapılan araştırmada S6K1 isimli protein
üzerinde oynanmasının ömrü %10 oranında uzattığı tespit edildi.
Az Kalori Etkisi
Araştırmaya başkanlık eden Prof. Dr. Dominic Withers, "S6K1
genini bloke ederek, vücutta az kalori alınmış etkisi yaratmayı
başardık. Bu da yaşlılıkla ortaya çıkan hastalıkları engelliyor"
dedi. Yapılan araştırmalar sonucunda insanlarda da proteinin
bloke edilmesinin aynı etkiyi göstereceği düşünülüyor.
S6K1 proteinini üretmemesi için genleriyle oynanan dişi fareler
ortalama 950 gün yaşadı. Proteinin engellendiği erkek farelerde
ise ömür uzamadı, ancak bağışıklık sisteminin güçlendiği
gözlemlendi.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
04/10/2009
399-Duvarın
arkasını gösteren alet!
Bilim
artık kapalı kapılar, hatta beton duvarlar ardındakileri de
görüyor. Sistem duvarın arkasından birinin geçtiğini size haber
veriyor.
Bilim adamları, kapalı kapılar, hatta beton duvarların
arkasındaki insanların hareketlerini tespit edebilmek için bir
kablosuz ağ şebekesinin radyo sinyallerinin kullanılabileceğini
tespit etti.
İngiliz Telegraph gazetesinin teknoloji sayfasındaki habere
göre, ABD’nin Utah Üniversitesi’nden araştırmacıların radyo
tomografi görüntüleme temeline dayanan sistemi, kablosuz
cihazların sinyallerinin birbirlerini kestiği noktalar
arasındaki dalga karışımının ölçülmesine dayanıyor. Kablosuz
cihazın kapsadığı alandan birisi geçtiğinde, cihaz sinyal
seviyesindeki değişikliği kaydediyor ve bu bilgiyi bilgisayara
iletiyor.
Sistemin şimdilik bir duvardan bir metre ötesini görebildiğini
ve şu aşamada bir duvarın arkasındaki cismin gerçek görüntüsünü
yeterince sağlayabilecek kadar gelişkin olmadığını belirten
bilim adamları, bu sistemin zaman içinde mutlaka istenilen
düzeye ulaşabileceğini kaydediyorlar.
Araştırmacılar, bu teknolojinin bir felaketten sonra arama ve
kurtarma operasyonlarında kullanmak için ideal olacağının altını
çiziyorlar.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
05/10/2009
400-Evrim `U dönüş` yapmıyor!
Oregon
Üniversitesi`nden evrimsel biyologların yaptıkları yeni bir
araştırma, `evrimde geri dönüş olmadığı` yönündeki tartışmalı
biyolojik kuralı destekleyen sonuçlar verdi
Yapılan yeni bir çalışmaya göre, evrim U dönüş yapmıyor!
Araştırma, evrimde geri dönüş olmadığı yönündeki tartışmalı
biyolojik kuralı destekler nitelikte.
450 MİLYON YILLIK DEĞİŞİM
Oregon Üniversitesi`nden evrimsel biyolog Joseph Thornton ve
meslektaşları, izini daha iyi sürebilecekleri bir şey, tek bir
protein üzerinde çalışmaya karar vermişlerdir. Araştırma ekibi,
stres hormonu olarak bilinen kortizolün bağlandığı
glukokortikoid reseptör (GR) proteininin 450 milyon yıldan daha
uzun bir geçmişe sahip evrimi üzerinde çalışmıştır. Bütün
proteinler gibi GR proteini de aminoasitlerden oluşmaktadır.
Canlı hayvanlardan GR ve GR ile ilişkili proteinlerin aminoasit
dizilerini toplayan Thornton ve ekibi, GR`nün evrim ağacını ve
GR`nün atalarının aminoasit dizilimlerini belirlemişlerdir. Bu
çalışma GR`nün hormon tercihinin değiştiğini ortaya koymuştur.
DÖNÜŞÜN ÖNÜNÜ NE TIKIYOR?
Geriye dönüşün önünü tıkayan nedir? Araştırmacılar GR2 ve GR1
arasında beş farklı mutasyon daha olduğunu belirlemişlerdir. Bu
değişiklikler olasılıkla X mutasyonlarından sonra rasgele
meydana gelen değişimlerdir ve proteinin işlevleri üzerinde
belirgin bir etkileri bulunmamaktadır. Fakat araştırmacılar GR2
proteininin yapısındaki kıvrımı düzeltmeye çalıştıklarında bu
mutasyonlar protein parçalarının birbirine çarpmasına neden
olmuştur.
Kaynak;aa.com.tr
www.sufizmveinsan.com
06/10/2009
|